Yazı Detayı
26 Mayıs 2022 - Perşembe 15:47
 
“ALLAH’IN DİNİ”NE NE OLDU?
Abdurrahman Dilipak / Gazeteci - Yazar
 
 

“ALLAH’IN DİNİ”NE NE OLDU?

 

Biz kendimize göre bir din uydurduk. Allah’ın dini yeri göğü, ölümü ve hayatı açıklar, ama bizim yaşadığımız din karı koca, gelin-kaynana arasındaki ihtilafı bile çözmüyor. Yaşadığımız din, biraz atalarımızdan bozula bozula gelen, biraz bugünkü heva ve heveslerimiz, biraz da gelecek hayalleri ile uydurduğumuz bir din. Oysa Allah’ın dini, biz daha ilk yaratılış zamanında bizim için seçtiği din olarak İslam’dı.. O seçilen din, bizim aklımızla vicdanımızı barıştıracak, bunun sonucu insan insanla, inşat tabiatla ve insan fıtratla barışacaktı. Bu barış bizi Allah’la barışa götürecektir. Biz ise bugün sanki İslam dünyası olarak büyük ölçüde Allah’la savaştayız. Başımıza gelen belalar, büyük ölçüde Şeytanın hilelerinin ya da şeytanın dostu olan düşmanlarımızın hilelerinin keskinliğinden çok, kendi zaaflarımızdan, günahlarımızdan kaynaklanmaktadır.
 

Karanlığa küfretmeyi bırakalım, Allah aşkına kalkıp bir mum yakalım. Zira karanlık aydınlığın yokluğudur.


Şunu unutmayalım: İman ettim demekle yakamız bırakılıvermeyecek. Hatta Müslümanlık diye yaptığımız birçok şey Allaha ve onun dinine iftiradır. Vay o namaz kılanların haline ki, onlar yetimin hakkını yerler. O yetimi horlar ve aşağılarlar, malına zarar verir ve ona el koyarlar, onu iradesi dışında birilerine nikâhlarlar. Vay onların haline. Hele bir de bunu Müslümanlık olarak, ataları adına yapmazlar mı?! İşte bu Allah’ın gücüne gider.


Birileri nasıl cennete gidecek ya da cehenneme gidecek, işte böyle. Bunlar hep birer imtihandır. Kim kime Hak ölçüleri dışında, rızasına aykırı bir şey dayatırsa, bu İlah’lık ve Rab’lik iddiası olur. Allaha isyandır. Allah bize “Raina demeyin, unzurna deyin” buyurdu. Din büyüklerimizi, devlet büyüklerimizi, aile büyüklerimizi İlah ve Rab edinmeyeceğiz. Onlar bir şey dediklerinde, eğer, onlar üzerinde düşünmeden o şeyi kabul ya da reddetmek zorunda hissediyorsanız kendinizi, o işi isteyenler ve o talebe gönül rızası ile razı olanlar İlahlık ve Rab’lik taslamış, öteki de ona boyun eğmiş olur. Allah’ın laneti de onların üzerinde olur. Bu şirktir. İman ile Şirk aynı akılda, aynı kalpte bir arada olmaz.


Gelin yeniden iman edelim.. Allah’ın kitabında bildirdiği, resulün bize öğrettiği gibi. Yoksa Allah adına puta tapanlara döner, Dilimizle “iman ettik” derken, iş olarak Şeytanın varisi olmuş oluruz. Onlar sadece bir haram işlemiş olmazlar. Hem İslam’ın yüzkarası olurlar ve insanları İslam’dan soğuturlar.


Siyasette de, Bürokrasi ’de de, Adalet’te de durumumuz çok farklı değil. Birisi arıyor, İstanbul sözleşmesinin uygulamalarından söz ediyor, Ailesi dağılmış. Biri çocukları ile başı belada. Lisedeki kız Lanzarote’cilerin kucağına düşmüş. Ötekisinin mahkemede işi var. Bilirkişinin kişiliğinden ve ilişkilerinden dert yanıyor.


İstanbul sözleşmesi yokken de sanki halimiz çok mu iyi idi. Güya o sözleşmesi sorunu çözmek için getirdiler, ama sonuç ortada, gelen düzenleme giden dönemi aratıyor. Beladan kaçalım derken daha büyük bir bela ile imtihan ediliyoruz. Çünkü akletmiyoruz. Allah’ın ipini bıraktık, cahillerden ve zalimlerden olduk. Tövbe etmiyoruz, sabretmeyi, şükretmeyi bilmiyoruz, adil şahitler olmuyoruz. Heva ve heveslerimizin, menfaat ve arzularımızın peşinde koşuyoruz.


Bugün İstanbul sözleşmesinden şikâyet edenlerin çoğu, sözleşmenin sonuçlarından yakınıyorlar. Asıl sorun nereden kaynaklanıyor, temel mesele nedir, onu düşünen yok gibi. Sanki o sorun çözülse her şey güllük, gülistanlık olacakmış gibi. Hayır, başka bir sorun çıkacak. Zaten bu lanet olası sözleşmeyi de başımıza bir takım sorunları çözme bahanesi ile, “ıslah edicileriz” diye ortaya çıkan “bozguncular” bela etmediler mi!


Bakın gidişat kötü. Aile çöküyor. Kimse evlenmeyecek bu gidişle. Kimse çocuk yapmayacak. Evlenenler boşanacak. Boşanmayanlar çile çekecek. Ev saadet merkezi olmayacak. Aile içi şiddet ve aldatma ihaneti, terör ve fuhşiyat’ın temel kaynağıdır.  Bakın, birçok şeyden şikâyet ediyoruz ya, “Biz kendimizi değiştirmeden, Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir”. Emanete hıyanet etmeyeceğiz. İşçiler de patrona emanettir mesela. Siyaset emanet ve vekâlet müessesesidir. “El emin” olacağız. Yoksa “Allah’ın emaneti ”ne hıyanet edenler Hainlik etmiş olurlar ve Allah da Hainlere hidayet nasip etmez. 


Kadınların mirastaki payı, mihri müeccel ve muaccellerini kendi mi belirliyor. Ve sonuçta o kaynak kendine ödeniyor mu? Allah’ı mı aldatıyorsunuz. Allah olanları görmüyor mu, bilmiyor mu! Allaha zalimlere yardım etmez. Haksızlıklar karşısında susanlara gelince namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmekle yakalarını Allah’ın elinden kurtaramazlar. Onlar dilsiz Şeytana dönüşür ve gazaba uğrayanlardan olurlar. Şeytan azapta gerek. Onların kıldıkları namaz da, tuttukları hac da, gittikleri hac da kabul olmayacak. Tevbe’leri de kabul olmayacak.


Makam sahipleri mülkün sahibi değiller. Halkın malını, canını, namusunu, aklını, inancını, neslini korumakla mükelleftir. Elinin altındakiler, anne-baba; dene-nine; amca-dayı; Hala-Teyze’nin velayeti gibidir. Bütün acizler, açlar ümmetin yetimi hükmündedir. Eğer onların hakkını korumazsak hepimiz sorumlu oluruz. Zalimleri yakan ateş bize de dokunur. Bir yetimin, öksüzün, dulun evinin düzenini bozar, yuvasına fitne ateşi düşürürseniz, o ateş sizi de yakar, ya bu dünyada, ya da ahirette. Allah onların intikamını alır! O mazlumların intikamını alandır. Allaha ve ahiret gününe iman edenler, bu İlahi tehditten korksunlar. Onlar kendilerini değiştirmez ise, Allah onların hakkındaki hükmünü değiştirmeyecektir. “İman ettik” demekle de yakalarını kurtaramayacaklardır. Çünkü onlar gerçekten iman etmiş değillerdir.


Bakın, kadınlar sadece çocuk doğurmaz, her kadın ve erkek bir başka kadının eseridir. Çocuklar nasıl ve akla muhalif olmayan bir konuda anne-babasına kaba bir davranışla, hatta “üf” bile demeden onları incitmemeli. Tıpkı kendi bebekken annesinin kendini avuttuğu gibi davranmalı onlara. Gelin-Kaynana birbiri için dua etmeli, iki cihan saadetinin vesilesi olacak saygı, edep, şefkat ve merhamet ile davranmalı birbirine karşı. Karı-koca da öyle. Değilse Allah’ın emanetine ihanet etmiş olurlar. “Allah’ın emri, peygamberin kavli” ile başlayan nikâhın sonu, Allah’ın emrine, peygamberin sünnetine uygun yürümüyorsa, Allah’ı ve Resul’ünü mü kandırıyorsunuz, ya da Allah’ın adını ve resulün adını kullanarak yoksa insanları mı kandırıyorsunuz. Yoksa sözünüzün aksine uygulamalarınızla Allah’ı ve resulün adını kullanarak onları kendi hilenize paravan mı yapıyorsunuz, Allaha ve resulüne iftira mı ediyorsunuz! Allahtan korkun. Dikkat “Şeytan sizi Allah’la aldatmasın”.


Bakın bizler birbirimizden hesaba çekileceğiz. Din gününde çocuklar ilk anne-babalarından, karı koca birbirinden, akrabalar ve komşular birbirinden hesaba çekilecekler. İçlerinde en zayıfların hesabı en önce görülecek olandır. Allah’ın emri ve peygamberin sünnetinden söz edip içine gözyaşı katanların yüreklere korku salanların var haline. Gelin Resulullah’ın Mekke müşriklerinin şerrinden Medine’ye hicreti gibi, biz atalarımızın dininden Allah’ın dinine, zalimlerin sultasının sebep olduğu İlahi gazaptan Allah’ın rahmetine vesile olacak işlere yönelelim de, dünya ve ahiretimizi berbat etmeyelim. Geç kalan işleri, Hz. Yunus’un kavminin son gün kavuştuğu bağışlanma için geç kalanlardan olmayalım. Bu öğütler, Allah’ın emri ve resulün sünneti ile ilgilidir.  “Ha Hasan’a, ha sanaladır! O zaman “dinle ey nefsim” diye okuyup düşünelim”. Yüzünüzü Allaha, resulüne ve kitaba dönelim.


Mekke müşrikleri gibi kız çocuklarını acıların beşiğinde boğmayın. Annenize gösterdiğiniz saygıyı ve sevgiyi çocuklarınızın annesine göstermiyorsanız o saygı ve sevgi bir aldanma ve aldatmadır. Kızınızı çok seviyorsunuz, kız kardeşinizi, Halanızı, teyzenizi, ninenizi öyle mi! Sizin hanımınızda birilerinin kızı, kız kardeşi, teyzesi, halası. “Ben güzele güzel demem, güzel benim olmayınca” diyorsanız, o “ben” Şeytani bir “Ben”dir. Biz adil şahitler olacağız. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı, zalim anne-babamız, dedemiz, ninemiz, amcamız, dayımız, teyzemiz, halamız da olsa, mazlum düşmanımız da olsa. Unutmayalım ki, Allah’la mazlumun yakarışı arasında perde yoktur. Zulm ile abad olunmaz. Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste denmiştir.

Selam ve dua ile.

 

YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN
https://www.bncmedyahaber.com/yazar-bilisim-suclari-ve-egitim-uzerine---abdurrahman-dilipak-661.html

 

 

 
Etiketler: “ALLAH’IN, DİNİ”NE, NE, OLDU?,
Yorumlar
Haber Yazılımı