Yazı Detayı
02 Ağustos 2020 - Pazar 03:28
 
"İstanbul Sözleşmesi"nden "KEFEKE"
Abdurrahman Dilipak / Gazeteci - Yazar
 
 

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN KEFEK’E

 

27 Temmuz 2020’de Yeni Akit gazetesinde “AKP’nin papatyaları” başlıklı bir yazım çıktı. Yazımda tartışma konusu olan iki paragraf şu:

“ANAP’ı o “Papatyalar”, o “Lale devri çocukları” bitirdi. AK Partiyi de, bu Erguvani AKP’nin “Papatyaları” (!?) bitirecek bu gidişle. AK Parti içindeki AKP’liler konuşuyor, AK Partililer susuyor. AKP’liler terfi etti zenginleşti, itibar sahibi oldular. Kaymağı onlar yiyor, parayı onlar veriyor. Camiye, okula, yurda parayı veren de onlar. Eee, parayı veren düdüğü çalıyor. Kem alat ile kemalat olmuyor. Haram para ile hayır olmayacağı gibi.”

“AK Parti içindeki AKP’liler, FETÖ’nün zihniyet ikizi gibi davranıyorlar. Hem Uluslararası fonlarla destekleniyorlar hem de kamu fonlarını kullanıyorlar. Malum “Yeşil Sermaye” de bunlara sponsor olabiliyor. Koç kadar, Sabancı kadar, Eczacıbaşı kadar bizim “Yeşil sermaye” davasına sadakat gösterip, bu Fahişelere ve onların türevlerine karşı seslerini yükseltebilecekler mi? Konfeksiyoncu, gıda zinciri, Finans kuruluşu, ses ver Türkiye! Ne bekliyorsunuz!”

Burada bir hakaret yok. “Fahişe ve türevleri” ya da “Fuhşiyatı meşrulaştıranlar” kimler: Koç, Sabancı ve Eczacıbaşı. Bunlar ne yapmış, Uluslararası Fonlarla destekleniyormuş. Hangi Uluslararası fonlar bunlar, AB, BM fonları. Bunu nereden anlıyoruz? 3. Pragrafta bu belirtilmiş. Peki bunlara kim destek veriyor, AK Parti içindeki AKP’liler. Kim onlar? Hani ANAP’ı bitiren o malum Papatyalar. Mesaj ne? Böyle giderseniz, ANAP’ın başına gelen sizin de başınıza gelir mesajı! Dahası bunlar kimmiş, Ak Parti içindeki FETÖ’nün zihniyet ikizleri. Bu sözleşmeyi hızla bu şekilde meclisten geçiren lobiyi keşfederseniz, kimi kasdettiğimi anlarsınız. Onların kimleri kandırıp, kimler üzerinden bu tezgahı yürüttüklerini de görürsünüz.

“(…) aslı “Lanzarote Sözleşmesi” Şeytan Üçgeninin bir diğer ayağı olan “Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması” sözleşmesi 6084 sayılı kanun ile onaylanmış ve 25.10.2010 tarihinde kanunlaşmış. (…) Kronolojik sırayla gidersek, sonra İstanbul sözleşmesi ve daha sonra CEDAW. Sonra da CEDAW ve İstanbul Sözleşmesine dayalı yasa ve yönetmeliklerin, genelgelerin değiştirilmesi gerek. Bu Felaketin sorumluları arasında en önemli isim olarak karşımıza hep Fatma Şahin çıkıyor. Şahin hala bu yönde genelgeler yayınlıyor. Toplumdaki öfke konusunda sanırım bilgi sahibi değil. KADEM bir, Fatma Şahin iki. KADEM aile ile yakın ilişkisi sebebi ile daha öncelikli olarak akla geliyor.”

Bu sözleşmeleri hep “Kadına şiddeti önleme” gayesi ile yapılan bir sözleşme gibi sunuyorlar. Bu işin kandırmacası. Ağuyu altın tas içre sunuyorlar, bal da onun suç ortağı. Kadına şiddeti gösterip LGBT’ye meşruiyet sağlamaya çalışan, aileye karşı bir suikast planı var işin içinde. Bizimkiler de bu oltayı kolaylıkla yutuyor. Yoksa kadına şiddeti kim meşru görebilir. Kadın sadece çocuk doğurmaz, toplumu doğurur. Her kadın ve erkek bir başka kadının eseridir. Ezilmiş bir kadın nasıl şahsiyetli bir çocuk yetiştirsin. Zalimin ve mazlumun cinsiyeti üzerinden zulüm tanımı yapılmaz. Cinsiyetçilik de bir ırkçılık türevidir.

Yukarıdaki ifadelerden ben kime fahişe demişim? “Fahişe ve türevleri” derken kasdedilen FUHŞİYAT ahlaksızlığı değil mi?  Bunları kim niçin meşrulaştırma çabasında? Sözü edilen sözleşmelerdeki Aileyi hedef alan, Fuhşiyatı teşvik eden hükümleri kim destekliyor? İşte onlar sözü edilen Holdingler. Sahi artık emniyet Fuhuşla mücadeleyi de bıraktı mı? Bu türevlere kim, niçin arka çıkıyor, onlar, batıl bir işi savunurken, bizim Müslümanlar ne yapıyor sorusunu da mı sormayalım.

Bu sözleşmeyi okumadan imzalayıp meclisten geçirenler, bugün benim yazımı okumadan bana saldırıyorlar. Hem suçlu hem güçlüler. Okuduklarını da anlamıyor bunlar. Gözleri var görmüyor, kulakları var duymuyor, kalpleri var hissetmiyorlar. Kendilerini ıslah edici gibi takdim  ediyorlar ama yaptıkları bozgunculuk. İfsat. Lut kavminin sapkınlığını meşrulaştıranlarla nereye kadar gidebiliriz.

Benim tavrım belli; haksızlık ve zulüm kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı. Zalim yakınımız da olsa, mazlum düşmanımız da olsa. İlke bu. Bir topluluğa olan öfkemiz de bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmemeli.

Neyse bu iş bir yerden patlayacaktı. Bir bakıma iyi oldu. Kim kimdir, kim nerede duruyor görüyoruz. Tanıyoruz. Bu işin bir de öbür dünyası var. Kurban bayramında insanlar bu konuyu da kendi aralarında konuşacaklar. Sonuçta Allah bize şer gibi gelen bu şeyi hayra tebdil edebilir. Göreceksiniz, inşallah öyle olacak! Kendi yalan ve çarpıtmalarının arkasına saklanarak saldıranlar, küfredenler, iki cihanda da zelil olacaklar. Görünen o ki, bunlar ne İstanbul sözleşmesini biliyorlar, ne CEDAW’ı, Ne Lanzarote’yi biliyorlar. Ne de benim yazımı okumuşlar. Uslubları zaten zihniyet ve kişiliklerini ortaya koyuyor. Ve birileri de onları savunabiliyor.. Neyse bu dünyada yapıp söylediklerimizle ya kendi cennetimize sırtımızda tuğla taşımış oluyoruz, ya da kendi cehennemimize sırtımızda odun taşımış oluruz. Birileri kınıyormuş, taş atıyorlarmış, yoluma diken döküyorlarmış, arkamdan küfrediyorlarmış. Ben onları Asrı saadet döneminden tanırım.

TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu (KEFEK) Yasama Uzmanı Gökalp İzmir, “Kadına Yönelik Şiddet ve Dünya Gerçeği” başlıklı bir rapor hazırladı. Rapora göre; 28 Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkede, kadına yönelik şiddet AB’de 15 yaşından büyük her 3 kadından 1’inin (yaklaşık 62 milyon) “partnerleri ya da üçüncü erkeklerin” fiziksel ya da cinsel şiddetine maruz kalmış.  En çok şiddet görülen ülkeler Danimarka, Finlandiya ve İsveç. Kadına şiddetin en az olduğu ülkeler ise Polonya, Avusturya ve Hırvatistan. 28 AB üyesi ülke arasında 15 yaş ve üzerindeki kadınların şiddete maruz kalma oranları şöyle: Almanya: 35, Danimarka: 52, Estonya: 33, Finlandiya: 47, Fransa: 44, Hollanda: 45, Polonya: 19, Portekiz: 24, Romanya: 30, İsveç: 46, Slovakya: 34, İngiltere: 44. Rapora göre, Türkiye genelinde yaşamlarının herhangi bir döneminde cinsel şiddete maruz kalmış kadınların oranı yüzde 12, fiziksel şiddete maruz kalmış olanların oranı ise yüzde 36. kentte yüzde 35, kırsalda yüzde 38. şiddet sözkonusu.. Ancak bu şiddetin doğruluğu konusu ayrıca tartışmalı. Batıda şöyle bir durum da sözkonusu, evde yaşanan şiddette taraflar genel olarak alkollü oldukları için konu “aile içi/ev içi şiddet” dedikleri türde kayda geçmiyor, serkeşlik olarak kayda geçiyor.

Öte yandan, Sözleşme ile kadın cinayetleri hiç olmadığı kadar arttı. TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu son iki buçuk yılda tam 746 bin 336 erkeğin evden atıldığını açıkladı. Kanun kapmasında 2017’de 295 bin 618, 2018’de 358 bin 499, 2019’da Nisan ayına kadar ise 92 bin 219 erkek evinden atıldı."diyerek sözleşmenin Türkiye'ye zarar verdiğini iddia etti.

Artık herkes şunu görüyor ve biliyor, ifade ediyor: “Türk aile yapısını dinamitleyen ve cinsiyetsizleştirme bataklığına zemin hazırlayan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği (TCE) ifsadı, dev firmalar tarafından destekleniyor. Milyonlarca lira harcanarak çekilen reklam filmleri aracılığıyla cinsiyetsizlik ve sapkınlık olağan hale getiriliyor. Ülkemiz üzerinden milyonlarca dolar kazanan Koç Holding, Bosch, Audi, Barbie, Dove, Nike, Orkid gibi firmalar tarafından sipariş edilen reklam filmlerinde TCE maskesiyle cinsiyetsizlik vurgusu yapılıyor.”

Yukarıda anlattığım, benim eleştirdiğim durum şu: “Koç Grubu’nun 8 Mart Dünya Kadınlar Günü bahanesiyle yayınladığı reklam filmi buram buram cinsiyetsizlik kokuyor. “Roller çoktan değişti. Cinsiyetlere dair kalıp yargıları ortadan kaldırmak her şeyden önce fark etmekle başlar” sözleriyle cinsiyetsizlik meşru hale getiriliyor. Koç’un bu tavrı Müslüman mahallesinde salyangoz satmak olarak yorumlanıyor.”

Benim yazımdan kim tedirgin olduğu burada açık olarak görülüyor: Zümrüt Apartmanı adlı pedofili propogandası yapan kitab Kültür Bakanlığı tarafından nasıl yayınlandı? O yasa nasıl çıktı ise öyle, onlar tarafından. Yapı Kredi Yayınları’nın bastığı “çocukları eşcinselliğe teşvik edici” kitap skandalını biliyorsunuz. Bunlar deşifre olunca paniklediler ve saldırıyorlar. İftiraya sığınıyorlar. Bu kirli senaryoya birileri partilerini de alet etmek istiyor. CHP’den birileri de bu komplonun öteki kanadındaki zihniyet ikizleri ile birlikte hareket ediyor. Yasayı birlikte çıkardılar, şimdi birlikte savunuyorlar.

Eşcinsel ilişkinin meşru bir “hak” olduğunu öne sürenler bunu kadına şiddetle maskelemeye çalışıyorlar. Ahlaksız ve gayrı meşru ilişki biçimlerini normalleştirmeye ve bir hak olarak görülmesini sağlamaya çalışıyorlar.

Bunlar bu “onursuzluk” mücadelesine “UTANMA” diye başladılar. Bu utanmazlara söyleyecek sözümüz belli. Onların kınamaları ya da saldırıları karşısında da susacak değiliz. Selam ve dua ile..

Bu vesile ile, İnanan kardeşlerimim Hac , Kurban ve Eşhuru hurum’larını, cumalarını tebrik ediyorum.

 

 
Etiketler: "İstanbul, Sözleşmesi"nden, "KEFEKE",
Yorumlar
Haber Yazılımı