Yazı Detayı
21 Eylül 2024 - Cumartesi 06:11
 
Türkiye’nin vicdanını sarsan kayıp! Asıl soru: ‘Acı Son Narin’in mi?’ Yoksa Bizim mi?
Muhammet BİNİCİ
info@muhammetbinici.com
 
 

Türkiye’nin vicdanını sarsan kayıp! Asıl soru:
‘Acı Son Narin’in mi?’ Yoksa Bizim mi?


Son günlerde Türkiye, Narin'in kayboluşu ve hunharca katledilmesiyle derin bir acıya boğuldu. Cıvıl cıvıl gözleri ve melek yüzü, en güvendiği insanların yanında, tüm Türkiye’nin gözleri önünde solup gitti.

Ancak, acı bir gerçek daha var: Her gün ortalama 32 çocuk kayboluyor ve bu çocuklardan sadece biri, Narin gibi gündeme taşınıyor.
 

MEDYANIN GÜCÜ VE KAYIPLAR ARASINDAKİ SESSİZLİK
 

Medyanın gücüyle toplum, Narin için kenetlendi. Peki, diğer kaybolan çocuklar neden sessizce unutuluyor? Daha da kötüsü, bu trajediyi istismar edip, toplumu bölmeye çalışan karanlık odaklar sahneye çıkıyor. Çocukların kaybolması, ideolojik tartışmaların değil, çözüm arayışlarının konusu olmalı.
 

KARANLIK GÜÇLERİN GÖLGESİNDE KAYIP BİR CAN
 

Narin'in kayboluşundan bu yana, olayların arkasında sanki görünmeyen, profesyonel bir el var gibi. Bu el, sanki Narin’in kaybolduğu ilk andan itibaren devredeydi; sosyal medyada "Kur'an kursundan çıkan kız" ifadesiyle olayı hızla üst sıralara taşıdı. Narin ile ilişkilendirdi ve bir propagandaya dönüştürdü.
 

SUYA GİZLENEN DELİLLER VE SABOTE EDİLEN ARAMALAR
 

Daha sonra bu karanlık el, Narin'in bulunmaması için stratejik adımlar attı. Arama çalışmalarını kasıtlı olarak yavaşlattı, kritik zaman dilimlerini heba etti. Narin'i suya saklayarak, delillerin büyük ölçüde yok olmasını sağladı; böylece hem soruşturmanın seyrini zora soktu hem de cinayetin izlerini örtmeye çalıştı. Planlı bir şekilde hareket eden bu güç, olayı karanlıkta bırakmak ve adaleti geciktirmek için her türlü hamleyi yaptı.
 

TRAJEDİYİ SİYASİ MALZEMEYE DÖNÜŞTÜREN KARANLIK ELLER
 

Daha sonra, Narin'in hunharca katledilmesi üzerinden, bu karanlık güç olayı bir siyasi malzemeye dönüştürdü. Trajediyi kullanarak, Türkiye’deki siyasi tarafları karşı karşıya getirmeye çalıştı. Toplumun hassasiyetleriyle oynayıp, acıyı derinleştirirken bir yandan da kutuplaşmayı körükledi. Narin’in masumiyetini gölgede bırakarak, cinayeti ideolojik bir çatışma zeminine çekmeye uğraştı. Amaç, toplumu bölmek ve bu trajediyi kendi siyasi emelleri için kullanmaktı.
 

DİNİ VE ETNİK AYRIŞMAYI KÖRÜKLEYEN PLAN
 

Bu karanlık odak, Narin'in trajedisi üzerinden Türkiye'yi derinden sarsacak bir başka planı devreye soktu: İnanç, Türk-Kürt meseleleri gibi toplumsal fay hatlarını kaşıyarak ülkeyi bölmeyi hedefledi. Olayı bilinçli bir şekilde dini değerler üzerinden tartışmaya açarak, toplumun inanç hassasiyetlerini istismar etmeye çalıştı. Aynı zamanda, etnik kimlikler üzerinden ayrımcılığı körükleyerek, Türk ve Kürt kardeşlerimizi birbirine düşürme girişiminde bulundu. Amaç, sadece bu trajediyi kullanarak toplumsal çatışmayı artırmak değil, Türkiye’yi içeriden zayıflatmak ve kaosa sürüklemekti.
 

GİZEMLİ ELLER VE AİLEYE YÖNELTİLEN ŞÜPHELER
 

Tüm oklar aileyi gösterirken, kafalarda büyük bir soru beliriyor: Diyarbakır’da bir aile, özel yazılımlar kullanarak mesajlaşmalarını ve konuşmalarını önce kaydedip, daha sonra adeta profesyonellere taş çıkaracak bir şekilde bu verileri nasıl manipüle edebilir? Üstelik, bu denli sofistike teknikleri kullanabilen bir ailenin, kendi evladına kıymasının ardındaki motivasyon ne olabilir? Narin’i açık olarak kim neden ve nasıl katlettikleri hala bir sır perdesi altında. Böylesine planlı ve stratejik bir şekilde hareket eden bir aile, evlatlarına nasıl böylesi bir vahşeti reva görür? Bu sorular, olayın arkasındaki gizemli güçlerin ve görünmeyen ellerin daha derin bir planın parçası olabileceğini düşündürüyor.

ADALETİN GÖZ ARDI EDİLDİĞİ VAHŞETLER: NARİN VE SILA'NIN HİKÂYELERİ
 

Son günlerde toplum vicdanını derinden yaralayan iki korkunç vaka ile karşı karşıyayız. Bir yanda, narin evladımız hunharca öldürülmüş, diğer yanda ise Tekirdağ’da 2 yaşındaki Sıla bebek, darp ve cinsel istismara uğramıştır. Bu iki olay, sadece faillerin değil, eğitim, adalet ve hukuk sisteminin de mercek altına alınmasını zorunlu kılıyor.
 

NARİN’İN DAVASI VE DÖRT ANA SUÇ UNSURU
 

Narin evladımızın cinayetiyle ilgili yürütülen soruşturma, dört ana unsur üzerinde şekilleniyor. İlk olarak, kasıtlı adam öldürme suçu; ikinci olarak bu suça iştirak; üçüncü olarak suç delillerini karartma ve yok etme; dördüncü olarak ise suçluyu kayırma suçları savcılık iddianamesinin merkezini oluşturuyor. Bu iddiaların ışığında, İstanbul Adli Tıp Kurumu'ndan gelecek detaylı raporlar da soruşturmaya katkı sağlayacaktır.
 

Olay mahallinin ayrıntılı şekilde incelenmesi, iddiaların doğruluğunu ortaya koymak açısından hayati önem taşıyor. Özellikle, Narin’in ilk beş gün içerisinde yüksekten atılmış olabileceği ve bu sırada ayağının kırılmış olabileceği ihtimalleri gündemde. Na’şının saklanması ve beş günden sonra delillerin karartılmasına yönelik girişimlerin olduğuna dair ciddi iddialar bulunuyor.
 

Bu süreçte öne çıkan iki önemli unsur var. İlki, Narin’in terliği üzerinden oluşturulan polemik. Bu basit gibi görünen detay, olayın örtbas edilmesi adına yönlendirilmiş bir algı çalışması mı? İkinci önemli mesele ise, arama kurtarma çalışmalarının kasıtlı olarak saptırıldığı iddiaları. Bu soruşturmanın seyrini değiştirebilecek hayati sorular aslında.
 

Cinayeti planlayanların, suyun en önemli delilleri yok edeceğini bildiği ve cesedin suyun dibinde 15 gün bekletilerek delillerin silinmesinin sağlandığı yönündeki iddialar oldukça dikkat çekici. 26 gündür ailenin olayla ilgili çelişkili açıklamalar yapması ve bu ifadelerin medyada yayınlanması, akıllara yeni bir soruyu getiriyor: Bu bilgiler de delilleri karartma girişiminin bir parçası mı? Ekranlardaki her tartışma, her çelişkili ifade, acaba katillerin planını güçlendiriyor ve ekmeğine yağ mı sürüyor?
 

SILA BEBEK: İKİ YAŞINDA YAŞANAN KORKUNÇ TRAVMA

 

Diğer yanda, Tekirdağ’da hastaneye kaldırılan 2 yaşındaki Sıla bebek, darp ve cinsel istismara uğraması. Bu soruşturma kapsamında, aralarında anne de dâhil olmak üzere beş kişi tutuklandı. Yapılan muayenede, minik Sıla’nın vücudunda çok sayıda diş izi tespit edildi. Bu izlerin kim ya da kimlere ait olduğunun tespiti için çalışmalar devam ediyor.
 

Bu iki olay, bir kez daha çocuklarımızın güvenliği ve adaletin yerine getirilmesi konusunda sorumluluğumuzu gözler önüne seriyor. Hem Narin’in hem de Sıla’nın hak ettiği adaletin sağlanması, toplumun vicdanını rahatlatmak için atılması gereken ilk adımdır. Medya ise sorumlu davranarak, olası manipülasyonların önüne geçmeli ve gerçeğin peşinde koşmalıdır.

 

Diğer yandan, ülkemizde 88 bin cami ve 30 bin Kur'an kursu bulunuyor. Diyanet çatısı altında çalışan 130 binden fazla görevli, toplumumuza inanç, ahlak ve insanlık dersleri vermeye gayret ediyor. Ancak ne yazık ki, böylesine geniş bir manevi eğitim ağına rağmen, insanlara temel değer olan cana kıymanın yanlışlığını yeterince öğretemediğimiz noktasında bir eksiklik hissediliyor. Nerede hata yapıyoruz?
 

Nerede hata yapıyoruz biliyor musunuz? Telefon, tablet, televizyon ve bilgisayarın (3T, 1B) esiri olmuşuz. Bu teknoloji bağımlılığı zihinlerimizi ele geçiriyor ve buna dur diyemiyoruz. 7’den 77’ye herkes adeta bağımlı hale gelmiş durumda. 130 bin diyanet görevlisini 84 milyona eşit dağıttığımızda, her 646 kişiye bir diyanet görevlisi düşerken; kirli odaklar, toplumun alışkanlıklarını değiştirmek ve içten çökertmek için her kişinin elinde, cebinde, evinde, ofisinde dört 'gözetleyici' bulunduruyor. Üstelik bu cihazlar, insan beyninden milyonlarca kez daha hızlı çalışıyor. İşte bu yüzden beyinlerimiz, narkoz almış gibi uyuşmuş halde...
 

Gençlik, yalnızca kan donduran şiddet dolu oyunların tesirinde kalmıyor. Aynı zamanda teknoloji bağımlılığı madde bağımlılığı, kumar bağımlılığı ve diğer kötü alışkanlıkları da beraberinde getiriyor. Bir nesil bu kötü alışkanlıklar ile yoğrulursa, bedenlerdeki ve zihinlerdeki tahribat çok daha derin ve kalıcı olur. Bu bağımlılıklar, fertlerin gerçeklikten kaçışını hızlandırırken, onları hem zihinsel hem de fiziksel çöküşe sürükler. Görünmeyen sanal dünyada; kumarın vaat ettiği hayali kazançlar, madde bağımlılığının getirdiği sahte mutluluklar, şiddet dolu oyunlarla birleştiğinde, kişilerin ahlaki pusulası tamamen sapar. Şiddet, istismar, yozlaşma ve kaos adım adım gerçek dünyada toplumun her köşesine yayılır.
 

Yıllar önce bahsettiğim bu konular, ne yazık ki bugün karşımızda, narinlerin hunharca öldürülmesinde, Sıla bebeklerin istismarında ve daha nice acı olayda somut bir şekilde artık karşımızda durmakta. Göz ardı ettiğimiz, küçümsediğimiz bu bağımlılıklar, fertleri birer canavara dönüştürürken, toplumsal vicdanı ve güven duygusunu yıkıma uğrattı. Sessiz kalmak artık bir seçenek değil; bu zehirli döngüyü durdurmak için harekete geçmek ve topyekûn bu kirli mahfiller ile savaşmak zorundayız.

 

3T, 1B ve yapay zekâ ile zihinleri kontrol altına alıp bedenlere hükmetmeyi amaçlayan Siyonist odaklar, bu hedeflerine ulaşmak için her fırsatta işlerini kolaylaştıracak adımlar atıyor ve karşılarına çıkan engelleri sistematik olarak bertaraf ediyor. Kullandıkları bu kirli stratejiler, toplumların direnç noktalarını zayıflatarak, onları daha da savunmasız hale getiriyor. Bu kirli odaklar yaşanan trajik olayları bahane ederek cami ve Kur'an kurslarını hedef alıyor ve kutsal mekânlarımızı karalamaya çalışıyor. Mabetlerimizi ve dini değerlerimizi itibarsızlaştırarak, toplumun inançları üzerinden bölünme oluşturmayı amaçlıyorlar. Her defasında, bu odaklar olayları manipüle edip, camileri ve Kur'an kurslarını suçlamanın merkezine yerleştiriyorlar, toplumun en hassas noktalarına saldırıyorlar.
 

İşte bu yüzdendir ki; eğitim kurumlarımız, ilkokuldan lise, üniversiteye kadar fikri ve vicdanı hür, ahlaklı fertler yetiştirmekte yetersiz kalıyor? Cinayetler ve diğer suçlar işleyen kişiler, eğitim kurumlarından mı, yoksa başka kurumlardan mı kaynaklanıyor? Problemin kaynağında nerede bir eksiklik bulunuyor? Yorum sizin!..
 

Aslında bu sorunun cevabı da basit: Eğitim kurumlarında, yıllardır öğrencilere ve öğretmenlere telefon, tablet, televizyon ve bilgisayarların zararlarını anlatmaya çalıştım. Bu cihazlar ile yapay zekânın nasıl kullanıldığını ve toplumsal davranışları nasıl kötüye dönüştürebileceğini gösterdim. Alışkanlıkların bozulması, değerlerin yok edilmesi gibi olumsuz etkileri belgelerle ortaya koydum. Maalesef, mağdurlar dışında kimse bu uyarılara kulak vermedi. Zamanla, görmezden gelenlerin birçoğu da mağdur oldu. Taşıma suyla değirmen dönmez; geldiğimiz nokta ortada.
 

Artık bu sorunun farkına varmalıyız. Zararın neresinden dönsek kardır. Birlik olmalı, hep birlikte hareket etmeli ve ülkemizi ve milletimizi tehdit eden karanlık odaklara karşı durmalıyız. Gelin, bu mücadelede el birliği yapalım ve vatanımız için ortak bir çaba gösterelim. Var mısınız?

 

YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN
Muhammet BİNİCİ Narin’i Konuşuyoruz, Peki Sessiz ve Gölgede Kalan Diğer 31 Çocuk? (bncmedyahaber.com)

 

 
 
Etiketler: Türkiye’nin, vicdanını, sarsan, kayıp!, Asıl, soru:, ‘Acı, Son, Narin’in, mi?’, Yoksa, Bizim, mi?,
Yorumlar
Yazarın Diğer Yazıları
22 Eylül 2024
Öngörünün Gücü ve Milli Teknoloji Hamlesi
04 Eylül 2024
Narin’i Konuşuyoruz, Peki Sessiz ve Gölgede Kalan Diğer 31 Çocuk?
25 Ağustos 2024
Karaburun’da Huzur ve Konfor ve Ege’nin Gizli Hazinesi
18 Ağustos 2024
Cancan ve Umudun Işığı
28 Temmuz 2024
“ÇANAKKALE” den Giremediler, “ÇANAK” tan Girdiler
18 Temmuz 2024
Vicdansızlığın Perdesi Aralanıyor!..
17 Temmuz 2024
Adaletin Çığlığı ve Vicdan Testi
15 Temmuz 2024
Evlilik ve Toplum, Tehditler ve Çözüm Önerileri
15 Temmuz 2024
15 Temmuz “Dört Vesayetin Sonu
12 Temmuz 2024
​Toplumsal Vicdanın Zaferi ve Görünmeyen Kahramanların Mücadelesi
30 Haziran 2024
Geliyor Gelmekte Olan!.. Biyolojik Terör Kapımızda!..
25 Haziran 2024
Eğitimin Pilotları: Geleceği İnşa Eden ve Zorluklara Göğüs Geren Öğretmenlerimiz
18 Haziran 2024
Okul Kıyafetleri ve Toplumsal Ayrışma! Kocaeli Olayının Düşündürdükleri!
11 Haziran 2024
Köpek lobisi ve toplum üzerindeki etkileri
19 Mayıs 2024
Algıların Köpek Dansı: Adalet ve Sorumluluk Arasındaki İnce Çizgi
01 Mayıs 2024
Çocuklar Neden Camiye Gitmek İstemiyor?
22 Nisan 2024
Yaşlıların Bir Araya Gelerek Ancak Bir Kirayı Ödeyebilmesi: Bir İroni mi, Yoksa Dram mı?
13 Nisan 2024
Bayramın Derin Anlamları ve Bir Ömre Sığdırılan Hasret
11 Nisan 2024
Dönüşüm rüzgarı: Bir halkın direnişi ve gelecek arayışı
05 Nisan 2024
Siyasi Liderlerin Eğitim ve Nitelik Seviyesinin Toplum Yönetimindeki Önemi
25 Mart 2024
Moskova'daki Terör Saldırısı ve Biyolojik Savaşın Gölgesinde Dünya: 4. Dünya Savaşı'nın Ayak İzleri
23 Mart 2024
Geleceğimizin Kıyameti “Asbest,” Sıfır Atık ve Kentsel Dönüşümün Karanlık Yüzü
15 Mart 2024
Gökdelenlerin Gölgesindeki İroni: Depremler, Sıfır Atık ve Kentsel Dönüşüm
03 Mart 2024
Zihinsel esaret: Afyonların ardındaki gerçek tehlike ve islami değerlere sadık kalma çağrısı
21 Şubat 2024
Görünmeyen Düşman: Kutuplaştırma ve İdeolojik Savaş
15 Şubat 2024
Dikey Yapılaşma ve Mahalle Kültürünün Erozyonu: Bir Hikâyenin Ardında Saklı Öğütler ve Tehlikeler
11 Şubat 2024
Alın Size Mektup!.. Alın Size Belge!.. İşte Danya’nın Mektubu Filistin’in ve Danya’nın Sessiz Çığlığı!..
21 Ocak 2024
TFF’nin Sponsorluk Skandalı, Futbolda Çizgi Aşımı ve Toplumsal Bilinç Uyarısı!..
15 Ocak 2024
Çifte Standartlar ve Sessiz Çığlık - Epstein Davası Üzerinden İslam Dünyasına Sesleniş
01 Ocak 2024
Süper Kupa Olayları ve Ardındaki Sorular - Türkiye Futbol Federasyonu, Protokol Detayları ve Toplumsal Dinamikler
31 Aralık 2023
Yılbaşı Kutlamalarının Dini Perspektiflere Göre Derinlemesine Analizi
24 Aralık 2023
Teğmen Krizi ve Askerlik Anlayışı: Geçmişten Günümüze Derin Bir Bakış
09 Aralık 2023
Balfour Deklarasyonu ile Başlayan Filistin'in Kırık Hikâyesi
07 Aralık 2023
Abdülhamit ve Herzl Penceresinden Yahudilerin Filistin Toprakları Üzerine Kirli Planı
19 Kasım 2023
II. Haçlı Seferi, Anadolu Selçuklu Direnci, Haşhaşilerin Kiralık Savaşı, Papa'nın Kaygıları ve Nûreddin Mahmud Zengî'nin Zaferi
01 Mart 2023
SOSYAL MEDYA PLATFORMLARINDA DOLAŞAN DEPREM YALANLARI
18 Şubat 2023
Yaşarken Enkaz Haline Gelenleri Kim Kurtaracak?
02 Ekim 2022
Oysa ülkeyi yönetenlerin Hz. Ömer olması gerekmiyor muydu?
10 Haziran 2022
BATI ile yatıp, BATIL ile kalkmak: KURAN-I KERİM’E TEKME ATMAK!..
02 Mayıs 2022
Ramazan Ayında Şehvetin Azması (!)
30 Nisan 2022
GELENEKSEL TABİR İLE “İB..LİK” VE FUHŞİYAT NASIL MEŞRULAŞTIRILIR?
22 Nisan 2022
Metropolden Köye, Köyden Mezraya
20 Nisan 2022
MİLLİ SİNEMA ve ADANIŞ KUTSAL KAVGA
22 Mart 2022
Madenlerimiz Yeni Teknolojilerin Hammaddesi & Bizi Bekleyen Tehlikeler
10 Mart 2022
DİLİPAK, MAHKEMEDEKİ SAVUNMASINDA “ASLINDA SAVUNDUĞUM KİŞİLER TARAFINDAN SUÇLANDIM.”
04 Şubat 2022
METAVERSE (SANAL GERÇEKLİK)
30 Ocak 2022
KÜRESEL SALGIN İNSANLIĞI ÇARESİZLİĞE SÜRÜKLÜYOR!..
23 Ocak 2022
YAHUDİLİĞİN VE SABATEİZMİN TÜRKİYE’DEKİ YANSIMALARI
16 Ocak 2022
Eşcinseller Neden 20 Yıl Daha Az Yaşıyor!..
05 Ocak 2022
9 EYLÜL ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ'NDE İSLAMİ EĞİTİM
29 Ağustos 2021
Göç ve Göçmen Meselesi
20 Ağustos 2021
1 Teklifim Var!.. Hem 500 Kat Fazla Verim Elde Edelim! Hem de Ormanlarımız Geri Gelsin!
14 Temmuz 2021
Bilişim Suçları ve Banka Kartları Dolandırıcılığı -2-
13 Temmuz 2021
Bilişim Suçları ve Banka Kartları Dolandırıcılığı -1-
01 Temmuz 2021
Kanal İstanbul Projesi ve Türk Boğazlarına Hakimiyet Meselesi -IV-
27 Haziran 2021
Kanal İstanbul Projesi ve Türk Boğazlarına Hakimiyet Meselesi -III-
26 Haziran 2021
Kanal İstanbul Projesi ve Türk Boğazlarına Hakimiyet Meselesi -II-
21 Haziran 2021
Kanal İstanbul Projesi ve Türk Boğazlarına Hakimiyet Meselesi -I-
28 Mayıs 2021
Filistin Meselesi ve Tarihten Günümüze Yahudiler!.
26 Mart 2021
Tek Kuşak Tek Yol Projesi ve Çin Hegemonyası
14 Mart 2021
Hayvanlar Alemine Dönüş
11 Şubat 2021
Tehlike'nin Farkında mısınız? Dünyada - Türkiye'de ETCEP Uygulaması ve Topluma Yansıması
21 Ocak 2021
Şimdi Dünyayı Ne Bekliyor?
15 Ocak 2021
Kurtuluşa Giden Yolculuk BENİM AİLEM -1-
19 Aralık 2020
Benim Ailem
16 Aralık 2020
Küresel Soykırım
10 Ekim 2020
Dil (Ses) Eğitimi
12 Temmuz 2020
Tarihsel ve Stratejik Anlamda İstanbul’un Girit ve Diğer Depremlerle Bağlantısı - Büyük İstanbul Depremi
09 Temmuz 2020
Dikkat!.. Yeni Tehlikenin Adı Mavi Bebek (Blue Baby)
08 Temmuz 2020
bncmedyahaber.com Yazarı Muhammet Binici Kimdir?
Haber Yazılımı