BAZI KAMU KURUMLARINDA VE ÖZEL SEKTÖRDE ZORUNLU AŞI TEHDİDE DÖNDÜ!..
BNC Medya/ Ankara 4.8.2021
Esnafa aşı zorunluluğu ile başlayan tartışma, aşı olmayana ekmek satmama ve işyerlerinde aşı yaptırmayanların işten çıkartılması gibi uygulamalar toplumun geniş kesiminde tepkilere sebep olurken, benzer uygulamaların kamu da ve bazı büyük şirketlerde de söz konusu olduğu haberleri gelmeye başladı.
Haber Merkezimize Gelen İddialara göre;
Esnaf bu durumun mahalle içinde esnafla vatandaşı karşı karşıya getireceği ve toplumsal barış açısından bir risk oluşturacağı endişesi hâkim.
Öte yandan konu toplumun değişik kesimlerinde farklı yorumlara sebep olurken, böyle bir dayanın siyasi sonuçları olacağı ve bu konunun ilk seçimde sandığa yansıyacağı belirtiliyor.
Baskıya boyun eğerek aşı olan birçok kişi ise tartışmalardan rahatsız ve tedirgin. Daha önce 2-3 aşı olanların yaşadıkları sorunlardan sonra yerlisi de olsa yeni bir aşı konusunda isteksiz oldukları gözlemleniyor. 2-3 defa aşı olanlar arasında ise pişmanlık giderek artıyor ve zaten bunların önemli bir kısmı zorunluluk sebebi ile aşı olduklarını söylüyorlar.
Kamudan, özel şirketlerden giderek artan personeline aşı mecburiyeti ve müşterilerden aşı sorgulaması haberleri gelmeye başladı. Tekirdağ’da (A..) İpliğin aşı olmayan çalışanları işten çıkartmakla tehdit ettiği bilgileri gelirken, özellikle doğu illeri başta olmak üzere bazı il ve ilçelerde Polis teşkilatında bazı emniyet amirlerinin bu konuda bize bir şikâyet mektubu göndererek adının açıklanmasını istemeyen bir güvenlik personeli şöyle dedi: Biz aşı olmak istemiyoruz ama zorla aşılamak istiyorlar. Bir de imza alıyorlar, olumsuz etkilere karşı şikâyetçi olmayacağımıza dair. Aşı olacak olsak bile hangisini olacağımıza karar vermeden önce uygulama sonuçlarını görmek istiyoruz, bu yok.
Bazı doktorlardan arkadaşlar aşı İstemişler İstanbul’da laboratuvarlarda tahlil ettirmek için, onu da vermiyorlarmış. Hem zorunlu, hem mesuliyet kabul etmiyorlar, hem de şaibeli bir sıvıyı bünyemize zerk etmek isterken, sıvı hakkında bilgi edinmemize engel oluyorlar. Biz bir kişiye bu belgeyi imzalayacaksın ama belgeye konu şey hakkında bilgi soramazsın diyemeyiz. Avukatlara soruyoruz, zorunlu aşı hukuka aykırı diyorlar. Bir takım arkadaşlara soruyoruz, bizi kobay olarak kullandıklarını söylüyorlar. Çünkü 3. Faz testleri yapılmamış. mRNA ilk kez kullanılıyormuş. Hatta bunların uluslararası örgütler ve ulusal kurumlar tarafından onanmadığı iddiaları da var. Bu sorularımızın hiç birine cevap vermiyorlar. Bir aşı, 2 aşı derken 3. Aşı sırada.6 ayda bir zaten aşı etkisini yitiriyormuş, kaldı ki bu sürede mutasyon ve Varyantlar aşının tartışmalı etkisini de boşa çıkartıyor. Bu aşılarla ilgili yan etkiler ve ölüm haberleri çıkıyor her gün basında.
Bunu emniyet mensuplarına yapıyorlar ve sağlıkçı devlet görevlilerine de başkalarına yaptırıyorlarsa, ortada zincirleme bir hukuk dışı sorumluluk söz konusu.
Bu durumda ne yapacağız, kime şikâyet edebiliriz?”
Bu konuda zorunlu aşıya itiraz konusunda bazı Platform üyelerine ne yapılabileceğini sorduk?
Aldığımız cevap özetle şöyle:
“Bu konuda sürekli talepler geliyor. Daha önce değişik kişiler, hukukçular, akademisyenler hak arama metotları konusunda açıklama yaptılar:
Yargı yoluna başvurabilirler.
Sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunulabilir.
Bir takım hukuk dışı emirlerin iptali için de başvuruda bulunulabilir.
Yargı muafiyeti zorunlu işlemlerde hukuka uygun değil.
Sorumlular hakkında ceza ve hukuk yoluna başvurabilirler.
Ceza verilirse cezanın iptali için de hukuk yoluna gidilebilir. İdare nezdinde, amirliğe yazılı itirazda bulunulabilir.
Konu avukat ya da aile fertlerinden biri tarafından CİMER’e, İlgili Bakanlığa İlgili İlin mülki amirine iletilebilir.
Ombudsmanlığa şikâyette bulunulabilir.
Aşı olunması halinde bir kalıcı ve geçici bir zarar konusunda yargı yanında aşı yapan birime, hastahaneye gidildi ise
Hastahaneye, aynı zamanda İl ya da ilçe sağlık müdürlüğüne başvuruda bulunulabilir.
İl ve ilçelerde Tüketici hakları komisyonu, İnsan Hakları komisyonuna başvurulabilir.
Cumhurbaşkanlığı, İnsan Hakları Başkanlığına başvuruda bulunulabilir.
İlgili meslek odası ve sendikalara bilgi için olay aktarılabilir.
Konu sosyal medya ve medyada bilgilendirme şeklinde kamuoyunun bilgisine sunulabilir.
İlgili STK ve platformlara bilgi verilebilir.
TBMM nezdinde ise, Dilekçe komisyonu, İnsan Hakları Komisyonu, Adalet Komisyonu, Sağlık Komisyonuna bilgi için tek başına ya da grup olarak başvuruda bulunulabilir.
Aynı şekilde konu DSÖ’ye, olunan aşının üretici firmasına da aynı şekilde itirazda bulunmak mümkündür.”
Gelen bazı şikâyetlerde amirlerin “İlişki kesme”, “merkeze ya da ilçelere sürme” tehdidi ile yasal olarak suç olan Mobing uygulandığı bilgisi yer alıyor. Bir iddia da “aşı olanlar olmayanlarla birlikte olmak istemiyor” muş. Oysa aşı olanlara bulaş olmaması gerekirken, aşı olmayanların bu riskle karşı karşıya olması gerekirken, tersine bir mantıkla çalışanlara baskı uygulanıyor ve bu konuda konuşma yasaklanıyor.
Bazı amirler ise personeline 48 saat, bir hafta gibi süre veriyor. “Bu konuda karar kesin herkes uyacak itiraz istemiyoruz, yukarıdan talimat böyle” diye sözlü uyarı yapılıyor.
Hukukçular, zorunlu işlem ve zorunlu imza diye bir şey olamaz, bu hukuka uygun değil. Bunlar her zaman dava konusudur. Maalesef bu konuda kaba bir hukuksuzluk söz konusu. Bütün bunlar bugün olmasa bile, özellikle zarar görenler açısından hukuk ve ceza davasına konu edilebilir.
Çünkü işlemler kanunsuz emir ve mobing, hatta tehdit kapsamında değerlendirilebilir” dediler.
Ayrıca, Hukuk ve Fikir Platformu Başkanı Av. Faruk Keleştimur haber merkezimize yaptığı açıklamada:
- “ İmzalatılan belge geçersiz
Aşı olmadan önce imzalatılan sorumsuzluk belgesi; bilhassa ölüm gerçekleşmesi hâlinde tamamen geçersizdir. Yaşam hakkından feragat edilmesi mümkün olmadığı için bilhassa kamu gücüne dayanarak yapılan büyük kampanyalar sonucunda böylesi bir sorumsuzluk belgesinin imzalatılması tamamen anlamsız olup; söz konusu kampayanın bir “bilimsel deney olmadığı” da hatırda tutulduğu zaman, gerçekleşen bir ölümün akabinde meselenin bir dava konusu olması durumunda kamu, sorumluluktan kurtulamayacaktır.
- Çalışma hürriyetinin engellenmesidir.
Çalışma hürriyetinin tatbik edilmesini çekirdek hakların ihlaline dahi yol açabilecek tedbirlere bağlamak; çalışma hürriyetinin engellenmesi anlamına gelecek ve bu bağlamda karşımıza bir insan hakları ihlali çıkacaktır. Böyle bir sınırlama anayasanın sözüne ve ruhuna da aykırı olacaktır.
- Tıbbi zorunluluk mu?
COVİD-19 pandemisine yönelik aşı tedbiri; kızamık, çocuk felci vb. hastalıkların aşı tedbirlerinin aksine “acil kullanım onayı” ile yürürlüğe konulmuştur. Bu bağlamda münhasıran COVİD-19’a tedbir olması için önerilen aşılardan bazılarının oluşturabileceği etkiler bilinmemektedir. Üstelik etkin aşı kampanyası yürüten ülkelerde dahi pandeminin yeni dalgalar yaratabildiği gözlenmektedir. Bu çerçevede aşının, anayasal bağlamda tıbbi zorunluluk sayılıp sayılmayacağı meselesi de şaibelidir.
- Devletin yükümlülükleri çatışıyor mu?
Anayasamız tarafından herkesin hayatını ruh ve beden sağlığı içerisinde sürdürmesini sağlamak vazifesi devletimize verilmiştir. Bununla birlikte devletin bu pozitif yükümlülüğünü yerine getirmek adına kitlesel surette negatif hakları ihlali; kamu gücünün, hürriyetler aleyhine genişlemesine tekabül etmektedir. Bu durum, gerek vatandaşlarımızın geleceği açısından gerekse devletimizin uluslararası itibarı açısından arzu edilmemesi gereken bir durumdur.” Dedi.
Hukuk ve Fikir Platformu Sözcüsü Av. Ayşegül Yılmaz ise;
“Aşı hususunda aşı olan vatandaşlara mesuliyetin kabul edilmediğinin belirtildiği bir evrak imzalatılmaktadır. Ancak bunun hukuki olarak geçerliliğinin irdelenmesi gerekir. Şöyle ki, eğer Devlet olarak bir vatandaşın sağlığı için yararlı olduğundan bahisle vücuduna tıbbi bir işlem yapılması "şart" koşuluyor ise bu işlem neticesinde oluşacak tümolumsuz sonuçlardan Devlet sorumludur. Sorumluluk vatandaşın bir imzası ile bertaraf edilemez. Bu konu Anayasa ile güvence altına alınmıştır.
Anayasamızın 5 inci maddesi Devletin Sorumluluğu başlığı altında "Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır" şeklindedir.
İnsan Hakları Anayasamızda düzenlenmiştir. İnsan hakları kavramı, herkesin dokunulamaz bir takım hakları olduğu anlayışı üzerine kuruludur. 1982 Anayasası’nın 12. madde düzenlemesine göre temel haklar, herkesin kişiliğine bağlı olarak sahip olduğu, başkasına devredilemeyen, vazgeçilmez nitelikteki hak ve hürriyetlerdir. Kişi hak ve hürriyetleri ise negatif statü hakları olarak geçmektedir. Negatif statü hakları, Devletin müdahale etmemesinin yeterli olduğu haklardır.
Anayasamızın 17 nci maddesinde Kişinin Dokunulmazlığı, Maddi ve Manevi Varlığı başlığı altında şahısların en temel kişilik hakkı güvence altına alınmıştır.
Anayasamızın 17 nci maddesi "Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz" şeklindedir.
Mesuliyetin kabul edilmemesi için bu durumun şahısların inisiyatifine bırakılması gerekir. Mesuliyetin kabul edilmediği durumlarda vatandaşlara hukuken zorlama söz konusu dahi değildir. Bir zorlama var ise bunun sorumluluğu Devlet üzerindedir. İmzalanan evrakta vatandaş her ne kadar bu "sorumsuzluk anlaşmasını" kabul etse de vatandaşın sağlığında, yaşamında bir tehlike meydana geldiğinde yine bunun sorumlusu Devlettir.
Devlet, insan için vardır. Şeyh Edebali'nin de söylediği gibi: İnsanı yaşat ki Devlet yaşasın. Dedi.
|
||
|