Prof. Dr. Mirzahan HIZAL
SEBEPLER - SONUÇLAR
- Günümüzün en yaygın sorunlarından birisi, belki de en önde geleni insanların birbirini anlamamasıdır. Bunun en temel nedeni insanların ölçülerini, standartlarını ve kavramlarını yani ilmi kaybetmiş olmasıdır. 100 tane cahil bir araya gelse 100 ayrı dil konuşurlar, ne kadar çok konuşurlarsa o kadar az anlaşırlar. Hiçbir şey bilmediklerinden değil, bildiklerini anlamadıklarından.
- Maalesef insanların büyük çoğunluğunun, olayları değerlendirir ve yorumlarken sağlıklı bir sebep - sonuç ilişkisi kuramadıkları için olsa gerek, yüzeysel, yersiz, hatta yanlış ifadeler ileriye sürdüğünü, çözüme yönelik herhangi bir katkı sağlamadıkları bir tarafa, gerçek bilgi ve faydalı iletişime engel olan bir bilgi kirliliği oluşturduklarını görüyoruz. Tipik ve güncel bir örnek vermek gerekirse; hemen hemen her yaz, sıcak aylarda görülen orman yangınları üzerine hemen ileriye atılıp, “ bu yangınları çıkaran alçak ve hainlerin en ağır şekilde cezalandırılmaları gerekir, veya bu yangınlar insanların ahlaksızlıkları yüzünden çıkıyor, herkes yüksek bir ahlak sahibi olsa yangın falan çıkmaz” ya da “bunların sorumlusu falanca kurumdur, yok devlettir, bizim parti değil sizin partidir, yok belediyelerdir, dış güçlerdir“ v.s türünden duygusal ve magazinel tepkiler ortaya koyuyorlar. Bunların, “ hastalıklara neden olan mikrop, bakteri ve virüsler çok hain mahluklardır. onlara çok ama çok kızıyoruz. Hepsini yok etmek lazım.” demekten bir farkı var mıdır? Bu yangınlar eskiden de vardı, şimdi de var, muhtemelen gelecekte de olacaktır. Ayrıca sadece bizim ülkemizde değil, dünyanın her yerinde böyle yangınlar oluyor.
- Yangınların, aşırı sıcak ve kurak mevsim, sabotaj, ihmal, tedbirsizlik v.b mutlaka birçok sebebi vardır, ama akıllı insanların yangın çıkınca bağırıp çağırmak yerine, yangın çıkmadan önce, bu sebepleri inceleyip araştırıp önceden tedbirler almaları, kalıcı çözümler getirmek için çalışmaları gerekmez mi? Yangın çıkınca heyecanlanıp bağırmak, yangın mevsimi geçince işi unutup kulağının üzerine yatmak akıllı insanların işi değildir. Yangınların çıkmasının ve verdikleri zararların tek ve biricik sebebi bunları çıkaranlar mıdır? Yangın çıkaran hainlerin suçu yok mu yani? Var elbette ama konumuz bu değil ki! Konumuz yangınlara karşı alınması gereken tedbirler. Akılcı, bilimsel ve zamanında alınan tedbirler. Ayrıca bu hainler bizim tedbirsizliğimizi fırsat biliyor olamazlar mı? Neden güçlü ve kuvvetli bir bünyeye sahip insanlar değil de zayıf ve yetersiz beslenen insanlar daha çok hastalanıyor? Yangının nasıl ve neden çıktığını, nasıl söndürülmesi gerektiğini, alınması gereken tedbirlerin neler olduğunu v.b bilmeyen naehil insanların bilmedikleri konuda konuşmaları hatta karar vermeleri, bir kaza olduğunda oraya üşüşen ve ne yapılacağını bilenlere engel olan meraklı kalabalıktan bir farkı var mıdır? Sebepleri ve sonuçları birbirine karıştırmayalım. Sebeplerden biri diğerlerini iptal etmez. Yangın ve benzeri musibetlerin Allah (CC) ın takdiri ile hatta insanların hainlikleri, isyan ve azgınlıkları yüzünden meydana gelmesi, alınması gereken tedbirlerin ihmal edilmesi değil aksine daha da ciddiyetle ele alınması için bir gerekçedir. Çünkü Allah (CC) aklını kullanmayan ve tedbir almayanları cezalandırır, dualarını da kabul etmez. Olaylara duygusal ve arabesk tepkiler yerine soğukkanlı ve sebep-sonuç ilişkisi içinde bilimsel tepki vermesini öğrenmeliyiz.
- Bizler bir sebepler ve sonuçlar dünyasında yaşıyoruz. Her şeyin bir takım sebebleri ve sonuçları vardır. İnsanlar da bu kuralın istisnası değillerdir. Yaptığımız her işin iyi veya kötü bir sebebi olduğu gibi sonuçları da vardır. Alemlerin Rabbi (CC) Gönderdiği Kitabı ve Elçisi SAS vasıtasıyla bu sebep ve sonuçlar konusunda bizleri bilgilendirmekte ve uyarmaktadır. “Şu işleri yaparsanız sonuç şöyle olur, yapmazsanız böyle olur, yaptığınız her şeyin sonuçlarına katlanırsınız.” “Zerre miktar hayır veya şer işleyen onun karşılığını görecektir” (Zilzal 7, 8) diye. Bizler Allah (CC) ın emir ve yasaklarına uyarız, bunun sebebi Ona ve Resulüne olan inancımız, Onun rızasını kazanmak, ona isyan etmemek ve azaba müstehak olmak istemiyor olmamızdır. Bu fiilin sonuçları ise Allahın rızası, rahmeti ve cennetini kazanmaktır. Uymazsak da yine sebepler ve sonuçlar karşımıza çıkar. Uymamanın sebebi, ona, kitap ve Resulüne inanmamak, akılsızlık, hırs ve tamahkarlık, sonuç ise rahmetini kaybetmek ve azaba uğramaktır. Diğer bütün konularda aynen böyledir. Otomobilin bakımını yapar ve kurallara uyarız çünkü kaza yapıp kendimizin ve başkalarının zarar görmesini istemeyiz. Bakımını yapmaz ve kurallara uymazsak sebep ihmalkarlık ve akılsızlık, sonuç kaza ve felakettir.
- İlim, olaylardaki bu sebep ve sonuçları ve bunların aralarındaki ilişkileri bilmek ve anlamaktır.
İlim olmazsa, insanlar zanlar, algılar, önyargılar, tahminler, taklitler, tehditler, şantajlar ve çıkarlar gibi hepsi de ahlaka aykırı sebepler ile işler yapar ve bunların sonucu da başarısızlıklar, musibetler, azap, zillet ve zulüm olur.
Hep okuruz, duyarız, İslamiyet bilime çok değer veren bir dindir, gerek kutsal kitabı Kur’an - ı Kerimde gerekse Peygamber SAS in söz ve uygulamalarında ilmin önemi ısrarla vurgulanmış, ilmin ve alimlerin, bilginin değeri başka hiçbir dinde ve medeniyette olmadığı kadar zikredilmiş, hatta mensuplarına farz kılınmıştır.
“Beşikten mezara kadar ilim tahsil ediniz. ... “Kadın ve erkek her müslüman'a ilim öğrenmek farzdır “ ” (İbn Mace, Mukaddime, 17)
“De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 39/9)
“Eğer bilmiyorsanız bilgi sahibi olanlara sorun.” (Nahl, 16/43)
Yani İslamda bilmemek, cehalet yasaktır ve hiçbir şeyin mazereti değildir.
Peki, bugün müslümanlar bilime gerçekten değer veriyorlar mı?
Hatta değer vermeden önce, bilim, ilim, bir şeyi bilmek ne demektir biliyorlar mı?
“İlim ilim bilmektir “ (Yunus Emre) sözü ne anlama geliyor?
Eğer bir şeyin ne olduğunu bilmiyorsak ona değer vermekten ona sahip çıkmaktan bahsetmenin de bir anlamı yoktur.
İlim, neden? sorusu ile başlar. Bu soruyu sormak için düşünmek gerekir. Kişi kendisine önerilen bir konuyu kendi nefsinde olsun sorgulamıyor ve aynen kabul ediyorsa o ilim merdiveninin ilk basamağında bile değildir. İlim, akılla vardır, ve akıl sorgular. Doğru ve yerinde soru sormak düşünce ürünüdür, ilmin olmazsa olmaz şartıdır. Akıllı olmamak cahil olmaktır. Cahiller soru sormazlar, merak etmezler, düşünmezler, düşünemezler, kendilerine soru sorulmasından da hoşlanmazlar. Kendilerini eleştirmeyen, başkalarının eleştirilerinden de rahatsız olan cahil ve kibirli insanların ilimden bir nasipleri yoktur. Onların insanlara bir faydası olmadığı gibi Alemleri yaratan Allah (CC) a da saygıları yoktur.
“ Kulları içinden sadece ilim sahibi olup, (gerçeği) bilenler Allah’a derin saygı duyarlar. [*]Şüphesiz ki Allah güçlüdür, çok bağışlayandır.” (Fatır 28)
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN
https://bncmedyahaber.com/yazar-kayitsiz-ve-sartsiz-mi-627.html