ÖTEKİLEŞTİRMEK
Ötekileştirmek ne demektir?
Günümüzde sıkça kullanılan bu kelime, yüzeysel olarak ve fazla düşünmeyen insanlar tarafından, kendi çıkarları doğrultusunda kullanıla kullanıla yalama olan kelimelerdendir. Aslında bizden olanlara cephe alarak, kırıp, incitip, aşırı ve haksız eleştiri ve ithamlarla kendimizden uzaklaştırmak hatta düşman etmek gibi anlamlara gelmektedir.
Yani bir mağduriyet ima edilmektedir. Ötekileştirme varsa bir ötekileştirilen bir de ötekileştiren olması gerekir. Bu fiille suçlanan kişi de ötekileştiren olmaktadır. Ancak, aslına bakılırsa bazen insanların kendi kendilerini ötekileştirdikleri, söz ve fiilleriyle ötekilerden oldukları da görülmektedir.
Yani ötekileştirme fiili ile birisini suçlarken acele etmemek gerekir. Böyle bir suçlamadan önce, kimin hangi kriterlere ve ölçülere göre öteki sıfatını hak ettiği veya buna layık görüldüğü önem kazanmaktadır. Birisini haksız yere ötekileştirmek isterken veya ötekileştirme ile itham ederken o kişi yerine kendinizi ötekileştirme ihtimali de vardır.
Yani olay görecelidir. Ne taraftan baktığınıza göre değişir.
Her halükarda “biz” nasıl gerçekse öteki olmak da bir gerçektir. Tarihin başlangıcından beri insanlar arasında fikir ve görüş ayrılıkları, anlaşmazlıklar olagelmiştir. İsteseniz de istemeseniz de siz birilerine göre, onlar da size göre ötekidir. İnsanoğlunun kendisinden kaynaklanan bu sorun o kadar subjektifdir ki kendisi çözemez. Çünkü problemi zaten kendisi üretmektedir. Hastanın kendisini iyileştiremediği gibi. Ötekileştirme fiilinde haklılık ve haksızlık söz konusu olduğu için çözüm yukarıdan gelmelidir. İnsanlar kendi aralarında kıyamete kadar tartışsalar kimse karşısındakini haksız olduğuna ikna edemez. Kavgalar, savaşlar çıkar, bir taraf diğerini alteder, haklı olan değil güçlü olan kazanır, ama yine de yenilen taraf haklılık iddiasından vazgeçmez. Aslında bu doğal bir şeydir. İnsanların bazıları diğerlerine göre “üstün” yaratıklar olmadıklarına göre, neden birisi diğerinin dediğini kabul etmek zorunda olsun? İnsanlık tarihi ötekileştirme kavgalarının tarihidir.
Peki yukarıdan gelen çözüm nedir? Çok basit.
Yaratıcının haklı dediği taraf haklıdır, öteki taraf ötekidir.
“ Ey iman edenler! Allah’a itaat edin; Resulüne ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin! Bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz Allah’a ve ahirete inanıyorsanız onu Allah’a ve Elçi’ye götürün! Bu sizin için hem hayırlı olandır hem de sonuç itibarıyla daha güzeldir." (Nisa 59)
“ Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfar ederler. Zaten günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler."(Al- i İmran 135)
"Birbiriyle savaşan iki mümin topluluktan biri diğeri aleyhine bağy ederse (haddi aşar ve haksızlık yaparsa), bütün müminlerin bağilerle Allah'ın emrine dönünceye kadar savaşmaları"emrolunmaktadır.” (Hucurât, 9)
Yani kaçınılmaz olarak taraflardan biri haklı diğeri, haksızdır. Allah (CC) ve Resulüne (SAV) itaat, yangına dökülen su gibi fitne ateşini söndürür, ayrılık ve çatışmaya son verir. Burada eğer varsa, Allaha (CC) itaat etmeyen, çatışmayı sürdüren taraf öteki taraftır. Yani Allah (CC) ve Resulüne (SAV) göre öteki olmayı seçen taraf. Bir toplumu parçalamanın en hızlı yolu Allah (CC) ve Resulüne (SAV) itaatı kaldırmaktır.
Kişi kendisinden olanları ötekileştirebilir. Ötekiyi ötekileştiremezsiniz. Onlar zaten öteki olanlardır.
Bir kişinin bizden veya öteki olmasının ölçüleri vardır. Bütün mesele bu ölçüyü bilmek ve kaybetmemektir. Konunun can alıcı yeri, biz kimiz? öteki kimdir? sorularında düğümlenmektedir.
Lafı dolaştırmadan söylemek gerekirse biz Allah CC a inanan ve Resulunü (SAV) tasdik eden mü’minleriz.
Hangi ırk, millet, kabile ve soydan olduğumuz, zengin veya fakir önemli değildir. Bunlar bizim için ölçü de değildir. Neden? Çünkü sadece Allah (CC) ve Resulunün (SAV) bildirdiği ölçüler bizim için geçerli olan ölçülerdir. Bunların yanına başka ölçüler koymayız. Allah'ın (CC) yanına başka ilahlar koymadığımız gibi. Bu ölçülere uyanlar bizden, uymayanlar ötekidir.
Ama efendim bu bölücülük değil mi? Herkes Allah'a (CC) inanmak ve Resulunü (SAV) tasdik etmek zorunda mı? Tabii ki hayır ama “biz” buyuz işte. Elbette herkes bizden olmak zorunda değildir. Ama bizler de onlardan yani öteki olmak zorunda değiliz. Kuralları Allah (CC) koyar. Bölmeyi, ayırmayı yapan da odur.
kur’an-ı Kerimin bir adı da “Furkan” dır. Yani hakkı batıldan ayıran. İnsanoğlunun sadece iki seçeneği vardır;
Ya Allah (CC) ve Resulüne (SAV) itaat ya da öteki olmak.
“Allah şöyle buyurur: Ey suçlular! Bugün müminlerden ayrılın. Ey insanoğulları! Ben size, şeytana tapmayın, o sizin için apaçık bir düşmandır, Bana kulluk edin, bu doğru yoldur, diye bildirmedim mi?” (Yasin 59, 60, 61)
“Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir.” (Enfal 29)
Peki Müslüman olupta yanlış yapanlar ne olacak? Onlarda mı ötekilerden?
Maalesef müslüman olmak yetmiyor, öteki olmamak, kardeş olmak için mü’min olmak gereklidir.
Yukarıda zikrettik. Yanlıştan dönmek erdemdir. Allah CC samimi olarak tevbe edenleri affeder. Ama yanlışta ısrar edenler bizden kardeşlik beklemesinler, yanlışlarını kabul etmemizi de beklemesinler.
Hiç kimsenin Allah'ın (CC) kurallarını esnetmek hakkı ve haddi değildir. Onlar kendi kendilerini ötekileştirenlerdir, gittikleri yol da şeytanın yoludur. O yolun nereye gittiğini herkes bilir..
İslama doğrudan saldıramayan kahpe ve sinsi düşman onu sulandırmak, seyreltmek için, güya birlik ve beraberliği savunuyormuş gibi kimsenin kimseyi ötekileştirmemesi gerektiği, herkesin, bütün insanların kardeş olduğu v.s gibi söylemlerle gelirler. Hayır efendim, kimse kusura bakmasın, biz sadece mü’minlerle kardeş olabiliriz. Şeytanlar ve onların yolundan gidenlerle değil. Kafirler ve münafıklar bizim kardeşimiz olamaz. Münafıklığı seçenler ötekilerdendir. Dünyası için ahiretini satmanın bedeli öteki olmaktır.
Aynı milletten, aynı kabileden v.b olabiliriz ama kardeşlik sadece mü’min olanlara mahsustur.
Bu İslam kardeşliği gerçeği, İslam düşmanlarının en nefret ettikleri ve kötü niyetli planlarını en çok zorlaştıran bir şeydir. O yüzden Müslüman ülkelerde var güçleriyle bölücü, milliyetçi hatta ırkçı düşünce ve akımları destekler, yayarlar. Cahili milliyetçi yaparsanız otomatik olarak ırkçı elde edersiniz. Maksat ÖLÇÜYÜ bozmaktır. Osmanlı İslam Devleti ne zaman yıkıldı? İslam kardeşliği zayıflayıp etnik ve milliyetçi cereyanlar ortaya çıktığı zaman. 200 senedir neden toparlanamıyor? Çünkü bu akımlar hala devam ediyor.
“Hepiniz, Allah'a olan bağınıza, taahhüdünüze, Kur'an'a, İslâm'a sadakatle sarılarak, Allah'ın himayesine sığının. Birbirinize düşmeyin, bölük pörçük olmayın, parçalanmayın. Allah'ın size ihsan ettiği nimetleri, size tevdî ettiği ilâhî değerleri, şeriatı koruyun, kollayın, zâyi etmeyin. Hani siz, birbirinize düşman idiniz de, O gönüllerinizi, akıllarınızı birleştirip, sizi birbirinize kaynaştırmıştı. O'nun nimeti, İslâm dini sayesinde kardeş olmuştunuz. Ateşten bir çukurunun kenarında, ateşe düşmek üzere iken, oradan da, sizi O kurtarmıştı. Böylece Allah iyiliği, birliği emreden, yahudilerin ve diğerlerinin tuzaklarından sakındıran âyetlerini size açıklıyor. Umulur ki, doğru yolu bulur, İslâm'da sebat etmiş olursunuz.”
(Al-i İmran 3 , Ahmet Tekin meali)
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN
http://www.bncmedyahaber.com/haber-merdiven-7396.html
|