ÖLÇÜLER
1900 ların başında çok ağır bir darbe alan ve savrulan müslüman milletler ve özellikle Türkiye Müslümanları 1000 yıldan fazla bir zamandır kendilerini Müslüman, ülkelerini de dar-üs-selam yapan bir çok değerlerini kaybettiler. Öylesine bir karışıklık ve kıyım yaşandı ki, adeta Orta Doğuda patlatılan büyük bir atom bombası gibi aradan 100 yıl geçmesine rağmen hala nükleer serpinti, toz bulutu ve ölümcül seviyedeki radyasyon ortadan kalkmadı. Manen hastalanan ve gıdasız kalan milyonlar telef oldu. Uzun bir süre çok geniş bir alan yaşanamaz halde kaldı. 100 yıl sonra toz duman biraz aralanınca dikkatli gözler ve düşünen beyinler başlarına ne geldiğini anlamaya, bazı şeyler gün yüzüne çıkmaya başladı.
100 yıl önce her şey yerle bir olmuştu. Darbe o kadar acımasız ve insanlık dışıydı ki, neredeyse atom bombası bile onun yanında hafif kalırdı. İnsanlık tarihinde hiç görülmemiş ilkler yaşandı. Mezarından mevtayı çıkarıp astılar, şapka giymedi diye kadın astılar, kuran okutuyor diye hocanın kafasını jandarma dipçiği ile yardılar. Yetmedi hocayı astılar. Şapka giymediler diye zırhlı savaş gemisi gönderip kendi şehirlerini, kendi insanlarını bombaladılar. Kendi halkını şapka için bombalayan bir devlet! Düşman bile bu kadarını yapmamıştı. Ama bunlar maddi kayıplardı. Zamanla telafi edilebilirdi, edildi de. Şapkacılar ölüp gitti. Asılanlar unutuldu, unutturuldu. İnsanlar yine kuran okumaya, camiler yapıp namaz kılmaya başladılar. Şapka falan da giymediler.
Ama asıl kayıp gözlerden saklandı. Asıl kayıp anlaşılamadı. Nasıl anlaşılsın ki, asıl kayıp, ne kaybettiğini anlayamamaktı. Allahın CC lütfuyla 100 yıl sonra da olsa neleri kaybettiğimizi ve bunları yeniden nasıl yerine koyabileceğimiz anlaşılmaya başlandı. “paltonun astarına kaçan ve kaybolan anahtar” 100 yıl sonra bulunmuştu. 100 yıl sonra “dışından yaladığımız reçel kavanozunun” kapağını açamasak da kapakta bir delik açmayı başarmıştık. Evet “Kahpe rüzgara rağmen surda mukaddes bir gedik açılmıştı.”. Artık ” kahpe rüzgar ne taraftan eserse essindi.” (Necip Fazıl Kısakürek)
İki nesil geçti. Küllerinden doğan bir nesil geldi. Artık camiler yapmak ve namaz kılmak yetmemeye, kuran okumak yetmemeye başladı. Okuduklarımızı anlayacağız, anladıklarımızı yapacağız diyen insanlar ortaya çıkmaya başladı. Sayıları az da olsa, hala esen kahpe rüzgarı durdurmak isteyen insanlar. Yıktıkları, sattıkları, ahır yaptıkları camilerin yerine daha iyilerini yaptık. Şimdi yıktıkları imanların, ahır yaptıkları kalblerin, şapka geçirdikleri kafaların yerine daha iyilerini koyma zamanı geldi.
Kaybettiğimiz şeylerin içinde en önemlisi neydi biliyor musunuz?
Ölçülerimizi kaybettik!.. Ölçülerimizi!..
Bir bilim kurgu hikayesinde, gerçekleştirilen yeni bir teknolojiyle ortaya çıkan korkunç bir elektromanyetik enerji tüm elektrik ve elektronik cihazları çalışamaz hale getiriyor. Fabrikalar duruyor, araçlar, makinalar. cihazlar duruyor, üretim duruyor ama tüketim durmuyor. İnsanlar bir dilim ekmek için birbirini öldürüyor. İnsanlık bir gecede 400 yıl geriye gidiyor.
İşte aynen bunun gibi insanların ölçüleriyle oynar ayarlarını bozarsanız kaos oluşur. Ölçü deyip geçmeyelim. Ölçüler insanoğlu için hayati önem taşır. Ölçüler bozulursa size göre doğru olan ona göre yanlış olur. Onun mâbudu sizin tâğudunuz olur. Dost düşman karışır. Herkesin kendi doğruları, kendi putları, tanrıları ortaya çıkar. Bunun nedeni çok basittir. İnsanlar bir şeyin kıymetini, ağırlığını tesbit etmek için ölçüler, tartılar kullanırlar, kullanmak zorundadırlar . Bir şeyi ölçersiniz ve sonuç net olarak ortaya çıkar mesele kalmaz.
Tabii size göre. Başkası aynı şeyi kendi terazisinde ölçer ve farklı sonuç bulursa işte o zaman işler karışır. İşte bütün mesele bu ölçüyü bilmek ve kaybetmemektir. Alemde herşey bir ölçü - mizan üzere yaratılmıştır. Zerreden küreye canlı cansız her şeyde bir ölçü ve düzen vardır.
"... Her şeyi yaratan ve bir ölçüye göre düzenleyen Allah'tır" (Furkan suresi, 2) "...Onun katında her şey bir ölçü (miktar ) iledir.(Rad suresi, ayet 8) " Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık" (Kamer suresi, ayet 49)
İslamı, hayatı ve insanları anlamak aslında çok kolaydır. Sadece ölçüleriniz doğru olacak. İste İslam budur. Doğru ölçüler. Eşyayı, insanları ve düşünceleri Allah CC ın terazisiyle tartacaksınız.
Yüzyılın başında işte bu teraziyi kırdılar. Ölçüyü bozdular.
Herkes kendi terazisini yaparsa veya birilerinden alırsa, ölçüsü, ayarı, başka başka olursa işte o zaman en basit işler bile içinden çıkılmaz hale gelir. Bir Pazar yeri düşünün, bütün terazilerin ayarı bozuk ve farklı değerler gösteriyor. Nasıl alışveriş yapacaksınız? Cebinizdeki paranın bile ayarı bozuk. Değeri her gün değişiyor.
Ölçüleri, hayatı, inancı, insanlığı, ahlakı berhava eden ve hiç şüphesiz batılı İslam düşmanlarının içimizdeki beyinsizler ve hainler eliyle patlattığı bu atom bombasının etkilerinden kurtulmanın tek çaresi kaybolan ölçülerimizi geri kazanmak, tabir caizse fabrika ayarlarına dönmektir.
Bu ölçüler Allahın CC asla kaybolmayan, “kendisinde hiçbir şüphe olmayan” ve en şiddetli nükleer patlamaya dahi dayanıklı olan kitabında yazılıdır. Düşmanların bilmediği şey O kitabın koruyucusunun Allah CC olduğudur. Allahı CC bilmeyenler kitabını da bilmezler. Ateşin Hz. İbrahimi AS neden yakmadığını da bilmezler. Ölçüleri olmayanların ölçülere saygısı da olmaz.
Kitapta ne yazıyorsa O. Doğru dediği doğru, yanlış dediği yanlış. Hiç kimse hiçbir şeyi Allah CC tan daha iyi bilemez. Hiç kimsenin bu helaldir şu haramdır demeye yetkisi, hakkı ve haddi yoktur.
“Olabilir ki siz, bir şeyden hoşlanmazsınız; oysa ki o sizin için bir hayırdır. Yine olabilir ki, siz bir şeyi seversiniz, oysaki o sizin için bir kötülüktür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”(Bakara 216)
Gürültü ve parazite gerek yoktur. Kimse ne kendini ne de bizi kandırmaya kalkmasın.
Faiz alma diyorsa almayacaksın. Ahlaksızlık yapma diyorsa yapmayacaksın.
Hakkından fazlasını alma diyorsa almayacaksın. İsraf etme diyorsa etmeyeceksin.
Adalete, emanete, ehliyete riayet et diyorsa edeceksin.
Haksızlık karşısında susma diyorsa susmayacaksın.
Şu çarpık ölçülere bakar mısınız?
Bütün mü’minler kardeştir ama bizim milletimiz, bizim kabilemiz, bizden olanlar daha kardeştir.
Biz de müslümanız ama ilkeler de var.
Biz bu heykellere tapmıyoruz ki, onlar sadece sembol ve simge.
Başörtüsü dini bir simgedir. Onu takarak dinsizleri rahatsız edemezsiniz.
İslam çok yüce bir din ama çağdaş ekonominin gereği faizsiz olmuyor, olmaz.
Faiz oranı azsa ve devlet veriyorsa alabilirsiniz.
İslam hoşgörü dinidir. Sizin de bu ahlaksızlıkları hoş görmeniz gerekir.
Bu asırda tesettür, cihat falan olur mu canım? Hangi çağda yaşıyoruz?.
Demokrasi bir fazilet rejimidir. Siyasi partiler, özellikle bizim partimiz olmadan hiçbir şey yapılamaz.
Bu kadar hizmet yapılıyor, bir iki yolsuzluğa mı takılıyorsunuz?
Siz yolsuzluk görmemişsiniz. Öncekiler daha çok yolsuzluk yapıyorlardı.
Bu zamanda Hz. Ömer RA gibi kimse olamaz. Siz de zaten layık olduğunuz şekilde yönetilirsiniz. fazla sesinizi çıkarmayın.
İslamın hükümlerini tam olarak uygulamaya kalkarsak sonra bizi Avrupa birliğine almazlar, doları yükseltir bizi batırırlar, aç kalırız. Natodan da çıkarırlar, yalnız başımıza kalırız.
Evet çok doğru, yalnız başlarına kalırlar.
“Onlar kendilerine Allah'tan başka hiçbir dost ve hiçbir yardımcı bulamazlar.”(Ahzab 17)
Bu şeytani mazeret ve bahaneleri bırakın da bir karar verin,
Allahın CC terazisi mi? Şeytanın terazisi mi?
Yoksa nükleer patlamanın zehirli radyasyonu devam eder. gelecek nesillere de bulaşır.
Bu kahpe rüzgar esmeye devam eder.
Bundan 50 yıl sonra bizi yönetenlerin hemen hemen hepsi ölmüş olacak. Ellerinde fırsat varken yapmadıklarından ve yaptıklarından sorguya çekilecekler. Faiz oranları, Çapraz kurlar, makro göstergeler, seçim sonuçları, siyasi ve ekonomik konjektürler, kritik durumlar, il başkanlığı, yönetim kurulu üyeliği, bakanlık. Bunlar sırat köprüsünde geçmez.
“yol aşa, makam aşa
Gel devlet kuşu başa
Er kişi veya Paşa,
Yatar sonunda taşa.”
|