Bir Profesörün Ağzından!.. Çok Önemli İtiraflar!..
Prof. Dr. Mirzahan Hızal yazdı!.. "Bir Profesörün Ağzından!.. Çok Önemli İtiraflar!.. "
Bir Profösörün Ağzından!.. Çok Önemli İtiraflar!..
Eskiden Osmanlı devleti, idaresi altındaki ülkelerden, zeki, kabiliyetli gençleri toplar, bunlara iyi bir eğitim verir ve yeteneklerine göre, meslek sahibi, bilim adamı, asker vb. olarak yetiştirir ve bu insan kaynağını değerlendirirdi.
Bazılarının zannettiği veya Türk- İslam düşmanlarının göstermek istediği gibi Osmanlı Devleti devşirme denilen bu gençleri zorla ve baskıyla değil gönül rızasıyla ve ailelerinin izniyle almış, eğitmiştir. Onlara ilim ve sanat öğretmiş faydalı insanlar olarak yetiştirmiştir. Esasen dinde zorlama yoktur, kimse zorla ve baskıyla Müslüman yapılamaz. İslam tarihinin hiç bir döneminde de yapılmamıştır. Hatta bu gençlerin beğenilip seçilmesinin çoğu defa aileleri için bir onur ve iftihar vesilesi olduğu kaydedilmiştir. Bunların içinden çok değerli insanlar (Sokullu Mehmet paşa gibi) yetişmiş olduğu da bir gerçektir.
O zamanlar İslam Ülkesi, Avrupa ülkelerinden çok daha medeni, kültür sanat ve teknolojide ileride idi. Çünkü onlar Allah (CC) inanıyor, ona güveniyor, “ ancak ona ibadet ediyor ve ancak ondan yardım istiyorlardı” .
Şimdi ise Müslümanlar başka şeylere, başkalarına güveniyor ve yardım istiyorlar. Allah (CC) da onları güvendikleri, inandıkları ile baş başa bırakmış, onlara mahkûm ve muhtaç kılmıştır. Günümüzde, gayri Müslimler Müslümanlardan daha çalışkan ve dürüst oldukları için teknolojide, maddiyatta ilerlemiş güçlenmiş, Müslümanları baskı altına almış ezmekte ve sömürmektedir. Teknoloji, bilim ve ekonomide daha ileride ve daha güçlü oldukları için yukarıda bahsedilen devşirme olayı tersine dönmüş ve uzun zamandır artık gayri Müslimler, Müslüman ülkelerin gençlerini, zeki, çalışkan ve yetenekli insanlarını alıp ülkelerinde eğitip yetiştirmekte, onları yetiştirirken de çok büyük bir çoğunluğunu kendi kültür ve medeniyetinin hayranı, bağımlısı haline getirmektedir. Bunlar artık ilim ve hikmeti, doğruyu, hakkı İslam’da değil, Batıda, Avrupa insan hakları beyannamesinde, Avrupa Kültür Mirasında, Kopenhag kriterlerinde, İstanbul Sözleşmesinde, Kemal Dervişlerde, Mc. Kinseylerde vs. aramakta ve güya bulmaktadır.
Milyonlarca kızıl deriliyi acımasızca katleden, süren, milyonlarca İnka’ yı öldüren mallarını yağmalayan ve topraklarını işgal eden, milyonlarca Hintliyi, Afrikalıyı, Iraklıyı vb. öldüren, köleleştiren Kaynaklarını sömüren, medeniyet getireceğiz diye halen dünyanın hemen her yerinde katliamlar yapan, nükleer enerjiyi insan öldürmek için kullanmaktan çekinmeyen, kan döken bu vahşiler şimdi kalkmışlar kendi kirli tarihlerine bakmadan bize medeniyet ve insanlık dersi veriyorlar.
Yıl 1970. İngiltere’ye ihtisas için yeni gitmiştim. Geleli daha bir hafta oldu olmadı, kapı çalındı ve orta yaşlı bir İngiliz bey ve bir hanımefendi son derece güler yüzlü ve kibar bir şekilde adresimi “British Counsel” yabancılar ofisinden aldıklarını ve izin verirsem bazı konularda bilgi vermek ve yardımcı olmak için geldiklerini söylediler. Tabii ki içeriye buyur ettim ve çay ikram ettikten sonra konuya girdiler. Kalacak yer hatta para vb. problemim olup olmadığını sordular, mensup oldukları teşkilatın böyle hayır işleri için fonları olduğunu, çekinecek bir şey olmadığını vs. belirttikten sonra kendilerinin bu bölgeden sorumlu kilisede bu tür işlerle ilgilenen biriminde görevli olduğunu ifade ettiler. Hem İngilizcemi test etmek hem de gelenlerin nezaketi ve kibarlığı karşısında kabalık etmek istemediğimden, teşekkür ederek onları dinlemeye hazır olduğumu söyledim. Önce havadan sudan, İngiltere’yi nasıl bulduğumdan falan bahsettikten sonra, Müslüman olup olmadığımı sordular.
Evet, cevabım üzerine, olabilir “ ama Türkiye laik bir ülke, herkes inanç ve ibadetinde özgür değil mi?” dediler. Cevap tabii ki yine evet oldu. Derken, kendilerinin aslında İslam dinini bildiklerini ve bu dinde birçok güzel şey olduğunu ama ne yazık ki Müslümanların tek tanrı inancına takılıp kaldıklarını, tanrının oğlu falan olabileceği düşüncesini asla kabul edemediklerini söylediler.
Konunun nereye gittiğini ve gelenlerin gerçek amaçları belli olmuştu. Bilgimin yettiği, dilimin döndüğü kadar asıl yanılanların kendileri olduğunu, birden çok tanrının olmayacağını yoksa âlemde fesat ve kargaşa olacağını, ayrıca tarihi gerçekler olduğunu, birbiriyle tutarlı olmayan bir sürü İncil olduğunu vb. anlatmaya çalıştım. Tereciye tere satıyordum. Gelenler önyargılı ve maksatlıydılar. Kiliseye ve muhtemelen gittiğim üniversiteyle ilgilenen mason locasına hele de yabancı bir kişi, özellikle bir Müslüman Türkü dönüştürmek ve kazandırmak onlar için çok önemliydi. Allah’ (CC) şükür başaramadılar. Tabii benim durumumda. Başka Türk, Arap, Pakistanlı vs. öğrencilerde ne kadar başarılı olduklarını Cenab-ı Hak bilir. Daha sonra aynı üniversitede okuyan Türk arkadaşlarla tanışmış ve onlardan “aslında İngilizlerin ne kadar medeni ve insancıl olduklarını, Türkleri de çok sevdiklerini” dinlemiştim. Oralarda okuyan uzun zaman yaşayan kabuk Müslümanlar görmüyorlardı ki onlar kendi aralarında kendi toplumlarında insana (kendi insanlarına) saygılı ve medenidir. Konu bir Arap, Afrikalı, Pakistanlı, Türk, Müslüman olduğunda onların maskeleri düşmekte ve çirkin gerçek yüzleri ortaya çıkmaktadır.
Onlar yakın zamanlara kadar Hristiyan olmuş Afrikalıları bile kiliselerine sokmayan, Müslümanları havaalanlarında köpeklerle arayan, köpeklere ısırtan, sokakta sadece rengi siyah veya kahverengi diye sudan sebeplerle 30 - 40 mermiyle veya boynuna basarak öldüren ırkçı vahşilerdir. Bizim batılı ülkelerde tahsil yapan, önce batı teknolojisine, çalışma, sistem, düzen ve disiplinine hayran olan, sonra bu hayranlığı yavaş yavaş batı insanına, batı kültür ve rasyonalitesine, realizmine, inancına hatta inançsızlığına tolerans, saygı, hayranlık ve sevgiye dönüşen devşirmelerimizi ne yapacağız? Bana İngilizleri ve İngiliz toplumunu metheden o arkadaş ve babasının yüksek dereceli bir mason olduğunu sonradan öğrenmiştim.
Allah (CC) korudu, beni devşiremediler. Yoksa şu anda bu yazıyı değil, rektör olduğum (!) üniversitedeki ofisimde, bakanlık ilgili birimi üst düzey danışmanı ve yönetim kurulu başkanı olarak devletin İngiltere’den satın alacağı, alması elzem olan, malzemeler listesini ve ayrıca Ankara Mason Locası aylık yemekli toplantısına davet edilecek üniversiteden yeni mezun çok başarılı gençlerin listesini yazıyor olacaktım.
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN
https://bncmedyahaber.com/yazar-onden-gidenler-644.html
Bir Profösörün Ağzından!.. Çok Önemli İtiraflar!..
Eskiden Osmanlı devleti, idaresi altındaki ülkelerden, zeki, kabiliyetli gençleri toplar, bunlara iyi bir eğitim verir ve yeteneklerine göre, meslek sahibi, bilim adamı, asker vb. olarak yetiştirir ve bu insan kaynağını değerlendirirdi.
Bazılarının zannettiği veya Türk- İslam düşmanlarının göstermek istediği gibi Osmanlı Devleti devşirme denilen bu gençleri zorla ve baskıyla değil gönül rızasıyla ve ailelerinin izniyle almış, eğitmiştir. Onlara ilim ve sanat öğretmiş faydalı insanlar olarak yetiştirmiştir. Esasen dinde zorlama yoktur, kimse zorla ve baskıyla Müslüman yapılamaz. İslam tarihinin hiç bir döneminde de yapılmamıştır. Hatta bu gençlerin beğenilip seçilmesinin çoğu defa aileleri için bir onur ve iftihar vesilesi olduğu kaydedilmiştir. Bunların içinden çok değerli insanlar (Sokullu Mehmet paşa gibi) yetişmiş olduğu da bir gerçektir.
O zamanlar İslam Ülkesi, Avrupa ülkelerinden çok daha medeni, kültür sanat ve teknolojide ileride idi. Çünkü onlar Allah (CC) inanıyor, ona güveniyor, “ ancak ona ibadet ediyor ve ancak ondan yardım istiyorlardı” .
Şimdi ise Müslümanlar başka şeylere, başkalarına güveniyor ve yardım istiyorlar. Allah (CC) da onları güvendikleri, inandıkları ile baş başa bırakmış, onlara mahkûm ve muhtaç kılmıştır. Günümüzde, gayri Müslimler Müslümanlardan daha çalışkan ve dürüst oldukları için teknolojide, maddiyatta ilerlemiş güçlenmiş, Müslümanları baskı altına almış ezmekte ve sömürmektedir. Teknoloji, bilim ve ekonomide daha ileride ve daha güçlü oldukları için yukarıda bahsedilen devşirme olayı tersine dönmüş ve uzun zamandır artık gayri Müslimler, Müslüman ülkelerin gençlerini, zeki, çalışkan ve yetenekli insanlarını alıp ülkelerinde eğitip yetiştirmekte, onları yetiştirirken de çok büyük bir çoğunluğunu kendi kültür ve medeniyetinin hayranı, bağımlısı haline getirmektedir. Bunlar artık ilim ve hikmeti, doğruyu, hakkı İslam’da değil, Batıda, Avrupa insan hakları beyannamesinde, Avrupa Kültür Mirasında, Kopenhag kriterlerinde, İstanbul Sözleşmesinde, Kemal Dervişlerde, Mc. Kinseylerde vs. aramakta ve güya bulmaktadır.
Milyonlarca kızıl deriliyi acımasızca katleden, süren, milyonlarca İnka’ yı öldüren mallarını yağmalayan ve topraklarını işgal eden, milyonlarca Hintliyi, Afrikalıyı, Iraklıyı vb. öldüren, köleleştiren Kaynaklarını sömüren, medeniyet getireceğiz diye halen dünyanın hemen her yerinde katliamlar yapan, nükleer enerjiyi insan öldürmek için kullanmaktan çekinmeyen, kan döken bu vahşiler şimdi kalkmışlar kendi kirli tarihlerine bakmadan bize medeniyet ve insanlık dersi veriyorlar.
Yıl 1970. İngiltere’ye ihtisas için yeni gitmiştim. Geleli daha bir hafta oldu olmadı, kapı çalındı ve orta yaşlı bir İngiliz bey ve bir hanımefendi son derece güler yüzlü ve kibar bir şekilde adresimi “British Counsel” yabancılar ofisinden aldıklarını ve izin verirsem bazı konularda bilgi vermek ve yardımcı olmak için geldiklerini söylediler. Tabii ki içeriye buyur ettim ve çay ikram ettikten sonra konuya girdiler. Kalacak yer hatta para vb. problemim olup olmadığını sordular, mensup oldukları teşkilatın böyle hayır işleri için fonları olduğunu, çekinecek bir şey olmadığını vs. belirttikten sonra kendilerinin bu bölgeden sorumlu kilisede bu tür işlerle ilgilenen biriminde görevli olduğunu ifade ettiler. Hem İngilizcemi test etmek hem de gelenlerin nezaketi ve kibarlığı karşısında kabalık etmek istemediğimden, teşekkür ederek onları dinlemeye hazır olduğumu söyledim. Önce havadan sudan, İngiltere’yi nasıl bulduğumdan falan bahsettikten sonra, Müslüman olup olmadığımı sordular.
Evet, cevabım üzerine, olabilir “ ama Türkiye laik bir ülke, herkes inanç ve ibadetinde özgür değil mi?” dediler. Cevap tabii ki yine evet oldu. Derken, kendilerinin aslında İslam dinini bildiklerini ve bu dinde birçok güzel şey olduğunu ama ne yazık ki Müslümanların tek tanrı inancına takılıp kaldıklarını, tanrının oğlu falan olabileceği düşüncesini asla kabul edemediklerini söylediler.
Konunun nereye gittiğini ve gelenlerin gerçek amaçları belli olmuştu. Bilgimin yettiği, dilimin döndüğü kadar asıl yanılanların kendileri olduğunu, birden çok tanrının olmayacağını yoksa âlemde fesat ve kargaşa olacağını, ayrıca tarihi gerçekler olduğunu, birbiriyle tutarlı olmayan bir sürü İncil olduğunu vb. anlatmaya çalıştım. Tereciye tere satıyordum. Gelenler önyargılı ve maksatlıydılar. Kiliseye ve muhtemelen gittiğim üniversiteyle ilgilenen mason locasına hele de yabancı bir kişi, özellikle bir Müslüman Türkü dönüştürmek ve kazandırmak onlar için çok önemliydi. Allah’ (CC) şükür başaramadılar. Tabii benim durumumda. Başka Türk, Arap, Pakistanlı vs. öğrencilerde ne kadar başarılı olduklarını Cenab-ı Hak bilir. Daha sonra aynı üniversitede okuyan Türk arkadaşlarla tanışmış ve onlardan “aslında İngilizlerin ne kadar medeni ve insancıl olduklarını, Türkleri de çok sevdiklerini” dinlemiştim. Oralarda okuyan uzun zaman yaşayan kabuk Müslümanlar görmüyorlardı ki onlar kendi aralarında kendi toplumlarında insana (kendi insanlarına) saygılı ve medenidir. Konu bir Arap, Afrikalı, Pakistanlı, Türk, Müslüman olduğunda onların maskeleri düşmekte ve çirkin gerçek yüzleri ortaya çıkmaktadır.
Onlar yakın zamanlara kadar Hristiyan olmuş Afrikalıları bile kiliselerine sokmayan, Müslümanları havaalanlarında köpeklerle arayan, köpeklere ısırtan, sokakta sadece rengi siyah veya kahverengi diye sudan sebeplerle 30 - 40 mermiyle veya boynuna basarak öldüren ırkçı vahşilerdir. Bizim batılı ülkelerde tahsil yapan, önce batı teknolojisine, çalışma, sistem, düzen ve disiplinine hayran olan, sonra bu hayranlığı yavaş yavaş batı insanına, batı kültür ve rasyonalitesine, realizmine, inancına hatta inançsızlığına tolerans, saygı, hayranlık ve sevgiye dönüşen devşirmelerimizi ne yapacağız? Bana İngilizleri ve İngiliz toplumunu metheden o arkadaş ve babasının yüksek dereceli bir mason olduğunu sonradan öğrenmiştim.
Allah (CC) korudu, beni devşiremediler. Yoksa şu anda bu yazıyı değil, rektör olduğum (!) üniversitedeki ofisimde, bakanlık ilgili birimi üst düzey danışmanı ve yönetim kurulu başkanı olarak devletin İngiltere’den satın alacağı, alması elzem olan, malzemeler listesini ve ayrıca Ankara Mason Locası aylık yemekli toplantısına davet edilecek üniversiteden yeni mezun çok başarılı gençlerin listesini yazıyor olacaktım.
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN
https://bncmedyahaber.com/yazar-onden-gidenler-644.html