Yazı Detayı
24 Temmuz 2020 - Cuma 00:41
 
bncmedyahaber.com Yazarı Metin Doğan Kimdir? (Bir Nefsin Anatomisi)
Metin Doğan
 
 

BİR NEFSİN ANATOMİSİ 
     

35 yaşında görmüş olduğum bir rüya, yarım kalmış olan benliğimin tamamlanmasına vesile oldu. İşte o rüya: 

" Rüyamdayım. Yer-gök, heryer bembeyaz. Beyaz bir masada, beyaz bir sandalye üzerinde oturmuşum. Etrafa bakınırım; gördüğüm tek şey uçsuz bucaksız bir beyazlık. Önümde duran  defteri fark ederim. Kocaman bembeyaz bir defter ve beyaz bir kalem. Kalemi elime aldığım an, bir ses duyarım:

- Metin, sen öldün. Ama seni dünyaya tekrar göndereceğiz. 35 yaşında öldüğün bu güne kadar tekrar yaşayacaksın. Ama 35 yaşına geldiğinde, aynı günde, aynı saatte tekrar öleceksin. Sana ikinci bir kıyâk olarakta; 35 yaşına kadar ne yaşamak istersen, onları yaşayacağın bir hayatın olacak. Önünde ki o defter ve kalem, yaşamak istediğin şeyleri yazman için var, der.

Duyduklarım gerçek mi, yoksa bu bir düş mü? Bunu anlamak için, bacağıma  yavaşça bir çimdik atarım. Acıyı hissedince , rüya olmadığını anlar sevinç çığlıkları atmaya başlarım. 

        Heyecanla defterin ilk sayfasını açarım. Kalem-i elime alırım.  
        Tekrar gideceğim dünya da ne olmak istersem onu olabilecektim.  

* MÜSLÜMAN olarak dünyaya gelmek isterdim.

Ben bu dini seçerken, annem babam müslüman olduğu için seçmedim. Tüm Peygamberleri araştırdım. Hz. Muhammed'in (SAV) bir sürü üstün özelliklerini gördüm. Kabileleri birleştirip devletçilik anlayışını getiren tek peygamber olduğunu gördüm. Yüzlerce üstün özelliğini gördüğüm için dini mi değiştirmek istemedim.

* IRK'a gelecek olur isek; Tarihe yön vermiş, gittiği heryere adaleti götürmüş bir ırk'ın insanı olmak isterdim. 

Bu özelliği taşıyan tek ırk TÜRK olduğu için de, ırk'ı mı da değiştirmek istemedim. 

*Yaşayacağım ülkeye gelir isek;

21. Yüzyılın Firavunlarına karşı, Musa olmuş bir başkanın ülkesinde vatandaş olmak isterdim. 

Bu özelliği taşıyan tek ülke TÜRKİYE olduğu içinde, bu ülkenin vatandaşı olmakdan gurur duyarak, 100'lerce kez dünyaya gelsem, 100'ünde de bu ülkenin vatandaşı olmak  isterdim. 

*Anne- babaya gelir isek ; 

Çok fakir bir ailede bir ailede büyüdüm. 6 yaşında çalışmaya başladım. Hava buz gibi, her yer kar, sırtımda  boya sandığı. 30'lu yaşlarda bir adamın ayakkabısını boyamışım. Parayı vermeyincede kavgaya tutuşmuşum. 6 yaşındasınız ne yapabilirsiniz ki? En fazla pardüsüsünün düğmesini kopartabilirsiniz. Ağzım gözüm kana bulanmış, düştüğüm kar üzerinde kalkmaya gücümün kalmadığı ana kadar, o adama saldırdım. 

Cesaretin; birilerini  dövmek olmadığını, sana haksız yere  birileri vurduğunda yere düştüğünde, kalkıp ona gösterebildiğin tepkin olduğunu, 6 yaşındayken öğrendim. 

Zengin bir ailenin çocuğu olsaydım, belki bunları öğrenemeyecektim. 
Annemin okuma yazması yok. Ama yüzlerce kitap okumuş psikologlardan daha iyi yetiştirdi beni. Bana bu yaşıma kadar hiç kızmadan SABIR ve SEVGİYLE yaklaştı. 
Anne- baba mı da değiştirmek istemedim. 

* Çocukluğuma gelecek olur isek; 

Çok varoş bir mahallede büyüdüm. Cepleri fakir, ama gönülleri zengin komşularımla büyüdüm. Malın çok az iken ihtiyacı olanlarla paylaşarak nefsimi törpülemeyi öğrendim. 
En çok sevilen komşumuzun, en VİCDANLI kişiden seçilmiş olduğunu görerek; "Bizi, diğer insanlara karşı üstün kılan tek şeyin VİCDAN olduğunu öğrendim.
Bu yüzden oturmuş olduğum semti de değiştirmek istemedim.

* Sıra geldi gençliğime; 
19 yaşında Endüstri meslek lisesi Mezunuyken, Türkiye derecesi yaparak Çapa Tıp Fakültesini kazandım. 20 yaşında okulu  bıraktım. 15 yılım Beyoğlu'nda  geçti. O karanlık dünyayı da gücüm yettiği kadar aydınlatmaya çalıştım. 10'larca tinerciyi, şarapcıyı güzel kıyafetlerle giyindirip , memleketlerine aileleriyle barıştırmaya götürdüm. 18 yaşından küçük evden kaçmış , Beyoğlu'nun arka sokaklarını mesken tutmaya başlamış onlarca kız çocuğunu, başlarına bir şey gelmeden  ailelerine götürüp  barıştırdım

Harcanan 15 yıl Tıp fakültesi için harcansaydı  belki  ünlü bir doçent olacaktım. Allah; 10'larca kişiyi ölümden kurtarmayı nasip edecekti bana. Ama ben doktor olmadan Allah; 10'larca kişinin hayatını ve geleceğini Kurtarmayı nasip etti. Buda bana; "Hayat birilerini kurtarmak için doktor olma mecburiyetinin olmadığını öğretti. 

Taksimde 10 yıla yakın barda çalıştım. Görevim içeriye girecek kişinin uygun olup olmadığına karar vermekti. Abartmayayım milyona yakın surat gördüm. Buda bana insanların kalplerinin nasıl olduğunu  gözlerine bakarak anlamayı öğretti bana.

Kısacası yaşadığım hayat beni çok mutlu ve tatmin  etmişti. 

Defter önümde. O deftere ne A yazabiliyorum ne de B.

Hayal gücümün ötesinde bir 35 yıl yaşamıştım. 

Bende; bundan daha güzel bir senaryo yazamazdım. Yeni bir şey yazamadım da.

Ama yaşadığım 35 yılda sadece 2 tane KEŞKEM oldu. 

Bende bu iki keşkemi yazdım deftere:

Birincisi: Kendi egomdan dolayı, keşke hiç kimseye ne psikolojik şiddet, ne de fizyolojik şiddet uygulamamış olsaydım, dedim. 

İkincisi: Hayvanların yardıma ve şefkate ihtiyacı olduğu, bilincinden olmadan geçen 35 yıla üzüldüm. Keske hayvanlara karşı daha duyarlı bir 35 yılım olsaydı. "

           
Ve rüya burdan biter. 
Uyanırım. Gördüğüm şeyin rüya olmasına şükrederim. Çünkü; Allah iki tane keşkemden beni kurtarmıştı.

Kırtasiyeye giderim. Rüyamda gördüğüm defterin biraz küçüğünü alırım. 35'inden öncekini yazamadım, ama 35'inden sonrakini yazabilirim dedim. Deftere yazdığım ilk şey askere gideceğim, oldu. 35 yaşına kadar bedelli askerliğin çıkmasını bekledim. Kısacası askerlikten kaçtım. Rüyamdan 2 gün sonra askere gittim.  Ben gittikten 2 ay sonrada bedelli askerlik çıktı. Bu haberi duyunca çok şanslı olmuş olduğuma sevindim.  Eğer 2 ay daha kaçmış olsaydım bedelli askerliğe sevinip bedelini ödeyip askerliği yapmayacaktım.

Askerliğin bedelini ancak askerlik  yaparak ödediğiniz de, işte o zaman  benliğinizde ki eksik yerlerin tamamlandığını fark ediyorsunuz. Şanslılığım; bu farkı yaşadığımdan dolayıydı. 

Mazallah parayla bedel ödeseydim, benligimdeki kalan eksik yerleri görmeden yaşadığım bir hayatım olacaktı.

Sonra ne iş yapacağıma karar veririm. Bu yaştan sonra yapmaya karar vereceğim iş, çalışırken beni çok mutlu edecek bir iş olması gerekiyordu.

Çocukları çok ama çok seviyorum. Onların mutluluklarına ortak olmak, dertlerine çözüm üretmek çok keyif alarak yaptığım bir şeydi. Hobi olarak yaptığınız bir işi, eğer bir mesleğe dönüştürürseniz, bence dünyanın en mutlu insanı siz olursunuz. 

Ve Çocuk Psikiyatrisi olmaya karar verdim. 37 yaşında Çapa Tıp fakültesine başladım. Okula giderken parada gerekecekti. Bu yaşta okula giderseniz , hic kimseden parada istiyemiyorsunuz arkadaşlar. Günde 1 saat çalışarak , hem 20 yaşındakiler gibi okula gideceksin, hemde 37 yaşındaki insanın yaşam standartlarıyla yaşayacaksınız. 

Bende bu işi yine yaparken cok mutlu olacağım bir işten seçtim. 

Çocuklara özel matematik dersi vermek. Sabır ve sevgi tek sihirimdi. Bu sonsuz sabır ve sevgi başarıyı hemen getiriyordu. Bir saatlik dersi 200tl.'ye veriyordum ve günde bir saat çalışarak ayda 6.000 TL kazanıyordum. 3.000 TL kira, 3.000 TL. Faturalar falan, filân. 
Asla 2 saat ders vermedim. Eğer 2 saat verirsem, sonra 3 saat, sonra 4 saat... olur gider, tutamam diye korktum. Korkum hayatın kaçmasıydı. Para bu dünyada yaşamak için bir araçtı, eğer ben, bunu amaç haline getirirsem yaşamayı kaçırırım korkusuydu. Bu yüzden hep ihtiyacım kadar para kazandım bu güne kadar.

Çok çalışarak artırılan paralar benim için banka cüzdanındaki sıfırlardan ibaretti ve öldüğünüzde yanınızda götüremeyeceğiniz sıfırlar.

Ben ise artırdığım zamanla, 20 yıldır her zaman aynı anda 2 tane farklı spor yaptım. Kitap okudum.  Motorsikletle gezdim.  Güneşin batışını-doğuşunu izledim. Akıllı telefonlara gecmemeye 40 yaşına kadar direndim. Facebook gibi sosyal medya araçlarında uzak durdum.

Dağdaki çobanından tutunda üniversitede ki  profesörüne kadar herkesi esir alan bu sistemin, benide esir almasından korktum.  Çünkü hayat çok kısaydı ve hiç bir  dakikası boş yere harcanmamalıydı.

Kendi nefsimden yani egomdan dolayıda hiç kimseylede kavga etmeyince, etrafımda hiç düşman kalmamıştı. Çünkü o düşmanları yaratan egomdu. Düşman yok, ego vardı.  Egonuzu yok ettiğinizde hiç düşmanınızda olmuyordu. Düşmanınız olmadığında da , dünyanın en mutlu insanı oluyordunuz.  

Uykuyu; komanın farklı bir türü olarak düşündüğümden dolayıda çok az uyurdum. 4 saatlik uyku fizyolojik ihtiyacımı karşılıyordu. Daha fazlasını uyumak ise keyfi bir ihtiyaçtı. Keyfimden dolayı 4 saat yerine 8 saat uyursam eğer fazladan uyuduğum 4 saat bir günün 6'da 1'ine denk geliyordu. Bunuda ömürün 6'da biri olarak düşündüğümde korkunç bir rakamla karşılaşınca, 70'ime geldiğimde "Bu dünyada ne yapamadın?" sorusuna "Keşke daha fazla uyusaydım. " demeyeceğimden emin olarak 20 yaşından sonra hep 4 saat uyudum. Keyfi ihtiyaçlarımı uyuyarak geçirmedim.

Evimde televizyon vardı. Sadece Türkiye'de yada dünyada önemli bir şeylerin olduğunu duyduğumda izlerdim. Film hiç izlemezdim. Çünkü hayatın bir film olduğunu  düşünürdüm. Üstelik bu filmin  yapımcısı, yönetmeni, senaristi, baş rol oyuncusu sizsiniz. Hayatınıza soktuğunuz tanıdıklarınız ise diğer oyuncular. Rolünüzün gerekliliklerinide tam manasıyla yerine getirdiğinizde, filminiz mutlaka gişe rekorları kıracaktır. 

Sanal oyunlarla  hiç işim olmazdı. Çünkü ordaki atladığım levellerin bana hiç bir yararı yoktu. Spor yapmayı bir oyun olarak görürdüm. Atladığım leveller bana çok sağlıklı, çok güçlü, çok estetik bir beden kazandırmıştı. 
 

Yemek yapmayı bir oyun olarak görürdüm. 

Atladığım leveller  nefis ve temiz yemek yememi sağlamıştı. Temizlik yapmayı bir oyun olarak görürdüm.  Atladığım leveller sayesinde evim tertemizdi. Her gün 1,5 paket sigara içiyordum. Sigarayı bıraktım. Sigaraya verdiğim parayla başka bir şey yapayım dedim. Her gün 18 lirayla bir şey yapmam gerekiyordu. Para azdı ama hayallerim fazlaydı.

Dünya bir bataklığa sürükleniyordu. Islamiyetten önce Arap kabilelerinde, ergenliğe ulaşmış kız çocuklarını diri diri toprağa gömüldüklerini duyduğumuzda diken diken olan tüylerimiz, kürtajla öldürülen bebekleri duyduğumuzda diken diken olmayı boş ver, hiçbir reaksiyon göstermemektedir. Oysa ki şimdiki yapılan vahşetin daniskası olmasına rağmen, 15 asır önce ki bu arap kabilelelerini vahşi, yobaz, düşünme özürlü, katil, cahil, kahrolasılar ... gibi sıfatlarla anarken; daha doğmasına bile izin vermeden, üstelik kız erkek ayrımı bile  yapmadan, anne karnında parçalara ayırarak öldürme olayına normal bakanları anarken hangi sıfatları kullanabiliriz.  
 

Kişilerdeki bireysel bozulmaların , toplumsal bozuklukları getirmiş olduğunu fark ettim. Çözüm ise bireysel değişimlerin sağlanmasıydı. Bireysel bozuklukların kaynağı ise ruhsal yorgunluklardı. Gün içerisinde yaşadığımız şeyler tek vücudumuzu yormuyordu, ruhumuzuda yoruyordu. Yorulan vücudun terapisi uykuydu. Peki yorulan  ruhun terapisi neydi?

Bizler doğarken Allah; VİCDANI, MERHAMETİ ve İYİLİĞİ üçünü birden veriyor. Çevresel faktörler bir virüs gibi ruhumuza sızarak onu yorup , Allah'ın verdiği bu ayarları bozmaya çalışıyorlar. Bilgisayar olsaydık eğer; yaratıcımız, bizi bu virüslerde korumak için çeşitli  programlar yüklerdi.

Herşeyi bilen Allah c.c.' de ruhumuza sızacak bu virüslerden haberdardı. Bu virüslerden korunmamız içinde bize KURÂN-I KERİM'İ gönderdi.

Akıllı telefonların bile güne akıllı başlayabilmesi için her gün en az bir kere açılıp  kapanarak resetlenmesi gerekirken; biz çok çok çok akıllı insanlarında günde en az bir kere resetlenmesi gerekiyor mu ? Buda sadece 10 dakikamızı alıyor. Her gün 5 sayfa Kuran-ı Kerim meali okumak. Eğer bu 5 sayfayı okuduğunuzda Allah'ın doğarken içimize yerleştirdiği VİCDAN,MERHAMET ve İYİLİK ayarlarına dönüp içsel devrimlerimizi gerçekleştirdiğimiz gün; dünyanın sürüklendiği bataklıkta kurtulduğu gün olacaktır.

18 lirayla dünyayı değiştirme yolunu bulmuştum. 

Evet; insanlara Kuran-ı  Kerim meali dağıtacaktım. Tüm meallere baktım.  En sade dilin Diyanet Vakfı'nın meallerinde olduğunu gördüm. 18 liraya her gün 3 tane cep meali aldım.  Gün içerisinde karşıma çıkan  ortamına göre uygun olduğunu düşündüğüm kişilere, her gün 5 sayfa okuma sözü aldığım 3 kişiye hediye ettim.

Hediye ederken en çok sevindiğim kişilerin başında taksiciler geliyor. 

Bir yılda Kuran-ı Kerim mealini 3 kez bitirmiş olan bir taksi şoförünün İstanbul sokaklarına katacağı iyiliği hayel bile edememek; benim için en büyük tatminlikti.

Hediye ettikten sonrada kesinlikle okumaları içinde aynen şu cümleleri kuruyordum: 

- Bu sözü bana vermediniz. Bu sözü KURAN üzerine verdiniz. Eğer okumayacaksanız, sırf bu sözünüzden dolayı günah kazanmanızı istemem. Okumayacaksanız bana tekrar geri verebilirsiniz.  

Tüm bu cümlelerime rağmen hiç iade edenin olmaması beni dahada umutlandırıyordu.    

 ● ●● 

Tüm bunları anlatma nedenim; Allah'a olan bir şükrümün daha iyi anlaşılabilmesi adınaydı. 

Birsürü umutlarım ve hayallerim varken; bide üstüne üstelik hayatı ve yaşamayı bu kadar çok severken,  UĞRUNA BİR SANİYE BİLE DÜŞÜNMEDEN CANIMI VERECEĞİM BİR VATANIM OLDUĞU İÇİN ALLAH'A ŞÜKREDİYORUM. ALLAH'IM ŞÜKÜRLER OLSUN SANA.  

 
Etiketler: bncmedyahaber.com, Yazarı, Metin, Doğan, Kimdir?, (Bir, Nefsin, Anatomisi),
Yorumlar
Haber Yazılımı