Reklamı Geç
HABER DETAY
Köyler İçinde Bereket ve Hatıraları ile ölüyor!
Erbakan'la yolculuğum Tanıklıklarım ve Siyasi Kırılmalar kitabında Halis Özdemir, 18 aylık Mamak Zindanlarındaki mahpusluktan sonra köy Özlemini şu duygularla anlatıyor. " Sabahın erken saatlerinde Turhal'da otobüsten indim. Turhal, bundan önce gözüme hiç bu kadar güzel gözükmemişti. Meğer ne de güzel bir memleketim varmış. Meğer insanlar deryadaki balık misali içinde olduğu nimetlerin güzelliklerini, kıymetini nasıl da göremiyorlarmış. Ben bu on sekiz aylık aralıktan sonra sabahın ilk ışıkları ile indiğim Turhal'ı hiç bu kadar güzel görmemiştim. Her şey yerli yerinde hayat başlamış insanlar gündelik iş telaşları içinde sabahın mahmurluğunu atmaya çalışıyorlardı. Zannediyorum ki, onlar da bu güzelliklerin farkında değillerdi. Çünkü bu on sekiz aydan önce ben de Turhal'ı onlar gibi görüyordum. Turhal bu güzelliğinin yanında, bana bir bebeğin anne kucağı gibi güven dolu bir sabah sunmuştu. Merhaba Turhal! Merhaba yeni hayat! Merhaba Memleketim!.."12 Eylül 1980 yılı ve sonrasında bu duygu ve düşüncelerde olan Gazeteci Yazar Halis Özdemir "Köyler İçinde Bereket ve Hatıraları ile ölüyor!" başlıklı köşe yazısı ile 42 yılda Türkiye'de her şeyin nasıl tersyüz olduğunu gözler önüne seriyor. 1980'li yıllarda Türkiye'nin geleceği için Mamak Zindanlarında bedel ödeyen Halis Özdemir bu gün çıksa idi. Turhal'a gittiğinde Merhaba Turhal! Merhaba yeni hayat! Merhaba Memleketim!.. diyemeyecekti. İşte 42 yılda köylerimizi gelenek ve göreneklerimizi ne hale getirdiğimizi en somut bir şekilde su yüzüne çıkaran bir köşe yazısı Tecrübeli Program Yapımcısı, Gazeteci, Yazar Halis Özdemir'den "Köyler İçinde Bereket ve Hatıraları ile ölüyor!"
16 Şubat 2022 - Çarşamba 10:31
GÜNDEM

Köyler İçinde Bereket ve Hatıraları ile ölüyor!


Şehirler Boğuluyor, insanları öğütüyor!
"Hadi gel köyümüze geri dönelim!"

Bu söz şarkılarda kalmamalı Emekliler köylerine dönerek büyük şehirlerin ağır yükünden kendilerini kurtarabilir.

Köyden İstabul'a şehre gelenler artık ne köylü ne şehirli ne de İstanbul'lu!
Farkında mısınız? Köylerde ihtiyarlar ölüyor evler ölüyor ocaklar tütmüyor "söyünüyor" haneler birer birer kapanıyor.

Köylerin ölümü hızlandı çünkü köylerde kalanlar şehre göçmeyenler yaşlandı ve mukadder sonla karşılaşıyorlar. Ölüyorlar.

Ölen aslında sadece köyün ihtiyarları değil!

Hatıralar ölüyor,
Kültür ölüyor,
Köy evleri ölüyor.


Uzun zamandır sokaklarında çelik çomak oynanmıyor.
Genç kızlar hayallerini dantel dantel işleyemiyor.
Çıtır çıtır yanan sobalar artık yanmıyor.
Ocaklar "söyündü" (söndü)!.


Çıtır çıtır yanan kışın çok soğuk günlerinde yüzü ve borusu kıpkırmızı olan sobanın arkasında uykuya dalan mır mır sesleri sessizliği bozan kediler ölüyor.
Köyler ölüyor!
Sanmayın sadece köylülük ölüyor!
Yıllarca yuva olan evler bakımsızlıktan yalnızlıktan yıkılıyorlar.
Köylerden şehre bereket yağıyordu.

Hatırlıyorum da merhum babam ve annem kış mevsimi geldiğinde İstanbul'a gelirlerdi. Gelirlerdi derken ellerini kollarını sallayarak gelmezlerdi yemeden sakladıklarını hazırladıkları kışlıkları çuval çuval bidon bidon geririrlerdi.

Yaprak salça bulgur nohut fasülye kurutulmuş biber kurutulmuş domates ne yoktu ki. Köyde tarlada bahçede olup da getirilmeyen...

Kendilerini almak için otobüs terminaline gittiğimde otobüsün bagajı tıka basa dolu olur bagaj kapaklarının yanına dizilen babalar analar çocuklarına torunlarına binbir zorlukla hazırladıkları armağanları almaya çalışırlar çuvallar karışmasın diye uyku mahmuru gözleri yorgun bedenleri tetikte beklerdi.

Bagajlar alınıp torun hasreti ile şehirdeki evlerinin yolunu tutarlardı.

İşte bunlar öldü!

Köy öldü,
Bereket öldü.
Torun hasreti ile burnu sızlayan baba anneler anne anneler dedeler öldü.


Bizden sonraki nesil asla bunları yaşamayacak görmeyecek!
Ne mahrumiyet ama! Ne şanssızlık ama!
Asla yaşamayacaklar,
Özlemle hasretle kucaklaşmayı asla yaşamayacaklar.

Köy öldü, köylü öldü
Bereket öldü, hatıralar öldü.
Haneler virane oldu.

Ölenlere rahmet olsun, mekanları cennet olsun. İmece usulü çalışılır, olanlar olmayanlara verirdi.

7 veya 8 yaşlarında idim, annem Adige (Çerkes) idi. Köyümüzle annemin köyü yürüme mesafesindeydi. Her fırsatta dedemin nenemin yanına koşardım. Çok sevildiğimi biliyordum. Yanlarına gittiğimde nasıl da gözlerinin içi ışıldardı. Onları öyle görünce şımarır, gururlanırdım kendimi çok önemli hissederdim.

Bir yaz günü harmana gittim. Dayım düven sürüyordu. Öküzlerin çektiği düvenin üzerinde buğday başakalarının harmanlaması ne kadar konfordu.. ne kadar zevkliydi. Anlatılamaz!
Düven ve harman nedir anlatmayacağım bilmeyen okuyucularıma kendileri araştırmaları için.. harman ve düveni öğrenirken daha başka neler öğrenecekler onlara bu fırsatı vermek istiyorum!
Harmandan kaldırılan buğdayları bir bölümü yemek için ambara yerleştirildi bir bölümü çuvallara koyulup balkona dizilirdi. Ben çuvallardaki buğdayların kasabaya götürülüp satılacağını ve benim de dedemle birlikte kasabaya gideceğimi düşünerek yattım, sabah olduğunda balkona konulan buğdayların götürürülmüş olduğunu görünce merhum dedeme sordum; "dede buğdayları kim götürmüş" dedem sahipleri götürdü dedi. Sahipleri kim ki diye sordum "sahipleri" dedi. Sonra rahmetli nenem söze karıştı ve "ihtiyacı olanlar gece kimse görmeden gelip götürdüler" dedi. İhtiyaç fazlasının bir bölümünü ihtiyacı olanlara kimse görmeden gece vermek! İçinde merhamet dayanışma nezaket barındıran ulvi müslüman ahlakı!

Erdemli olmak bu olsa gerek!
Köylerin ölümünü seyretmemek lazım!
Köylerin ölüm feryadı duyulmalı.
Köyler ölmemeli, bereket ölmemeli
Köylerin bereketi şehirlere kışlık olarak geldiğinde, köylerin kışlıkları hazırlayıp yazı beklemeleri ülkede gıda yokluğu buğday yokluğu enflasyonmuş dolarmış yok müdahale imiş yok stokçulukmuş yoktu. Yoktu çünkü insanların parası yoksa da yiyecekleri, kışın yakacakları vardı. Bereket vardı.

Kapılarda inek, bahçede tavuk ahırda ulaşım ve nakliye için karakaçanlar vardı. Atı olan ne kadar hava atsa hakkıydı. Atına eğerini bağlamış kamçısını eline almış meşin çizmeler de çekilmişse değmeyin binicinin keyfine. Birde atı şaha kalkmışsa keyfe bak keyfe!

Köyleri öldürmemeliyiz

Tarım planlaması ve desteği ile köylünün ürünü karşılık bulmalı. Köylü üretici kabzımalların insafına bırakılmamalı. Tarlada patates bir lira marketlerde beş lira olmamalı.
Köylü çiftçi korunmalı. Köylü üretmezse GIDA savaşına gıdayı silah olarak kullananlara yenik düşeriz!

Köylü olmak övünç kaynağı olmalı.

"Hadi gel köyümüze geri dönelim" desem de hiç bir karşılığı yok!

Köylü köyünde yerli yerinde olmalı.
Köylülük özendirilmeli.
Köyümüz hatıraları ile bereketi ile yaşamalı.
Köylerde çocuklarımızın da hatıraları birikmeli.
Dedeleri neneleri halaları hatıralarını süslemeli. Onlarda soba üzerinde ekmek kızartmanın üzerine tereyağı sürmenin zevkine varmalı, kuzinelerin fırınlarında nar gibi kızarmış patatesleri yiyebilmeliler.

Hadi öyleyse
Vira bismillah

Önce yıllardır gitmediğiniz, çocuklarınızı götürmediğiniz doğduğunuz evi oynadığınız sokakları okulunuzu yıllardır görmediğiniz şayet yaşıyorlarsa akraba ve komşularınızı ziyaret edin, geçmişinizle çocuklarınızı tanıştırın haydin hiç bir bahaneye sığınmayın!

 

Kalın sağlıcakla.
Vesselam

 

YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN
https://www.bncmedyahaber.com/yazar-kilicdaroglu-ne-diyor-ne-yapmak-istiyor-760.html

Adınız
Yorumunuz
Hiç yorum yapılmamış.