Yazı Detayı
21 Ekim 2022 - Cuma 20:33
 
Sağlıkta #İsraf Sorunlarımız
Dr. Ercan ÖZÇELİK / Yazar, Eğitimci, Sağlık Yöneticisi
 
 

Sağlıkta israf dediğimiz vakit, çemberin en iç halkasından yani kendimizden başlamamız gerekir. Vücudumuz, dünyada ruhumuzu gezdirmek üzere emanet olarak verilen bir araçtır. Adeta kiralık araç gibi kullanmalı, ihtiyacımızı gidermeli, faydalarından yararlanmalı ama asıl sahibine karşı sorumlu davranarak; bakımını, sağlığını ve bütünlüğünü korumalıyız. Allah'ın, nimet konusunda sınırsız cömert olmakla beraber, hesap sorma ve sahiplik noktasında çok hassas olduğunu unutmamalıyız.

 

Satın aldığımız bir aracı dilediğimiz gibi düzenlemeye ve modifiye etmeye mevzuat sınırları içinde hakkımız vardır. Ancak sınırlı süreli kiraladığımız bir araçta bunları yapamayız. Yaptığımızda ise mali ve adli sonuçlarıyla yüzleşiriz. Vücudumuz mükemmel bir aygıt ve araçtır. Yüce Allah hepimize kendi takdir ettiği ölçülerde ve niteliklerde vücutlar bahşetmiştir. Sağlık için zorunlu olan operasyonlar ve normal düzenine getirmek için yapılan müdahaleler dışında kalan bütün estetik ve keyfi ameliyatlar, dövme benzeri kalıcı boyamalar, gereksiz ve abartılı şekilde vücuda uygulanan piercing gibi metal aparatlar bu yüzden caiz değil ve emanete hıyanet halleridir. Kaldı ki vücuda gereksiz yere yapılan bütün müdahale ve değişikliklerin neden olduğu enfeksiyonlar, kontra endikasyonlar, işlev bozuklukları, geri dönülemeyen pişmanlıklar gibi sıkıntıları da cabasıdır.

 

Vücudumuzun, bize iyi veya kötü, güzel veya çirkin gelen bütün nitelikleri, elbette değerleme ve sorumluluk noktasında farklılıklar oluşturur. Bütün kiralık araçların rayiç bedelinin aynı olmadığı gibi, her insanın vücudu ve özellikleri Adl-i Mutlak olan Allah'ın indinde farklı değerlendirmeye tabi tutulacaktır. Bu açıdan bakılınca hakkıyla şükredilmeyen,  korunamayan bütün sağlık ve estetik avantajların aynı zamanda yüksek hesap ve sorumluluk katsayısıyla başımızı ağrıtabileceğini de unutmayalım! O yüzden, engelli doğan veya sonradan engelli kalan kardeşlerimizin hayıflanmasına, süper güzel veya yakışıklı olup mükemmel vücut yapısında olan kardeşlerimizin de gurur ve kibre kapılmasına hiç gerek yoktur! Herkes verilen nimetler kadar  sorumlu tutulacak, diğerlerinden eksik kalan kısımları adalet, rahmet ve mağfiret vesilesi sayılarak hesabından düşülecektir. Bu vaziyet sağlık nimetinde olduğu kadar, ilim, aile ve zenginlik nimetleri için de geçerlidir.

 

Sağlıkta kişisel israf, vücudu hor kullanmak ve uyku, dinlenme, sağlıklı beslenme gibi ihtiyaçlarını ihmal etmektir. Bir hastalık olmadan önce tedbirli davranmak, sıcak, soğuk, kimyasal, radyasyon, stres, enfeksiyon ajanları, kötü ve bozuk gıdalar vb. bütün olumsuz etkenlere karşı korunmak gerekir. Kişinin iştahını kontrol etmeden aşırı beslenme sonucu şişmanlaması, hareketsiz kalarak kas ve iskelet yapısını bozması, alkol, sigara, uyuşturucu madde kullanarak kalıcı ve kronik hasarlar alması açık bir israf ve emanete hıyanettir.

 

Sağlıkta Toplumsal ve Kurumsal İsraflarımız

 

Toplum olarak; sağlık sorunlarımız baş göstermeden önce tedbir almayan, koruyucu sağlık hizmetlerine ve esaslarına öncelik vermeyen tutumlar geliştirdik. Sağlıklı bir hayat sürmek için yaşam şeklimizi değiştirmek yerine, sağlık hizmetlerine erişimin kolaylaşmasını fırsat bilerek tedavi odaklı davranmaya başladık. Mesela, insan hayatı için vazgeçilmez bir ihtiyaç olan suyu, düzenli ve yeterli içmeyen özellikle orta yaş ve üzeri insanlarımızda peydahlanan ağrıların, sindirim, dolaşım ve boşaltım sistemi sorunlarının suyu düzenli ve yeterli içmekle azalacağını veya önlenebileceğini unuttuk, bunun yerine hastalık oldukça sadece ilaçlarla tedaviye değer verdik!

 

Aile Hekimliği sistemiyle insanların birinci basamak sağlık hizmetlerine erişimini kısıtlayıp zorlaştırdık. Daha etkili ve yaygın olan, toplum ve çevre sağlığında verimliliği kanıtlanmış bulunan, sağlığı sadece Hekim odaklı değil Ebe, Hemşire, Sağlık Memuru gibi ekip üyeleriyle birlikte sunan Sağlık Ocağı ve Sağlık Evi sistemini lağvedip, Aile Hekimi sistemiyle kısır ve etkisiz bir düzene mahkum edildik. Aile Hekimleri, merkezden gelen baskıyla uzaktan aşı takibi yapan, randevu alınabilirse basit reçeteleri yazan, en ufak bir ehliyet yenileme sağlık raporunda bile topu taca atarak Hastanelere yönlendiren, kronik hastalıklarda raporlu reçeteli ilaçları dahi yazamayan, Aile Sağlığı Merkezinden burnunu dışarı çıkarıp vatandaşın yanına veya ihtiyaç halinde evine gidemeyen ucube bir sistemin aktörleri oldular.

 

Aile Hekimliği sisteminde sözleşme imzalayan hekimler devlete taşeron sağlık hizmeti veren küçük esnaflara döndüler! Yanlarında çalışan diğer sağlık personeli de mutsuz ve verimsiz kalıyor. Sağlık hizmetine yoğunlaşmak yerine kira, elektrik, su, telefon gibi giderlerle uğraşıp devletten maksimum ödeme çıkarmaya dönük davranmaya zorlanıyorlar. Zaten uzman hekimlerimiz özel sağlık kurumlarında kendi şirketleri üzerinden hizmet vermek zorunda bırakılırken, bu yöntemin bir benzerini Devletimiz Aile Hekimlerine dayatıyor. Sonucu da nitelikli ve yaygın sağlık hizmeti yerine puan ve sayıya odaklı isteksiz çalışma performansı oluyor.   

 

Hükumetler için de mimari görüntüsü baskın olan hastanelere ağırlık verilerek, ilaç ve medikal endüstrisinin devasa pazarı haline gelmemiz siyasi beklentileri açısından daha uygun geldi. Sağlıkta yaşadığımız durum, kışkırtılmış talep ve kontrolsüz arz ilişkisidir. Örneğin OECD ülkeleri arasında her 1.000 kişiye düşen MR çekimi sayısında Türkiye'nin açık ara şampiyon olarak 186,4 değeri ile 1. olduğu tespit edilmiştir. 2. sıradaki Almanya'da 143,4, 3. sıradaki Fransa'da 114,1 MR çekimi yapılmıştır. Çok yüksek dozda radyasyona maruz bırakan BT sisteminde ise her 1.000 kişide 223,4 çekim ile OECD ülkeleri arasında 3. sıraya gelmişiz! ABD ve Japonya BT çekiminde 1. ve 2. olmuş.

 

Birinci basamak temel ve koruyucu sağlık hizmetlerini ihmal etmemizin, toplumda sağlık okur yazarlığını ve sağlıklı yaşama alışkanlıklarını yaygın hale getiremeyişimizin sonuçlarını sosyal güvenlik kurumunun verilerinde görebiliyoruz.

 

Covid-19 nedeniyle yaşanan kapanma öncesinde 2019 yılında zirve yapan hastanelere müracaat sayısının 573.133.000'e ulaştığını görüyoruz. Aynı yıl Türkiye'nin nüfusu 83.154.997 idi. Buna göre  Türkiye'nin tamamı yaklaşık 7 kez hastanelere gitmiş oluyordu. Elbette nüfusun yaşlanmasına paralel olarak yükselen bir talep eğrisinin olacağı açıktır. Ancak bu müracaatların 1. basamak seviyesinde karşılanabilme ihtimali ve daha önemlisi, sağlık sorunları ortaya çıkmadan önce basit ve ucuz yöntemlerle önlenebilme olasılığı üzerinde de durmak gerekirdi.

 

 

SGK'nın hastanelere yaptığı ödeme tutarlarına baktığımızda, daha zor ve pahalı tedavilerin yapıldığı 3. basamak Devlet Hastaneleri ve Üniversite Hastanelerinin giderek paylarını arttırdığını, özel hastanelerin de istikrarlı şekilde yükseldiğini görüyoruz. Toplumda görülme sıklığı artan kanser, şeker, kalp ve damar hastalıkları gibi kronik hastalıkların da bu tabloda etkisini gösterdiğini söyleyebiliriz. SGK'nın zorlaşan ödeme talimatlarının hastaları zorunlu olarak 3. basamak sağlık kurumlarına yönlendirmesi de sebeplere eklenmelidir.

 

 

Kullandığım SGK verilerinin başladığı 2014 yılından 2021 yılına kadar, Türkiye nüfusunun artışı sadece yüzde 8 oranında kalmıştır. Ancak aynı döneme ait SGK toplam sağlık harcamalarının artış miktarı 3 katı geçmiştir. Bu hız o dönemin enflasyon değerlerinin çok üzerindedir. Sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sistemi açısından bu gidişin verilen hizmetlerde kısıtlamaya dönüşeceği açıktır. Sonradan acı reçeteler gibi çarelere ihtiyaç duymamak için ödemelerin makul oranlara çekilebilmesi, kışkırtılan talebin, gereksiz hastane gidişlerinin, alt basamaklarda çözülecek sorunların yukarılara taşınmasının önlenmesi lazımdır.

 

Ayrıca, akla ve bilime aykırı bir tutumla sokaklarda başıboş üremeleri sağlanan köpeklerin, baş nedeni olduğu Kuduz Şüpheli Temas vakaları için her yıl insanlarımıza uygulamak zorunda olduğumuz 1 milyonun üzerindeki Kuduz Aşısı gibi ilkellik göstergesi ve önlenebilir sağlık sorunlarına karşı da tedbir almanın zamanı çoktan geçmiştir. Başıboş köpeklerin neden olduğu terörün sağlık sistemimize faturası dahi kabul edilemez seviyelere ulaşmıştır.  

 

 

Sonuç

 

Sağlığımızda israf sorumluluğumuz kişisel yaşantımızdan başlar. Hayat şartlarımızı sağlıklı yaşam odaklı kurmak zorundayız. Özellikle gençlik zamanlarında yapılan yanlışların acı sonuçlarıyla ileri yaşlarda karşılaşıp düşük konforlu, sıkıntılı ve pahalı bir hayata bağlı kalmak istemiyorsak, sağlığımız için gereken özen ve dikkati kendimizden başlayarak en yakınlarımız ve toplumun tüm fertleri için göstermeye çalışmalıyız.

 

Kamusal alanda yetkililer için söylenebilecek en doğru şey, yataklı tedavi kurumlarından önce halk sağlığı odaklı çalışmalara ağırlık verilmesidir. Koruyucu sağlık hizmetlerinin yaygın bir eğitim politikası olarak yaşam standartlarına evrilmesine, temel sağlık hizmetlerinin 1.basamak seviyesinde çok daha yaygın ve kolay erişime çevrilmesini hedeflemeliyiz. Aile sağlığı merkezlerini randevuyla gidilen ve izin verildiği ölçüde reçete yazılan kısır kurumlar olmaktan kurtarmalıyız.

 

Yaygın eğitim faaliyetleri ile gereksiz alınan radyasyonun zararları, gereksiz kullanılan ilaçların yan etkileri, gereksiz yere acil ve hastane müracaatlarının riskleri vb. konularda halkımızı uyarmalıyız. Sağlıklı beslenme, spor, su içme alışkanlığı ve stresten korunmanın daha ucuz ve kolay olduğuna ikna etmeliyiz. Ambulanslarımızı neredeyse ticari taksiye çeviren sorumsuzlara karşı daha caydırıcı önlemler almalıyız.

 

Kısaca, sağlık konularında israf sayılabilecek her türlü arz ve talep oluşumuna ket vurmalı, tekrarını önlemek için tedbir almalıyız.

 

 

* Bu yazıda verilen nüfus değerleri TÜİK web sitesinden, SGK verileri ise veri.sgk.gov.tr sayfasından temin edilerek grafikler tarafımca üretilmiştir. OECD ülkelerine ait veriler Hayrettin NAK ve İsa Sağbaş'ın 2020 yılına ait bir makalesinden alınmıştır.

 

YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN
http://www.bncmedyahaber.com/yazar-anlasilamayan-ozel-insanlarimiz-sharpdisleksi-856.html

 
Etiketler: Sağlıkta, #İsraf, Sorunlarımız,
Yorumlar
Yazarın Diğer Yazıları
25 Aralık 2023
Seçimleri #Önceİnsan Diyebilenler Kazansın!
11 Kasım 2023
CHP’de Özgür Özel Dönemi Nasıl Olur?
12 Ekim 2023
Aşk Olsun Sana HAMAS!
03 Temmuz 2023
İhmal Edilen Kahramanlar-4: #İnfazKorumaMemurları
09 Haziran 2023
YÖK'e Yok Artık Demek Lazım!
28 Mayıs 2023
Kimler Bakan OLMASIN?
05 Mayıs 2023
Mağdur Zorbalığı
26 Nisan 2023
Bir İstihdam Hastalığı: #Çalışanİşsizler
16 Nisan 2023
İhmal Edilen Kahramanlar-3: #Assubaylar
13 Nisan 2023
İhmal Edilen Kahramanlar-2: #UzmanÇavuşlar
11 Nisan 2023
İhmal Edilen Kahramanlar-1: #GüvenlikKorucuları
06 Nisan 2023
Memurların Durumu Devletimize Yakışıyor mu?
31 Mart 2023
EYT Yangınını SGK Personeli Nasıl Söndürsün?
30 Mart 2023
Kamu Hizmetleri Çakma Kadrolarla Yürütülemez!
13 Mart 2023
Bağ-Kur’lunun Çilesi Ne Zaman Bitecek?
05 Mart 2023
Anne-Baba İle Yaşanan Her An Nimettir!
26 Şubat 2023
EYT Mevzusu Neden Bu Kadar Karıştı?
24 Şubat 2023
EMEĞİ KAMU SÖMÜRÜRİSE! BAŞKASINA NE DİYELİM?
13 Şubat 2023
Erkeklere Düşmanlığınızın Bir Ölçüsü Yok mu?
27 Ocak 2023
Zor Ama Haklı Bir Talep: #EhliyetAffı
25 Aralık 2022
Bütün kervanlar yolda düzülmek zorunda mı?
21 Aralık 2022
YÖK Mağduru Akademisyenler
19 Aralık 2022
Milli Eğitimin Akıl Almaz İhmali!..
06 Aralık 2022
Hayatta Başıboşluğa Yer Yoktur!
06 Kasım 2022
657’nin Kanayan Yarası: #YHS Personeli
20 Ekim 2022
Anlaşılamayan Özel İnsanlarımız: #Disleksi
14 Ekim 2022
Sessiz İstifayı Biliyorduk!. Ya Sessiz Boşanma?!
04 Ekim 2022
Sinsi ve Kadim Düşmanımız: #İSRAF -1
04 Ekim 2022
Şimdi Gönül Köprülerini Onarma Zamanı!
24 Ağustos 2022
Tasması Olmayan Her Köpek Başıboştur!
10 Ağustos 2022
Ani Ölümleri Neden Sorgulamıyor ve Araştırmıyoruz?
10 Haziran 2022
Başıboş Köpek Terörünün Sorumlusu Belediyelerdir!
24 Mayıs 2022
Devletimizi, Kendi Yumruğu ile Nakavt Ettirmeyelim!
03 Mayıs 2022
#Sessizİstila: Gerçek mi, Proje mi, Paranoya mı?
29 Nisan 2022
İstanbul Sözleşmesinin Davası Bile Facia!
24 Nisan 2022
Krize Dönen Meselemiz: #BaşıboşKöpekler
22 Nisan 2022
İletişebildiğimiz Kadar Etkiliyiz!
09 Nisan 2022
Konuşulmayan Felaketimiz: #SütkardeşEvliliği
05 Nisan 2022
Süresiz Nafaka Sorununa Çözümler Hakkında
01 Nisan 2022
Yeni Bir Ramazan Ayına Daha Kavuşurken
24 Mart 2022
Eğri Tezgâhtan Doğru Mamul Çıkmaz!
15 Mart 2022
Boşanmanın Davası Olur mu?
07 Mart 2022
Kadın-Erkek İlişkisinde Şiddetin Temelleri
05 Mart 2022
Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Esas Hedefi İslam’dır!
02 Mart 2022
Cumhurbaşkanlığı Politika Kurulları Ne Yapıyor?
28 Şubat 2022
28 Şubat Dönemi Geri Gelebilir mi?
24 Şubat 2022
Ümitvar Olalım, Güzel Gelişmeler de Var!
17 Şubat 2022
Bir Cinayetin Anatomisi, Algı ve Olgu Gerçeği
14 Şubat 2022
Hanımefendiler, Asıl Düşmanınız Kim Biliyor musunuz?
29 Ocak 2022
Yasalarla Çökertilen Aileyi Genelgeler Doğrultamaz!
25 Ocak 2022
İlköğretimde Sınıfta Kalma Geri Gelmelidir!
17 Ocak 2022
Bütün Suç Sabetaycılarda mı?
27 Aralık 2021
Mutlu Bir Evlilik İçin: Erkekler Söylesin! Kadınlar Göstersin!
12 Aralık 2021
“Kadına Pozitif Ayrımcılık” Erkeğe Zulmün Süslü İfadesidir!
02 Aralık 2021
Hastalıklarımızdan Dersimizi Alabiliyor muyuz?
21 Eylül 2021
Hayvan Hakları Yasası Değişti. Sorunlar Çözüldü mü?
02 Eylül 2021
Erkeklere Yönelik Şiddete Dur Diyecek Yok mu?
25 Ağustos 2021
Kamuda Yeni Trend Örgütsel Mobbing mi Oldu?
23 Ağustos 2021
Camdan Köşklerde Oturanlar, Başkasına Taş Atmasınlar!
13 Ağustos 2021
Kuzuyu Kurda Teslim Eden Sistemden Hayır Gelir mi?
05 Ağustos 2021
Orman Yangınları Bizi Nelerle Yüzleştirdi?
26 Temmuz 2021
Erkeklerin Namus ve Şerefleri Kadınlara Emanettir!
16 Nisan 2021
Mutluluğun Sırrı Haddini Bilmekte Saklı!
02 Nisan 2021
Hayatımızdan Allah’ı Çıkardık, Nefsine Zulmedenlerden Olduk!
25 Mart 2021
İstanbul Sözleşmesi Bitti. Şimdi Ne Yapmalıyız?
24 Şubat 2021
Neden Bütün Şerli Yollar İstanbul Sözleşmesine Çıkıyor?
21 Aralık 2020
Sağlık Personeli Neden Mutsuz ve Umutsuz?
10 Aralık 2020
Emekçilerin Baş Belası: Gelir Vergisi Matrahı
01 Aralık 2020
Allah Kimseyi Gördüğünden Geri Koymasın!
11 Kasım 2020
Modası Asla Geçmeyen Şeyler: Hamaset ve Cerbeze
11 Kasım 2020
İstanbul Sözleşmesi Ateşe Çağırıyor!
11 Kasım 2020
Ehliyet ve Liyakatten Neler Anlıyoruz?
11 Kasım 2020
Sadece Lafta Bıraktığımız Şeyler: Ehliyet ve Liyakat
04 Kasım 2020
Allah Adildir, Kullarının Çoğu Zalimdir!
04 Kasım 2020
Paradigmamızı Değiştirmemiz Lazım!
04 Kasım 2020
Ben Babamdan Öğrendim!
04 Kasım 2020
Başımızdaki Belaları, Aslında Biz Erkekler Çağırdık!
04 Kasım 2020
Kökü Kazınacak Geleneklerimiz de Var!
04 Kasım 2020
Neden #ÖnceAİLE Demeliyiz?
04 Kasım 2020
Süslü Kelimeler Acı Gerçekleri Kapatamaz!
04 Kasım 2020
Ben Babamı Değil, Kendimi Yıkadım Aslında
Haber Yazılımı