"mRNA aşıları bir ‘Trans İnsan Projesi’ mi?"
Gün geçmiyor ki Covid-19’a karşı geliştirilen mRNA aşısı konusunda yeni bir bilgi edinmeyelim. BNT162 olarak bilinen aşı, mRNA teknolojisini kullanıyor. Pfizer/BioNTech (ABD ve Alman Ortaklığı) ortak ürünü aşı, daha şimdiden ABD hükümeti ile 1.95 milyar dolarlık bir pazar anlaşması yapmış durumda. Şu anda Faz 3 çalışmaları yapılmakta. Sözde çalışmalar dahi tamamlanmadan yapılan ticari anlaşmalar, evlere şenlik dedirtecek cinsten…
TRANS İNSAN projesi
mRNA aşısının mekanizması ve uygulama yöntemleri konusunda ayrıntılar çıktıkça, bunun bir TRANS İNSAN projesi olduğunu anlayabiliyoruz. İnsanın genetik yapısını değiştirmek, oynamak üzerine kurgulanan bu aşı modeli ile diğer bu türden aşıların ve uygulamaların da yolu açılacak. Zaten Çin’de yapılan ve kamuoyundan saklanan genetiği değiştirilen bebekler doğurtulması projesiyle, insanlığın genetik bir oyuncak haline dönüştürülmesinin en ileri adımı atılmış durumda. Aşılar ise toplumsal uygulamaların sadece başlangıcı.
Aşının mekanizması şöyle: mRNA aşısı insan hücrelerine SARS-CoV-2 virüsünün SPİKE PROTEİNİNİ üretmek için kodlama verecek. Yani bu aşı aracılığıyla insan vücudu virüsün en öldürücü parçasını artık kendi üretecek. Sonra da kendi ürettiği virüs partikülüne karşı cevap oluşturarak bağışıklık sağlanacak. Yani virüsü dışarıdan almak yerine kendi vücudumuza ürettireceğiz. Aşıya karşı bir immun cevap olacağı kesin; ancak bu cevabı oluşturamayan insanların durumu, cevabın getirdiği riskler hiç ama hiç tartışılmıyor.
Tabii ki bu işler ağaca su verip elma üretmeye benzemiyor. Ağacın genetiğini değiştirerek yeni bir tür ELMA üretmesi hedefleniyor. Aynen Genetiği Değiştirilmiş Gıdalar (GMO) gibi Genetiği Değiştirilmiş İnsanlar da verilen koda göre vücudunda başka bir protein sentezliyor. Bu sentezlenen proteinin ne kadar genişletilebileceğini varın siz düşünün. Kısacası bu teknoloji insanda ilk defa kullanılacak ve bir genetik değişime dair alınmış patent yok. Olgu sadece aşı kapsamında değerlendiriliyor.
Pensilvanya ve Duke Üniversiteleri araştırmacılarının ifadelerine göre, mRNA aşıları potansiyel riskler taşıyor. Bu yan etkileri, lokal ve sistemik inflamasyon (iltihabi ödem), oto-antikor üretimi (vücudun kendi dokularına karşı antikor üreterek otoimmun hastalıklara neden olma potansiyeli), ödem ve yaygın pıhtılaşma bozuklukları olarak tanımlıyorlar. Bu yan etkiler, hafife alınamayacak yan etkiler olup; daha önce üretilen birçok aşının başarısızlığının da zemininde olan yan etkiler.
Son 20 yıldır, Coronavirüs aşı üreticileri, geliştirdikleri aşıların başarısızlığında en önemli faktörün PARADOX İMMUN CEVAP olduğunu savlıyorlar. Bunu şöyle açıklıyorlar. Aşının verilmesini takiben vücutta iki çeşit antikor üretiliyor. Birisi virüsü nötralize eden antikor; diğeri ise bağlayıcı antikorlar. Bu ikinci tip antikor virüsü yok etmediği gibi, asıl virüsle gerçek temas sonrası hastalık çok daha ağır bir hal alıyor. Aşılı olup sonrasında virüsle temas eden hayvanların ölümüyle sonuçlanan bu olay Paradox İmmun Cevap olarak tanımlanıyor.
Batı’dan birçok hekim mRNA aşısının doğrudan insanın genetik yapısına etkisini bilerek bu teknolojiye meydan okuyor. Bu hekimlerden birisi Dr. Carrie Madej. Dr. Madej, sadece aşıya değil aşının uygulama teknolojisinin insanlığa getireceği dönüşümü tek tek sıralıyor.
Madej’e göre aşı klasik enjeksiyon modeliyle uygulanmayacak. Aşı bantlara monte edilmiş mikro iğneler aracılığıyla vücuda aktarılacak. Yapışkan bir bant aracılığıyla doğrudan kola yapıştırılacak. Bu yapışkan bandın üstünde sıralanmış birçok mikro iğneler mevcut. Aşı, içinde lusiferaz enzimi içeren hidrojel bir zeminin içerisine entegre edilmiş. Bu platformun tüm içeriği bahsettiğimiz mikro iğneler aracılığıyla acıtmadan, yani konforlu bir şekilde vücuda aktarılıyor.
Mikro iğnelerin deriyi delerek modifiye edilmiş sentetik RNA’yı hücrelerimize aktarması, hücre çekirdeğine ulaşması ve DNA’mıza talimat vermesi amaçlanıyor. Bu talimat ile kendi hücremiz, SARS-CoV-2 virüs proteinini üretecek.
Dr. Madej, bunun bir genetik şifre değişimi olduğunu bir yerde aynen GMO gıdalarda yapılan değişim benzeri bir değişimin insanlara da uyarlandığını savlıyor. Aşı üreticileri bunun insanın genetik şifresini değiştirme olmadığını savlasalar da Madej görüşünde ısrarlı. Aşı üreticileri bu sürecin geçici olduğunu savlasalar da Madej, aşı ile entegre edilen parçanın genomun kalıcı bir parçasına dönüşebileceğini iddia ediyor.
Dr. Madej’in üzerinde durduğu diğer konu, aşının uygulama platformunda kullanılan lusiferaz enzimi. Bu enzimin biyolojik bir ışık ürettiğini biliyoruz. Normal koşullarda görülemeyen bu ışık, cep telefonları veya diğer spesifik aletlerle tespit edilebiliyor. Lusiferaz gen yüklü quantum noktaları, birçok tümörlerin tespitinde zaten kullanılan bir teknoloji olup özellikle hepatoma tarzı tümörlerin tespitinde kullanılmakta. Aşı platformundaki hidrojel ise bir nanoteknoloji ürünü bir diğer ismiyle bir nanobot. Bildiğiniz mikro robot. Bu biyoelektrik iletici bir DARPA ( The Defense Advanced Research Projects Agency) icadı yani Amerikan ordusu tarafından kullanılmak üzere, yeni teknolojiler üretmekle sorumlu ABD Savunma Bakanlığı'na bağlı bir devlet kurumunun buluşu. Bu biyoelektrik aracısı jel ile akıllı telefonlar arası kurulan bağlantı sayesinde, aşılanıp aşılanmadığımız gibi birçok biyolojik verilerimize ulaşılacaklar.
ÇİPLENECEĞİZ korkusunun izahi
Kısacası genetik materyalimize entegre edilen bu enzim aracılığıyla işaretlenebiliyoruz ve bu işaretler biyolojik bir robot görevi sağlayabiliyorlar. Toplumların sık sık ÇİPLENECEĞİZ diyerek insanlık tarihindeki değişimi ifade etmesinin bilimsel zeminde izahı tam olarak böyle. Yani biyolojik ışık üreten enzimler ve bu ışığı ileten hidrojel aracılığıyla insanların kendileri ve vücutlarındaki biyolojik değişimler izlenebilecek.
Anlattığım şeyler eminim bazı insanlar için “vaav teknolojiye bak” dedirtecek cinsten. Eminim koşa koşa aşı yaptıracak çok sayıda insan da kabul edecek hükümetler de mevcut. Fakat bana göre bu bir TANRILAŞMA projesi. Doğanın hesabı güdülmeden, hastalıklı zihinlerin ürettiği projeler.
Kendimi yıllarca bilimi rehber edinmiş bir insan olarak tanımlarken; bilimin içerisinde dönen dolapları gördükçe artık kendimi bilimde MUHAFAZAKAR olarak tanımlıyorum. Artık doğaya ya da TANRI’ya daha çok saygı duyuyor, ona uzanan elleri kırmak istiyorum. Baştan beri hand-made (insan yapımı ya da aracılıklı) olduğunu düşündüğüm bu ve benzeri virüslerle ve ardından çıkarılan aşılarla insanlık üçüncü bir faza geçirildi. Hastalıkların epidemiyolojik geçişine uygun olmayan salgınlarla gelen bu değişim insanlığı yok olma noktasına taşırken, ne Hıristiyanlığın, ne İslam’ın ne de İseviliğin bir cevabı olmaması ilginç! Yoksa TANRI da ŞEYTAN da içimizdeydi de bizler onu başka yerlerde aradık?
|