LGBT (EŞCİNSEL) Yasası Değişiyor: Türkiye’nin Geleceğini Şekillendirecek Düzenlemeler, Medya Manipülasyonları! Ve Siyonist Oyunlar! - 2
Yargı Reformuna Karşı Medya Manipülasyonu: Kimler, Neden Hedefte?
Dün kaleme aldığımız yazıda, LGBT yasa tasarısında yapılan önemli değişiklikleri madde madde ele almış ve bu düzenlemelerin toplumsal etkilerine değinmiştik.
Şimdi ise, yasa tasarısına eklenen bu düzenlemelerin ardından, tasarının medyaya sızdırılma sürecine ve özellikle sol kesimin yanı sıra LGBT yanlısı yazılı ve görsel basının bu düzenlemeye karşı yürüttüğü kampanyalara, manipülatif yayınlara ve siyasi hamlelere değineceğiz.
Bu yasa tasarısı kime dokundu?
Hangi medya organları bu değişikliklere karşı algı operasyonu yürütüyor?
Küresel lobilerin Türkiye’deki medya üzerindeki etkisi ne kadar büyük?
İşte Muhammet Binici'nin "LGBT (EŞCİNSEL) Yasası Değişiyor: Türkiye’nin Geleceğini Şekillendirecek Düzenlemeler, Medya Manipülasyonları! Ve Siyonist Oyunlar! - 2" başlıklı o yazısı!..
GÜNDEM Haberi
Yargı Reformuna Karşı Medya Manipülasyonu: Kimler, Neden Hedefte?
Dün kaleme aldığımız yazıda, LGBT yasa tasarısında yapılan önemli değişiklikleri madde madde ele almış ve bu düzenlemelerin toplumsal etkilerine değinmiştik.
Şimdi ise, yasa tasarısına eklenen bu düzenlemelerin ardından, tasarının medyaya sızdırılma sürecine ve özellikle sol kesimin yanı sıra LGBT yanlısı yazılı ve görsel basının bu düzenlemeye karşı yürüttüğü kampanyalara, manipülatif yayınlara ve siyasi hamlelere değineceğiz.
- Bu yasa tasarısı kime dokundu? - Hangi medya organları bu değişikliklere karşı algı operasyonu yürütüyor? -Küresel lobilerin Türkiye’deki medya üzerindeki etkisi ne kadar büyük?
T24, 2 Mart 2025’te “Kanuna Aykırı Cinsiyet Değişikliği ve LGBTİ+'ların (EŞCİNSELLERİN) Sembolik Evliliklerine Hapis Cezası Geliyor” başlığıyla yasa tasarısını hedef alan bir haber yayımladı. Haberde, CHP İzmir Milletvekili Gökçe Gökçen ve DEM Parti İstanbul Milletvekili Özgül Saki’nin tasarıya yönelik sert eleştirilerine geniş yer verildi. T24, bu açıklamaları öne çıkararak tasarıyı kamuoyunda tartışmalı hale getirmeye çalıştı.
Ardından, kamuoyunu alevlendiren bu haberlerin hemen sonrasında, aynı yayın organı “Dönüştürme Seansı'nda Taciz ve İstismar İddiası; Çocuklar Suçladı, Prof. Dr. Ahmet Akın Reddetti: ‘Bu Çocuklar Raydan Çıkmış!’” başlıklı yeni bir haberle tartışmayı daha da derinleştirdi. Haberde, Prof. Dr. Akın’ın, uzmanlık alanı olmamasına rağmen LGBTİ+ eğilimleri olduğunu düşündüğü çocuklara "dönüştürme terapisi" uyguladığını kabul ettiği iddia edildi.
T24, bu iddiaları aktarırken, Prof. Dr. Akın'ın ifadelerini çarpıtarak, toplumda infial oluşturmaya yönelik bir dil kullanmayı tercih etti. Üstelik haberde geçen istismar suçlamaları, sosyal medya platformu X üzerinden yapılan bir ifşa paylaşımına dayandırılarak, kamuoyunun manipüle edilmesine zemin hazırlandı.
Her ne hikmetse, bu sözde eşcinsel çocuklar taciz ve istismarı yetkili mercilere bildirmek yerine, X platformunda ifşa etmeyi tercih etti. T24 ise bu durumu sorgulamak yerine, tacizci hakkında neden suç duyurusunda bulunulmadığını ve bunun yerine neden sosyal medyada paylaşarak halkın vicdanının hedef alındığını tartışmadı. Peki, ifşayı yapanlar ve onların arkasındaki kişiler, bu süreci en başından itibaren birlikte mi planladı? Yoksa T24 de en başından beri bu işin bir parçası mıydı?
Son 10 yılda bu alanda yaptığım araştırmalar, incelediğim belgeler, çarpıtmalar, iftiralar ve manipülasyonlar bana küresel lobilerin ve istihbarat destekli etki ajanlarının nasıl çalıştığını iyi öğretti iyi belletti. T24'ün bu hamlesinin amacı da çok açık: toplumlu doğru yönde ileri doğru ilerletecek yasa tasarısını engellemek, ülke içinde kaos ortamı oluşturmak ve böylece ağababalarının çıkarlarına hizmet etmek. Bugüne kadar yaşadıklarımız, bu girişimin de bilinçli bir manipülasyonun parçası olduğunu net bir şekilde gösteriyor. Bu konuda UN WOMEN bu çevrelere çok büyük maddi, manevi, siyasi ve hukuki bir koruma sağlıyor ve ne yazık ki bu örgüt ülkemizde faaliyetlerine devam ediyor.
Prof. Dr. Ahmet Akın’ın içine çekilmek istendiği senaryo, adeta bir kopyala-yapıştır taktiği! Yıllar önce Söz Meydanı programımda deşifre ettiğimiz, Avukat Bülent Demir’in anlattığı “Hüseyin Üzmez vakası”yla birebir aynı. Ahmet Akın’ı itibarsızlaştırarak, 10. Yargı Paketi’ni akamete uğratma ve itibarsızlaştırma girişimi açıkça ortada.
Hedef, bir kişiyi karalayarak, tüm bir düzenlemeyi baltalamak! Yani, "İkinci Hüseyin Üzmez vakası" sahneye konuyor. Klasik taktik: Kamuoyuna servis edilen manipülatif iddialar, oluşturulan algı operasyonları ve gerçekleri gölgelemeye çalışan medya hamleleri...Tabii, vatandaş yerse!
26 Aralık 2019’da hazırlayıp sunduğum programın linkini paylaşıyorum. Konuları incelediğinizde, Türkiye’nin geldiği durumu günümüzle kıyaslayabilirsiniz. İşte o programın linki: https://youtu.be/AWa8pT4einc
Bu VTR’de, 26 Aralık 2019 tarihinde Söz Meydanı Programımda, Avukat Bülent Demir’in Hüseyin Üzmez ile ortaya koyduğu gerçekler ve işin manipülasyonlarının perde arkası tüm açıklığıyla ele alınıyor.
Bugün geldiğimiz noktada, benzer senaryoların tekrar tekrar sahneye konduğunu görüyoruz. Algı operasyonları, medya manipülasyonları ve toplum mühendisliği ile hedef alınan kişiler itibarsızlaştırılıyor, toplumu dönüştürmek isteyen küresel lobilerin çıkarları uğruna kullanılıyor.
Ve şimdi soruyorum: Bu olaylar kimin işine yaradı? Gerçekleri öğrenmeye hazır mıyız?
Şöyle süreci biraz hatırlayalım…
İstanbul Sözleşmesi imzalanmadan önce, bir kadın cinayeti tüm Türkiye'ye mal edilmiş, sonrasında ışık hızıyla tüm partilerin oluruyla sözleşme kabul edilmişti. Köpek kanunu değiştirilmeden önce, öldürülüp yarı gömülen köpekler medyaya servis edilerek büyük bir infial oluşturulmuştu. Peki, sahip çıkamadığımız ve koruyamadığımız yavrumuzun durumu neydi? Aynı şekilde, eşcinsel evliliklerin önünü açma amacıyla, bir klipte eşcinsel birinin elinden tutup yatak odasına götürdüğü görüntüler topluma sunulmuştu. Medya, popüler kültür aracılığıyla bu tür içerikleri yedirmeye çalıştı.
Yine bir başka örnek, eşcinsel bir sanatçının, üniversite sınavında halk ozanlarımızdan üstün tutulmuş olmasıydı. Üstelik aynı sanatçının, YKS sorusunda adaylara ‘Gözümün gördüğü, göğsümün bildiği ile bir değil’ adlı şarkısındaki cümlenin ne ifade ettiği sorulmuştu. Eğitim alanında ise çocuklara, ‘Kızlar erkeklerin elbiselerini giyebilir, oyuncaklarıyla oynayabilir, erkekler de kızların’ şeklindeki bir anlayışın temelleri atılmak istenmişti.
Eğitim kitaplarındaki cinsiyetsizleştirme projelerinden bahsetmek bile istemiyorum. Bu tür yaklaşımlar, gelecekte çocuklarımızda geri dönüşü imkânsız bir cinsel kimlik kargaşası oluşturmak için atılan adımlardı ve ne yazık ki, bu amaçlarına kısmen de olsa ulaştılar. Bu süreç, çocuklarımızın kimliklerini şekillendirecek temel değerleri sarsarak, toplumsal yapıyı ve kişilerin psikolojisini derinden etkileyen bir dönüşüme başladı.
Bir diğer örnek ise, Uzak Doğu’dan gelen eşcinsel K-Pop sanatçılarının, milletin vergileriyle gençlerimize ücretsiz konserler vermeleri için yapılan teşvikti. Neyse ki, bu çabaların farkına varıp bazılarını iptal etmeyi başardık. Ancak tüm bu gelişmeler, Türkiye’de yıllardır ilmek ilmek işlenen bir planın açık bir göstergesi. Dünyadaki gayri Müslim ülkeler dahi, bu tür yanlışlıklardan kurtulmuşken, bizler de nihayetinde bu yozlaşmadan kurtulmak için adımlar atmaya başladık. Ancak, Siyonist lobiler bu adımlarımızı boşa çıkarmak için her fırsatı değerlendirmeye çalışıyor.
Yine geçtiğimiz ay Binici ile Söz Meydanı programımda Psikolog Hüseyin Kaçın’ın tedavi ve terapi yöntemlerini eleştiren sözde bir eşcinsel tarafından CİMER’e yazılan şikâyetler ve eşcinsellerin Amerika Psikiyatri Birliği (APA)’ne yönelik gerçekleştirdiği darbe sonucu yapılan oylama ile alınan “Eşcinsellik doğuştandır, psikolojik bir rahatsızlık değildir” kararına dayanılarak, Hüseyin Kaçın’ın arkadaşının danışanlarını dinlediği mekan mühürlenmişti.
Şimdi, 10. Yargı Tasarısı ile aslında yönetim kendi hatalarını görüp kısman düzeltme çabasına girmiş gözüküyor. Asıl sorun bu gün UN WOMEN, kimlik kartlarındaki GENDER ve Lanzarote..
10 Yargı tasarısı ile yönetim; adalet, barış, özgürlük, hak ve hakikatten yana önemli bir adım atarken, toplumu manipüle edip yönlendirmek amacıyla kamuoyuna servis edilen Prof. Dr. Ahmet Akın meselesi de oldukça manidar bir hale geliyor ve tasarıyı akamete uğratma çabası olarak karşımızda duruyor.
Sonuç olarak, 10. Yargı Tasarısı ile doğru yönde ileri doğru küçük de olsa bir adım atılmış oluyor. Ancak, bu tasarıya karşı yürütülen kampanyalar ve manipülasyonlar, toplumda bilinçli bir şekilde karışıklık çıkartma çabalarını gözler önüne seriyor. Medyanın, LGBT (EŞCİNSEL) hareketinin destekçileri tarafından yönlendirilen algı operasyonlarıyla bu düzenlemelere karşı güçlü bir direniş oluşturuluyor. Prof. Dr. Ahmet Akın ve Psikolog Hüseyin Kaçın üzerinden yapılan itibarsızlaştırma çabaları da, bu tür manipülasyonların bir parçası olarak karşımıza çıkıyor.
Tasarının temel gayesi, toplumun bütünlüğünü koruyarak, fertlerin sağlıklı bir psikolojik yapıya sahip olmasını sağlamak. Ancak, bu amaca ulaşabilmek için yalnızca yasal düzenlemeler yeterli olmayacak, aynı zamanda toplumsal bilinçlenme, rehberlik ve terapi süreçlerine büyük önem verilmelidir. Toplumun farklı kesimlerinin çıkarları doğrultusunda şekillendirilen medya söylemleri ve dijital içerikler, büyük bir tehlike arz etmektedir. Bu süreçten korunabilmek ve sağlıklı kişiler yetiştirebilmek için devletin de üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi büyük bir önem taşımaktadır.
Türkiye’de yaşanan bu toplumsal dönüşüm süreci, sadece yasal düzenlemelerle değil, aynı zamanda toplumun doğru bilgilendirilmesi ve eğitimle desteklenen bir yaklaşımla başarıya ulaşabilir. Adalet, barış ve özgürlük temelli bir değişim süreci, toplumun tüm kesimlerinin katkısı ve sağlıklı bir işbirliği ile mümkün olacaktır.