Bu röportaj ezberlerinizi bozacak.. ERBAKANIN 100.000 TANK HİKAYESİ..
Bildiklerinizi unutun!.. Bu röportaj ezberlerinizi bozacak!..
Bugün, Türkiye’nin ürettiği İHA ve SIHA’lar, Savunma Sanayiinde atılan adımlar toplumun geniş çevrelerinde beğeni ile takip edilirken İLK MİLLİ İHA ve Robot asker projesinin başına gelenlerin 2. Bölümüne kaldığımız yerden devam edeceğiz.
ERBAKANIN 100.000 TANK HİKAYESİ
-Erbakan 100.000 tank motoru yapmaktan söz ediyordu. Media da dalga geçiyordu. Bizim o kadar Tankımız yoktu, Erbakan bu kadar tankı ne yapacaktı. Türkiye’nin elinde bugün bile 3500 tank vardı. ABD’nin tank sayısı 6300, Çin’in 13.000, Rusya’nın 22.000. ABD, Rusya ve Çin’in toplam tankı 50.000 bile etmiyordu.
Tabi eleştirenler şunu bilmiyorlardı. Tank motoru sadece askeri amaçlı kullanılmıyordu. Gemilerde de tank motoru kullanılıyordu, iş makinalarında da.. Türkiye 2016 yılında 13.800 adetlik iş makinası ithal etmiş. Asfalt döküm, paletli motorlar, kar araçları gibi 30’a yakın diğer motorları da eklediğinizde bunun birkaç katına çıkıyor. Gemi motorlarını da buna eklerseniz, askeri ve sivil gemiler, yük ve yolcu taşıyanlar ve balıkçıların kullandıkları motorların yanında ağır sanayide kullanılan daha bir çok ağır motor türünden söz edebiliriz. Kaldı ki, şeyi üretiyorsanız, kalite, fiyat ve bakım desteği sağlıyorsanız, ihraç kapasitenize göre bu rakam abartılı değil.
Türkiye’nin nüfusu bugün 80 Milyon. Bugün D8 ülkelerinde 1.2 milyar insan yaşıyor. Bunların domine ettiği, Türki, Malay, Hind, Farisi, Arap ve Afrikalı toplulukların nüfusları 2.2 milyar. Bu ülkelerde madenler, değerli taşlar ve Tarım ve hayvancılık olarak gıda ürünleri olarak zengin ülkeler. Bu pazarda barter yolu ile bile çok büyük işler başarılabilecekti. Bu konuda eleştirenlerin çoğu D8 ülkelerin adını bile bilmiyordu.
Türk aydını, maalesef ülkemizin sahib olduğu jeo politik, jeo staretejik, Jeo Teolojik, tarihi anlamda sahip olduğu zenginliklerin farkına varmamıştır. 100 yıl önce 3 kıtana hüküm süren bir imparatorluğun ve Doğu Romanın tarihi mirasçısı bir ülke olarak bu gibi konularda daha duyarlı olmamız beklenirdi ama olmadı. Onun için, Milli Nizam Partisi, Milli Selamet Partisi, Refah Partisi, Saadet Partisi ile devam eden bir siyasi hareketin öncü isimlerinden biri olan Erbakan’ın “Ağır sanayi hamlesi”, “yeniden büyük Türkiye” ideali, “Önce ahlak ve maneviyat”, “Şahsiyetli dış politika”, “Ekonomik bağımsızlık olmadan siyasi bağımsızlık olmaz”, “Adil Düzen”, “Milli Görüş” gibi kavramsallaştırmaların arkasındaki asıl maksat tam olarak anlaşılamadı. Bir bakıma Nuri Demirağ da “NuDe Prensibleri” ile aynı mealde şeyler söylüyordu. Bilim, Teknoloji, Ekonomi, Siyaset ve Tarım aynı anda düşünülmeli idi ve bütün bunların üzerinde ise “Manevi kalkınma” şarttı.
Bugün, Türkiye’nin ürettiği İHA ve SIHA’lar, Savunma Sanayiinde atılan adımlar toplumun geniş çevrelerinde beğeni ile takip edilirken İLK MİLLİ İHA ve Robot asker projesinin başına gelenlerin 2. Bölümüne kaldığımız yerden devam edeceğiz.
İlk bölümümüz bayram öncesi…….. tarihinde yayınlanmıştı. Bu söyleşinin ilk bölümünün linkini bu röportajımızın sonunda bulabilirsiniz.
http://www.bncmedyahaber.com/haber-killigil-nuri-demirag-erbakan-derken-savunma-sanayine-el-atanlarIn-basIna-gelmeyen-kalmadI-ve-bugun-7724.html
Sami Cüneyt Özdemir anlatıyor:
-Evet İlk Milli SİHA’mızı kim neden ve nasıl düşürdü, onu araştırıyoruz. Sanırım FETÖ konusunda, kim FETÖ’cü, kim değil, sapla saman birbirine karıştı. Bir zaman sanki herkes bunlartın safındaydı, ya da bunlarla beraberdi. Bunlarda da bir güç zehirlenmesi yaşandı sanırım.
-Bunlar kendilerini FETÖ karşıtı göstermek için her yolu deneyebiliyorlar. Sonuçta gayeye giden her yol onlar için meşrudur. Bazan kendileri FETÖ’den şikayetçiymiş gibi birilerini şikayet ediyorlar, bazan kıraldan fazla kıralcı oluyorlar.. Bu arada bazı durumlarda insanın kafası karışıyor. Bu ne şimdi diyorsunuz, örgüt içi kavga mı? Şu anda FETÖ’nün 4’e bölündüğü haberleri geliyor. G.Ö.’nün’ün finansal gücü ve Akın İpek ile olan ilişkisi dikkate alındığında bunun örgüt üst yönetici kavgası olduğu anlaşılıyor.
Bu haberlere baktığınızda kim kimdir karışıyor bazan.
-Kaldığımız yerden devam edecek olursak, bu işler nasıl oluyor böyle, Akın İpek, Cumhurbaşkanına hakaret, kimin eli kimin cebinde belli değil.
-G.Ö’nün’ün FETÖ firarisi Koza Holding sahibi firari Akın İpek ile çok yakın ilişkisi olduğu, bu ilişkinin Kasım 2016 noter tespitlerine konu olduğu dikkate alındığında kendisinin FETÖ’den usulen şikayetçi olduğu, FETÖ’den şikayetçi birisinin A.T. isimli Fetullah Gülen’i öven paylaşımları ve Abdullah Öcalan’ın söylemlerini paylaşan ve Cumhurbaşkanına hakaretten ceza alan bir şahıs ile arkadaşlık etmeyeceği, onu korumayacağı, şirketinin yöneticilerinden öz yeğeni olan Avukatın gazeteci A.’nın Cumhurbaşkanına hakaret davasında avukat yapmayacağı açıktır. Sosyal media paylaşımları incelendiğinde zaten herşey apaçık ortada.
-Tamam da, Bunlar biraz komplo teorisine benzemiyor mu?
-Bunlar komplo teorisi gibi geliyorsa bu olaylar yaşandıktan sonra 22.06.2015 ve 10.02.2016 tarihlerinde K.’nin ofisinin olduğu binaya gidip K.’nin iş yerinin bulunduğu kata neden çıktığının araştırılması gerekir. Bir insan hasmının olduğu kişinin iş merkezinin katına 2 defa çıkar mı? Bu iddiaların doğruluğu baz sinyallerinden anlaşılabilir. Diğer taraftan FETÖ ile kavgalı olduğunu iddia eden G. Ö. 17-25 Aralık döneminde FETÖ’ye destek için paylaşım yapan A. T. neden Cumhurbaşkanı’na rağmen sahip çıkmaktadır? Akın İpek’in oğlu ile G.Ö.’ün oğlunun yakın arkadaş olmaları ve hatta oğlu yanında eşi N. İpek ile de arkadaş oldukları, ailece tanışıp görüştükleri Ankara 50. Noterliği’nin; 11 Kasım 2016 tarih ve 20449 yev. no. 11 Kasım 2016 tarih ve 20450 yev. no. 11 Kasım 2016 tarih ve 20451 yev. no. 22 Kasım 2016 tarih ve 20913 yev. no. “E-tensip tutanağı” ile tespit edilmiştir.
-Aslında, bu hesaplaşma ilginç de, sizin çimento fabrikası kurarken, ülkemizin savunması için bunlar da gerek, biz o alanda da kadromuz, imkanlarımızla elimizi taşın altına koyalım dediniz ve bu işe girdiniz, başınıza gelmeyen kalmadı. Bu anlattığınız konulara geri döneceğiz de, teknoloji anlamda yaptıklarınıza dönsek tekrar.
-Evet, tamam.
-Ama önce, sizin konunuzu WhapsApp’da konuşurken bir arkadaşın aktardığı yaşanmış ilginç bir hikayeyi anlattı, onu bu vesile ile burada aktarmak istiyorum. Hikaye şöyle:
OSMAN NURİ KOÇTÜRK : TARHANA OSMAN’IN İLGİNÇ HİKAYESİ
Bu adı daha önce hiç duydunuz mu? VIP değil, CIP da! Uluslararası örgütlerin şirketlerin fonladığı biri de değil. “Yerli ve Milli”. Bize “yerli ve milli” makinalardan önce yerli ve milli adamlar gerek. Bu da onlardan biri. Şimdi 1950’lere gidelim. Türkiye’nin “Küçük Amerika olma” hayalleri kurulan günlere. Bu Osman Nuri Koçtürk daha o günlerde “Amerikan süt tozunun kanserojen olduğunu ispat etti ve yasaklanmasını sağladı” ama biliyorsunuz daha sonra “Zeytin yağlı yiyeyemem aman, basma da fistan giyemem aman” türküleri söyletildi TRT ekranlarından. Bu adam o yıllardaa 1950'li yıllarda Amerikan margarini ve yüksek oranda gluten içeren buğdayına karşı savaş açtı. Biz de “Nan-ı aziz”i bıraktık, Francılaya döndük. Ramazan pidesi, kandil simidi diye bizi kandırdılar.. 1950'li yıllarda Türkiye'ye Marshall yardımı çerçevesinde ABD'den büyük miktarda süt tozu yardımı yapıldı. Suya karıştırılan bu süt tozları bütün okullarda öğrencilere içirildi.. Öyle ki kendi sütünü üreten köylerde bile zorla bu sulandırılmış süt tozları verildi..
Asıl adı Osman Nuri Koçtürk olan “Tarhana Osman”, hem Türkiye'de hem Amerika'da biyokimya eğitimi almış ve bu konularda çeşitli araştırmalar yapmıştı.. “Zakkumcu Ziya”yı hatırlarsınız. Bugün de olmayan mikroba aşı üretenler makbul bu yalanı deşifre edenler horlanmaya devam ediyor. Yani “Şark cephesinde yeni bir durum yok”. “Taşları toprağa bağlamışlar, köpekleri sokağa salmıştır”.
Hatırlarsanız O dönemde Amerikan süt tozuna karşı büyük bir harekât başlatmıştı.. Amerika'nın kendi ülkesindeki üretim artıklarını, tüketilemeyecek kadar kötü olan gıdaları Türkiye'ye sattıklarını belirten Koçtürk, süt tozunda kansere yol açan "aflatoksin" mantarı bulunduğunu ispat etti ve yıllar sonra yasaklanmasını sağladı. Soyadı “Koç Türk”, oysa istedikleri “Uysal koyun” olmamız gerek. Akif’in dediği gibi, “Kim dedi uysal koyunum”! Malum “Hayır diyen bir Türkiye” istemiyorlar.
“Tarhana Osman” 2. isyan bayrağını ise Amerikan margarinine karşı açtı.. O dönemde Amerika, Türkiye'ye çok ucuza soya yağı satmaya başlamıştı. Piyasayı istila eden ABD soyası ve margarini, yerli tereyağı ve zeytinyağının yerini almaya başladı.. Hidrojene margarin tüketimiyle birlikte Türkiye'de kalp damar hastalıkları ve kolestrol sorunları adeta patlama yaptı.. Türkiye'de bunlar olurken ABD'de ise hidrojene yağ tüketimi sağlık sebepleriyle azalıyordu..
Süt tozu ve margarinin ardından ABD, Türkiye'ye "cüce buğday" adını verdiği genetiğiyle oynanmış GDO'lu buğdayı da satmaya başladı.. Tabi ardından gelsin hastalıklar, ve gelsin ilaç ithalatı. Bunu bu gün de yaşıyoruz aslında.
“Tarhana Osman”, Amerikan buğdayı’nın hem topraklarımızı hem de insanlarımızı zehirleyeceğini söyleyerek büyük bir mücadele başlattı.. Ama bugün olduğu gibi, buna siyaset, bürokrasi, meslek odaları, Media, Akademi gereken desteği vermedi. Gittiği her yerde Amerikan gıda ürünlerinin yerine halka tarhana yapmayı ve tüketmeyi öneriyordu. “Tarhana Osman” lâkabı ona buradan kaldı.. Koçtürk'ün çabaları Türkiyeye ihracat yapan lobileri çok kızdırıyordu. Türkiye İslam dünyasına örnek bir ülkeydi. 1966 yılında CIA tarafından Türkiye’de “Nötralize Listesi”ne alındı.
“Koçtürk” İstenmeyen adam ilan edildi. Bakın bu adamın 1953-1978 yılları arasında 65 kitabı yayınlandı. “Gıda Emperyalizmi”, “Sessiz Savaş” ve “Açlık Korkusu” en çok tanınan kitapları..Hani “doğru söyleyeni 9 köyden kovarlar” derler ya, o da bir kaç kez de saldırıya uğradı.
-Peki kim bu “Tarhana Osman”?
-1943 yılında Ankara üniversitesi Veteriner Hekimliği Fakültesinden mezun oldu. Ardından TSK'ya girdi. Daha sonra eğitimini tamamlamak için ABD'ye gitti ve Missouri Üniversitesi beslenme kürsüsünde çalışmaya başladı. 1953'te yurda dönerek Askeri Biyoloji Enstitüsü kimyagerliğine atandı. Ankara Tıp Fakültesi Biyokimya kürsüsünde önce uzman sonra gıda kontrolü ve hijyen doçenti oldu.. 1956'da Et ve balık Kurumunda Merkez Labaratuvarları Müdürü ve Teknoloji Müdürü olarak görev yaptı. İşçi sendikaları ve kooperatiflere danışmanlık yaptı. Ecevit döneminde CHP Ankara Milletvekili adayı oldu, seçilemedi. Çünkü listede seçilecek bir yere yazılmadı. 12 Eylül’de tutuklandı, bir süre cezaevinde yattı, çıktıktan sonra içe dönük bir yaşam sürdü. 1994 yılında 51 yaşında vefat etti. Allah rahmet eylesin.. İlginç bir ömür. Bazılarının değerini yaşarken bilmediğimiz gibi öldükten sonra da bilmiyoruz. Bugün yaşayan bir bilim adamı olan Abdullah Çobanı kaç kişi biliyor acaba!
-Onun bir de et ve ota bakışı ile ilgili bir not var. Bu günlerde sentetik et tartışması yapılıyor. Zirai ilaçlar, fenni gübre, geni ile oynanmış tohumlar ve hormonlu hayvanlar.. Malsefef durum pek iç açıcı değil.
-Evet. “Tarhana Osman”ın bir çocukluk anısı anlatılır: '’Çocukken köyümüzde bir su birikintisinin içerisinde serinleyen mandaların üzerine basa basa bir taraftan öbür tarafa geçerdik. Biz mandaların üzerinden karşıya geçtiğimizde geriye dönüp bakar, sırtına ilk bastığımız mandanın daha yeni başını yavaş yavaş çevirerek ne oluyor diye bize baktığını görürdük. İşte bitkilerle beslenen mandalar gibi tahılla beslenen insanların intikal kabiliyeti de böyle geri olur. Onun için insanlarımıza tahıl değil et yedirmeliyiz. Ormanın kralı aslan da, en kurnaz hayvan tilki de et yiyendir.’'
Biz de etimize de otumuza da sahip çıkalım. Havamıza, suyumuza, toprağımıza, Hayvanlar da ot yiyor. Arı o bitkilerin çiçeklerinden bal yapıyor. Bu vesile ile “Tarhana Osman”ı rahmetle ve saygıyla analım.
Torunu aynı ismi taşımakta olup, Manisa Celal Bayar Üniversitesinde iktisat profesörü olarak çalışmaktadır. Uzmanlık alanı tarım ekonomisidir.
-Evet, tekrar kaldığımız yere dönecek olursak, buyurun.
-Bu katkı önemli idi. Bizim en önemli ürünlerimizde biri İKA, yani İnsansız Kara Aracı idi. İnsansız Kara Aracımızın detaylı teknik özellikleri şöyleydi:
Ateş de edebiliyor, mayın da tesbit edebiliyor. Tamamen otonom bir robotik sistem
İnsansız Kara Aracının ilk prototip tasarım çizimi şöyleydi
Bir çok çalışan protipler, modeller çizdik, maketler yaptık, şairin dediği gibi arkadaşlarımız çocuklar gibi şendi bu işleri yaparken, ama bir an geldi, kandillere katran döktü geceler. Sonuçta kader. Şüphesin bunların hepsinin hesabının sorulacağı 2 gün gelecek. Bu dünyada ve ahirette.
-Peki bu yaşadıklarınız siyasilere, bürokratlara, kamu oyuna anlatmadınız mı?
-Anlatmaya çalıştık ama çok sınırlı. Ülke, bölge ve dünya gündemi çok sıcak. İnsanlar karşı kamplara, kutuplara bölünmüş. İnsanlar neye inanacaklarını şaşırmış durumdalar. Sosyal media bu konulara fazla girmiyor. Öte yandan malum media da işe tamamen iktidar-muhalefet ilişkisi penceresinden bakıyor. Bu konuda 80-90 sayfalık bir kitapçık yayınladık. Arka kapağı şöyle. Arka kapağındaki mesaj zaten konuyu özetliyor. Kapağın sol üst köşesindeki görsel de kitapçığın kapağı zaten.
Kitabın arka kapağında şunlar yazıyor: “İhanet, cinayet, komplo ve casusluk şebesi FETÖ/PDY tarafından işlenen suçlar arasında önemli bir yere sahip olan ilk kez üretimine başlanılan İHA’nın(İnsansız Hava Aracı) nasıl düşürüldüğünü anlatılan bu çalışmadaki iddiaların hepsi delile dayanmaktadır. Pensilvanya’dan alınan talimat ile önce Taraf Gazetesi’nin başlattığı karalama ve yıkım çalışması akabinde sanki bir ortaklık savaşı gibi lanse ettirilerek kamuoyuna sunularak gözden kaçırılmıştır. Olayın mağdurlarının başlarına gelenler, resmi dairede dövülen personel bugüne kadar iftiralara maruz kalan kişilerden yazarın elde ettiği belgeler, mahkeme tutanakları yargıya yansımış tanık ifadeleri ışığında kısa özet bir çalışmada bulunmuştur. Bu çalışma ile FETÖ/PDY tarafından yapılan operasyonların nasıl tek elden yürütüldüğünü, bütün süreçlerin nasıl birbirini ustaklıkla takip ettirildiğini, mağdur edebiyatı ile kandırılan yargı mensupları ve verilen kararaları gördüğünüzde bu yapının terör örgütü yanı sıra usta bir casusluk şebesi olduğunu anlayacak, dezenformasyon silahının ne kadar etkin kullanıldığına tanık olacaksınız."
-Siz hala, üst düzeydeki bazı siyasilerin ve bürokratların bu işin içinde olduğunuzu söylediğiniz konuşuluyor. Bu iş adeta herkesin bildiği fakat kimsenin bilmezmiş gibi davrandığı bir hale dönüşmüş. Ve Aradan 10 yıldan fazla zaman geçmiş.
-Evet, maalesef, VİP, CIP seviyesinde siyasetçi, bürokrat, iş adamı bir çok kişi var. Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste denmiştir. Bir gün bunların da hesabı sorulur. Sabırlı olmamız gerekiyor. Bu işler sadece bizim başımıza gelmedi. Bu artık bir hukuk mücadelesi. Adalet mülkün temelidir. Bu gün bu temel sallanıyor. Adaletin temeli çökerse herkes bunun altında kalır. Aynı gemideyiz. Bunlar dünyada ilk kez olan şeyler değil, ama herhalde cür’etkarlık, yaygınlık itibarını ile böylesi durumlar az görülür. Zor bir zamandan geçiyoruz. Allah herşeyi görüyor. Bu dünyada olmazsa öbür dünyada da bu hesaplar görülecektir.
Görsel olarak 2007-2011 yılları arasında yapılan çalışmalarla ilgili teknik bilgiler içeren sistem tanımı, sistem bileşenleri, kabiliyetler ve sonuca ilişkin …pano bulunmaktadır. Bunlardan bir bölümü Hava kontrol, yer kontrol ve mania kontrol insansız hava kontrolleri ile ilgilidir. Ayrıca yer veri terminalleri, uzaktan görüntüleme terminalleri ile ilgili onlarca pano bulunmaktadır.
Bunlar foto roman gibi tamamen veya kısmen kullanılabilir.
-Bu konu yine burada bitmeyecek. Sanırım bir bölüm daha gerekecek. Bu iş arkası yarın programına döndü. Aslında “Türkiye neden böyle, “Türkiyede neden işsizlik var, Türkiye neden kalkınamıyor”, sorularının cevabı biraz da bu röportajın satıraralarında gizli olduğunu düşünüyorum.
-Teşekkür ederim.
-Ben de.
ERBAKANIN 100.000 TANK HİKAYESİ
-Erbakan 100.000 tank motoru yapmaktan söz ediyordu. Media da dalga geçiyordu. Bizim o kadar Tankımız yoktu, Erbakan bu kadar tankı ne yapacaktı. Türkiye’nin elinde bugün bile 3500 tank vardı. ABD’nin tank sayısı 6300, Çin’in 13.000, Rusya’nın 22.000. ABD, Rusya ve Çin’in toplam tankı 50.000 bile etmiyordu.
Tabi eleştirenler şunu bilmiyorlardı. Tank motoru sadece askeri amaçlı kullanılmıyordu. Gemilerde de tank motoru kullanılıyordu, iş makinalarında da.. Türkiye 2016 yılında 13.800 adetlik iş makinası ithal etmiş. Asfalt döküm, paletli motorlar, kar araçları gibi 30’a yakın diğer motorları da eklediğinizde bunun birkaç katına çıkıyor. Gemi motorlarını da buna eklerseniz, askeri ve sivil gemiler, yük ve yolcu taşıyanlar ve balıkçıların kullandıkları motorların yanında ağır sanayide kullanılan daha bir çok ağır motor türünden söz edebiliriz. Kaldı ki, şeyi üretiyorsanız, kalite, fiyat ve bakım desteği sağlıyorsanız, ihraç kapasitenize göre bu rakam abartılı değil.
Türkiye’nin nüfusu bugün 80 Milyon. Bugün D8 ülkelerinde 1.2 milyar insan yaşıyor. Bunların domine ettiği, Türki, Malay, Hind, Farisi, Arap ve Afrikalı toplulukların nüfusları 2.2 milyar. Bu ülkelerde madenler, değerli taşlar ve Tarım ve hayvancılık olarak gıda ürünleri olarak zengin ülkeler. Bu pazarda barter yolu ile bile çok büyük işler başarılabilecekti. Bu konuda eleştirenlerin çoğu D8 ülkelerin adını bile bilmiyordu.
Türk aydını, maalesef ülkemizin sahib olduğu jeo politik, jeo staretejik, Jeo Teolojik, tarihi anlamda sahip olduğu zenginliklerin farkına varmamıştır. 100 yıl önce 3 kıtana hüküm süren bir imparatorluğun ve Doğu Romanın tarihi mirasçısı bir ülke olarak bu gibi konularda daha duyarlı olmamız beklenirdi ama olmadı. Onun için, Milli Nizam Partisi, Milli Selamet Partisi, Refah Partisi, Saadet Partisi ile devam eden bir siyasi hareketin öncü isimlerinden biri olan Erbakan’ın “Ağır sanayi hamlesi”, “yeniden büyük Türkiye” ideali, “Önce ahlak ve maneviyat”, “Şahsiyetli dış politika”, “Ekonomik bağımsızlık olmadan siyasi bağımsızlık olmaz”, “Adil Düzen”, “Milli Görüş” gibi kavramsallaştırmaların arkasındaki asıl maksat tam olarak anlaşılamadı. Bir bakıma Nuri Demirağ da “NuDe Prensibleri” ile aynı mealde şeyler söylüyordu. Bilim, Teknoloji, Ekonomi, Siyaset ve Tarım aynı anda düşünülmeli idi ve bütün bunların üzerinde ise “Manevi kalkınma” şarttı.
Bugün, Türkiye’nin ürettiği İHA ve SIHA’lar, Savunma Sanayiinde atılan adımlar toplumun geniş çevrelerinde beğeni ile takip edilirken İLK MİLLİ İHA ve Robot asker projesinin başına gelenlerin 2. Bölümüne kaldığımız yerden devam edeceğiz.
İlk bölümümüz bayram öncesi…….. tarihinde yayınlanmıştı. Bu söyleşinin ilk bölümünün linkini bu röportajımızın sonunda bulabilirsiniz.
http://www.bncmedyahaber.com/haber-killigil-nuri-demirag-erbakan-derken-savunma-sanayine-el-atanlarIn-basIna-gelmeyen-kalmadI-ve-bugun-7724.html
Sami Cüneyt Özdemir anlatıyor:
-Evet İlk Milli SİHA’mızı kim neden ve nasıl düşürdü, onu araştırıyoruz. Sanırım FETÖ konusunda, kim FETÖ’cü, kim değil, sapla saman birbirine karıştı. Bir zaman sanki herkes bunlartın safındaydı, ya da bunlarla beraberdi. Bunlarda da bir güç zehirlenmesi yaşandı sanırım.
-Bunlar kendilerini FETÖ karşıtı göstermek için her yolu deneyebiliyorlar. Sonuçta gayeye giden her yol onlar için meşrudur. Bazan kendileri FETÖ’den şikayetçiymiş gibi birilerini şikayet ediyorlar, bazan kıraldan fazla kıralcı oluyorlar.. Bu arada bazı durumlarda insanın kafası karışıyor. Bu ne şimdi diyorsunuz, örgüt içi kavga mı? Şu anda FETÖ’nün 4’e bölündüğü haberleri geliyor. G.Ö.’nün’ün finansal gücü ve Akın İpek ile olan ilişkisi dikkate alındığında bunun örgüt üst yönetici kavgası olduğu anlaşılıyor.
Bu haberlere baktığınızda kim kimdir karışıyor bazan.
-Kaldığımız yerden devam edecek olursak, bu işler nasıl oluyor böyle, Akın İpek, Cumhurbaşkanına hakaret, kimin eli kimin cebinde belli değil.
-G.Ö’nün’ün FETÖ firarisi Koza Holding sahibi firari Akın İpek ile çok yakın ilişkisi olduğu, bu ilişkinin Kasım 2016 noter tespitlerine konu olduğu dikkate alındığında kendisinin FETÖ’den usulen şikayetçi olduğu, FETÖ’den şikayetçi birisinin A.T. isimli Fetullah Gülen’i öven paylaşımları ve Abdullah Öcalan’ın söylemlerini paylaşan ve Cumhurbaşkanına hakaretten ceza alan bir şahıs ile arkadaşlık etmeyeceği, onu korumayacağı, şirketinin yöneticilerinden öz yeğeni olan Avukatın gazeteci A.’nın Cumhurbaşkanına hakaret davasında avukat yapmayacağı açıktır. Sosyal media paylaşımları incelendiğinde zaten herşey apaçık ortada.
-Tamam da, Bunlar biraz komplo teorisine benzemiyor mu?
-Bunlar komplo teorisi gibi geliyorsa bu olaylar yaşandıktan sonra 22.06.2015 ve 10.02.2016 tarihlerinde K.’nin ofisinin olduğu binaya gidip K.’nin iş yerinin bulunduğu kata neden çıktığının araştırılması gerekir. Bir insan hasmının olduğu kişinin iş merkezinin katına 2 defa çıkar mı? Bu iddiaların doğruluğu baz sinyallerinden anlaşılabilir. Diğer taraftan FETÖ ile kavgalı olduğunu iddia eden G. Ö. 17-25 Aralık döneminde FETÖ’ye destek için paylaşım yapan A. T. neden Cumhurbaşkanı’na rağmen sahip çıkmaktadır? Akın İpek’in oğlu ile G.Ö.’ün oğlunun yakın arkadaş olmaları ve hatta oğlu yanında eşi N. İpek ile de arkadaş oldukları, ailece tanışıp görüştükleri Ankara 50. Noterliği’nin; 11 Kasım 2016 tarih ve 20449 yev. no. 11 Kasım 2016 tarih ve 20450 yev. no. 11 Kasım 2016 tarih ve 20451 yev. no. 22 Kasım 2016 tarih ve 20913 yev. no. “E-tensip tutanağı” ile tespit edilmiştir.
-Aslında, bu hesaplaşma ilginç de, sizin çimento fabrikası kurarken, ülkemizin savunması için bunlar da gerek, biz o alanda da kadromuz, imkanlarımızla elimizi taşın altına koyalım dediniz ve bu işe girdiniz, başınıza gelmeyen kalmadı. Bu anlattığınız konulara geri döneceğiz de, teknoloji anlamda yaptıklarınıza dönsek tekrar.
-Evet, tamam.
-Ama önce, sizin konunuzu WhapsApp’da konuşurken bir arkadaşın aktardığı yaşanmış ilginç bir hikayeyi anlattı, onu bu vesile ile burada aktarmak istiyorum. Hikaye şöyle:
OSMAN NURİ KOÇTÜRK : TARHANA OSMAN’IN İLGİNÇ HİKAYESİ
Bu adı daha önce hiç duydunuz mu? VIP değil, CIP da! Uluslararası örgütlerin şirketlerin fonladığı biri de değil. “Yerli ve Milli”. Bize “yerli ve milli” makinalardan önce yerli ve milli adamlar gerek. Bu da onlardan biri. Şimdi 1950’lere gidelim. Türkiye’nin “Küçük Amerika olma” hayalleri kurulan günlere. Bu Osman Nuri Koçtürk daha o günlerde “Amerikan süt tozunun kanserojen olduğunu ispat etti ve yasaklanmasını sağladı” ama biliyorsunuz daha sonra “Zeytin yağlı yiyeyemem aman, basma da fistan giyemem aman” türküleri söyletildi TRT ekranlarından. Bu adam o yıllardaa 1950'li yıllarda Amerikan margarini ve yüksek oranda gluten içeren buğdayına karşı savaş açtı. Biz de “Nan-ı aziz”i bıraktık, Francılaya döndük. Ramazan pidesi, kandil simidi diye bizi kandırdılar.. 1950'li yıllarda Türkiye'ye Marshall yardımı çerçevesinde ABD'den büyük miktarda süt tozu yardımı yapıldı. Suya karıştırılan bu süt tozları bütün okullarda öğrencilere içirildi.. Öyle ki kendi sütünü üreten köylerde bile zorla bu sulandırılmış süt tozları verildi..
Asıl adı Osman Nuri Koçtürk olan “Tarhana Osman”, hem Türkiye'de hem Amerika'da biyokimya eğitimi almış ve bu konularda çeşitli araştırmalar yapmıştı.. “Zakkumcu Ziya”yı hatırlarsınız. Bugün de olmayan mikroba aşı üretenler makbul bu yalanı deşifre edenler horlanmaya devam ediyor. Yani “Şark cephesinde yeni bir durum yok”. “Taşları toprağa bağlamışlar, köpekleri sokağa salmıştır”.
Hatırlarsanız O dönemde Amerikan süt tozuna karşı büyük bir harekât başlatmıştı.. Amerika'nın kendi ülkesindeki üretim artıklarını, tüketilemeyecek kadar kötü olan gıdaları Türkiye'ye sattıklarını belirten Koçtürk, süt tozunda kansere yol açan "aflatoksin" mantarı bulunduğunu ispat etti ve yıllar sonra yasaklanmasını sağladı. Soyadı “Koç Türk”, oysa istedikleri “Uysal koyun” olmamız gerek. Akif’in dediği gibi, “Kim dedi uysal koyunum”! Malum “Hayır diyen bir Türkiye” istemiyorlar.
“Tarhana Osman” 2. isyan bayrağını ise Amerikan margarinine karşı açtı.. O dönemde Amerika, Türkiye'ye çok ucuza soya yağı satmaya başlamıştı. Piyasayı istila eden ABD soyası ve margarini, yerli tereyağı ve zeytinyağının yerini almaya başladı.. Hidrojene margarin tüketimiyle birlikte Türkiye'de kalp damar hastalıkları ve kolestrol sorunları adeta patlama yaptı.. Türkiye'de bunlar olurken ABD'de ise hidrojene yağ tüketimi sağlık sebepleriyle azalıyordu..
Süt tozu ve margarinin ardından ABD, Türkiye'ye "cüce buğday" adını verdiği genetiğiyle oynanmış GDO'lu buğdayı da satmaya başladı.. Tabi ardından gelsin hastalıklar, ve gelsin ilaç ithalatı. Bunu bu gün de yaşıyoruz aslında.
“Tarhana Osman”, Amerikan buğdayı’nın hem topraklarımızı hem de insanlarımızı zehirleyeceğini söyleyerek büyük bir mücadele başlattı.. Ama bugün olduğu gibi, buna siyaset, bürokrasi, meslek odaları, Media, Akademi gereken desteği vermedi. Gittiği her yerde Amerikan gıda ürünlerinin yerine halka tarhana yapmayı ve tüketmeyi öneriyordu. “Tarhana Osman” lâkabı ona buradan kaldı.. Koçtürk'ün çabaları Türkiyeye ihracat yapan lobileri çok kızdırıyordu. Türkiye İslam dünyasına örnek bir ülkeydi. 1966 yılında CIA tarafından Türkiye’de “Nötralize Listesi”ne alındı.
“Koçtürk” İstenmeyen adam ilan edildi. Bakın bu adamın 1953-1978 yılları arasında 65 kitabı yayınlandı. “Gıda Emperyalizmi”, “Sessiz Savaş” ve “Açlık Korkusu” en çok tanınan kitapları..Hani “doğru söyleyeni 9 köyden kovarlar” derler ya, o da bir kaç kez de saldırıya uğradı.
-Peki kim bu “Tarhana Osman”?
-1943 yılında Ankara üniversitesi Veteriner Hekimliği Fakültesinden mezun oldu. Ardından TSK'ya girdi. Daha sonra eğitimini tamamlamak için ABD'ye gitti ve Missouri Üniversitesi beslenme kürsüsünde çalışmaya başladı. 1953'te yurda dönerek Askeri Biyoloji Enstitüsü kimyagerliğine atandı. Ankara Tıp Fakültesi Biyokimya kürsüsünde önce uzman sonra gıda kontrolü ve hijyen doçenti oldu.. 1956'da Et ve balık Kurumunda Merkez Labaratuvarları Müdürü ve Teknoloji Müdürü olarak görev yaptı. İşçi sendikaları ve kooperatiflere danışmanlık yaptı. Ecevit döneminde CHP Ankara Milletvekili adayı oldu, seçilemedi. Çünkü listede seçilecek bir yere yazılmadı. 12 Eylül’de tutuklandı, bir süre cezaevinde yattı, çıktıktan sonra içe dönük bir yaşam sürdü. 1994 yılında 51 yaşında vefat etti. Allah rahmet eylesin.. İlginç bir ömür. Bazılarının değerini yaşarken bilmediğimiz gibi öldükten sonra da bilmiyoruz. Bugün yaşayan bir bilim adamı olan Abdullah Çobanı kaç kişi biliyor acaba!
-Onun bir de et ve ota bakışı ile ilgili bir not var. Bu günlerde sentetik et tartışması yapılıyor. Zirai ilaçlar, fenni gübre, geni ile oynanmış tohumlar ve hormonlu hayvanlar.. Malsefef durum pek iç açıcı değil.
-Evet. “Tarhana Osman”ın bir çocukluk anısı anlatılır: '’Çocukken köyümüzde bir su birikintisinin içerisinde serinleyen mandaların üzerine basa basa bir taraftan öbür tarafa geçerdik. Biz mandaların üzerinden karşıya geçtiğimizde geriye dönüp bakar, sırtına ilk bastığımız mandanın daha yeni başını yavaş yavaş çevirerek ne oluyor diye bize baktığını görürdük. İşte bitkilerle beslenen mandalar gibi tahılla beslenen insanların intikal kabiliyeti de böyle geri olur. Onun için insanlarımıza tahıl değil et yedirmeliyiz. Ormanın kralı aslan da, en kurnaz hayvan tilki de et yiyendir.’'
Biz de etimize de otumuza da sahip çıkalım. Havamıza, suyumuza, toprağımıza, Hayvanlar da ot yiyor. Arı o bitkilerin çiçeklerinden bal yapıyor. Bu vesile ile “Tarhana Osman”ı rahmetle ve saygıyla analım.
Torunu aynı ismi taşımakta olup, Manisa Celal Bayar Üniversitesinde iktisat profesörü olarak çalışmaktadır. Uzmanlık alanı tarım ekonomisidir.
-Evet, tekrar kaldığımız yere dönecek olursak, buyurun.
-Bu katkı önemli idi. Bizim en önemli ürünlerimizde biri İKA, yani İnsansız Kara Aracı idi. İnsansız Kara Aracımızın detaylı teknik özellikleri şöyleydi:
Ateş de edebiliyor, mayın da tesbit edebiliyor. Tamamen otonom bir robotik sistem
İnsansız Kara Aracının ilk prototip tasarım çizimi şöyleydi
Bir çok çalışan protipler, modeller çizdik, maketler yaptık, şairin dediği gibi arkadaşlarımız çocuklar gibi şendi bu işleri yaparken, ama bir an geldi, kandillere katran döktü geceler. Sonuçta kader. Şüphesin bunların hepsinin hesabının sorulacağı 2 gün gelecek. Bu dünyada ve ahirette.
-Peki bu yaşadıklarınız siyasilere, bürokratlara, kamu oyuna anlatmadınız mı?
-Anlatmaya çalıştık ama çok sınırlı. Ülke, bölge ve dünya gündemi çok sıcak. İnsanlar karşı kamplara, kutuplara bölünmüş. İnsanlar neye inanacaklarını şaşırmış durumdalar. Sosyal media bu konulara fazla girmiyor. Öte yandan malum media da işe tamamen iktidar-muhalefet ilişkisi penceresinden bakıyor. Bu konuda 80-90 sayfalık bir kitapçık yayınladık. Arka kapağı şöyle. Arka kapağındaki mesaj zaten konuyu özetliyor. Kapağın sol üst köşesindeki görsel de kitapçığın kapağı zaten.
Kitabın arka kapağında şunlar yazıyor: “İhanet, cinayet, komplo ve casusluk şebesi FETÖ/PDY tarafından işlenen suçlar arasında önemli bir yere sahip olan ilk kez üretimine başlanılan İHA’nın(İnsansız Hava Aracı) nasıl düşürüldüğünü anlatılan bu çalışmadaki iddiaların hepsi delile dayanmaktadır. Pensilvanya’dan alınan talimat ile önce Taraf Gazetesi’nin başlattığı karalama ve yıkım çalışması akabinde sanki bir ortaklık savaşı gibi lanse ettirilerek kamuoyuna sunularak gözden kaçırılmıştır. Olayın mağdurlarının başlarına gelenler, resmi dairede dövülen personel bugüne kadar iftiralara maruz kalan kişilerden yazarın elde ettiği belgeler, mahkeme tutanakları yargıya yansımış tanık ifadeleri ışığında kısa özet bir çalışmada bulunmuştur. Bu çalışma ile FETÖ/PDY tarafından yapılan operasyonların nasıl tek elden yürütüldüğünü, bütün süreçlerin nasıl birbirini ustaklıkla takip ettirildiğini, mağdur edebiyatı ile kandırılan yargı mensupları ve verilen kararaları gördüğünüzde bu yapının terör örgütü yanı sıra usta bir casusluk şebesi olduğunu anlayacak, dezenformasyon silahının ne kadar etkin kullanıldığına tanık olacaksınız."
-Siz hala, üst düzeydeki bazı siyasilerin ve bürokratların bu işin içinde olduğunuzu söylediğiniz konuşuluyor. Bu iş adeta herkesin bildiği fakat kimsenin bilmezmiş gibi davrandığı bir hale dönüşmüş. Ve Aradan 10 yıldan fazla zaman geçmiş.
-Evet, maalesef, VİP, CIP seviyesinde siyasetçi, bürokrat, iş adamı bir çok kişi var. Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste denmiştir. Bir gün bunların da hesabı sorulur. Sabırlı olmamız gerekiyor. Bu işler sadece bizim başımıza gelmedi. Bu artık bir hukuk mücadelesi. Adalet mülkün temelidir. Bu gün bu temel sallanıyor. Adaletin temeli çökerse herkes bunun altında kalır. Aynı gemideyiz. Bunlar dünyada ilk kez olan şeyler değil, ama herhalde cür’etkarlık, yaygınlık itibarını ile böylesi durumlar az görülür. Zor bir zamandan geçiyoruz. Allah herşeyi görüyor. Bu dünyada olmazsa öbür dünyada da bu hesaplar görülecektir.
Görsel olarak 2007-2011 yılları arasında yapılan çalışmalarla ilgili teknik bilgiler içeren sistem tanımı, sistem bileşenleri, kabiliyetler ve sonuca ilişkin …pano bulunmaktadır. Bunlardan bir bölümü Hava kontrol, yer kontrol ve mania kontrol insansız hava kontrolleri ile ilgilidir. Ayrıca yer veri terminalleri, uzaktan görüntüleme terminalleri ile ilgili onlarca pano bulunmaktadır.
Bunlar foto roman gibi tamamen veya kısmen kullanılabilir.
-Bu konu yine burada bitmeyecek. Sanırım bir bölüm daha gerekecek. Bu iş arkası yarın programına döndü. Aslında “Türkiye neden böyle, “Türkiyede neden işsizlik var, Türkiye neden kalkınamıyor”, sorularının cevabı biraz da bu röportajın satıraralarında gizli olduğunu düşünüyorum.
-Teşekkür ederim.
-Ben de.