Gazeteci, yazar Halis Özdemir, toplumun çeşitli kesimlerinde görülen davranış ve tutumlarını gözler önüne sererek, milletin genel kültürel ve ahlaki yapısını sorguluyor. Hem günlük yaşamda hem de aydınlar arasında görülen çelişkili ve sorunlu davranışları dile getiriyor, toplumsal değerlerdeki yozlaşmaya dikkat çekiyor. İşte Özdemir'in "Garip Milletiz Kanka Merhaba" başlıklı o yazısı...
Garip Milletiz Kanka Merhaba
Asfalta araba küllüğü dökeriz.
Yollara çöp atarız.
Trafikte odunu alır, arabadan ineriz.
Yollara tükürmekte mahzur görmeyiz.
Sabahın şafağında korna çalarız.
Müziği son ses açarız.
Hele bir de modifiyeciler var; elli yaşında yerli otomobili hangi akla bilmem ama bagajı müzik cihazları ile doldurulur, ön amortisörler kesilir, araba adeta yerlerde sürünür! Bir de gürültü egzozu oldu mu, işlem tamam(!).
Bir garip milletiz!
Asker uğurlamayı düğün alayına çeviririz! Yolları kapatırız! Hele bir itiraz olsun, hep birlikte bir kişiye saldırmayı delikanlılık sayarız(!).
Düğünlerde havaya silah sıkar, masum insanların hayatını tehlikeye atarız!
Düğünlerde Sivaslı, Tokatlı, Çorumlu olmamıza aldırış etmez, dans ederiz(!).
Öyle ya Fransızlar da çiftetelli oynamıyorlar mı(!)?
Bilmediğimiz, tanımadığımız ülkelerde su kuyusu açarız!
Hayırseverlikte üstümüze yoktur!
Alım satımda kazıklamayı uyanıklık, kazanç sayarız!
Pikniğe gideriz; Dudullu çöp toplama merkezi oturduğumuz yerin eline su dökemez!
Mangal ateşlerimiz yangın davetiyesi gibidir!
Magandalıkta kimse elimize su dökemez! Eşlerinin anasına babasına hakareti “erkeklik”, yiğitlik biliriz(!).
İki katlı kaçak gecekonduya her seçim arefesinde bir kat atmayı kazanç biliriz!
Faiz haram der, hangi banka daha fazla faiz veriyor, başı takkelilere sorun! Banka banka fellik fellik dolaşırlar, değme ekonomistlere taş çıkartırlar!
Başlarında takke, bankaların klimaları altında mevduat yenilerler.
Biraz zenginen sonradan görmeler, kaynanasının oturduğu sitede oturmamak için fellik fellik ev arar ve gidebildiği kadar uzağa kaçarlar! Ee ne de olsa kayınvalidesi her ne kadar pahalı sitede otursa da ona göre köylülükten kurtulamamıştır! En iyisi uzağa gitmek(!).
Millete, devlete ait hazine arazilerini gözümüzü kırpmadan işgal etmek uyanıklığın adeta zirve yaptığı yerdir! Yapılanın milletin malına çökmek olduğu ne hikmetse kimsenin aklına gelmez! Gelse de bir şey ifade etmez!
Biz bize benzeriz!
Türkçe mi dediniz?
Kullandığımız kelime sayısı ortalama yüz kelimeyi geçmez! İyi ki geçmez çünkü kullandığımız kelimelerin Türkçe olduğuna inanmak çok güçtür! Kelimeleri bozmakta üstümüze yoktur! Sanarsınız ki güzelim dilimizi Agop Dilaçar yeteri kadar bozmamıştır!
Heyhat gerçekten bir garip milletiz!
“Hadi canım, bunlar cahil kesim,”
Dediğinizi duyar gibiyim!
Size, aydınlara(!) gelince;
Evde köpeğe hizmeti aydınlık,
Birkaç kadeh atmayı aydınlık,
Dekolte giyinmeyi aydınlık,
Selamın yerine anlamını asla bilmediğimiz “merhaba” kelimesini kullanmak aydınlık!
Ne de olsa selam Arapça, tabii ki merhaba öz Türkçe(!).
Buna da şükür! Daha önce Teşekkür yerine “Mersi” kullanmak aydınlık sayılırdı(!).
Şükür ki şimdilerde unutuldu!
Dindarlık iddiası ile arzı endam eden bazılarına gelince;
Uyduruk cümleyi hadis,
Hurafeleri, hikayeleri din sanmak,
Din adına ne kadar din dışı hatta “şirk” kokan cümleler varsa lügatlarında ve böyle bir inanç ortamı!
Okumak mı dediniz?
En az kitap basılan, satılan ve okunan ülke maalesef canım ülkem Türkiye!
Ünlü seyyah Batuta, İstanbul’un fethinden önce İstanbul’a yaptığı seyahatinde Müslümanların yaşadığı Anadolu yakasını anlatırken tertemiz sokaklardan, gül kokan bahçelerden bahsederken Rum tarafına geçtiğinde evlerin camlarından dışarı dökülen (lazımlık) pisliklerden sakınmak için sokakta yürümeye korkardık diyor!
İyi ki İbni Batuta hayatta değil! Şimdi İstanbul’u dolaşsa “Ulan ne hale getirdiniz bu güzelim cennet köşesi İstanbul’u?” der, sopayı alır, bizi kovalardı! “Ulan güzelim şehri yağmalamakla kalmamış kirletmişsiniz! Ulan siz kimsiniz he” diyeceğinden kuşkum yok!
“Kafe” denilen yerlere gelince;
Babasının dişinden tırnağından artırdığı üç beş kuruşu adı bilmem ne kahvesine tomarla veren, göbeği açık “haya duygusu kapalı” zavallı üniversiteli! Kızım, öyle aydın, öyle görgülü, öyle modern olunmuyor! Öyle ancak vücudunu kaz gibi soyduğun gibi seni kafede kaz gibi yoluyorlar! Bunun farkına varabilecek idrakin olacak mı? Eh bir umut(!).
Ee nerede kalmıştık?
Modern aydın, sonradan görme, hatta sonradan da görememe durumları!
Vah ki vah!
Dünyaya adalet dağıtan şanlı milletin ecdadı!
Sahi neredesiniz?
Gününüz aydın olsun.
Bir tabirle kapatalım konuyu:
“Enseyi karartmak yok!”
Umut fakirin ekmeğidir!
Vesselam..
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN
https://www.bncmedyahaber.com/yazar-heniyye-nin-sehadeti-ve-iran-dedikleri-1073.html
Garip Milletiz Kanka Merhaba
Asfalta araba küllüğü dökeriz.
Yollara çöp atarız.
Trafikte odunu alır, arabadan ineriz.
Yollara tükürmekte mahzur görmeyiz.
Sabahın şafağında korna çalarız.
Müziği son ses açarız.
Hele bir de modifiyeciler var; elli yaşında yerli otomobili hangi akla bilmem ama bagajı müzik cihazları ile doldurulur, ön amortisörler kesilir, araba adeta yerlerde sürünür! Bir de gürültü egzozu oldu mu, işlem tamam(!).
Bir garip milletiz!
Asker uğurlamayı düğün alayına çeviririz! Yolları kapatırız! Hele bir itiraz olsun, hep birlikte bir kişiye saldırmayı delikanlılık sayarız(!).
Düğünlerde havaya silah sıkar, masum insanların hayatını tehlikeye atarız!
Düğünlerde Sivaslı, Tokatlı, Çorumlu olmamıza aldırış etmez, dans ederiz(!).
Öyle ya Fransızlar da çiftetelli oynamıyorlar mı(!)?
Bilmediğimiz, tanımadığımız ülkelerde su kuyusu açarız!
Hayırseverlikte üstümüze yoktur!
Alım satımda kazıklamayı uyanıklık, kazanç sayarız!
Pikniğe gideriz; Dudullu çöp toplama merkezi oturduğumuz yerin eline su dökemez!
Mangal ateşlerimiz yangın davetiyesi gibidir!
Magandalıkta kimse elimize su dökemez! Eşlerinin anasına babasına hakareti “erkeklik”, yiğitlik biliriz(!).
İki katlı kaçak gecekonduya her seçim arefesinde bir kat atmayı kazanç biliriz!
Faiz haram der, hangi banka daha fazla faiz veriyor, başı takkelilere sorun! Banka banka fellik fellik dolaşırlar, değme ekonomistlere taş çıkartırlar!
Başlarında takke, bankaların klimaları altında mevduat yenilerler.
Biraz zenginen sonradan görmeler, kaynanasının oturduğu sitede oturmamak için fellik fellik ev arar ve gidebildiği kadar uzağa kaçarlar! Ee ne de olsa kayınvalidesi her ne kadar pahalı sitede otursa da ona göre köylülükten kurtulamamıştır! En iyisi uzağa gitmek(!).
Millete, devlete ait hazine arazilerini gözümüzü kırpmadan işgal etmek uyanıklığın adeta zirve yaptığı yerdir! Yapılanın milletin malına çökmek olduğu ne hikmetse kimsenin aklına gelmez! Gelse de bir şey ifade etmez!
Biz bize benzeriz!
Türkçe mi dediniz?
Kullandığımız kelime sayısı ortalama yüz kelimeyi geçmez! İyi ki geçmez çünkü kullandığımız kelimelerin Türkçe olduğuna inanmak çok güçtür! Kelimeleri bozmakta üstümüze yoktur! Sanarsınız ki güzelim dilimizi Agop Dilaçar yeteri kadar bozmamıştır!
Heyhat gerçekten bir garip milletiz!
“Hadi canım, bunlar cahil kesim,”
Dediğinizi duyar gibiyim!
Size, aydınlara(!) gelince;
Evde köpeğe hizmeti aydınlık,
Birkaç kadeh atmayı aydınlık,
Dekolte giyinmeyi aydınlık,
Selamın yerine anlamını asla bilmediğimiz “merhaba” kelimesini kullanmak aydınlık!
Ne de olsa selam Arapça, tabii ki merhaba öz Türkçe(!).
Buna da şükür! Daha önce Teşekkür yerine “Mersi” kullanmak aydınlık sayılırdı(!).
Şükür ki şimdilerde unutuldu!
Dindarlık iddiası ile arzı endam eden bazılarına gelince;
Uyduruk cümleyi hadis,
Hurafeleri, hikayeleri din sanmak,
Din adına ne kadar din dışı hatta “şirk” kokan cümleler varsa lügatlarında ve böyle bir inanç ortamı!
Okumak mı dediniz?
En az kitap basılan, satılan ve okunan ülke maalesef canım ülkem Türkiye!
Ünlü seyyah Batuta, İstanbul’un fethinden önce İstanbul’a yaptığı seyahatinde Müslümanların yaşadığı Anadolu yakasını anlatırken tertemiz sokaklardan, gül kokan bahçelerden bahsederken Rum tarafına geçtiğinde evlerin camlarından dışarı dökülen (lazımlık) pisliklerden sakınmak için sokakta yürümeye korkardık diyor!
İyi ki İbni Batuta hayatta değil! Şimdi İstanbul’u dolaşsa “Ulan ne hale getirdiniz bu güzelim cennet köşesi İstanbul’u?” der, sopayı alır, bizi kovalardı! “Ulan güzelim şehri yağmalamakla kalmamış kirletmişsiniz! Ulan siz kimsiniz he” diyeceğinden kuşkum yok!
“Kafe” denilen yerlere gelince;
Babasının dişinden tırnağından artırdığı üç beş kuruşu adı bilmem ne kahvesine tomarla veren, göbeği açık “haya duygusu kapalı” zavallı üniversiteli! Kızım, öyle aydın, öyle görgülü, öyle modern olunmuyor! Öyle ancak vücudunu kaz gibi soyduğun gibi seni kafede kaz gibi yoluyorlar! Bunun farkına varabilecek idrakin olacak mı? Eh bir umut(!).
Ee nerede kalmıştık?
Modern aydın, sonradan görme, hatta sonradan da görememe durumları!
Vah ki vah!
Dünyaya adalet dağıtan şanlı milletin ecdadı!
Sahi neredesiniz?
Gününüz aydın olsun.
Bir tabirle kapatalım konuyu:
“Enseyi karartmak yok!”
Umut fakirin ekmeğidir!
Vesselam..
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN
https://www.bncmedyahaber.com/yazar-heniyye-nin-sehadeti-ve-iran-dedikleri-1073.html