AYITSIZ ve ŞARTSIZ mı?
Sevdiğimiz, beğendiğimiz, güvendiğimiz düşünceleri, kişileri ve sistemleri savunmak isteriz.
Bunlara bir zarar gelmesini ciddi bir kayıp olarak görür ve hatta bazen niyete, doğru olup olmadığına bakmaksızın yapılan eleştirilere bile savunma refleksi ile karşı çıkarız.
Ancak, şurası da bir gerçektir ki her şey ve herkes kayıtsız şartsız savunulamaz. Kayıtsız şartsız demek kontrolsüz ve sınırsız demektir ki böyle bir şey kusurlu ve fani insanlar ve onların kurduğu kusurlu ve fani sistemler için söz konusu olamaz. “Beşer şaşar”. Kayıtsız şartsız sözü bir cehalet emaresidir. Kayıtsız ve şartsız bir şeyi veya kişiyi savunmak onu ilah edinmektir, sapıklıktır. Hiç şüphe yoktur ki Allah ü Tealanın CC bildirdiklerinden başka her şey kayıtlı ve şartlıdır. Bu kayıtlar ve şartlar kişiden kişiye, zamana ve zemine göre değişir, ama hep vardır. Allah CC ise zaman ve zeminle kayıtlı değildir. Zamanı ve zemini O yaratmıştır. Sadece O ebed müddettir. Yerlerde ve göklerde hakimiyet kayıtsız ve şartsız sadece Allahın CC dır.
Cahil insanlar ve toplumlarda ölçü olmadığı için bu konuda da ayarsız ve aşırı davranışlar gösterirler. Örneğin, başarılı ve güçlü bir kişiyi hak etmediği şekilde över, göklere çıkarırlar, büyük kurtarıcı, bin yılda bir gelen süper bir deha ve fırsat olarak görür ve gösterirler. Böylece, bu kadar değerli bir kişinin değerini bilmenin, onu savunmanın, ona sahip çıkmanın, onun tarafında olmanın ve bunu ifade etmenin kendilerine bir itibar kazandırdığını zannederler. Bu bir bakıma eziklik ve güçlünün yanında olma psikolojisidir. Halbuki ahlaki olan güçlünün değil haklının yanında olmak, onu savunmaktır. Hem zaten o bu kadar değerli ve büyük birisi ise bu tür övgü ve savunmalara ihtiyacı olmaz. Eskiden böylelerine dalkavuk, meddah denilirdi, günümüzde yalaka deniyor. Bunlar düşünemezler ki, övülmesi gereken, övüldüğünde övene değer ve itibar kazandıran tek varlık Allah CC tır. Onun bizim övgü ve ibadetimize ihtiyacı yoktur ama bizim vardır. Yine bunlar anlamazlar ki, övdükleri ve ölçüsüzce tarafını tuttukları kişinin bütün kusur ve hatalarına da ortak olmaktadırlar. Öyle ya kayıtsız şartsız onun tarafındalar, sadece iyiliklerine, menfaat, itibar ve gücüne mi ortak olacaklar. Ayrıca unutmamak gerekir ki bu övdükleri kişi örneğin bir zulüm işlese o zulme de ortak olurlar, ve zalimin hasmı Allah CC tır. Yani birisini övmek, hesapsızca savunmak ve yalakalık öyle basit bir iş değildir. Yarın hesap gününde bunlar hesaba çekildiklerinde;
"Rabbimiz! Biz yöneticilerimize ve büyüklerimize itaat etmiştik, fakat onlar bizi yoldan saptırdılar.", "Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver, onları büyük bir lanete uğrat" derler.” (Ahzab 67, 68)
Olmaz mı?
Ebu Leheb, Nemrut, Firavun ve benzerlerine sorunuz. Allah CC ın çarptığı, taşa, maymuna çevirdiği, yerin dibine geçirdiği sapmış toplumlara sorunuz. Yakın geçmişte bağıra bağıra bir türlü ölemeyen, azabı dünyada başlayan toprağın kabul etmediği zalimlere sorunuz.
“Ey insanlar, siz Allah’a muhtaçsınız. Zengin olan, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, övgüye ve şükre lâyık olan O’dur,”
“Allah dilerse sizi yok eder ve yerinize yeni bir halk getirir.” (Fatır 15 , 16)
Sistem ve sistemden beslenenler zaten kendilerini gerektiği kadar savunur, hatta gereğinden fazla.
Siz faydalı bir şey yapmak istiyorsanız sistemin ve kişinin kusurlarını gösterin ki düzeltsinler. Çünkü “ kişi kusurun bilmek gibi irfan olmaz“ , kusur zafiyettir. Kusuru gizlemek, göstermemek, kusuru ortadan kaldırmaz, tam aksine bu, sistem veya kişinin zayıf olmasını istemektir. Dost acı konuşur, dalkavuk düşmandır.
En ufak bir şüphe yoktur ki, kişilerin ve beşeri sistemlerin desteklenebilir ve savunulabilir olmasının ölçüsü, savunulan şeyin Allahın CC rızası ve Resulunün SAS emaneti olan şeriat ile olan uyumluluğudur. Yani kayıtlı ve şartlı.
Onlarla ne kadar muvafık ve mutabık ise o derece değerlidir ve savunulmayı hak eder. Yoksa Allah CC a meydan okurcasına haramlara sahip çıkan, kendisi de haram işleyen bir kişi veya sistem ne kadar iyi işler yaparsa yapsın, hiçbir gerekçeyle savunulamaz. Bu tür kişi ve kurumlar ne kadar Allah CC ın dini ve rızası ile uyumlu iseler ancak o kadar savunulabilir, hatalı ve kusurlu tarafları da ortaya konur ki kendilerini düzeltsinler. Çünkü eleştirmeden savunmak ve övmek haramları ve kusurları meşrulaştırmak anlamına gelir. Hırsızlık yapıyor ama şu şu iyilikleri de yapıyor demek kötülüğün reklamı olur. Hata ve kusurları iyiliklerinden derece ve kapsam itibariyle daha çok ise doğal olarak az saygı görür, çok eleştirilir. Haramlar Allah CC ın kesinlikle yasakladığı sınırlarıdır. Peygamberler de dahil, O hiçbir kuluna bazı durumlarda haram işleme ruhsatı vermemiştir. Haram ve yasak olan bir işe gerekçe ve mazeret bulmak Allah CC a iftiradır. Esasen, hak, adalet ve takva üzere olan kişi ve sistemleri Allah CC korur, Hz. Ebu Bekir in RA, Hz. Ömer RA in savunulmaya, korumalara ihtiyacı mı vardı?
Bunlar aşırı görüşler midir? Kur’ ana bakınız.
“İnkâr edenlere gelince, yüzükoyun düşüş (ve rezil olup sürünüş) onların olacaktır; (Allah) amellerini giderip-boşa çıkaracaktır (ve onları şaşkınlık içinde bırakacaktır).”(Muhammed 8)
“Fitne, katilden beterdir. Eğer güç yetirirlerse, sizi dininizden geri çevirinceye kadar sizinle savaşmayı sürdürürler; sizden kim dininden geri döner ve kafir olarak ölürse, artık onların bütün işledikleri (amelleri) dünyada da, ahirette de boşa çıkmıştır ve onlar ateşin halkıdır, onda süresiz kalacaklardır.”(bakara 217)
“ Bu, Allah'ın hidayetidir; kullarından dilediğini bununla hidayete erdirir. Onlar da şirk koşsalardı, elbette bütün yapıp-ettikleri 'onlar adına' boşa çıkmış olurdu.”( En'am Suresi, 88. ayet)
“Ayetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanlar, onların amelleri boşa çıkmıştır. Onlar yaptıklarından başkasıyla mı cezalandırılacaklardı?”( Araf Suresi, 147. ayet)
Allahın CC dinini hafife alanlar ve sulandırmaya kalkanlar bedelini çok ağır öderler.
Allahın CC indirdikleriyle hükmetmeyenler de!
Allahın CC indirdikleriyle hükmedilmemesinden razı olanlar da!
Haram ehlini savunmak, “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.” Müslim, Îmân 78. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 11; Nesâî, Îmân 17
emri nebevisine muhalefettir.
“Onu savunuyoruz çünkü o kişinin hiçbir kusuru ve hatası yoktur “ demek ise özrü kabahatından büyük bir gaflettir ki neredeyse “ o kişi kutsaldır, ilahtır o hiç hata yapmaz“ anlamına gelir. Şirke giden bir yoldur.
“Allah’ı bırakıp da kiminiz kiminizi ilah edinmesin.” (Âl-i İmran, 64)
ayeti kerimesinin uyarısına aykırı davranmaktır.
Peygamber (ASV)'ın huzurunda bir zat, orada bulunan diğer kişiyi övmeye kalkışınca Resulullah (ASV): "Yazıklar olsun sana! Kardeşinin boynunu kopardın." buyurmuştur.“–Şayet biriniz mutlaka arkadaşını methedecekse, eğer söylediği gibi olduğuna da gerçekten inanıyorsa, zannederim o şöyle iyidir, böyle iyidir, desin. Esasen onu hesaba çekecek olan Allah’tır ve Allah’a karşı hiç kimse kesin olarak temize çıkarılamaz”
Nitekim Ebû Bekir (r.a), bir kimse kendisini medhedince şöyle dermiş:
“Allah’ım, Sen beni benden daha iyi bilirsin. Ben de kendimi onlardan daha iyi bilirim. Allah’ım, beni onların zannettiğinden daha hayırlı eyle! Onların bilmediği hatalarımı mağfiret eyle, söyledikleri şu sözler sebebiyle de beni hesâba çekme!” (Suyûtî, Târîhu’l-hulefâ, s. 104)
Gücü ve başarıyı kendisinden bilen ve gururlananlar sınavı kaybedenlerdir. Çok ilginçtir ki söz konusu olan başarılı ve güçlü kişi makamını ve gücünü kaybettiğinde ki eninde sonunda mutlaka kaybeder, insanların gözü açılır, onun da kusurlu bir fani olduğunu görürler. Güç sahibi iken onu ölçüsüzce öven yalaka kişiler hiç utanmadan onun kusurlarını ve hatalarını konuşmaya başlarlar hatta bazıları onun herkesi aldatan çok kötü bir insan olduğunu söylemekten bile çekinmezler. Çünkü artık gücü kalmamıştır, çekinecek korkacak bir şey yoktur. Bu utanmazca ve ahlaksız davranış şüphesiz cehaletten kaynaklanır. Cehalet ve akılsızlık hırs ve tamahkarlıkla birleşince ortaya ahlaksızlık çıkar.
“Hanginizin daha iyi iş yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratan O'dur. O, Mutlak Üstün Olan'dır, Çok Bağışlayıcı'dır. “ (Mülk, 2) ayeti kerimesinin kapsamı dışında değillerdir.
“Kim güçlü olmak isterse bilsin ki, bütün güç Allah'ındır. “(Fatır, 10) ayetinin de kapsamı dışında değillerdir.
“Şunu unutmayın ki ALLÂH'ın nazarında en değerli, en üstün olanınız, takvâda en ileri olandır. Muhakkak ki ALLÂH herşeyi bilir, her şeyden hakkıyla haberdârdır.”(Hucurat 13)
ayetinin kapsamı dışında da değillerdir.
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN
https://bncmedyahaber.com/yazar-care-ve-cozum-620.html
|
||
|