Teşhirciliği özgürlük, çıplaklığı cesaret, ahlaki çöküşü ilerleme sananlara tokat gibi bir yazı!
Toplumu kutuplaştıran söylemler, “bedenim benimdir” diyen dayatmalar ve Atatürk’ün kadınları üzerinden yapılan büyük manipülasyon…
Peki, kim gerçekten kadının hakkını savunuyor?
Ve Yeşim Salkım gibilere soruyoruz:
Siz, kimin kadınlarını savunuyorsunuz?
Muhammet Binici'den Teşhirciliği özgürlük, çıplaklığı cesaret, ahlaki çöküşü ilerleme sananlara tokat gibi bir yazı!
27 Haziran 2025 - Cuma 07:29
GÜNDEM
Mesele Kıyafet Değil, Teşhirciliktir!
Bazıları hâlâ meseleyi anlamıyor ya da anlamazdan geliyor. Kimse denize giren bir kadının bikini giymesine karşı çıkmıyor. Denizin, kumsalın, mahremiyetin sınırlarının olduğu bir ortamda bu tercih, kimsenin meselesi değildir.
Ama aynı bikiniyle Taksim Meydanı’nda yürümek, alışveriş merkezinde gezmek ya da metrobüse binmek… İşte burada mesele kıyafet olmaktan çıkar, zihniyete dönüşür.
Bugün karşımızda “bedenim benimdir, istediğimi giyerim” diyerek kamusal alanda ahlaki sınırları silmeye çalışan bir özgürlük anlayışı var. Oysa özgürlük, sınırsızlık değildir. Hele ki başkalarının alanına, çocukların gözlerine, toplumun ruhuna kadar uzanıyorsa, artık bu özgürlük değil; dayatmadır, zorbalıktır.
Sözde “bireysel hak” kisvesiyle, kamusal alanı birer sergi alanına çeviren bir teşhircilik salgınıyla karşı karşıyayız. Bu artık kişisel tercih değil; ahlaki kodlara karşı organize bir saldırı, bir tür toplumsal mühendisliktir.
Atatürk’ün Kadınları Kimdi?
Geçtiğimiz günlerde bir videoda Atatürk’ün kadınlarından söz edildi.
Evet, Gazi Mustafa Kemal Atatürk kadınlara seçme-seçilme hakkı verdi, onları eğitimle, bilimle, sanatla topluma kazandırdı. Ama hiçbir zaman sokakları podyuma çeviren, bedenini sergileyerek dikkat çeken bir nesil hayal etmedi.
Mustafa Kemal Atatürk, “Cumhuriyet; fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister” derken, edebiyle, aklıyla, karakteriyle güçlü kadınlardan söz ediyordu.
Teşhirle, tahrikle değil; bilgiyle, üretimle, zarafetle toplumda yer alan kadınlardan…
Ama siz, özgürlüğü teşhirde, medeniyeti çıplaklıkta, cesareti terbiyesizlikte aradınız.
Ve bunu da Atatürk’ün kadınları adı altında meşrulaştırmaya kalktınız.
Yeşim Salkım’a Soruyoruz: Siz Kimin Kadınlarını Savunuyorsunuz?
Gündemdeki açıklamalarınızda, teşhirciliği eleştirenleri hedef aldınız. Yetmedi, türbanlı kadınları da işin içine katarak “gidin buradan” dediniz.
Peki kim gitsin?
Toplumun değerlerine saygılı, edepli, bedenini sergilemeden yaşayan; ister başörtülü ister açık ama vakarlı kadınlar mı?
Eğer teşhircilik bir “özgürlük biçimi” ise, neden Avrupa’nın göbeğinde, Budist Japonya’da, Hindu Hindistan’da ya da liberal Amerika’da bile Türkiye’deki kadar pervasız bir sokak giyimi yok, teşhirci yok?
Çünkü mesele çağdaşlık değil; bize dayatılan yozlaşmadır.
Kadını, sadece cinsel obje olarak gören o kapitalist bakış açısını içselleştirip, bunu da “özgürlük” diye pazarlamak ne feministtir, ne ilerici; tam tersine, kadını metalaştırmaktır.
Sosyal Medya Bir Çöplüktür, Ama Sözün De Bedeli Vardır
Yeşim Salkım sonraki videosunda, kapalı ve teşhirci olmayan kadınlardan özür dilemiş.
Evet, hatadan dönmek bir erdemdir. Ama bu erdem, ilk sözün yıktığını tamir etmeye yetmez.
Çünkü sosyal medya platformları, hakikatin değil, sansasyonun dolaştığı bir çöplüktür.
İlk söz çıkar, yayılır, çarpıtılır, kutuplaştırır ve zihinlere kazınır.
Düzeltme videoları ise genelde sadece vicdanı yatıştırır; toplumsal etkiyi silmez.
Diyorsunuz ki video 10 yıl önce çekilmiş ve şimdi yayılması art niyetliymiş.
İşte tam da mesele bu!
Yeşim Salkım ve onun gibiler, 10 yıl önceki o söylemlerle, bugün sokağa iç çamaşırıyla çıkan kız çocuklarının zihnine tohum ektiniz.
Bugün yaşanan ahlaki erozyonun, kimliksizliğin, aile yapısındaki çöküşün zeminini o gün attınız.
Ve şimdi hiçbir “yanlış anlaşıldım” bahanesi, bu sosyal enkazı ortadan kaldıramaz.
Yeşim Salkım ve Onun Gibiler Sorumluluğu Üstlenmeye Var mısınız?
Sizin ifadelerinizle galeyana gelip sokakta başörtülü kadınlara saldıranlar oldu.
Dindarı yobaz, örtünmeyi gericilik, edebi çağdışılık ilan eden bir nesil doğdu.
Şimdi sağduyulu ve aklıselim insanlar olarak soruyoruz:
Toplumu bu ikileme sürükleyen o ilk sözlerinizin, o videoların, o söylemlerin vebalini kim ödeyecek?
Bu Son Sözüm Olsun!
Gerçek kadının özgürlüğü teşhirde değil, vakar ve karakterde saklıdır.
Gerçek cesaret, herkes soyunurken örtünmeyi seçebilmektir.
Gerçek duruş, toplumun değerleriyle savaşmak değil, onları anlayıp geleceğe taşımaktır.
Sayın Yeşim Salkım ve benzer zihniyet sahiplerine son bir sorumuz var:
Siz gerçekten kimin kadınlarını savunuyorsunuz?
İŞTE 10 YIL ÖNCE VE ŞİMDİ YAYINLANAN VİDEO!
YAZARIMIZIN TÜM YAZILARI İÇİN
https://www.bncmedyahaber.com/yazar-hayber-ve-sicc-l-kur-an-dan-fuze-sistemlerine-uzanan-zafer-sifresi-1173.html
Mesele Kıyafet Değil, Teşhirciliktir!
Bazıları hâlâ meseleyi anlamıyor ya da anlamazdan geliyor. Kimse denize giren bir kadının bikini giymesine karşı çıkmıyor. Denizin, kumsalın, mahremiyetin sınırlarının olduğu bir ortamda bu tercih, kimsenin meselesi değildir.
Ama aynı bikiniyle Taksim Meydanı’nda yürümek, alışveriş merkezinde gezmek ya da metrobüse binmek… İşte burada mesele kıyafet olmaktan çıkar, zihniyete dönüşür.
Bugün karşımızda “bedenim benimdir, istediğimi giyerim” diyerek kamusal alanda ahlaki sınırları silmeye çalışan bir özgürlük anlayışı var. Oysa özgürlük, sınırsızlık değildir. Hele ki başkalarının alanına, çocukların gözlerine, toplumun ruhuna kadar uzanıyorsa, artık bu özgürlük değil; dayatmadır, zorbalıktır.
Sözde “bireysel hak” kisvesiyle, kamusal alanı birer sergi alanına çeviren bir teşhircilik salgınıyla karşı karşıyayız. Bu artık kişisel tercih değil; ahlaki kodlara karşı organize bir saldırı, bir tür toplumsal mühendisliktir.
Atatürk’ün Kadınları Kimdi?
Geçtiğimiz günlerde bir videoda Atatürk’ün kadınlarından söz edildi.
Evet, Gazi Mustafa Kemal Atatürk kadınlara seçme-seçilme hakkı verdi, onları eğitimle, bilimle, sanatla topluma kazandırdı. Ama hiçbir zaman sokakları podyuma çeviren, bedenini sergileyerek dikkat çeken bir nesil hayal etmedi.
Mustafa Kemal Atatürk, “Cumhuriyet; fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister” derken, edebiyle, aklıyla, karakteriyle güçlü kadınlardan söz ediyordu.
Teşhirle, tahrikle değil; bilgiyle, üretimle, zarafetle toplumda yer alan kadınlardan…
Ama siz, özgürlüğü teşhirde, medeniyeti çıplaklıkta, cesareti terbiyesizlikte aradınız.
Ve bunu da Atatürk’ün kadınları adı altında meşrulaştırmaya kalktınız.
Yeşim Salkım’a Soruyoruz: Siz Kimin Kadınlarını Savunuyorsunuz?
Gündemdeki açıklamalarınızda, teşhirciliği eleştirenleri hedef aldınız. Yetmedi, türbanlı kadınları da işin içine katarak “gidin buradan” dediniz.
Peki kim gitsin?
Toplumun değerlerine saygılı, edepli, bedenini sergilemeden yaşayan; ister başörtülü ister açık ama vakarlı kadınlar mı?
Eğer teşhircilik bir “özgürlük biçimi” ise, neden Avrupa’nın göbeğinde, Budist Japonya’da, Hindu Hindistan’da ya da liberal Amerika’da bile Türkiye’deki kadar pervasız bir sokak giyimi yok, teşhirci yok?
Çünkü mesele çağdaşlık değil; bize dayatılan yozlaşmadır.
Kadını, sadece cinsel obje olarak gören o kapitalist bakış açısını içselleştirip, bunu da “özgürlük” diye pazarlamak ne feministtir, ne ilerici; tam tersine, kadını metalaştırmaktır.
Sosyal Medya Bir Çöplüktür, Ama Sözün De Bedeli Vardır
Yeşim Salkım sonraki videosunda, kapalı ve teşhirci olmayan kadınlardan özür dilemiş.
Evet, hatadan dönmek bir erdemdir. Ama bu erdem, ilk sözün yıktığını tamir etmeye yetmez.
Çünkü sosyal medya platformları, hakikatin değil, sansasyonun dolaştığı bir çöplüktür.
İlk söz çıkar, yayılır, çarpıtılır, kutuplaştırır ve zihinlere kazınır. Düzeltme videoları ise genelde sadece vicdanı yatıştırır; toplumsal etkiyi silmez.
Diyorsunuz ki video 10 yıl önce çekilmiş ve şimdi yayılması art niyetliymiş.
İşte tam da mesele bu!
Yeşim Salkım ve onun gibiler, 10 yıl önceki o söylemlerle, bugün sokağa iç çamaşırıyla çıkan kız çocuklarının zihnine tohum ektiniz.
Bugün yaşanan ahlaki erozyonun, kimliksizliğin, aile yapısındaki çöküşün zeminini o gün attınız.
Ve şimdi hiçbir “yanlış anlaşıldım” bahanesi, bu sosyal enkazı ortadan kaldıramaz.
Yeşim Salkım ve Onun Gibiler Sorumluluğu Üstlenmeye Var mısınız?
Sizin ifadelerinizle galeyana gelip sokakta başörtülü kadınlara saldıranlar oldu.
Dindarı yobaz, örtünmeyi gericilik, edebi çağdışılık ilan eden bir nesil doğdu.
Şimdi sağduyulu ve aklıselim insanlar olarak soruyoruz:
Toplumu bu ikileme sürükleyen o ilk sözlerinizin, o videoların, o söylemlerin vebalini kim ödeyecek?
Bu Son Sözüm Olsun!
Gerçek kadının özgürlüğü teşhirde değil, vakar ve karakterde saklıdır.
Gerçek cesaret, herkes soyunurken örtünmeyi seçebilmektir.
Gerçek duruş, toplumun değerleriyle savaşmak değil, onları anlayıp geleceğe taşımaktır.
Sayın Yeşim Salkım ve benzer zihniyet sahiplerine son bir sorumuz var: