Yazı Detayı
08 Ocak 2025 - Çarşamba 11:04
 
Deprem, Anadolu'nun hikmeti ve milletimizin kimliği: Kent ve şehir ayrımında mimarlık ve medeniyet
Muhammet BİNİCİ
info@muhammetbinici.com.tr
 
 


Deprem, Anadolu'nun hikmeti ve milletimizin kimliği: Kent ve şehir ayrımında mimarlık ve medeniyet


 

Ev, önünde bahçesi, bahçesinde meyvesi, sebzesinin kokusu, bize hizmet eden hayvanlarıyla hayatın ta kendisidir; gerçek bir yuva, sevginin, paylaşımın, güvenin sembolüdür.

I. Giriş


Deprem, insanlık tarihinin karşılaştığı en yıkıcı doğal felaketlerden biridir. Ancak her felaketin arkasında, insanlığa sunacağı derin dersler ve hikmetler bulunur. Türkiye, özellikle son yıllarda sıklıkla büyük depremlerle karşı karşıya kalmış bir coğrafya olarak, bu felaketlerin getirdiği soruları ve öğretileri derinlemesine sorgulama noktasındadır. Depremler, yalnızca fiziksel yapıları değil, aynı zamanda toplumların kültürel ve sosyal yapısını da sınar. Bu bağlamda, Türkiye’nin medeniyet anlayışı, mimarlık kültürü ve toplumsal yapısı üzerine düşünmek önemlidir. Deprem sonrası ortaya çıkan bu yeni gerçeklik, sadece inşa edilen yapıları değil, aynı zamanda toplumların değerlerini, kültürel miraslarını ve sosyal dayanışma biçimlerini de yeniden şekillendiriyor.
Depremler, Anadolu'nun tarihsel ve kültürel derinlikleriyle ilişkili olarak, insanlığın ve toplumların ortak değerlerinin, güvenlik anlayışlarının ve yaşam biçimlerinin ne denli önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Türkiye'nin yaşadığı büyük felaketler, bir yandan fiziki yapıları, bir yandan da insani değerleri yeniden gözden geçirmemizi gerektiren önemli bir dönüm noktasıdır. Bu felaketten çıkarılacak dersler, sadece yapısal iyileştirmelerle sınırlı kalmamalı, aynı zamanda toplumsal dayanışmayı, yardımlaşmayı ve sorumluluk bilincini pekiştirmelidir.

Bu makale, Anadolu’nun tarihsel, kültürel ve coğrafi önemini, deprem gibi felaketlerin toplum üzerindeki etkileriyle birlikte incelemeyi amaçlamaktadır. Ayrıca, geleneksel mimarlık ve modern betonarme yapıların karşılaştırılması üzerinden, Kent ve şehir arasındaki farkları vurgulayarak, toplumsal kimliğin ve değerlerin inşa edilmesinin ne denli önemli olduğu üzerinde durulacaktır. Kent, genellikle sanayileşme ve hızlı nüfus artışı ile şekillenen, bireylerin birbirinden uzaklaştığı, soyutlaşmış bir yaşam alanıdır. Oysa şehir, köklü bir geçmişe dayanan, toplumsal bağların güçlü olduğu, kültürel mirası yaşatan ve insani ilişkilerin ön planda olduğu bir yaşam biçimidir. Bu farklar, toplumların kimliklerinin nasıl şekillendiğini ve toplumsal değerlerin nasıl inşa edildiğini doğrudan etkiler. Kentleşme sürecinde kaybolan yerel değerler, toplumsal dayanışma ve aidiyet duygusunu zedeleyebilirken, şehirleşme, bu değerlerin sürdürülebilmesi için güçlü bir zemin oluşturur.


II. Anadolu’nun Tarihsel ve Kültürel Önemi


Anadolu, yalnızca bir coğrafi bölge değil, aynı zamanda bir medeniyetin beşiğidir. Anadolu, Mezopotamya'nın kalbi, Avrasya'nın ortası ve dünyanın merkezinde yer alan bir alandır. Nuh Tufan’ının ardından hayatın yeniden başladığı, medeniyetlerin filizlendiği kadim bir topraktır. Bu topraklarda, İbrahim Peygamber’den günümüze kadar uzanan bir dini, kültürel ve medeniyet mirası bulunmaktadır.
Anadolu, sadece 817 bin kilometrekarelik bir toprak parçası olarak değil, bir irfan, bir medeniyet ve bir ruh olarak tanımlanmalıdır. Anadolu, Türkistan'dan gelen büyük medeniyet mirasının taşıyıcısıdır ve bu topraklar, farklı kültürlerin birleşim yeri olmuştur. Bu topraklarda, insanlık tarihinin önemli izleri ve birikimleri bulunmaktadır. Anadolu, bir yandan kadim uygarlıkların izlerini taşırken, diğer yandan çağlar boyunca gelişen kültürel ve toplumsal yapılarla yeniden şekillenmiştir. Bu anlamda, Anadolu, yalnızca bir coğrafya değil, dünya medeniyetine katkıda bulunan derin bir tarihsel ve kültürel mirasa sahiptir.


III. Millet ve İrfan: Sünnetullah’a Uygun Bir Yaşam


Anadolu’nun insanları, tarih boyunca sünnetullah’a uygun bir yaşam biçimi benimsemiş, adalet, barış ve merhamet gibi temel insani değerlere dayalı bir toplum düzeni oluşturmuştur. Bu anlayış, yalnızca dini öğretilerle değil, aynı zamanda kadim halk bilgisi ve tecrübeleriyle şekillenmiştir. Geleneksel Anadolu mimarisi, insanın doğayla ve toplumla uyum içinde yaşaması gerektiğini savunur. Bu düşünce, yapıların inşasında da kendini gösterir. Geleneksel evler, iklime, coğrafyaya uygun malzemelerle, usta bilgisiyle inşa edilirdi. Bu evler, hem estetik hem de işlevsel olarak insanın toplumsal yapısıyla örtüşen yapılar olarak karşımıza çıkar.

Anadolu ve onun mozaikleşmiş kadim şehirleri, sadece kendi insanlarını barındırmanın ötesinde, insanlığın ortak vicdanına seslenen birer merhamet yuvası haline gelmiştir. Türkiye, kadim kültüründen aldığı ilhamla, savaşların ve zulümlerin savurduğu milyonlarca insana kucak açmış, bu topraklara sığınanları bir misafir değil, kardeş olarak görmüştür. Muhacirlere Ensar olma anlayışı, sadece bir yardım değil, insanlık adına sergilenen en asil duruşlardan biridir. Bu topraklar, yüzyıllar boyunca barış, kardeşlik ve dayanışmanın merkezi olmuş; insanlığa, zorluklar karşısında nasıl bir duruş sergilenmesi gerektiğini göstermiştir. Anadolu’nun şefkatli ruhu, mazlumlara kol kanat germiş; hem geçmişimizin mirasını hem de insanlığın ortak vicdanını yaşatmıştır.


IV. Betonarme Yapılar ve Geleneksel Mimarinin Çatışması


Depremler, yapıların dayanıklılığını ve inşa edilen çevrenin sağlığını test eden olaylardır. Günümüzde betonarme yapılar, geleneksel Anadolu evlerinden farklı bir mimarlık anlayışını temsil eder. Betonarme yapılar, iklim koşullarına ve coğrafi özelliklere duyarsızdır. Ayrıca, bu yapılar, insanların toplumsal bağlarını zedeleyen ve komşuluk ilişkilerini koparan soğuk yapılar olarak görülmektedir.
Betonarme yapılar, insanlık tarihindeki usta bilgisi ve geleneksel Anadolu mimarisiyle ters bir düzen oluşturmuştur. Bu durum, yalnızca estetik anlamda değil, toplumsal yapıyı da olumsuz yönde etkileyen bir olgudur. Betonarme apartmanlar, modern şehirleşmenin getirdiği, bireyselliği ve yabancılaşmayı artıran bir yapı biçimi olarak toplumun kimliğini sorgular hale gelmiştir. Bu yapıların yaygınlaşması, mahalle kültürünü yok etmiş ve insanların birbirleriyle olan ilişkilerini zayıflatmıştır. Geleneksel yapılar, toplumsal dayanışmayı güçlendiren, komşuluk ilişkilerini pekiştiren bir yapı anlayışını yansıtırken, betonarme yapılar bu değerleri kaybettirmiştir.


V. Kentsel Sorunlar ve Çözüm Yolları


Modern kentleşme, hızlı nüfus artışı, trafik sorunları, konut talebi ve şehir sıkışıklığı gibi büyük problemlere yol açmaktadır. Bu sorunların çözülmesi, yalnızca inşaat sektöründe düzenlemeler yapmakla mümkün değildir. Aynı zamanda, toplumsal bir dönüşüm ve geleneksel yaşam biçimlerine dönüş gereklidir. Kırsal alanların, köylerin yeniden değer kazanması, şehirlerin yoğunluğunu azaltacak ve toplumsal bağları güçlendirecektir.
Betonarme yapılar yerine geleneksel yapıların yeniden inşa edilmesi, yalnızca fiziksel bir dönüşüm değil, aynı zamanda toplumsal bir dönüşüm anlamına gelir. Kırsal alanlarda geleneksel yapılar kullanılarak, doğal ve sağlıklı bir yaşam biçimi oluşturulabilir. Bu dönüşüm, ekonomik özgürlüğü sağlarken, toplumsal refahı da artıracaktır. Geleneksel yapıların, çevreye uyumlu, sürdürülebilir ve insani değerlere dayalı bir yaşam sunma potansiyeli vardır. Bu, modern kentleşmenin getirdiği yabancılaşma ve yalnızlaşma problemlerine karşı bir çözüm sunar ve toplumun yeniden köklerine dönerek daha sağlıklı bir yapıya kavuşmasına yardımcı olabilir.


VI. Köylere, Kırsal Alanlara Dönüş ve Tarihi Şehirlerin Rolü


Geleneksel şehirlerin, Kırsal alanların, köylerin yeniden değer kazanması, sadece deprem gibi felaketlere karşı bir önlem olarak değil, aynı zamanda toplumsal bir yapıyı yeniden inşa etme amacı taşımaktadır. Bu alanlarda geleneksel yapılar kullanılarak, hem estetik hem de fonksiyonel açıdan sağlıklı bir yaşam alanı oluşturulabilir. Bu dönüşüm, modern kentlerde yaşanan insanlık dışı yaşam koşullarının önüne geçmek için bir çözüm sunmaktadır.
Tarihi şehirler, geçmişten günümüze ayakta kalmayı başaran ve çeşitli felaketlerle başa çıkan yapılar olarak büyük bir önem taşır. Bu şehirler, mega kentlerin baskısından korunmuş alanlar olarak toplumsal belleği yaşatır ve kültürel mirası gelecek nesillere aktarır.


VII. Sonuç: Bir Medeniyet Projesi Olarak Dikey Yapılaşma Yerine Yapay Şehirleşme ve Köylere Dönüş


Apartmanın icadı ve modern kentlerin doğuşu, 19. yüzyılda Fransa'da geliştirilen betonarme teknolojisinin ürünü olarak şekillendi. Bu yenilik, şehir merkezlerinde artan nüfusu kontrol altına almak ve işçi sınıfını fabrikalara yakın tutmak amacıyla tasarlandı. Fakat zamanla betonarme apartmanlar, sadece fiziksel yapıları değil, toplumsal yapıyı da temelden dönüştürdü. Geleneksel mahalle yaşamının sunduğu dayanışma ve yardımlaşma ruhu hızla yok oldu. Yerine, bireyselliğin egemen olduğu, aidiyetsizlik, amaçsızlık ve inançsızlıkla şekillenen soğuk bir toplumsal yapı inşa edildi. Apartman blokları, kimlik, mezhep ve cinsiyet farklarını bir kenara bırakıp, birbirine yabancı, çatışan ve iletişimsiz bireylerin izole yaşam alanlarına dönüştü. Bu yapılar, insan ilişkilerindeki bağları kopararak, yalnızlık ve benmerkezcilikten beslenen bir toplum yarattı. Hem fiziksel hem de toplumsal olarak bu gettolarda, kendi gücüne inanan “beyaz yakalılar” yerleştirildi; şef, müdür, belediye başkanı, vekil… Ne derseniz deyin; toplumu yöneten, halktan kopmuş, kendi kabuğunda yaşayan yeni elitlerin temsilcileri oldu. Bu yeni toplum düzeni, kadim medeniyet anlayışını silerken, insanları daha da yabancılaştıran, daha da yalnızlaştıran bir yapıyı pekiştirdi.

Şehirlerde ev, kentlerde apartman kültürü hâkimdir. Ancak medeniyet ve yapılaşma anlamında Anadolu, bizim gerçek evimizdir. Fakat bu noktada derin bir soru sormak gerekir: Apartman nedir? 1930’lu yıllarda bir gazete haberi şöyle yazıyordu: "Halk apartmana rağbet ettiği için evlere ilgi azaldı." Bu satırlar, apartmanın evle hiçbir ilgisi olmadığını, evin bir apartmandan çok daha farklı bir şey olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Apartman, tanımadığınız insanlarla, kat mülkiyeti üzerinden kurulmuş zorunlu bir ortaklık sistemidir. Betonarme yapılarla inşa edilen, soğuk ve yapay bu yapılar, fiziksel olarak birbirine yakın olsa da, ruhsal olarak birbirine çok uzaktır. 1964’te yürürlüğe giren Kat Mülkiyeti Kanunu ile hukuki bir zemin kazansa da, bu, insanları bir araya getiren değil, onları daha da yabancılaştıran bir düzeni sağlamıştır. Bir apartman, duvarlar arasında sıkışmış, birbirini tanımayan, ancak aynı çatının altında yaşamaya zorlanan bireylerin yaşadığı bir yerdir. Burası, insanların ruhlarını değil, yalnızca bedenlerini barındıran bir mekân olmaktan öteye geçemez. Bu yer, insanları gerçekten ev hissettirebilecek bir yuvadan çok, birbirinden kopuk ve yalnız kalmış bireylerin hapsolduğu bir yapıya dönüşür.
Ev, önünde bahçesi, bahçesinde meyvesi, sebzesinin kokusu, bize hizmet eden hayvanlarıyla hayatın ta kendisidir; gerçek bir yuva, sevginin, paylaşımın, güvenin sembolüdür. Her bir köşesi, huzurla ve doğanın sunacağı nimetlerle bezenmiştir. Ancak apartman, bu doğallığın tam zıttıdır; beton duvarlarla çevrilmiş, doğal yaşamın yitirilmiş olduğu, soğuk bir tutsaklık, bir esaret alanıdır. Bahçesiz, ağaçsız, kuşsuz bir dünya; her şey birbirine yabancı, duvarların ardında yalnızca kendine odaklanmış insanlar. Burada, ne çocuklar çimenlere basarak koşar, ne meyve ağaçları rüzgârla savrulup tatlarını sunar. Apartman, aslında insanın yalnızlığının, kopukluğunun ve birbirine yabancılaşmasının simgesidir. Doğanın sunduğu yaşamın gerisinde kalır, birer ölü bedenler gibi birbirini göremez, duyamaz, hissedemez. Bu yapılar, sadece bedenler için değil, ruhlar için de bir hapis olmuştur.
Sonuç olarak, yatay şehirlerin inşası, köylere ve kırsal alanlara dönüş, geleneksel yapıların yeniden hayata geçirilmesi yalnızca bir mimari dönüşüm değil, aynı zamanda bir medeniyetin yeniden doğuşudur. Bu dönüşüm, insanın özüne, fıtratına ve sosyal bağlara yeniden kavuşmasıdır. Yüksek binaların gölgesinde kaybolan insani değerler, toprakla, doğayla ve insanla kurulan güçlü bağlarla yeniden yeşerir. İşte bu, medeniyetin köklerine ve evrensel değerlere sahip çıkmanın en derin yoludur.
Bu süreç, fiziksel yapıları aşarak, toplumların ruhunu, kimliğini ve içsel huzurunu iyileştirir. İnsanların kalbi, toprakla bütünleştiğinde, daha özgür, daha sağlıklı ve daha anlamlı bir hayata adım atılır. Devletin bu dönüşümü teşvik etmesi, tarihi kentleri koruyarak geleneksel yapıların yeniden inşa edilmesine olanak tanıması, bir sorumluluk ve bir misyon olmalıdır. Çünkü bu adımlar, yalnızca taşları, toprakları değil, kalpleri de inşa eder. Toplumsal bağları kuvvetlendirir, gelecek kuşaklara güvenle teslim edilecek bir miras bırakır.
Köyler ve kırsal alanlar, sadece çevresel değil, insanlık için değer taşıyan bir yaşam alanı olarak yeniden şekillendirilebilir. Bu dönüşüm, kişisel özgürlüğün, içsel huzurun ve toplumsal barışın bir arada yükseldiği bir süreçtir. Çünkü doğayla, insanla, gelenekle kurulan bu bağlar, sadece fiziksel yaşamı değil, ruhu da besler. İşte bu, gerçek anlamda bir yeniden doğuştur; geçmişin izlerini geleceğe taşıyan, şehirleriyle, köyleriyle, kökleriyle, değerleriyle ve ruhuyla var olmaktır. Bu dönüşüm, bir halkın, bir medeniyetin gerçek gücüne ve direncine sahip çıkmasının en kudretli şeklidir.

YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN
https://www.bncmedyahaber.com/yazar-suriye-milli-ordusu-smo-bir-direnis-ve-ozgurlugun-hik-yesi-1121.html

 
Etiketler: Deprem,, Anadolu'nun, hikmeti, ve, milletimizin, kimliği:, Kent, ve, şehir, ayrımında, mimarlık, ve, medeniyet,
Yorumlar
Yazarın Diğer Yazıları
09 Mart 2025
LGBT (EŞCİNSEL) Yasası Değişiyor: Türkiye’nin Geleceğini Şekillendirecek Düzenlemeler, Medya Manipülasyonları! Ve Siyonist Oyunlar! - 2
08 Mart 2025
LGBT (EŞCİNSEL) Yasası Değişiyor: Türkiye’nin Geleceğini Şekillendirecek Düzenlemeler, Medya Manipülasyonları! Ve Siyonist Oyunlar! - 1
16 Şubat 2025
Aç bırak itaat etsin, cahil bırak biat etsin!
06 Şubat 2025
UTTS tartışması ve Darphane Müdürlüğü’nün açıklaması: Kamuoyu aydınlatılmayı bekliyor
03 Şubat 2025
UTTS’yi darphane değil, ABD merkezli firma kontrol ediyor
22 Ocak 2025
Yanan adalet, kapitalizmin tuzakları, lüks tüketim ve toplumsal sorumluluk
23 Aralık 2024
Suriye Milli Ordusu (SMO): Bir direniş ve özgürlüğün hikâyesi
23 Aralık 2024
Dijital Kafes: Çipli Akaryakıt ve Kontrol Toplumuna Giden Yol
21 Aralık 2024
Akif, Mısır'a giderek Türk milletini nasıl bir utançtan kurtardı?
16 Aralık 2024
Suriye’nin kuzeyinde yeniden şekillenen dengeler
12 Aralık 2024
Eğitim adı altında gizli mesajlarla gelen yıkım: Toplum ve aileyi kim dizayn ediyor?
23 Kasım 2024
2024’ten 2025’e Geleceğin Kodlarını Çözmek!.. Kehanet mi? Kurgu mu?
10 Kasım 2024
Milli Güç Yolunda Eğitim: Aile ve Savunma Sanayii
20 Ekim 2024
Yapay zekâ ile yönlendirilen katliamlar
18 Ekim 2024
Genç avukatların sessiz çığlığı: İntiharın eşiğinden dönüş
01 Ekim 2024
Sosyal medya ve yalanlar: Yeni düzenlemelerle güvenli bir gelecek!
23 Eylül 2024
Sinyal savaşları: Çağrı cihazları ve telsiz patlamalarının gerçek sebepleri
22 Eylül 2024
Öngörünün Gücü ve Milli Teknoloji Hamlesi
21 Eylül 2024
Türkiye’nin vicdanını sarsan kayıp! Asıl soru: ‘Acı Son Narin’in mi?’ Yoksa Bizim mi?
04 Eylül 2024
Narin’i Konuşuyoruz, Peki Sessiz ve Gölgede Kalan Diğer 31 Çocuk?
25 Ağustos 2024
Karaburun’da Huzur ve Konfor ve Ege’nin Gizli Hazinesi
18 Ağustos 2024
Cancan ve Umudun Işığı
28 Temmuz 2024
“ÇANAKKALE” den Giremediler, “ÇANAK” tan Girdiler
18 Temmuz 2024
Vicdansızlığın Perdesi Aralanıyor!..
17 Temmuz 2024
Adaletin Çığlığı ve Vicdan Testi
15 Temmuz 2024
Evlilik ve Toplum, Tehditler ve Çözüm Önerileri
15 Temmuz 2024
15 Temmuz “Dört Vesayetin Sonu
12 Temmuz 2024
​Toplumsal Vicdanın Zaferi ve Görünmeyen Kahramanların Mücadelesi
30 Haziran 2024
Geliyor Gelmekte Olan!.. Biyolojik Terör Kapımızda!..
25 Haziran 2024
Eğitimin Pilotları: Geleceği İnşa Eden ve Zorluklara Göğüs Geren Öğretmenlerimiz
18 Haziran 2024
Okul Kıyafetleri ve Toplumsal Ayrışma! Kocaeli Olayının Düşündürdükleri!
11 Haziran 2024
Köpek lobisi ve toplum üzerindeki etkileri
19 Mayıs 2024
Algıların Köpek Dansı: Adalet ve Sorumluluk Arasındaki İnce Çizgi
01 Mayıs 2024
Çocuklar Neden Camiye Gitmek İstemiyor?
22 Nisan 2024
Yaşlıların Bir Araya Gelerek Ancak Bir Kirayı Ödeyebilmesi: Bir İroni mi, Yoksa Dram mı?
13 Nisan 2024
Bayramın Derin Anlamları ve Bir Ömre Sığdırılan Hasret
11 Nisan 2024
Dönüşüm rüzgarı: Bir halkın direnişi ve gelecek arayışı
05 Nisan 2024
Siyasi Liderlerin Eğitim ve Nitelik Seviyesinin Toplum Yönetimindeki Önemi
25 Mart 2024
Moskova'daki Terör Saldırısı ve Biyolojik Savaşın Gölgesinde Dünya: 4. Dünya Savaşı'nın Ayak İzleri
23 Mart 2024
Geleceğimizin Kıyameti “Asbest,” Sıfır Atık ve Kentsel Dönüşümün Karanlık Yüzü
15 Mart 2024
Gökdelenlerin Gölgesindeki İroni: Depremler, Sıfır Atık ve Kentsel Dönüşüm
03 Mart 2024
Zihinsel esaret: Afyonların ardındaki gerçek tehlike ve islami değerlere sadık kalma çağrısı
21 Şubat 2024
Görünmeyen Düşman: Kutuplaştırma ve İdeolojik Savaş
15 Şubat 2024
Dikey Yapılaşma ve Mahalle Kültürünün Erozyonu: Bir Hikâyenin Ardında Saklı Öğütler ve Tehlikeler
11 Şubat 2024
Alın Size Mektup!.. Alın Size Belge!.. İşte Danya’nın Mektubu Filistin’in ve Danya’nın Sessiz Çığlığı!..
21 Ocak 2024
TFF’nin Sponsorluk Skandalı, Futbolda Çizgi Aşımı ve Toplumsal Bilinç Uyarısı!..
15 Ocak 2024
Çifte Standartlar ve Sessiz Çığlık - Epstein Davası Üzerinden İslam Dünyasına Sesleniş
01 Ocak 2024
Süper Kupa Olayları ve Ardındaki Sorular - Türkiye Futbol Federasyonu, Protokol Detayları ve Toplumsal Dinamikler
31 Aralık 2023
Yılbaşı Kutlamalarının Dini Perspektiflere Göre Derinlemesine Analizi
24 Aralık 2023
Teğmen Krizi ve Askerlik Anlayışı: Geçmişten Günümüze Derin Bir Bakış
09 Aralık 2023
Balfour Deklarasyonu ile Başlayan Filistin'in Kırık Hikâyesi
07 Aralık 2023
Abdülhamit ve Herzl Penceresinden Yahudilerin Filistin Toprakları Üzerine Kirli Planı
19 Kasım 2023
II. Haçlı Seferi, Anadolu Selçuklu Direnci, Haşhaşilerin Kiralık Savaşı, Papa'nın Kaygıları ve Nûreddin Mahmud Zengî'nin Zaferi
01 Mart 2023
SOSYAL MEDYA PLATFORMLARINDA DOLAŞAN DEPREM YALANLARI
18 Şubat 2023
Yaşarken Enkaz Haline Gelenleri Kim Kurtaracak?
02 Ekim 2022
Oysa ülkeyi yönetenlerin Hz. Ömer olması gerekmiyor muydu?
10 Haziran 2022
BATI ile yatıp, BATIL ile kalkmak: KURAN-I KERİM’E TEKME ATMAK!..
02 Mayıs 2022
Ramazan Ayında Şehvetin Azması (!)
30 Nisan 2022
GELENEKSEL TABİR İLE “İB..LİK” VE FUHŞİYAT NASIL MEŞRULAŞTIRILIR?
22 Nisan 2022
Metropolden Köye, Köyden Mezraya
20 Nisan 2022
MİLLİ SİNEMA ve ADANIŞ KUTSAL KAVGA
22 Mart 2022
Madenlerimiz Yeni Teknolojilerin Hammaddesi & Bizi Bekleyen Tehlikeler
10 Mart 2022
DİLİPAK, MAHKEMEDEKİ SAVUNMASINDA “ASLINDA SAVUNDUĞUM KİŞİLER TARAFINDAN SUÇLANDIM.”
04 Şubat 2022
METAVERSE (SANAL GERÇEKLİK)
30 Ocak 2022
KÜRESEL SALGIN İNSANLIĞI ÇARESİZLİĞE SÜRÜKLÜYOR!..
23 Ocak 2022
YAHUDİLİĞİN VE SABATEİZMİN TÜRKİYE’DEKİ YANSIMALARI
16 Ocak 2022
Eşcinseller Neden 20 Yıl Daha Az Yaşıyor!..
05 Ocak 2022
9 EYLÜL ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ'NDE İSLAMİ EĞİTİM
29 Ağustos 2021
Göç ve Göçmen Meselesi
20 Ağustos 2021
1 Teklifim Var!.. Hem 500 Kat Fazla Verim Elde Edelim! Hem de Ormanlarımız Geri Gelsin!
14 Temmuz 2021
Bilişim Suçları ve Banka Kartları Dolandırıcılığı -2-
13 Temmuz 2021
Bilişim Suçları ve Banka Kartları Dolandırıcılığı -1-
01 Temmuz 2021
Kanal İstanbul Projesi ve Türk Boğazlarına Hakimiyet Meselesi -IV-
27 Haziran 2021
Kanal İstanbul Projesi ve Türk Boğazlarına Hakimiyet Meselesi -III-
26 Haziran 2021
Kanal İstanbul Projesi ve Türk Boğazlarına Hakimiyet Meselesi -II-
21 Haziran 2021
Kanal İstanbul Projesi ve Türk Boğazlarına Hakimiyet Meselesi -I-
28 Mayıs 2021
Filistin Meselesi ve Tarihten Günümüze Yahudiler!.
26 Mart 2021
Tek Kuşak Tek Yol Projesi ve Çin Hegemonyası
14 Mart 2021
Hayvanlar Alemine Dönüş
11 Şubat 2021
Tehlike'nin Farkında mısınız? Dünyada - Türkiye'de ETCEP Uygulaması ve Topluma Yansıması
21 Ocak 2021
Şimdi Dünyayı Ne Bekliyor?
15 Ocak 2021
Kurtuluşa Giden Yolculuk BENİM AİLEM -1-
19 Aralık 2020
Benim Ailem
16 Aralık 2020
Küresel Soykırım
10 Ekim 2020
Dil (Ses) Eğitimi
12 Temmuz 2020
Tarihsel ve Stratejik Anlamda İstanbul’un Girit ve Diğer Depremlerle Bağlantısı - Büyük İstanbul Depremi
09 Temmuz 2020
Dikkat!.. Yeni Tehlikenin Adı Mavi Bebek (Blue Baby)
08 Temmuz 2020
bncmedyahaber.com Yazarı Muhammet Binici Kimdir?
Haber Yazılımı