|
||
Yalnızlaş/TIRIL/AN TOPLUM | ||
Sümeyra GÜLER ÖZSOY- Psikoterapist / Psikolojik Danışman | ||
Yalnızlaş/TIRIL/AN TOPLUMHep son bahar tadında olsa duygular. Kuruyup dalından düşen yapraklardaki sanat, rüzgârla düşmesine rağmen toprağın kucağındaki naif bir şefkat. Yerlerde çöp ve karmaşa beklerken, kuru yapraklardan oluşan görsel bir şölen… Dalın hiç incinmeden bıraktığı, toprağınsa incitmeden kucak açtığı mevsim, sonbahar. Ne çok ders veriyor birbirini acımasızca incitenlere, pervasızca kelimeleri israf edenlere. Ve ne çok dur diyor, hoyratça dünya ve içindekilere zarar veren insanlığa hasret, insansı görüntülere… Öfke ve nefretin suret kazandığı günler görmekteyiz? Ecdadımızda olan yardımlaşma, incelik ve merhametin, sadece satırlarda kaldığı bir dönemdeyiz. Ne oluyor bize ki bu denli özümüzü kaybetmekteyiz. “Okula gidince ekmeğini yanındaki ile paylaş” diye telkin eden annelerden, “sakın ha elindekini kimseye verme, kendin ye” diyecek kadar bencillik kokan cümlelere, biz nasıl tenezzül ettik? Hangi merhalede, ekmeği bir başkası ile paylaşmanın, manevi hazzını terk ettik, hiç tanımaz olduk. Ne oldu da bizi biz yapan değerlere uzak, bizden olmayan insanlık dışı hallere, hayran olduk. İnsan alışkanlıklarını keskin çizgilerle değiştirmiyor. Beyazdan, siyaha geçmek sandığımız kadar hızlı ve net olmuyor. Algılar, arada kalan grinin bin bir tonu ile iç dünyalarda adım adım değişiyor. Bir bakıyorsunuz ki beyaza meftun gönüller, bir anda siyahın sevdalısı oluyor. Yediklerimiz, içtiklerimiz, dinlediklerimiz ve en çok da izlediklerimiz, inanç sistemimizde köklü değişiklikler yapıyor. Kulağa hoş gelen algıların peşinden giderken, beyaz ve güvenli meskenimizi geride bıraktığımızı, siyah ve ufunetli bir bataklığa yol aldığımızı fark etmiyor, bazen bataklığa dahi bataklık diyemeyecek kadar körleşiyoruz. Yalnızlığı telkin eden ve güvensizleştiren içeriklerin sayısı, dijital medyada her geçen gün artıyor. Daha da garip olansa artan bu içeriklere müptela olan insanlar, özündeki değerlerle savaştığını hiç fark etmiyor. Işığın etrafında buluşan kelebekler gibi kendisiyle bağdaşmayan sloganlara yapışan yetişkinler görüyorum. Öyle süslü sunuluyor ki tüm toplumu tehdit eden bencillik zehri, o süse kapılan insanlar zehre panzehir nazarıyla bakıyor. Geçenlerde öz saygı başlığı altında paylaşılan bazı maddeler dikkatimi çekti. Maddeler şu tarz içeriklerle şekillenmişti; “Kendi kendine yetebiliyorsan başkalarını arama. Değer verdiğin insanlar, sana değer vermiyorsa hayatından sil gitsin. Karşındaki sana bir şey katmıyorsa, sil gitsin. Fedakârlık eden hep sen isen, sil gitsin” gibi daha o kadar cümle vardı ki benzer nitelikte. Bunlar olursa özsaygısı yüksek bir insan olacakmışsın, ne alaka ise. Sorgusuz sualsiz okuyup geçtiğimiz bu telkinler bir süre sonra hafızalarımıza kazınıyor ve eleştirmediğimiz takdirde kendi gerçekliğimiz oluyor. Hep mi fedakârlık yapalım, hep mi biz arayalım diye düşünüyorsanız, bu pencereden baktığınız zaman zihniniz size öyle bir oyun oynar ki, kardeşinizden, eşinizden, kendi evladınızdan dahi şüphe etmeye başlarsınız; çünkü beyninize hangi soruyu sorarsanız, beyniniz ona uygun cevaplar bulacaktır. Zihninizin derinliklerinde yer tutan şüphe bir virüs gibi tüm benliğinize yayılır. Olumsuz bakış açısı ve şikâyet, ruhunuzu siz hiç fark etmeden de esir alır. Kendine gel ey insanoğlu; yalnızlaştırma operasyonları ve bencillik esareti bu hızla devam ederse, tüm insanlık inciterek incinmeye mahkûm olacaktır, yapayalnız kaldığı evinde.
|
||
Etiketler: Yalnızlaş/TIRIL/AN, TOPLUM, |
|