Sekülerlikle "Zenginleşmiş" Zihinler Dini Araçsallaştırır!..
Başlık çok afili geldiyse de içerik çok düz olacak.
Üstad Arif Nihat Asya’nın dediği gibi;
Bize bir nazar oldu Cumamız Pazar oldu
Ne olduysa hep bize azar, azar oldu
“Din ve dünya” diye başlayan cümleleri çokça kurmaya başlayalı “Dini” hayatımızdan onun için belirlediğimiz köşesine doğru itelemeye çabaladığımızı düşünüyorum.
“Bu işe dini karıştırma.” “Bu dini olan dünyevi olan farkları” gibi gündelik hayatta din ve dünyayı birbirinden ayrıştıran o kadar çok kavramlaştırmalarımız var ki haddi hesabı yok.
Peki, böyle düşünüp uygulamanın faydası ya da zararı ne?
En baştan belirteyim ben bu meseleye “bir Müslüman şöyle bakmalı” diyerek bakıyorum. Elbette yanılabilirim. Ancak baktığım pencerenin “ Müslümanca” olmasına çabalıyorum.
Gelelim fayda zarar meselesine;
Apaçık ortadadır ki; bu mesele kesinlikle zararlıdır. Zira “Din” yani İslam insanın dünyasını dinin yani
İslam’ın çizdiği formata göre değiştirip dönüştürmek ve öylece yaşatmak için Allah tarafından vaz edilmiş bir hayat nizamıdır.
Yani dinin kurallarının hedefi dünyayı Allah’ın sözüne uydurmaktır. Allah’ın istediği şekilde bir dünya düzeni ile dünyayı düzene koymaktır.
Dünyanın da dinin de sahibi Allah Azze ve Celle Kur’an-ı bu hedef için göndermiştir.
Dini olan dünyevi olan şeklindeki seküler ayrımlar zihinlerde yeni “tanrılar tarlası” olduğunun göstergesidir.
Çok mu teorik yazdık? Peki, biraz somutlaştıralım o zaman.
Siz eğer sizin “ Zengin” zihniniz dini olanla dünyevi olanın ayrı olduğuna inanmak üzere kodlandıysa diliniz; “hukukla dinin ayrı ayrı konuşulması gerektiğini” söyler. Hukukun dine uygun olması gerektiğini düşünmezsiniz bile. Bu noktadan sonra seküler zihniniz size ne derse onu doğru kabul edersiniz.
Düşünsenize; “Burada problem şu,; kadınlar için şiddetin konuşulduğu bir gün var, çok önemli bir günden bahsediyoruz ve hukuken de bir terimden bahsediyoruz. Araya dinle ilgili bir referans girdiği zaman siz ne söylerseniz söyleyin onunla rekabet etme şansınız kalmıyor.” diyen birisi kendince çok doğru bir tezi savunduğuna inanıyor.
Bu inanç sebebiyledir ki; araya dinle ilgili bir referans girdiğinde bir Müslümanın rekabet etmek değil ona uymak zorunluluğu gerektiğini düşünmüyor.
Halbu ki; “ Allah ve resulü herhangi bir konuda hüküm verdiklerinde artık mümin bir erkek veya kadın için işlerinde tercih hakları yoktur. Allah’ın ve resulünün emrine itaat etmeyenler doğru yoldan açıkça sapmışlardır.” (Ahzab:36) ayeti apaçık ortada durmaktadır.
Seküler zihninizin size dediği gibi; “ Tezlerimizi savunurken; din ile dini yan yana koymalıyız, hukuk ile hukuku." diyerek savunursanız dinin bu konuda ortaya koyduğu fıtri ve hukuki çözümü görmezden gelirsiniz. Bu fıtri ve hukuki çözümü size hatırlatanı ise öcüleştirip hedef tahtasına koyarsınız. Halbuki “ Cinayet cinayettir; cinsiyet değiştirmez; erkek, kadın, çocuk, büyük kimin başına gelirse gelsin ilkemiz: “Sizin için kısasta hayat vardır” ilahi düsturudur.” cümlesi Kur’an’ın kasten öldürmeye dönük hukuki kuralıdır.
Başka;
Mesela bir Müslüman; Allah’ın güzel dediğine güzel, çirkin dediğine çirkin demelidir. Bunun ötesi berisi yoktur. Hele ki sesi ve sözü çok uzaklara ulaşabilen temsil makamındaki bir Müslümanın bu konuda daha hassas olması gerekir.
Yani; yanisi şu;
Örneğin bir Müslüman; Allah’ın apaçık çirkinlik ve sapkınlık olarak gördüğü eşcinselliği uygulayan bir kişiyi ve onun hayatını anlatan bir filmi beğenip tavsiye edemez. Üstüne üstlük bunu “filimdeki yaşam şeklini değil hikâyesini ve anlatımını sevdim” diyerek savunması hiç mümkün değildir. Anlatımı sözüm ona güzel olan zina hikayeleri, çilingir sofraları vb bütün çirkinliklerin bu şekilde güzellenmesi elbette yanlıştır.
Bu burada tamam olsun.
Bir de Kültür bakanlığınca önce afişleri asılan ancak sonra tepkiler gelince iptal edilen K-pop konseri meselesi var. Kimse ne var burada demesin. Zira tepki gelince iptal etmek elbette bir şey. Tamam, bu olsun. Ancak cinsiyetsizliğin ve eşcinselliğin popüler sembollerinden birisi haline gelmiş bir sapkın kültürün konserinin hangi sebeple olursa olsun planlanması apaçık sorundur. Hele ki eşcinselliğe karşı olduğunu ilan eden bir siyasal hareketin Kültür Bakanlığınca...
Ama iptal edildi. Dediğinizi duyar gibiyim. Doğru iptal edildi de eğer değerlerimize dönük bir duruş ve kaygı olsaydı bu konser planlanmazdı. Tepkiler gelince iptal edilmesi demek, tepki gelmesi bir şekilde olmasaydı iptal olmayacağı anlamına da gelir. O nedenle duruş önemli.
Kültürü de turizmi de bizim manevi değerlerimizi ıskalamayacak şekilde planlamak lazım. Yoksa sadece gelsin turistler ve paralar mantığı ile getirdikleri ile götürdükleri karşılaştırılamaz bile.
Hiç mi güzel iş yok?
Olmaz mı?
Mesela; içlerinde kurban kesmeyi İŞİD’in kafa kesmesi ile aynı gören İslam düşmanı sanatçıların da bulunduğu bir sergi için Gaziantep İlahiyat Fakültesi etkinlik salonu kullanılmak istenmişti. Bunun için Fakülte Dekanı Prof. Dr. Mehmet AKBAŞ hocaya gittiklerinde hoca; “ İslam’a Küfredenlerin afişlerini buraya koydurtmam” diye net bir tavır sergiledi.
İşte biz buna “Müslümanca duruş” diyoruz. Kastettiğimiz; birilerinin yaşama şeklini değiştirmek için diktelere başvurmak değil. Aksine kendi hayat tarzımıza yapılmak istenen müdahaleleri sineye çekmeden usul ve üslubunca duruşumuzu belirtmektir.
Yani, hikâyesi güzel diye bir eşcinselin hayatını anlatan filmi izleyip tavsiye etmek, “ben kendim dindarım” diyen kişinin inanç dünyasına ne zarar verir onu bilmem. Ancak o kişinin “Müslümanca duruş” sahibi olmadığı hatta böylesi bir derdi olmadığı konusunda elbette bir fikir verir.
Emin olun özellikle ramazan ve mübarek bayramlarımız dönemlerinde faizli bankaların reklamlarında kurguladıkları hikayelere bakarsanız onları yardım dernekleri zannedersiniz. Hâlbuki onlar bildiğiniz tefecilerdir. Sadece kayıtları devlet tarafından takip edilebilen izin verilmiş tefeciler. Ne yani şimdi hikâyeleri güzel diye faiz reklamlarını birbirimize tavsiye mi edelim.
Son kez hikâyelere dair;
Eğer hikâyesi güzel olan izlenmeye ve tavsiyeye layık ise birileri bize başka hikayeler anlatıyor. Hem de eşcinselliğin filmini hikâyesi güzel diye anlatanların himayesinde acayip hikayeler var.
Nasıl mı?
Mesela; “ Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” başlıklı hikayeler deşifre olunca yerine ikame ettikleri “ Toplumsal Cinsiyet Adaleti” hikayeler böyle diye düşünüyorum. Sizi bilmem ama benim “ Sütten ağzım yandı” yoğurdu değil dondurmayı bile üfleyerek yiyorum.
Mehmet Akbaş hocada olduğu gibi Müslümanca duruş hikâyelerimizi çoğaltabilenlerden olmak duasıyla vesselam:
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN
https://www.bncmedyahaber.com/yazar-ozledigim-cumle-ramazan-dolayisiyla-kapaliyiz-812.html
|