"İSTANBUL KADIKÖY’DEN KAMUOYUNUN DİKKATİNE! (15.05.2022)
Türkiye Aile Birliği (TABİ) platformu olarak düzenlediğimiz bu basın bildirisinin esas amacı, başta İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı sözde kadını koruma, özünde ise iftira ile aileyi yıkma kanununu olmak üzere, aileyi yıkan mevzuat ve uygulamaların verdiği tahribata dikkat çekmektir.
Bu sözleşme ve kanun, iyi niyetle hazırlanmış olsa dahi, uygulama sonrası toplumda öngörülemeyen pek çok mağduriyet ve sorunlara yol açmıştır.
Öte yandan, genç yaşta evlilik yapmış insanların nikâhlı eşine tecavüz ettiği iddiası ile halen ceza evlerinde tutulması vicdanlarımızı yaralayan ağır bir mağduriyettir.
Kadına pozitif ayrımcılık anayasa ile korunurken, erkeklerin yok sayılması hem cinsiyet ayrımıdır, hem de aynı anayasadaki eşitlik ve adalet ilkesine terstir. Erkeklerin sürekli mağdur edilmesi, çocuğunun, geleceğinin ve mal varlığının haksız yere alınması kanun kuvvetiyle sürdürülemez. Çocukları Anne ve Babasına düşman eden ebeveynden velayetin alınmaması bir neslin ruhsal çöküşe sürüklenmesi ve zürriyetsiz bir topluma gidiş demektir.
Velayetin sorgusuz sualsiz pozitif ayrımcılık yapılarak kadına verilmesi hem uluslararası hukuka, hem de iç hukukumuza aykırıdır. Ancak yargı, birçok kararında olduğu karşı tarafın savunmasını dikkate almadan kararlar almaktadır.
Şiddeti uygulayan taraf hangisi olursa olsun cezalandırılmalıdır. Kadından erkeğe ve çocuğa şiddeti görmezden gelmek, toplumda adalet ve eşitlik duygusunu yok etmektedir. Erkeğe şiddet olsun ama kadına şiddet olmasın demek şiddeti azaltmaz, aksine daha da artırır. Zaten yeşil, mor, kızıl feminist derneklerin öncülüğünde toplumdaki şiddet artmış, karı koca birbirine düşman olmuştur. Bu örgütlerin amacı şiddeti bitirmek değil, şiddetten beslenmektir. Nitekim gelir kaynaklarının şiddetin azalması ile azalması artması ile artması bu durumun en açık göstergedir. Bu tip derneklerin hemen ve tamamen kapatılması iç barış ve huzur için elzemdir.
TMK’daki nafaka, velayet hükümleri; 6284 sayılı kanun ile zorunlu olarak yapılan kadına şiddet haberleri gençlerimizi, evlilikten soğutmaktadır. Aynı kanunlar ile erkekler hiçbir delil gösterilmeden kadının keyfine göre ve genellikle iftira ile evlerinden atılmakta, kalacak hiçbir yer gösterilmemektedir. Kadınlar için sığınma evleri yapan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, erkekleri sokağa atmadan önce erkeğe kalacak yer gösterip, iaşesini temin etmelidir. Kendi evinden uzaklaştırılarak sokağa atılan pek çok Baba, evine geri dönmemiş, dönse de eski aile saadetini bulamamıştır. Sokakta ölen vatandaşların katilleri, onları evinden atarken kalacak yer göstermeyenlerdir.
6284 nolu kanun ve Türk medeni kanunu, ailelerin daha büyük mağduriyetine sebep olmuştur. Bir an önce yerli milli yasalara dönüşmelidir. Bu iki kanun dokunulmaz değildir. Toplumun ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlenmelidir.
Edinilmiş mallara ortaklık rejimi ve TMK 175 ile erkekten alınan süresiz nafaka uygulaması adeta kadına boşanma teşviki, kocadan erken emeklilik sistemi olarak uygulanmaktadır. Sen yeter ki eşini şikâyet et 6284 ile devlet ve yargı senin arkanda, sen yeter ki boşanmak iste TMK ve Yargıtay senin arkanda söylemi kadınların bilincine yerleştirilmiştir.
Boşanma davaları, kadınlar ve avukatlar için devasa bir sektör ve bir nevi geçim kaynağı haline gelmiştir.
6284 nolu kanun ve TMK kaynaklı boşanma davaları, eşlerin maddi manevi yıpranmasına, parasal kaynaklarının boş yere harcanmasına sebep olmakta ve mahkemelerde aşırı dosya yoğunluğuna sebep olmaktadır. Bu sebeplerle, kadın beyanı tek başına esas olamaz, ispat ve delil gibi başka hukuki esasları da olmalıdır.
Süresiz nafaka alan kadına devletimiz, çalışmasan, evlenmesen de eski eşinden nafaka bağlarım diyerek gelir garantisi vermemeli, boşanan erkeğin iflasına neden olarak toplumsal ekonomiyi de sarsmamalıdır. Boşanan insanların yeniden evlenmesini kolaylaştırmalı ve destek olmalıdır.
Boşanma davaları bütün davalara kıyasla bezdirici derecede uzun sürmektedir. Bu süreç insanlar arasındaki husumeti zamana yayarak artan çileye dönüşmektedir. Ayrı yaşadığın insana sadakat bağı kabul edilebilir değildir. Zor durumda bırakılan insanların her canlının doğası gereği yaşam özgürlükleri ve baba olma hakları yasalar ellerinden alınmış, gayri resmi ahlaki olmayan ilişkilere kapı aralamıştır. Gurur duyduğumuz Aile Yapımız cinsiyet kayırma politikası güden kanunlarla bozulmuş ve bozulmaya devam etmektedir. Boşanma sürelerinin insani bir süre ile sabitlenmesi, yeni yuvalar için yeni şans hakkının tüm bireyler gibi boşanan eşlere tanınması elzemdir.
Süresiz yoksulluk nafakası ödemesi geleceğe konulan ipotektir. Yoksulluk nafakası artırım davaları ile erkeklere yüklenen avukatlık ücretleri de eklenince psikolojik ve ekonomik yıpranmaya kaçınılmazdır. Nafaka ödeyemeyenlerin tazyik hapsine atılması da ağır bir sonuç ve zulme dönen uygulamadır. Tazyik hapsi kaldırılarak, eski eşe ödenecek nafaka 1 sene ile sınırlanmalı, sonrası ihtiyaç ise üst soyu tarafından karşılanmalı veya sosyal devlet devreye girmelidir.
Kamu denetçisi Sayın Şeref MALKOÇ Bey’in de belirtiği gibi; “Devlet adeta aileler boşansın diye kanunlar yapmıştır.” Aile yıkıcı kanunların ve yargısal uygulamaların arkasında olan sözde hukuk adamları ve sözde milletin vekilleri, ölen kişilerin acılarından beslenmekte ve vicdanları sızlamadan istismar etmektedir.
Aile Bakanlığı aile yıkımının merkez üssü halindedir. Feministlerin ve LGBT derneklerinin isteklerini kabul eder duruma gelmiştir. Kadına şiddetin her türlüsünü uygulayan fuhuş mafyasını görmezden gelen bu tür dernekler kapatılarak, yerli milli dernekler desteklenmelidir.
Baba, evde otoritedir. Yıkılan ailelerde baba korumasından ve disiplininden uzak yaşayan çocukların uyuşturucu, kumar, hırsızlık ve her türlü suç örgütlerinin sermayesi olması da içler acısı bir durumdur.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ de bu uluslar üstü yapıların ürünü ve sözde kadını korumuş gibi görünen, özde ise daha büyük mağduriyetlere zemin hazırlayarak nesilleri bitirmeye kararlı bir proje çalışmasıdır.
Hiçbir bilimsel çalışma temeli olmayan, kerameti kendinden menkul, kadın erkek eşitliğinin, şiddeti bitireceği ön kabulü ile hazırlanan bu sözleşmenin uygulandığı hiçbir ülkede şiddet azalmamıştır. Ancak şiddetten beslenen kurum ve kuruluşlar artmıştır
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’nin yıkıcı ve daha büyük toplumsal sorunlar yaratan sonuçlarını gören Sayın Cumhurbaşkanı, bu sözleşmeden çekilme kararı almıştır. Kendisine huzurlarınızda bu kararı için teşekkür etmeyi bir borç biliriz.
Ancak İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’nin içimize soktuğu hançer gibi zararlı ve yıkıcı olan 6284 sayılı iftira ve aile yıkım kanunu ile benzer uygulamalar halen devam etmektedir.
İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararının yürütmesini durdurmak isteyenlerin nerelerden ve ne amaçla beslendiğini en iyi bilen kişi Sayın İçişleri Bakanımız Süleyman SOYLU’DUR.
Birçok milletvekilinin içeriğini okuyamadan kabul ettiği İSTANBUL SÖZLEŞMESİ, anayasa ile çelişir durumdadır. İSTANBUL SÖZLEŞMESİ maddeleri uygulamaya konulunca, öngörülemeyen pek çok sorun yaratmıştır. Anayasanın ilgili maddesi; TMK ve 6284 nolu kanun; yerli milli hukuk ve kadim Türk Toplumunun ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlenmelidir.
İstanbul sözleşmesini iptal eden sayın cumhurbaşkanımızın aileye verdiği önem herkes tarafından bilinmektedir. Ancak güçlü kadın güçlü aile diyen güçlü kadınların aileye verdiği zararlar kendilerine tam olarak aksedilmemektedir. Bu konuda bizleri de dinlemek üzere kendisinden bir davet beklentimiz vardır. Bu konudaki temel önerimiz; “MUTLU AİLE MUTLU TOPLUM” ilkesidir.
Türkiye aile birliği olarak İstanbul sözleşmesini iptal kararında Sayın Cumhurbaşkanımıza tam destek vermekteyiz.
Kamuoyuna saygılarımız ile duyururuz. 15.05.2002
TÜRKİYE AİLE BİRLİĞİ"
|
||
|