Reklamı Geç
HABER DETAY
Prof. Dr. Orhan ÇEKER Ben Kimim? Silik Yüzlerin ve Kanadı Kırık Kuşların Hikayesi Takdim ve Tebrik
07 Mayıs 2024 - Salı 12:18
BENİM AİLEM

Aile: Toplumun İnşa Edici Temeli ve Güçlü Devletin Anahtarı

 

TAKDİM VE TEBRİK


BENİM AİLEM adlı kitap serisinin ilk bölüm kitabı: BEN KİMİM?!..
Daha önceleri Kim Kimdir adıyla yayınlar yapıldı. Fakat kimin kim olduğu aile yapısı içerisinde ele alınmamıştı. İslam'a uygun bir sosyal güvenlik sisteminin nasıl olacağını düşünürken gördüm ki devlet ve aile aynı hadis-i şerif içerisinde ele alınmış: 'Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden sorumlusunuz; devlet başkanı çobandır ve halkından mesuldür. Aile reisi çobandır ve hane halkından mesuldür...'. Bu hadis-i şeriften ve zekât ilkelerinden hareketle kapsayıcı bir sosyal güvenlik (sigorta) sistemi kaleme almıştım. Birkaç yetkili kişiye de verdim. Hatta iki defa yayınlandı da. Elinizdeki kitaba bir takriz yazarken aklıma bu kitabın hedefinin de aynı şey olduğunu hissettim. Özetle: Aile güçlü olursa devlet de güçlü olur. Devlet güçlü olunca aileye karşı vazifesini hakkıyla yerine getirir.

 

Aile konusunu bir başka açıdan, dikkat çekmeyen, dikkat çekilse bile henüz hakkıyla kulağına alınmayan bir açıdan ele alan bir kitap ve seri yayın geliyor. Muhammet Binici'nin elinizdeki bu kitabı. Bu kitapta göreceğiniz şeyler gibi toplumun üçüncül, beşincil... gariban taraflarına ve köşelerine ibretamiz bir gözlem, bir gezi yaparak halkın bir de bu yönünü görerek tedbir ve çareler düşünmek belki de en doğru bir çalışma olacaktır. Gariban köşelerdeki insanların dertlerini dinlemek ve belki de hükmen 'yok' hale gelmiş kişilerin dertlerini, dinlemek, içinde bulundukları acınası durumlara nasıl geldiklerini, bir zamanlar kendi mahallesinde de olsa kendi çapında bir 'fenomen' veya bir 'star' iken, sözüm ona çaptan düşünce ne durumlara düştüklerini, uyuşturucu, fuhuş, alkolizm, organ mafyasının... elinde nasıl gün geçirdiklerini topluma anlatmak. Sanıyorum siz de hak vermişsinizdir. Bir de toplumun öbür yüzünü bu olumsuz tablo ile yanyana getirdiğimizde içimizdeki burukluk ve şımarıklığın en azından çatışmasını seyredip doğru eylem tarzını harekete geçirsek. Sanıyorum bizde iyiye doğru bir inkılap başlayacaktır. İşte bu kitap bu ideal inkılaba doğru kapıyı aralayacak diye ümid ediyorum.

 

Hangi ideolojiye sahip olursak olalım, insanı 'insan' olarak düşünmek ve tedbir almak her şeyden önce yüce dinimiz İslam'ın bize emridir. Aç ise doyurmak, şanına layık şekilde giydirmek, hasta ise tedavi etmek, maddî-manevî tedavi ve eğitime muhtaç ise ihtiyacını gidermek Müslüman olarak bizim sorumluluğumuzdur. Biliyor musunuz bir zamanlar Endülüs’te kurulan vakıflardan bir tanesi, hastaları ziyaret maksatlı olarak kurulmuş. Orada hayırsever bir Müslüman vakfiyesinde; her nerede bir hasta olursa, ağzı dualı salih İKİ kişi hastayı ziyarete gidecek, manevî hayatı hatırlatacak, takdire rıza göstermesini, hastalığın günahlara kefaret olduğunu, Allah’tan ümid kesilmemesini, takdire rıza göstermenin mutlaka sevab kazandıracağını... telkin edip ona şifa dualarını yapacaktır. Bu vakfın hangi ulvî amaçla kurulduğunu izah edebildim sanıyorum. İşte bu kitap bana bunu da hatırlattı. Bir de şunu hatırladım: Eskiden 'Sadaka Taşı' diye bir uygulama varmış. Eskiden yani medeniyetimizin zirvede olduğu yıllarda/asırlarda sokak köşe başlarında, cami önlerinde vs. hafif yüksek, üst tarafı oyuk/çukur, ağzı yine taş bir kapakla kapalı bir taş. Yardım yapmak isteyen Hayırsever Müslüman gece karanlıkta riyadan uzak şekilde, buraya para koyarmış. İhtiyacı olan fakir de yine karanlıkta, parayı kimin koyduğunu bilmeden ihtiyacı kadar para alırmış. Belki de eline imkân geçince aldığı parayı sadaka taşına iade ediyormuş. 'Sadaka Taşı' bir masal/ ham hayal bir olay değil, nice uzun zamanlar kendi kendine çalışmış bir medeniyet.

 

Şimdi sorayım bu ve daha nice nice ulvî medenî anlayış ve kurumların yaşadığı bir toplumda stres ve nice belalar yaşayabilir mi? Orada yaşayan insanların moral seviyesini düşünün. Ben şahsen düşündükçe semaları gezer hale geliyorum. Bir bu ulvî medeniyeti düşünün bir de zamanımızda furya ve özenti halindeki israf ve vurdumduymazlığın doğurduğu mevcut medeniyeti düşünün: Tek dişi kalmış canavar. Neyse!

 

Ailemiz maalesef ki uçurumdan aşağı yuvarlanıyor. Yapılan yasal düzenlemelerin tamamı 'İslâmî' anlayışa ters olan feminizme uygun düzenlemelerdir. Bu konuda 'Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini' nev'inden çığlıklar bile yetkilileri uyarmışa benzemiyor. Batıda aileyi bitirmiş olan feminizm, ülkemizde karış karış taklid edilmektedir. Hem de aileyi kurtarmak adına. Ne tuhaf değil mi! Ailenin sokulduğu bu yanlış sokaktan aydınlık caddeye çıkarmadan müftülüklerde Aile danışma kurulları kursanız ne faydası olacak! Bu gidişle aileyi kurtarmak mümkün değil. Her şeyde 'yerli ve millî' deniyor da aile niçin 'Yerli ve millî aile olmasın! Güçlü Aile Güçlü Devlet: Yerli Aile

 

Daha nice duygularla Muhammet Binici'yi tebrik ediyorum. Bir hadis-i şerif ile bitireyim: 'Komşusu açken tok yatan kişi/kişiler bizden değildir'. Vesselam.

Prof. Dr. Orhan ÇEKER
Ehl-i Sünnet Âlimleri Birliği Başkanı

Adınız
Yorumunuz
Hiç yorum yapılmamış.