






| 
 | ||
| YÜZDE ON NEREDE? | ||
| Prof. Dr. Mirzahan Hızal, toplumda eşitlik ve adaletin nasıl sağlanabileceği konusunda derinlemesine bir düşünce sunuyor. Hızal, insanların farklı yeteneklere, zekaya ve çalışma şekillerine sahip olduğunu vurgulayarak, herkesin aynı eğitim, görev ve sorumluluklarla değerlendirilmesinin doğru olmadığını vurguluyor. Ayrıca, toplumların ilerlemesinde önemli bir rol oynayan yüzde onluk bir grubun varlığına işaret ediyor. Prof. Dr. Hızal, toplumun her bir ferdinin aynı yeteneklere sahip olmadığını ve bu nedenle eğitim, görev ve sorumlulukların eşit bir şekilde dağıtılamayacağını belirterek, toplumun ilerlemesinde önemli bir rol oynayan yüzde onluk bir grubun varlığına vurgu yapıyor. Bu grubun, çığır açan düşünce ve liderlik yetenekleriyle toplumun gelişimine katkıda bulunmasının altını çiziyor. Prof. Hızal, eğitim ve iş dünyasında fırsat eşitliği sağlanmadığı takdirde toplumun geriye gidebileceğine ve hatta bazı durumlarda trajik sonuçlarla karşılaşılabileceğine dikkat çekerek, bazı ülkelerin yüzde onluk grubu değerlendirip onlara destek verirken, diğerlerinin ise bu potansiyeli göz ardı ettiği ve hatta engellediği ifade ediliyor. Eğitim sistemlerinin ve araştırma kurumlarının yüzde onluk grupları tanıma ve destekleme konusunda yetersiz kaldığını belirtiyor. Prof. Dr. Mirzahan Hızal'ın YÜZDE ON NEREDE? başlıklı bu köşe yazısının toplumdaki eşitlik ve adalet konularını tartışmak ve çözüm bulmak için önemli bir başlangıç noktası olabilir. İşte yazının tüm detayları ve tamamı!.. | ||
| GÜNDEM Haberi | ||
|  | ||
|  | ||
| YÜZDE ON NEREDE? ►    Bir  toplumdaki  insanların  hepsi de  aynı  akıl,  aynı zeka, aynı huy, aynı ahlak, aynı fiziksel  ve  zihinsel  kabiliyetlere  sahip  olabilirler mi?  Nasıl  parmak izleri  başka  başka  ise  bu  özellikleri de  başka  başkadır.  Bilimsel  bir  gerçektir ki  her  toplumda  yaklaşık yüzde  on  kadar  çok  kabiliyetli,  zeki  ve  çalışkan  insanlar  bulunur. Genetik  sebepler,  beslenme  ve  ortam  şartları  nedeniyle böyle  bir  başkalaşma  doğal  ve  kaçınılmazdır.    Toprağı,  suyu,  gübresi,  ışığı,  bakımı  tamamen  aynı  olan  bir  tarladan  çıkan  ürünlerin  bile   hepsi  aynı  büyüklükte,  aynı  renkte,  aynı  tad,  koku  ve  lezzette  olmaz,  olamaz.  Doğada  eşitlik  yoktur. Doğanın  bir  parçası  olan  insan  toplumlarında  da   fiziksel  olarak  eşitlik  yoktur. Beş  kardeşin  beşi de  bir  olmaz.  Eşitlik  ancak   insan  haklarında, adalet,   hizmet  ve  fırsat  eşitliğinde  söz  konudur. İnsanları  tornadan  çıkmış  parçalar  gibi,  aynı  boyda  aynı  akılda  ve  kabiliyetlerde  yapmak  mümkün  değildir.   Bunu  yapmaya  çalışmak ta  doğru değildir.  ►   Peki  o  zaman  herkese  neden  aynı  eğitimi,  aynı  görevi,  aynı  sorumlulukları,    aynı  maaşı   veriyor,  aynı  muameleyi  yapıyoruz? Aynı  performansı  bekliyoruz?   Daha  sonra  da  bu  insanların  başka  başka   seviye  ve  kabiliyetlerde  olduklarını  görünce,  tercih, emanet  ve   İtibarı, akrabalık,   soy  sop,  ırk,  milliyet,  bizim  cemaatımızdan  olanlar/olmayanlar,  eş  dost  tanıdık,  zenginlik,  menfaat  kriterleri  ile belirlemek  ilkelliğine  saparsak     toplumun  geleceğinden  ne  bekliyebiliriz? Herkesin  eşit  ve  aynı  özelliklerde  olduğu  mentalitesi  ile  yapılan  düzenlemelerde,  aynen,  çöküp,  yıkılıp  tarihe  karışan  eski  komünist  devletlerde  olduğu  gibi  herkesi,  makine  parçaları  gibi,  aynı    kabul  ederek  ezbere  aynı  görevlere  getirir  aynı  maaşları  verir  aynı  performansı  bekler  ama  alamazsınız.   Sonuçta,  toplum  geriye  gider,   Çernobili  patlatırlar,  binlerce  insanı mağdur eder hatta   öldürür,  inanılmaz  ahmaklıklar,  zulüm  ve  haksızlıklar  yapar,  tarihte  kara  bir  leke  bırakır  ve  yıkılır  giderler. ►   Bu  yüzde  on  grup  zannedildiğinden  çok  daha  önemlidir. Bütün  keşifleri,  icatları  yenilikleri, bilim  ve  teknolojideki  ilerlemeleri  bu  yüzde  on  yapar.   Yüzde  on,  toplumun düşünen,  yol  gösteren  beynidir.  Yeryüzündeki  bütün  milletlerin,  bu  yüzde  on  sayesinde  ilerleyip  kalkındıklarını,  yenilikler  yapabildiklerini,  ilim,  bilim,   ahlak,  sanayi,  teknoloji  ve   ekonomide  ileri  gittiklerini  söylemek  abartılı  olmaz.  Düşünelim,  toplumun  içinde  doğal  olarak  bulunan  bu  yüzde  onluk  grup  aynen  bir  altın  madeni  veya    zengin  petrol  yatakları  gibi  değerlendirilmezse  ülkenin  kalkınması,   ilerlemesi   ve  bağımsız olması  nasıl  mümkün  olabilir.  İnsan  kaynakları  ne  demektir?  İnsan  kaynağınız  yoksa  siz  de  yoksunuz. ►   Yüzde  onun  içinde  olmak  bir  realitedir,  gerçektir  ama  doğuştan  gelen  bir  ayrıcalık  değildir. 
 
 ►   Emperyalist  devletler,  kontrol  etmek  ve  sömürmek  istedikleri  ülkelerde  bu  yüzde  onluk grubun  adaylarını    özellikle   dikkate  alır,  onları  kendi  ülkelerinde  eğitip  otoajan  devşirmeler  olarak  yetiştirmek  ve  o  ülkeyi  onlar  aracılığı  ile  istedikleri  yönde   kontrol  etmek  için  kullanırlar.  Bu  mümkün  olmazsa,  ülke  içinde  yüzde  onun  önünü  kesmek  ve  onları  yurtdışına  çekip   devşirebilmek  için   her türlü  önlemi almaya  özen  gösterirler. Bugün  üçüncü  Dünya  ülkelerindeki  yöneticilerin  hemen  hepsi   batıda  okumuş,  kravatlı  takım  elbiseli  tiplerdir. Ülkesine  hizmet  etmek  isteyen  yüzde  onun  önüne  her  engel  çıkarılır.  Dışlanırlar,  başarıları  görmezden  gelinir  hatta  cezalandırılır.  Herşeyden  önce  bu  yüzde  onun  başarılı  olmaması  ve   onların  da  diğer  yüzde  doksan  seviyesine   indirilip  köreltilmesi  için   eğitim  sistemi  özellikle  dizayn  edilir.   Uygulamasız,  pratikten  uzak,  tasarım ve  üretim  olmayan,    ezberci,  düşünmeyi  engelleyici,  hazırcı,  ithalatçı   ve  montajcı  bir  sistem  uygulanır. 
 ►    Fırsatçılar,  devşirmeler  ve  liyakatsızlar  tarafından  kötü  yönetilen   ülkelerde  doğal  kaynakların  değeri  bilinmez  hatta  önemsenmez.  Milyonlarca  ton   cevher   veya  hammadde işlenmeden  dışarıya  çok  ucuza  satılır  ve  çok  yüksek  fiyata  işlenmiş  mamül  dışarıdan  satın  alınır.  Yatırımlar  hep  bina,  rezidans,  tatil  beldeleri,  siteler, lüks konutlar, beton  yapılar  hatta  camiler  gibi  üretime  ve  kalkınmaya  hizmet  etmeyen   yerlere  yapılır   yaptırılır.  Yüksek  teknoloji  ve  katma  değer  sağlayacak,  malzeme  bilimi,  elektronik, kompozit,   yarı iletken  v.b  malzemelerle  ilgili    derin  bir  sessizlik  vardır.  Bunlar  hep  dışarıdan  alınır,    hep  dışarıya  bağımlı  kalınır.  Yapıldı,  yapılıyor    denilenler de   büyük  ölçüde  dışarıya  bağımlı  montaj  sanayileridir.  Ne  kadar  çok  üretirsen  o  kadar  çok  dışarıdan  mal  ve   malzeme  alırsın. Yüzde  onluk  kıymetli  insan  grubu  bir  ülkenin  en  değerli  doğal  kaynağı  olduğu  halde  yukarıdaki  tür  yönetimlerde  bu  da  değerlendirilmez,  değerlendirilmesine  fırsat  verilmez  ve   ya  dışarıya  ihraç  edilir  ve  dışarıdan  işlenmiş  ajan  olarak  ithal  edilir,  ya  da  ülke  içinde  çürütülür,  heba  edilir. ► Bugün gıpta ile baktığımız, teknoloji, ekonomi ve siyasette ilerlemiş, güç ve söz sahibi ülkelerde durum çok farklıdır. Onlar bu yüzde onu çok iyi değerlendirir, üzerine titrer, çok iyi yetiştirir, her fırsatı verirler hatta bunu da yeterli bulmaz, kötü yönetilen ülkelerdeki yüzde onu da kendi ülkelerine çekip onlardan da faydalanmaya bakarlar. 
 ►   Nerede  bizim  yüzde  onu  araştıran,  bulan  ve  onlara  imkanlar,  destekler  sağlayan  eğitim  sistemimiz?  Nerede  çalışan  çabalayan,  sisteme  rağmen  ilerleyen,  araştırmalar,  buluşlar  yapan  yüzde  onları  koruyan,  ezdirmeyen, bezdirmeyen,  destekleyen ve değerlendiren  araştırma  kurumlarımız?  Yoksa  bizde  yüzde  on  falan  kalmamış,  yok  edilmiş,  kaçırılmış,   çalınmış  ve  geriye   sadece  yüzde  doksan,  veya  yüzde  elli  mi  kalmıştır? YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN | ||
| 
 | ||
| Etiketler: YÜZDE, ON, NEREDE?, , , | 
 
                                             
                                            |  | ||
| 
 | 




