|
||
Geleceğimizin Kıyameti “Asbest,” Sıfır Atık ve Kentsel Dönüşümün Karanlık Yüzü | ||
"Sıfır atık" ve kentsel dönüşüm söylemleri altında gerçekte yaşananlar, kentsel bölüşümü işaret ediyor. Yüksek katlı binaların inşası, altyapıya yeterli önem verilmemesi ve trafik sorununun çözülememesi gibi sorunlarla karşılaşıyoruz. Bu süreçte asıl sorunlarla yüzleşmek ve çözüm üretmek için daha fazla çaba sarf edilmeli. Muhammet Binici Gökdelenlerin yükselmesiyle birlikte, asbest gibi tehlikeli maddelerin de ortaya çıktığına dikkat çekiyor. Asbestin, ölümcül hastalıklara neden olan ciddi bir tehlike olduğunu vurguluyor. Eskiden sessiz sokaklarında huzur bulduğumuz şehirlerimizde, artık gökdelenlerin gölgeleri altında sessiz ölümler yaşanıyor. Geleceğimizi şekillendirmek için doğru kararlar almalı ve geçmişte yapılan hatalardan ders çıkarmalıyız. Yüksek binaların gölgesinde gizlenen tehlikeleri görmeli ve bilinçli adımlar atmaya başlamalıyız. Unutmayalım ki, her birimizin sorumluluğu, gelecek kuşaklara daha yaşanabilir bir dünya bırakmaktır. İşte Muhammet Binici'nin İttifak Gazetesinde yayınlanan ve çok ses getiren "Geleceğimizin Kıyameti “Asbest,” Sıfır Atık ve Kentsel Dönüşümün Karanlık Yüzü" başlıklı o yazısı!.. | ||
GÜNDEM Haberi | ||
|
||
|
||
Geleceğimizin Kıyameti “Asbest,”
"Sıfır atık" ve benzeri söylemler sıkça dillendirilse de, gerçekte yaşananlar kentsel dönüşüm değil, kentsel bölüşümün izlerini taşıyor. 3-4-10 katlı binalar yıkılıp yerlerine 25-30 hatta 40-50-80 katlı binaların yapılmasıyla birlikte, altyapıya yeterli önem verilmiyor. Yollar genişletilmiyor, trafik sorunu çözülmüyor. İşte bu noktada, gerçek sorunlarla yüzleşmek ve çözüm üretmek için daha fazla çaba sarf edilmesi gerekiyor. Eğer küçük binaların asbest değerleri bu kadar tehlikeliyse, gelecekteki gökdelenlerin asbestiyle nasıl mücadele edeceğiz? Bu soru, sadece çözüm bekleyen bir problem değil, aynı zamanda üzerine cesurca düşünülmesi gereken bir meydan okuma. Gökdelenler, sadece beton yığınları değil, içlerinde saklı tehlikelerin de taşıyıcısı olabilirler. Zirvedeki kravatlılar ve cüzdanlılar, doğal yaşayan ailelerin sağlığını riske atıyor hayatını elinden alıyor. Bugün aldığımız kararlar, yarın geleceğimizin teminatı olabilir ya da yok oluşun başlangıcı. Önceden, köylerimizde büyük bir sessizlik hüküm sürerdi. Dede, baba, anne çocuk; birer mezar taşı olmadan yaşar, sevdiklerini olağanüstü bir durum olmaz ise yaş sırasına göre toprağa defnederdi. Toprak, onları sevgiyle kucaklar, sessizce kabul ederdi. Ancak şimdi, şehirlerimizin yükselen gökdelenlerinin gölgeleri altında, sessizlik kırılıyor. Gökyüzüne yükselen binaların asbesti, eski köy hikâyelerinin sessiz ritmini bozuyor. Eskiden evlatlar; dedeleri, anneleri, babaları, toprağa defneder mezarı başında dua ederdi. Şimdi ise anneler, babalar, dedeler çocuklarını ve torunlarını toprağa gömmek zorunda kalacaklar. Ama bu kez, sessizlik değil, çığlık sesleri yükselecek. Çünkü gökdelenlerin gölgeleri altında, asbestin sessiz ölümü gizleniyor. Bir zamanlar toprak, yaşam döngümüzün son noktasıydı. Ancak şimdi, toprak, yaşamın sonu değil, zehirli bir başlangıç olabilir. Gökdelenlerin gölgeleri altında, asbestin sessiz karanlığı, geçmişin huzur dolu sessizliğini bozuyor. Artık, toprağa gömülenler arasında sadece ölüler değil, hayatta kalanlar da var. Belki de bu yeni gerçeklik, bizlere şehirlerimizin yükselen gökdelenlerinin altında gizlenen tehlikeleri hatırlatmalıdır. Belki de, geçmişin sessizliğinde huzur bulmak yerine, şehirlerimizin gizli tehditleriyle yüzleşmek daha önemlidir. Çünkü bu kez, sessizlik değil, mücadele ve uyanıklık zamanıdır. Gökdelenlerin gölgeleri altında, asbestin sessiz ölümünü göremeden önce, bilinçli adımlar atmamız gerekiyor. Belki de artık gökdelenlerin gölgeleri altında toz bulutlarını değil, asbestin tehdidini düşünmek zorundayız. Belki de bu, gökdelenlerin asbestiyle savaşmak için yeni bir çağın kapısını aralamamızın zamanıdır. Gözlerimizi kapatıp bu gerçekle yüzleşmeden önce, belki de bu uyarıya kulak vermemiz gerekiyor. Gelecek nesillerin mirasına ihanet etmeden, şehirlerimizi inşa etmek için, asbestin gölgesindeki gerçekle yüzleşmeliyiz. Ve dürüst olmalıyız. Bir sabah, İstanbul'un yoğun trafiği ve gürültülü sokakları arasında, bir belediye başkanı ve heyeti karar aldılar. Avrupa'nın belediyecilik başarısını yakından görmek için yola çıktılar. Yolculukları, bir Avrupa şehrinin sessiz sokaklarında son buldu. Avrupalı mevkidaşları, heyeti sıcak bir gülümsemeyle karşıladı ve onları kentlerini gezdirmeye başladı. Görüşmeler ilerledikçe, İstanbul'dan giden heyet, kafasını kurcalayan bir soruyu artık dayanamayarak sordu: “İstanbul’da 5 katlı bir imar izni verdik ama müteahhit 6 kat yaptı. Bu durumda nasıl bir uygulamanız olurdu?" Avrupalı belediye başkanı, gözlerini uzaklara dikti ve düşündü. Ardından, kendi ekibindeki uzman birine döndü ve sordu: "Bu tür bir sorunla hiç karşılaştık mı?” Uzman uzun bir müddet kayıtlara baktı ve “Hayır efendim” dedi. İstanbul heyeti, bu cevap karşısında şaşkınlıkla karışık bir hayranlık içindeydi. Avrupa'nın düzeni ve disiplini, onlara büyük bir ders vermişti. Bu deneyim, sadece belediyecilikteki başarıyı değil, aynı zamanda toplumun kanunlara olan derin saygısını da vurguluyordu. İstanbul'da ise, bu tür bir uyumun hala çok uzaklarda olduğu açıktı. Bulgar yetkililer, müteahhide “bizden 6 kat izin isteseydin 6 kat izin verirdik neden bu şekilde proje dışına çıktın.” Dediler. Bunun üzerine Türk müteahhidin verdiği cevap ve savunması çok enteresandı: "Eğer siz bana 6 kat imar izni verseydiniz, ben bu sefer 7 kat yapardım." Dedi. Maalesef can çıkmayınca huy çıkmıyordu. Ancak günler geçti, haftalar geçti ve vahiy gelmedi. Müşrikler, Peygamberimiz ‘in cevap vermemesini fırsat bilerek saldırdılar. "Senin Allah'ın yok mu? Neden cevap vermiyorsun?" diye alay ettiler. Onun sahte bir peygamber olduğunu iddia ettiler. Sonunda vahiy geldiğinde, Peygamberimiz, müşriklere dönüp şu sözleri söyledi: "Gerçekten de, gaibi sadece Allah bilir." Bu hadise Kur'an-ı Kerim’de (el-Müddessir Suresi, 74-11), Peygamberimize Allah'ın iradesine teslim olmayı ve her şeyin zamanında olacağını hatırlatır. Bu vesileyle, insanlar olarak Allah’tan (CC) isteklerimizde ve verdiğimiz sözlerimizde her zaman "İnşaAllah" demenin önemini vurgularız. Bu olay, sadece gaibin Allah'a ait olduğunu hatırlatmakla kalmadı, aynı zamanda insanların hatalarının gelecekte nasıl sonuçlanabileceğini de vurguladı. Çünkü göz yumulan haksızlıklar, çalınanlar alınıp/verilen rüşvetler ve kaçak yapılar, bir zamanlar yaşanan depremlere bakarak geleceğin nasıl şekillenebileceğini gösteriyor bizlere. Oysa insanlar bu gerçeği o zaman anlamış ve doğru yolu seçmiş olsaydı, içinde bulunduğumuz zaman diliminin ve bu anımızın daha iyi bir şekilde inşa edilmesine yardımcı olabilirlerdi. Hiçbir şey için geç değil. Gelin, hep birlikte el ele verelim. Yatay mimari ile doğayla barışık, kültürümüze ve geleneklerimize uygun şehirleri birlikte inşa edelim. Gelecek nesillere daha sağlıklı, daha sürdürülebilir bir çevre bırakmak için bugün adım atalım. Birlikte hareket ederek, daha yaşanabilir bir dünya için çaba gösterelim.
İşte bu hikâyeler, tarih boyunca tekrar yaşanmasın diye asırlardır kuşaktan kuşağa aktarılıyor. Yaşamımız boyunca, gelecek kuşaklara bırakacağımız mirasın hem iyi hem kötü yönleriyle hatırlanacağını unutmamalıyız. |
||
|
||
Etiketler: Geleceğimizin, Kıyameti, “Asbest,”, Sıfır, Atık, ve, Kentsel, Dönüşümün, Karanlık, Yüzü, |
|
||
|