Reklamı Geç
HABER DETAY
Meselelerimiz -2-
Prof. Dr. Mirzahan Hızal yazdı.. "Meselelerimiz -2-"
01 Ekim 2021 - Cuma 00:06

MESELELERİMİZ -2-   

 

 LAİK DEMOKRATİK KAFA YAPISI 

 

Yaklaşık 500 yıldır tembellik ve nazariyatçılık yüzünden geri kalan,  aklını kullanmadığı için yenik ve ezik hale düşen Müslüman toplumlar kendilerini yenen batıya korku dolu bir hayranlık duymuş,  aşağılık kompleksine kapılmış, yaptıkları sözde yenileştirme ve iyileştirme hareketleriyle kendi bünye ve benliklerinden daha da uzaklaşmış, adeta yanlış ilaçlar verilmiş hasta gibi daha da ağırlaşmış durumdadırlar.  Bu hastalıkların en önde geleni laik demokratik siyasi sistemdir.   Sistemin de ötesinde insanların beynine kazınmış, demokrasinin en iyi ve ileri idare sistemi olduğu dogmasıdır.  Zehrin üzerindeki şeker kaplama ise şudur.  Efendim burası özgür bir ülkedir. 

 

Kur bir siyasi parti seçimlere katıl,  iktidara gel ve her şeyi düzelt.  Yukarıda ifade edildiği gibi bu tamamen teorik hatta hayal ürünü bir yanılgıdır.   Bir defa özgürlüklerin devletini kuran ve yöneten batının sana verdikleri kadardır. “Biz özgürüz” mü dediniz? O zaman neden kendi kanunlarını yapamıyorsunuz? 

 

Canının istediği partiyi kuramazsın. Partin hiçbir inanç esasına dayalı olamaz.  Yani dinsiz ve inançsız bir parti olmak zorunda.  Batıda din esaslı parti kurulur ama sen kuramazsın.  Sonra,  çok paran yoksa ne seçimlere girebilirsin ne de seçim kazanabilirsin.  Seçimleri kazansan bile aslında seçimleri sen değil sana para yatıranlar kazanır.   Aynen at yarışlarında olduğu gibi.  İktidarda etrafına parazitler ve haşarat dolar.  İktidara gelsen bile muktedir olamazsın vs. vs. Kısacası bu batıl ve ahlaksız sistemin kötülükleri saymakla bitmez. 

 

Hal böyleyken Müslümanların bu kirli oyuna katılıp gözlerine kestirdikleri bir siyasi partiyi fanatikçe desteklemeleri,  onu iktidara taşımak için maddi manevi fedakârlıklar yaparak çırpınmaları ne kadar şaşılacak ve acınacak bir şeydir.  Bu,  cehalet ve gafletten başka bir şeyle açıklanamaz. Yahu her şey bir tarafa karşı olduğun parti bir yanlış yaptığında kartal gibi üstüne atlıyorsun da kendi partin bir hata yaparsa neden gıkın çıkmıyor?  Neden dürüst değilsin? Mertliğe ne oldu?   Parti içi demokrasi ve özgürlüklere ne oldu?  Partini din,  liderini de ilah mı edindin? 

 

Parti ve parti kelimesi bile bölünmeyi, ayrılığı ve tefrikayı ifade eder. 

 

Eskiden parti yerine fırka denirdi.  Yani ayrılmış grup.  Hani mü’minler kardeşti? Tefrika yasaktı? Bu batı zehri ne kadar da tatlı geldi Müslümanlara.   İslam’da parti kurmak ve tefrika çıkarmak yoktur.  Bu şiddetle yasaklanmış bir fitnedir.   Ehveni Şer yalanı ise zehirim üzerindeki şekerin yeşil renkli halidir. 

Allah CC birdir ve İslam’da tek bir parti vardır; Allah'ın CC partisine,   bütün mü’minler doğuştan tabii üyedir.  Bunun dışındakiler de tek partidir,  küfür partisi,  şeytanın partisi.  Bu yüzden Kur’an ı Kerimin bir adı da Furkan dar. Hak ile batılı birbirinden ayıran.  İslam’da yöneticiler içlerinden en ehliyetli,  ilim,  ahlak ve feraset sahibi olanlardan seçilir.   Sistemde kuralları Allah CC koyar.  Parayla rüşvetle seçim kazanmak sonra bunlara ihaleler vererek borcunu ödemek yüzde yüz haramdır.  Din sömürüsü yapanlar,  dinciler,  dini siyasete alet edenler ise kitabımızda açıklandığı gibi,  yarın cehennemde  “azaptan kurtulmak için Allah'a CC  kendilerini hemen öldürmesi için yalvarırlar”. İktidara gelince şımaran,  milletin hakkını yiyerek, zenginleşen ve şişmanlayanların ise  “kazandıkları haram altınlar kızdırılarak haramla beslenmiş vücutlarına yapıştırılır.” 

 

Ne yazıktır ki bugün Müslümanları dağılmış,  her biri bir partide,   kirli siyaset icabı haksızlıklar karşısında dilsiz, toplu durum icabı haramlar karşısında sessiz,   yer yer İslam düşmanlarıyla kol kola görüyoruz.  Kendi partilerine destek olarak onları överek,  karşı düşman partiyi yererek ıslama hizmet ettiklerini zannediyorlar.  Çok affedersiniz, necasetle suyla abdest alınmaz.  Haramdan şifa olmaz. Bir büyüğümüz, gerçek âlim, Kayserili İbrahim Eken  (RAM’a) ,  “ İman,  Allah'ın CC  inanın dediği şeylere O’nun istediği şekilde inanmaya derler “ demişti.  İslam’a hizmet de ilamın kurallarıyla ve araçlarıyla yapılır.  Allah'ın CC haram kıldığı yöntem ve usullerle hizmet değil hezimet olur. 

 

Amaçlar araçları meşru kılmaz.   Bu,  inançsız batının ahlaksız usullerindendir.   Savaşı kazanacağız diye kadınları çocukları,  masum insanları zehirli gazlarla,  bulaşıcı hastalıklarla kıramaz,  bombalayamazsınız.  İktidara geleceğiz diye yalan söyleyip, tutmayacağınız sözler veremez, “ yapmayacağınız şeyleri söyleyemezsiniz “. Sizden daha liyakatliler varken makamlara talip olamazsınız.   Emanetleri ehil olmayanlara veremezsiniz.   Adaletten ayrılamazsınız. Yeterli sayıda liyakatli insanınız yoksa iktidara talip olamazsınız.  Olsanız bile demokrasilerde halk cahilse sizi değil liyakati olmayanları seçebilir.

Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar.  Onlar, zandan (kesin olmayan bilgiden, tahmin ve teoriden) başka bir şeye tâbi olmaz, yalandan da başka (söz) söylemezler.” (En’am 116)

Lisede öğretmenimiz demokrasiyi överken  “demokrasi bir fazilet rejimidir “ derdi. Sonra anladık ki aslında kötülerin kazandığı bir sahtekârlıkmış. Sonucu önceden belli olan hileli bir at yarışı imiş. Hileli kumar makineleriyle hep kumarhanenin kazandığı bir oyunmuş.   Yeryüzünde,   anayasasında “değiştirilmesi teklif edilmesi yasak “ maddeler olan başka demokratik bir ülke var mıdır? 

 

Ayrıca Devlet başka şey Hükümet ve iktidar başka şeydir.  Bir ülkeyi seçimi kazanan parti değil, finansal gücü, teknoloji ve bilimi elinde tutan,  eğitim sistemine,  sanayi ve ekonomiye hâkim olan iç ve dış güçler idare eder.  

 

İktidar sadece onların işlerini kolaylaştıran bir ekiptir.  Beğenmezlerse değiştiriverirler.  İyi koşamayan yarış atı gibi.  Bu güçlere sahip olmayan Müslümanların onları yönetmesi boş bir hayalden başka bir şey değildir. Her zaman güçlü olan güçsüzü yönetir,  güçsüzün güçlüyü yönettiği hiç görülmemiştir.  En güvendiğiniz yönetim bile gereken müdahale yapılınca geri adım atmıyor mu? 

 

Açıkça görülüyor ki,  Müslümanların siyasi partilerden ve bu laik-çarpık- demokratik sistemden medet ummak yerine,  çok çalışıp ihlas ve gayretle yukarıda açıklanan belirleyici güçlere sahip olmalarından başka hiçbir çareleri yoktur.   Tabii bir de mehdiyi bekleyenler var.  Öyle ya,  nasıl olsa mehdi gelip bizi kurtarıverecekse (!)  çalışıp yorulmaya ne gerek var?    Durduk yerde fitne çıkarmamak lazım. 

 

MİLLİYETÇİLİK  

 

Hiçbir insan soyunu, milletini ve atalarını seçemez.  Kendi elinde olmayan bu gibi mensubiyetlerle bir kişinin kınanması,  küçük görülmesi nasıl ahlak ve inanca aykırı ise,  bunlarla övünmek,  gurur duymak da o kadar anlamsız, saçma ve İslam inancına aykırıdır.  Millet kavramıyla bir kişinin anası babası ve akrabalarının mensup olduğu toplum kastediliyorsa, Ermeni milleti Türk milletinden daha asil daha şerefli ve üstündür sözü ne kadar yanlış ve haksızsa,    Türk milleti Arap milletinden daha üstündür sözü de o kadar mantıksız ve haksızdır. 

 

Bu,  siyah karıncalar kırmızı karıncalardan daha şerefli ve üstündür demek kadar akıl ve mantık dışıdır. 

 

Bütün insanları Allah yaratmıştır.  Kimin kimden nasıl üstün olduğunu sadece O bilir ve O takdir eder. 

 

Bunun aksine bir iddia Allah'a CC muhalefettir.  

 

Bütün insanlar Hz. Âdem AS'ın çocuklarıdır. “Arabın arab olmayana bir üstünlüğü yoktur” “ Üstünlük sadece iman ve takva iledir.”  Müslüman ve mü’min bir Ermeni veya Kürt,  inançsız bir Türk’ten sonsuz derece daha üstün ve değerlidir.  O Ermeni cennete,   o inançsız Türk de cehenneme gidecektir.  Sen sadece Türk olduğun için ve buna istinaden diğer milletlerden nasıl bir üstünlüğün olabilir ki?  Biyolojik bir farklılığın mı var?  Yoksa Allah'tan (cc) bir ayrıcalık senetti mi aldın? Ayrıca Türk tanımınız nedir? Sizin 12. büyük anneniz örneğin Rum veya Ermeni ise ne olacak?  TC sınırları dâhilinde yaşayanlar mı Türk’tür? Başka milletten birisinin burada yaşama hakkı yok mudur? Yeryüzündeki bütün insanlar güney kutbundan kuzey kutbuna kadar Türk olmak zorunda mıdır?  Üstelik Allah CC ve Resulü SAS soy sopla öğünmenin batıl ve haram olduğunu hiçbir milletin diğerine takvadan başka bir şeyle üstün olamayacağını açıkça bildirmiş ve Müslümanları uyarmışken.   

 

Esasen Cumhuriyet devrine kadar 1000 yıldır Müslümanlar soylarını öne çıkararak hiçbir tefrika çıkarmamış böyle bir dava gütmemişlerdir.  Son İslam devletini yıkanların,  onun tekrar ayağa kalkmasını önlemek için aldıkları önlemlerden birisi de milliyetçilik akımları olmuştur.  Böylece birçok etnik gruptan oluşan İslam toplumunu, ümmeti parçalamak ve birleşmesine engel olmak isteyen düşmanlar maalesef oldukça başarılı olmuşlardır.  

 

Tarih boyunca Müslümanlar Arap Ordusu,  Türk ordusu,  Kürt ordusu vb. olarak değil İslam ordusu ve İslam askeri olarak sadece Allah CC rızası için,  ilâ-i Kelimetullah için savaşmışlardır. Çanakkale savaşı bir İslam zaferidir.  İslam devleti yıkılıp parçalanıncaya kadar millet kelimesi din ve ümmet anlamında kullanılmış,   Kur’an’da da Millet - i İbrahim şeklinde mü’min muvahhit toplumlar için makbul din anlamında yer almıştır.  Hiçbir şüphe yoktur ki,  etnik milliyetçilik akımları Müslümanların arasına İslam düşmanları tarafından sokulmuş ve ne yazık ki bazı Müslümanlar bu zehirli hapı da yutmuşlar ve Arap Müslümanlar,  Türk Müslümanlığı gibi sapık ideolojilere kendilerini kaptırmışlardır.  Müslüman Kürtler,  Müslüman Boşnaklar,  Müslüman Rumlar,  Müslüman Lazlar,  Arnavutlar, Çerkeşler vb. diye daha fazla parçalara da bölelim mi? Koskoca ülkede Türklere milliyetçiliği öğretecek Monizm Köhne Tekinalp adında bir Yahudi’nin çıkıp fikir babalığı yapması tesadüf olabilir mi?   Günümüzde Müslümanları bölen ve zayıflatan bu hastalıktan daha geç olmadan akıl,  iman ve ilimle kurtulmak şarttır. Hiçbir insan etnik kimliği ve etnik kökeninden sorumlu değildir,  ama bugün içinde bulunduğu durumundan ve kendi yaptıklarından sorumludur. Maalesef bu hastalık o kadar müzminleşmiştir ki bugün halen birçok kişi Türk Milliyetçiliğinin çok iyi bir şey ama örneğin Arap veya Kürt Milliyetçiliğinin çok kötü bir şey olduğunu düşünecek kadar idrak zafiyetine uğramıştır. 

 

Geçmiş bugünün ne mazereti nede gurur kaynağı olamaz.  “Herkes kendi günahını yüklenir.” “Onlar bir topluluk idi geldiler geçtiler,  onların kazandıkları kendilerine,  sizin kazandıklarınız sizedir” 

 

KORKAKLIK VE EZİKLİK 

 

Müslüman toplumların istisnasız hepsinin şu anda İslami denilemeyecek kadar ilamdan uzak yönetimlerin idaresi altında oldukları bir gerçektir. Kimi düpedüz batı kolonisi ve sömürgesi,  kimi içine yerleştirilmiş ajanlar ve örgütler,  kimisi de,  değiştirilmesi teklif edilmesi yasaklanmış yasalar ile teslim alınmış sözde bağımsız gerçekte prangalı toplumlardır.  En iyi durumda gibi görünenleri bile kültür,  eğitim,  ekonomik,  teknolojik ve sanayi açılarından baskılar altında ve dışa bağımlı durumdadır.  Hemen hemen hepsinin devletleri kendileri tarafından değil,  işgalciler tarafından kurulmuş,  kurdurulmuş post modern koloni devletleridir.  Çağa ayak uydurmak adı altında ithal yasalar,  ithal sanat,  ithal kültür,  ithal sosyal ve siyasi yapı,  ithal her şeyle yönetilmektedirler.  İşgalci kolonizatörler bu durumu ve dolayısıyla sömürülerini devam ettirebilmek için halka baskılar dayatmalar,  suikastlar,  darbeler,   hatta idamlara,  katliamlara varan şiddet uygulamışlar,  itiraz edenleri ezmişler halkı korkutmuş ve sindirmişlerdir.  Çoğunlukla yerli işbirlikçi hainler aracılığı ile sürdürdükleri bu baskılar halen çeşitli şekillerde devam etmektedir. 

 

Önemli olan konu şudur ki,  uzun süre bu baskı ve tehditlere maruz kalan Müslümanlarda otoriteye karşı bir korku ve paranoya,  eziklik oluşmuştur.  Halk devletten ve devletle ilgili her şeyden korkar.   Evine sarı bir zarf gelse eyvah işten mi atıldım,  bir ceza mı geldi diye korkar.  Kapısını bir polis çalsa kalp atışları hızlanır. Yöneticiler bu korkuyu da kendi çıkarları için kullanırlar ve her fırsatta devleti yücelten,  halkı önemsiz gösteren, herkes ve her şey devlete feda olsun düşüncesini pekiştiren,  devletin yüce ve kutsal,   devlet büyüklerinin üstün insanlar,  halkın ise hizmetçi ve harcanabilir tebaa olarak görüldüğü bir anlayışı vurgularlar.  Hâlbuki devlet halka hizmet için vardır,   halk devletten daha yüce ve önemlidir.  Müslümanlar da bu kutsal devlet sendromundan nasiplerini almışlar ve hatta devleti aşırı kutsallaştırıp onun talimatlarını Allah'ın CC emirlerine tercih eder hale gelmişlerdir.  Gerçek şudur ki,  hiçbir devletin insanların inanç ve ibadetlerine karışmaya,   yasaklar koymaya, doğrudan veya dolaylı baskı uygulamaya hakkı yoktur.  Bu laiklik adına değil, İslam Hukuku gereğidir. Halkın inancına uygun şekilde yaşamasına engel olmak bu yönde yasaklar koymak ve uygulamak zulümdür. Müslümanların bu şuurda olmaları,  zulme boyun eğmeden ve korkmadan itiraz haklarını kullanmaları lazımdır.  Allahtan cc başkasının karşısında eğilen insanlar Allah'a (cc) kulluk yapamazlar. 

 

YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN
https://www.bncmedyahaber.com/yazar-meselelerimiz--1--672.html

 

Adınız
Yorumunuz
Hiç yorum yapılmamış.