Lisede ilginç hocalarımız vardı!.
Özellikle matematik hocamız Hamdi bey ( Allah (cc) rahmet eylesin) çok tuhaf bir adamdı.
Bir şeyin açıklanmaya ihtiyaç göstermeyecek kadar basit olduğunu anlatmak için şu örneği verirdi;
“bir bardağın içi suyla doluysa, buna içi su dolu bardak denir.”
Gerçekten de hayatta bazı gerçekler son derece basit ve herhangi bir açıklama, tefsir, tevil v.s ye ihtiyaç göstermeyecek kadar net ve bariz olduğu halde bazı insanlar bu gerçekleri, işlerine gelmediği zaman, çarpıtır, üstünü örter, başka konuları karıştırır ve anlaşılmaz hale getirirler.
İslam dini de böyle basit, çok net ve kolay anlaşılır gerçeklerden oluşur. Allah’ın (CC) yarattığı insanları doğru yola iletmek için gönderdiği din çok zor ve anlaşılmaz olacak değildi ya! Zaten, Din Peygamber AS vasıtasıyla tebliğ edilmiştir ama basit hayatlar yaşayan hatta cahil olan insanlara başka nasıl anlatılabilirdi? Kuran’ın mucizesi işte buradadır. Herkesin anlayabileceği şekilde alemin ve hayatın gerçeğini anlatmak. Aynı anda ve aynı sözlerle hem alime hem cahile anlatabilmek.
“Allah, gökleri ve yeri yaratan, gökten su indirip onunla size rızık olarak meyveler çıkaran, emriyle denizde yüzmesi için gemileri sizin hizmetinize veren ve yine ırmakları da sizin hizmetinize sunandır.”(İbrahim 32)
Bu ayeti anlamak için yeryüzünde dolaşmak ve karnı acıkıyor olmak yeterli değil midir?
O kötü niyetli olmayanherkesinanlayabileceğikolayveaçık birmesajdır.
“Biz Kur’an’ı sana her şeyin apaçık bir beyanı olarak indirdik.” (Nahl, 89)
"Biz bu Kur'an'ı Allah'a karşı gelmekten sakınanları müjdelemen ve inatçı milleti uyarman için senin dilinde indirerek kolaylaştırdık" ( Meryem-97)
"îşte Rabbinin doğru yolu budur. Biz öğüt alanlar için ayetleri geniş geniş açıkladık" (En'am 126)
"Elif, Lâm, Râ. Bunlar kitabın ve apaçık bir Kur'ân'ın âyetleridir. ' (Hîcr - 1).
"Andolsun biz gerçekleri açıklayan ayetler indirdik. Allah dilediğini doğru yola iletir" ( Nur-46).
Hz. Ali RA’ ın şu veciz sözü de bu gerçeğe işaret eder. “İlim bir noktadır. Cahiller onu çoğaltırlar.”
Evet, “bir bardağın içi suyla doluysa, buna içi su dolu bardak denir.”
Şimdi bu noktaya odaklanıp onu çoğaltmadan anlamaya çalışalım.
Hayatın en büyük gerçeklerinden biri şudur ki, İnsanlar hata yaparlar.
Bir kişi hata yaparsa buna hata yapan kişi denir.
Yani ortada hata yapan bir kişi vardır.
Konumuz hata yapan bu kişi ve onun yaptığı hatadır.
Bu hata, onun hatasıdır başkasının değil.
Bu hatadan kendisi sorumludur başkaları değil.
Yaptığı hatanın ceremesini kendisi çekmelidir başkası değil.
Bu hatanın başkası tarafından da yapılması onun hatasını örtmez.
Bu hatanın eskiden yapılmış olması hatayı ortadan kaldırmaz, hafifletmez.”
Aynı hatayı çok sayıda kişi yapıyorsa bu onu hata olmaktan çıkarmaz.
Kişiyi tanımamız, sevmemiz, ahbap ve akrabamız olması onun hatasını ortadan kaldırmaz.
Kişinin bir çok iyilikleri ve hayırlı işleri olması yaptığı hatayı mazur göstermez.
Sistemin hataları kişinin hatalarına mazeret olmaz.
Sistemi onaylayan kişi, hatalarını da onaylamış olur.
Sizi temsil eden kişinin hataları sizin de hatalarınızdır.
Ehil olmadığı halde emanetleri verdiğiniz kişinin hataları sizin de hatalarınızdır.
Halkın cahil ve hatalı olması yöneticinin de cahil ve hatalı olmasına mazeret olmaz.
Hatayı yapanın makamı, zenginliği ve sosyal itibarı o hatayı mazur göstermez, ortadan kaldırmaz, hafifletmez.
Hatanın hesabı sorulunca “ama başkası da böyle hatalar yapmıştı” demek safsatadır, cahilliktir.
Başkasının hatası sizin hatanızın mazereti olamaz.
Makul bir savunmanız yoksa hatayı kabul ve itiraf etmek en iyi savunmadır.
“kişi kusurun bilmek gibi irfan olmaz”.
Mahkemede bile suçunu kabul ve itiraf edene ceza indirimi uygulanır inkar edene uygulanmaz.
Allah (CC) tevbe edeni affeder, etmeyeni etmez.
Hatanın hesabı önce her şeyi bilen Allah (CC) a verilmelidir.
Hatanın üstü kapatılıp örtbas edilince hata geçici olarak gözlerden kaçırılır ama ortadan kaybolmaz.
“Hayır hata yoktur” demek hatayı yok etmez.
Hatayı inkar etmek, hataları söylenince kızmak kibirdir. Kibirli olan Allah’ın (CC) rahmetinden kovulur.
Saraylarda eskiden şamar oğlanları vardı. Şehzade, prens vb. hatırlı birisi bir hata yaparsa, bu hata şamar oğlanına yüklenir ve öngörülen cezayı o çekerdi. Böylece hata cezasız kalmamış, adalet yerini bulmuş (!) olurdu.
“Sizden öncekilerin helâk olmalarının sebebi şu idi: Seçkin biri suç işledi mi ona dokunmazlardı. Güçsüzleri suç işletimi hemen cezalandırırlardı." (Hadisi Şerif, Buhari)
“Kim hidayeti tercih eder, İslâm’da sebat ederse, sadece kendi iyiliği, kurtuluşu için hak yola girmiş, İslâmî hayatı yaşamış olur. Kim de başına buyruk hareket ederek hak yoldan uzaklaşır, dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercih ederse, yalnızca kendi felâketini hazırlamış, kendisi zarara, ziyana uğramış olur. Hiçbir günahkâr, günah yüklü, suçlu bir kişi, başkasının günahının suçunun cezasını çekmez. Biz, tebliğ ile görevli, özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere bir Resul göndermedikçe kimseye azap edecek değiliz” (İsra 15)
Yeri gelmişken, Kadı Karakuş un hikayesini hatırlamamak olmaz.
Vaktiyle Karakuş lakabıyla maruf ve acayip hükümleriyle tanınmış bir kadı varmış. Bir gün huzuruna Nuri isimli bir suçlu getirmişler ve yaptığı kötülükleri, işlediği suçları saymışlar. Hırsızlık, cinayet v.s, liste bir hayli kabarıkmış. Kadı fazla düşünmeden kararını açıklamış. “Götürün asın bunu!” Askerlere infaz görevini vermiş. Ancak bir süre sonra askerler yanlarında Nuri olduğu halde geri gelmişler ve durumu rapor etmişler.
“Efendim bu Suçlu Nuri’nin boyu çok uzun, asılınca ayakları yere değiyor ve infaz gerçekleşmiyor, talimatınız nedir? ne yapalım?”
Kadı Karakuş biraz düşündükten sonra cevap vermiş;
“Bunu bırakın. Adı Nuri olan kısa boylu birini bulun, onu asın!”
Adalet varmış gibi yapmak adaletsizliğin en büyüğüdür.
Emanetleri işin ehline vermemek çok büyük bir adaletsizliktir.
Hataları gizlemek ve inkar etmek çok büyük bir adaletsizliktir.
Bir yerde adalet yoksa, başka hiç bir şeyin değeri yoktur.
Müslümanmış gibi yapmak İslam’a yapılan en büyük kötülüktür.
Bilmediği şeyi biliyormuş gibi yapmak bilenlere saygısızlık, ilme ihanettir.
Hata yapmak kusurdur. Hatayı bilerek yapmak veya üstünü örtmek ise suçtur.
Hataları görüp susmak dilsiz şeytanların adetidir.
Allah’ın (CC) bildiği hatayı kuldan gizlemek, yalancılık, aldatmak ve münafıklık alametidir.
Hatalar yokmuş gibi yapmak hataların en büyüğüdür.
Rakibinin hatta düşmanının hatalarını siz de yapıyorsanız, siz aslında onlarla dost ve ortaksınız.
“Ey İman edenler! Mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin. Bunu yaparak Allah’a, aleyhinize apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?. ” ( Nisa. 144.)
“ Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur “. (Bakara 120)
“Kim kendini bir kavme benzetirse, o da onlardandır." ( Hadis i Şerif, Ahmed, Ebu davud)
“Zulmedenlerle beraber oturma.” En'am-68 , “Mü'minler, mü'minleri bırakıp kâfirleri dost edinmesin, bunu kim yaparsa Allah ile alakası kesilmiş olur” .(Ali imran-28) , “Zulmedenlere meyletmeyin; sonra ateş size de dokunur”.(Hud-113)
“Ey inananlar! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin.” (Mumtehine 1)
Allah’ın (CC) ayetleri ve Peygamberin (SAS sözleri kendisine ağır gelen kişi imanını gözden geçirmelidir.
“Mü'minler ancak o kimselerdir ki; Allah(‘ın emri) hatırlatıldığı zaman kalpleri (sorumluluk bilinciyle) ürperir, Allah'ın ayetleri kendilerine okunduğu zaman imanları (güçlenir ve güvenleri) artar. Ve (her işlerinde) Rablerine güvenip dayanırlar.”(Enfal, 2)
“Ona, Allah’tan kork! dense gururu kendisini günaha sürükler. Ona cehennem yeter! Orası ne kötü bir yataktır!”(bakara 206)
|
||
|