Reklamı Geç
HABER DETAY
Merdiven
Prof. Dr. Mirzahan Hızal yazdı!.. "Merdiven"
09 Temmuz 2021 - Cuma 02:25
GÜNDEM

 

MERDİVEN   


 
Bu ülkede hayatından en memnun  olanlar dahil  herhangi birine  ülkenin   genel  ahlak  durumu  ve  insanların,  kurumların,  hizmet kalitesi  ve  güvenilirliği  konusundaki  görüşlerini  sorsanız  birçok  şikayetler  duyacağınız  kesindir.  Ancak   mevcut durumdan sorumlu olanlar  ve  mevcut durumdan  yararlananlar  statükoyu  değiştirmeye   yanaşmazlar.  Hatta    ortada  önemli   bir  problem   olmadığını  savunurlar.  Ancak   anlamadıkları şey   şudur ki,  hiçbir  konuda hatalarını    kabul   etmeyen  kişiler   her  konuda  inandırıcılıklarını  kaybederler. 


 
Duyarlı  ve  şuurlu   insanlar   ise   toplumun içinde  bulunduğu  ahlak bunalımı  ve  buna bağlı  olarak   az  çalışmak,  çok  tüketmek,  israf,  yolsuzluk,   verimsizlik,   şirk,  faiz  belası,  sosyal  adaletsizlik,  eğitimin yetersizliği,   dışa bağımlılık  ve  geri kalmışlık  problemleri  karşısında  bu  durumdan  nasıl  kurtulabileceğimizin  araştırılması,  sürekli  durumdan  şikayet  etmek  yerine,   somut  ve  yapıcı  çözüm  yolları  ortaya  konulması  gerektiğini  ifade  ediyorlar. 

Haklılar  elbette.  
 
Bir  problemi  çözmenin  ilk  adımı  ortada  bir  problem  olduğunu  görmektir.  Ancak  problem  falan  olmadığını,  her şeyin   gayet  iyi  olduğunu  ve  her  şeyin  daha da   güzel olacağına  inananlar  da  bir  bakıma  haklılar.  Herkes  gözündeki  gözlük  neyi  gösterirse  onu  görebilir. 

 
Allaha CC  inanan  ve  Resulünü (SAV)  doğrulayan  inançlı   insanların    olayları  İslamın  gözlüğü  ile  görmeleri  ve onun  ölçüleri ile  değerlendirmeleri  son derece  doğaldır. Sonuçta  herkesin  gözlüğü  kendine,  herkesin  dini   de  kendinedir.
 
 
İşte  yukarıda  adı geçen,  kurtuluş  ve  çözüm  arayan  kimseler  bu  sınıftan  insanlardır. 

 
“Onlar, hiç yeryüzünü dolaşmadılar mı? Dolaşsalardı eğer, gördüklerini düşünecek akılları, kalpleri olurdu, söylenenleri duyacak kulakları olurdu. Unutmayın, gözler görmemezlik, akıl etmemezlik etmez. Fakat göğüslerin içindeki kalpler, basîretler kör kesildiği için, keyfîliğe, taklide ve saplantıya dayalı olarak akıl kötüye kullanılmıştır. Gözlerin gördüğünden, muhakemeler, mukayeseler yaparak faydalanmaz.” (Hac 46 ,  Ahmet Tekin) 


 
Hiç  şüphe  yoktur  ki,  Alemlerin  rabbi   yarattığı  insanları  yeryüzünde   başıboş  ve   çaresiz  durumda  bırakmış  değildir.
 
“İnsanoğlu kendisinin başı boş bırakılacağını mı sanıyor?” 
(Kıyame 36) 

 
Yani  çare   ve  çözüm  elbette  vardır.  Çok  zor  bir   şey  de  değildir.  Bütün  mesele  bizim  bu  çareyi  gerçekten  isteyip  istemediğimizdedir. 

Ne  yani?   Biz  çare  ve  çözüm  istemez  olur muyuz? 

Bir şeyi  gerçekten  istemek  o  şey  için  ciddi  bir  şekilde  samimiyetle  çalışmakla  mümkündür. Yoksa   sınıfını   geçmek  isteyen  ama  dersine  çalışmayan  öğrencilerin  durumuna  düşeriz. 

Yani  çözüm  için  ilk adım  problemin  farkına varmak  ise  ikinci  adım  çözüm  için  çalışmayı istemektir.
 
Üçüncü  adım  da  var mı? 

Elbette  vardır  hatta  dördüncü  adım da  var. 

İnsanoğlu  her yere  adım  adım  gider. Hiçbir  merdivenin  ilk  basamağından  son basamağına  atlayamazsınız.
 
Öncelikle herkes kabul eder ki,  çözüm,  akıllı  insanların  işidir.   Akıl  merdiveni  ise  kırk  basamaklı  bir  merdivendir. 

Hani  çözüm  zor bir  şey  değildir  diyordun?
 
Merdivenin  varsa   zor  değil,   yoksa  imkansız  demek  istemiştik.  Akılsızların  ve  cahillerin  bu güne kadar  herhangi bir  sorunu  çözdükleri  görülmemiştir.
 
Peki  üçüncü  adım  nedir?
 
Üçüncü  adım  çalışmanın  ne  olduğunu  bilmektir.  Çünkü  ne  olduğunu  bilmediğimiz   bir  şeyi  yapamayız. 

Çalışmayı istemekle  çalışmak  çok  farklı  şeylerdir.  Nasıl çalışılacağını  bilmiyor  isek  yapılan işler  verimsiz olur  hatta  boşa  gidebilir. 

Dördüncü  adım? 
 
Çalışmayı  istemek  ve  ne  olduğunu  bilmek  yetmez. Onu  uygulamak  yani  bilfiil  gerçekleştirmek  gerekir. 

Usulüne   uygun  ve  gerektiği  gibi  çalışmak  lazımdır.  Yani  dördüncü  adım  ameldir. 

Yani özet olarak  çözümün  formülü,  problemi  görmek,  çözümü istemek,  bunun için  ne yapacağını  öğrenmek  ve  onu  yapmaktır. 


 

Nasıl ki  iman etmek Allah'ın (CC)  inanın dediği  şeylere  onun  istediği  şekilde  inanmaktır,  amel de  Allah CC ın  yapın   dediği  şeyleri  onun  istediği  gibi  yapmaktır.   Yani  çok  ciddi  bir  usul  meselesi  vardır.  İlim, ahlak  ve sabır  lazımdır.   Bunlar olmadan   yapılan  işler    çözüme  değil  çözümsüzlüğe  götürür. Ne  yazık ki  insanların bir çoğu  bu  dört  basamaklı  merdivenin    ilk  basamaklarında  takılmış  durumdadırlar. 

 
Bizler  çalışmıyor muyuz  yani? 


Çalışıyor muyuz? 


Aşağıdaki  örneklere  bir  bakalım. 

 


- Arkadaşlarla   bu  akşam  ve  ondan  sonraki  her akşam   yeni  projelerimiz  üzerine  toplantı  yapacağız. 

- Önümüzdeki  hafta   grubumuzun    yemekli  toplantısı  var  çok  önemli  konuları  ele  alacağız.
 
- Herkes  konuyu  incelesin,  hafta  içinde  yapacağımız  toplantıda  fikirlerini  söylesin. 

- Efendim  falanca  konuyu  protesto  etmek  için   şu şu  şu  merciler nezdinde  girişimde  bulunalım,  sesimizi  duyuralım. Protestodan önce   de   toplantı  yapacağız.

 
- Hep birden   topluca   haykırırsak  sesimizi   duymamazlık  edemezler. Bu  durumu  düzeltirler. 

- Bu  gece  saat  03 de  her birlikte  senkron  ve  kollektif  yani  topluca  dua  edelim, Bilenler  şu  kadar  adet  tefriciye okusun. İşlerimiz  düzelsin, Allah CC   da  düşmanlarımızı  kahr-u perişan etsin.   

- Hükümetin  derhal   gereken toplantıları  yapıp  bu  yanlış  uygulamalara  son  vermesi  lazım. 


- İlk  iş  olarak  faizin  kaldırılması  gerekir. Bu   öncelikle  devletin  görevidir. 


- Bizim  partimiz  iktidara  gelince  her şeyi  yoluna  koyacak,  onu  iktidara  getirmek  için  topluca  çalışmalıyız. 

- Eğitim  sistemi  çok  yanlış,  bu  sistemle  hiçbir  şeyi  çözemeyiz. 

- Efendim  biz   bir  sürü  toplantı  yaptık,   güvendiğimiz  arkadaşları  kötülüklerle  mücadele etsinler iyiliğe, doğruluğa sahip çıksınlar diye  işbaşına getirdik.   Daha  ne  yapalım? Onlar hayrı, güzel olanı bırakıp  ticarete  başladılarsa  bu  bizim  suçumuz mu? 

- Çok  çalışanlar  derneği  kuralım  ve  hemen  toplantılar  yapmaya  başlayalım. 

- Şeytana kızanlar  derneği de  kurabiliriz. 
v.s,   v.s. 

 

Bunlar  sizce  çalışma mıdır? 
 
Herkes bilir ki, çalışma faydalı iş ve eser  üretmektir,  üretimdir. Yani  ürün  yoksa  çalışma da  yoktur. 


Çalışma denilince  bir şeyler  yapmak,   bağırıp çağırmak,  çalışıyor  görünmek  değil, gerçekten   faydalı  işler  yapmak  anlaşılmalıdır.   Mefhumlarda  kemal  esastır.  Yani  çalışma  denildiğinde  olması  gerektiği  gibi,  eldeki  bütün  imkanlarla,  bir  amaca  yönelik,  ihsan ve ihlas  ile,  tabir  caizse  dört dörtlük  bir  çalışma  kastedilir.   

 
”Aranızda iyilik ve ihsanı unutmayın. Şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızı hakkıyla görür” (Bakara 237) 

 
 “İhsan senin Allah’ı görüyor gibi O’na kulluk yapmandır; sen O’nu görmesen bile O seni görüyor” (Müslim,İman, 5,7)   
 

"Yaptığınız işi güzel yapın; Allah işini güzel yapanları sever"(Bakara  195)  
 

“Bir işi bitirince hemen başka bir işi yapmak için doğrul" (İnşirah 7,8) 
 

“Şüphesiz Allah size çalışmayı farz kılmıştır. O halde çalışınız.” (ibni Abbasdan,   Camiüssağir-1766) 

 
Bir  Çalışmanın  faydalı  olabilmesi  için;   Akıl,  ahlak  ve  ilim,  yani  ehliyet  lazımdır. Bu  çerçevede,  öncelik  ve  önem sırası,  bilimsel  yöntemler  gereklidir.  Savaşa  girerken  askerin  silah  ve  mühimmatı  eksik  ise,   önce  ceketini,  üniformasını  yenilemezsiniz. 
Bizim  de şu anda en öncelikli  ihtiyaçlarımız  nelerdir? Ahlak, eğitim,  sanayi, teknoloji  ve ekonomik  güç değil mi?    Peki  neden  bizim  çalışma  gündemimizde   bunlar  yok? 

 
 Örneğin,   teknolojide  çok  geriyiz. Müslümanlar  yarıiletken  yapamıyor.  Halbuki  bunlar olmadan top çalışmaz,  tank  yürümez,  uçak,   helikopter,   roket  uçmaz.   Hastanedeki  cihazlar  da  çalışmaz.  Var  mı   itirazı   olan?   Var mı  bu  konuyu  araştırmak  isteyen? Var mı   bu  konuda  çalışmak  isteyen?  

Peki, yukarıda  bahsettiğimiz   bu  derneklerden,  toplantılardan   v.s den  bir  ürün  çıkıyor mu?  Görünen köy kılavuz istemez.  İçinde  bulunduğumuz  duruma  bakılırsa   buna  olumlu  bir  cevap  vermek  oldukça  zor.
 
İnsanlar  konuşmayı  sever,  konuşmak  kolay,  yapmak  zordur.  Konuşmak  bedava,  çalışmak   masraflıdır. 
 
yabancıların  hikmetli  sözlerinden  biri

“it is easier said  than done”  yani  “söylemesi  kolay yapması  zor" dur.

Bizim  hikmetli  sözlerimizden  birisi de ;  “Ayinesi işdir  kişinin lafa  bakılmaz, kişinin  görünür  rütbe-i aklı eserinde.” dir.

Yani  eser  gerekiyor,  eser! 

Bize  yiyecek  içecek,  sanayi  ürünleri,  silah,  mühimmat,  makine,   techizat  ve  maddi  güç  lazımdır.   Kendi  ürettiklerimiz!   Dışarıdan  borçla  aldıklarımız  değil! 

Eserini  göster  sana kim  olduğunu  söyleyeyim. 

Manevi  güç  bu  maddi  gücü  elde  etmek  ve  hayırlı  işlerde  kullanmak  için  gereklidir. 

Maddi  güç  olmazsa  manevi  gücünüzü de  koruyamazsınız.   Ne  ihtiyaç sahiplerine  yardım  ve  infak  yapabilir,  ne mazlumlara yardım edebilir,   ne  ülkenizi  sömürülmekten  koruyabilir  ne de  bağımsızlığınızı  ve  hürriyetinizi  savunabilirsiniz.  İşte  çalışma   bunları  elde  etmek  için  yapılan  çalışmadır.  Bunlar  olmadan Allah'ın (CC)  mü’minlere   verdiği  ve  yerine  getirilmesinden  sorumlu  tuttuğu  imar  ve  islah  görevleri  yapılamaz. Borç parayla hayır hizmet  olmaz. 

Herkes  Teknoloji  ve  Araştırma  merkezleri mi  kursun? Bunlar devletin işi değil mi? 

Herkes  silah  fabrikası  kurmakla değil  ama herkes  cihadla  yükümlüdür. Özellikle mal ile yapılan cihad!  Bunların  yapılmasından  bütün müslümanlar  tek  tek  sorumludur. 

Bağımsızlığımızı  ve  özgürlüğümüzü  kaybedersek ki  şu  anda  ne  kadar  bağımsız   ve  özgür   olduğumuz  bile  tartışmalıdır,  ne  yapalım  devlet  görevini  yapmadı  mı  diyeceğiz?

Unutmayalım ki  Ahirette  devlet  yoktur. Hükümet  de  yoktur. 

“Hüküm  sadece  onundur ve O hesap  görenlerin  en  çabuğudur.” (Enam 62)

Orada  Allah'ın (CC)  karşısında  tek  tek  hesap  verecek  olan  müslümanlar  vardır.  

Hesap  gününde  “ama devlet…”  diye  başlayan  bir  cümle  kuramazsınız.  Ahirette  devletin  yanlışları  Müslümanların  mazereti   olarak  değil,   hesap  verecekleri  bir  suç olarak  ortaya  gelir.

Neden O’nun rızasına uygun bir  devletiniz  yoktu  diye! 

İslam  devleti  yok  diye  domuz eti,  içki,  kumar,   faiz  helal  olmuyor,  zekat,  hac  ve  cihad  görevleri  müslümanlardan  sakıt  olmuyor.  Bu gün  en  öncelikli  cihadın   Müslümanlar  bağımsız ve  güçlü  olsun diye  bilim  ve  teknoloji  geliştirmek,  yerli   sanayi  yatırımları  yapmak  olduğuna hiçbir  şüphe  yoktur.  Bilimsel  araştırma   yapan,  teknoloji  geliştirmeye  çalışan, ilim  tahsil  eden   mücahit   müslümana  yardım  etmeyen  zengin  müslümanlar  bunun  hesabını  çok  zor  verir.  Suriyeli mültecilere yardımlar  ve  ramazan  paketleriyle  kurtulamayız.  

Toplantı  yapmak,  fukaraya  yardım  etmek, cami  yaptırmak,   dernek  kurmak,   seyahatlar  yapmak,  konuşmak  ve   yazmak   çalışma  değildir.  Üretim  ve  eser  yoksa  bunların  hepsi  boşa  gider.  Bu  gün  Müslümanların  ezik  ve   zavallı  durumda  olmalarının,  kendi  din  ve  ibadetlerini  bile   eksik  ve  baştan  savma   yapıyor  durumda  olmalarının  sebebi    bilim,  teknoloji  ve  finans  bakımından  çok  geri olmaları   ve    geçinebilmek  için  devletin  eline  bakar  durumda  olmaları  değil midir? Bir an  düşünün,   ya   seçimleri  din  düşmanı  veya  münafık  bir  ekip  kazanır  ve  devleti  ele  geçirirse  ne  olacak.  Laik  demokratik  sistemde  bu  pekala  mümkündür öyle  değil mi? 
  
Bu  ülkede  gayrı Müslimlerin  ve  Müslümanların  el ele  verip İslâmı  rafa  kaldırmalarından  sonra  ahlakın  ne  durumda  olduğunu  ise  söylemeye   gerek  yoktur. 
 

Sonuç olarak  maalesef  ucuz ve  hazır bir   kurtuluş  recetesi  yoktur.  Göklerden  parlak  bir  ışık  falan  gelmeyecek.   O  ışık  1400  yıl  önce  geldi  zaten.  Kurtulmak  istiyorlarsa  müslümanların  ihlas ve sabırla  çok  çalışıp  devletten  daha   zengin  daha  çok  ilim ve teknoloji  sahibi  olmaları  gerekiyor.   İlim ,  teknoloji  ve  finansda  ilerleyen ülkelerde olduğu gibi devlet  size  muhtaç   hatta  bağımlı  olmalıdır. (Yurt dışında küresel şirketlerin bütçesi devletinkine denk)  Biz çalışıp üretir katmadeğeri yüksek işler yaparsak devletimizle bir olur beraber oluruz. Devletimiz dış güçlere muhtaç olmaz ve halkı ile hareket eder. Bizim devletimiz olur. Biz tembel olursak devletimiz ile birlikte güce el açar, güçlününün önünde boyun eğen diz çöken oluruz. Efendimiz o zaman onlar olur.   


Dua ve  zikirler  yapmanıza  izin  verir  ama  faizi  kaldırmanıza  asla! Müslümanlardan topladıkları  vergilerle  Müslümanlara   faizli  kredi  verir. 


Adil  sistemlerde  idareciler milletin hizmetkarıdır. Halk  devletin  efendisidir,  devlet  halkın  değil. 

 

YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN
http://www.bncmedyahaber.com/yazar-kokler-601.html

Adınız
Yorumunuz
Hiç yorum yapılmamış.