"Ağzından ateş saçan ejderha, Yahudi’nin sermayesi ile insanlığı ve medeniyeti tehdit etmektedir. Yahudi küresel elitler bu gidişle kendi sermayesi içinde boğulacaktır. İnsanlığa işkence zulmünü, istihbaratı ve sinsi stratejileri öğretmiş bir milletin eline güç geçince akla fikre gelmeyecek fenalıkları yapacağı kesindir." Çin hegemonyasının dünü bugünü ve yarını "Tek Kuşak Tek Yol Projesi ve Çin Hegemonyası" başlıklı bu yazıda..
26 Mart 2021 - Cuma 11:03
GÜNDEM
SESLİ MAKALE
TEK KUŞAK TEK YOL PROJESİ VE ÇİN HEGEMONYASI
Çin asırlar boyu Doğu Asya’ya sıkışmış yüzünü Pasifik okyanusuna çevirmiş bir ülkedir.
Çevresi; doğusunda çok nüfuslu Japonya – Filipinler, güneyde güneydoğu Asya ülkeleri, Endonezya ve Hindistan ile çevrilmiş kabaca dünya nüfusunun yarısından fazlasının oturduğu bir bölgedir.
Çin’in kıtasından taşma istikameti genellikle batı yönünde olmuştur. Çin, MÖ si yüzyıllarda Akdeniz ticaret havzası ile ticareti İran- Kafkasya üzerinden geçen yollar ile Çin Seddi üzerinden yapıyordu. Bilinenin aksine Çin Seddi, Çinlileri kuzeyden gelen akınlardan koruyan güvenli bir kale olmakla birlikte üzerinden iki atlı yük arabasının yan yana geçtiği dönemin en önemli ticaret yollarından biri idi.
Çin nüfusu arttıkça doğuya doğru genişleyemeyeceği için rotasını batıya çevirmiştir. Tibet üzerinden giden istikametin karşısına “Himalaya Dağları” çıkmıştır. Yönünü kuzeye çevirdiğinde karşısına Türkistan “Gobi Çölü” ve “Tanrı Dağları” Çin’i karşılamıştır. Buradaki dağların 5 bin metreden yüksek olduğu düşünüldüğünde uçsuz bucaksız otlaklar insanlara hayvancılıktan başka bir geçim yolu sağlamıyordu. Tarih boyunca sulak arazilerde tarım yapmaya alışmış çalışkan Çin köylüsü “Sarı Nehrin” açtığı vadilerde “LÖK Bulutları”nın getirdiği bereketli topraklarda yer yer bir yılda 3 kez mahsul alıyordu. Dolayısıyla Çin köylüsü topraklarını batıya doğru genişlemeyi pek cazip bulmuyordu. MÖ ki YY. da Asya’daki mesafelerin devasa olması, Asya bozkırlarının tarıma elverişli olmaması ekonomi ve ziraatın doğu Çin’de gelişmesine yol açmış, Orta Asya’da ise ekonomi, şehir ve vadilerde gelişmiş, mesafelerin büyüklüğü Çin’i kendi içine hapsetmiş ve Çin dışarıya çıkamamıştır.
Özellikle Asya’da meskûn bulunan Türk kavimleri devasa mesafeleri teşkilatçılık ve üstün askerlik yeteneği ile birbirine bağlamıştı. Çin bu güce kafa tutmaya da cesaret edemiyordu. MS 750 yılında Çin’in Talas Muharebesi ile Orta Asya’yı ele geçirmeye teşebbüs ettiğine şahit olduk. Ancak Türklerin Müslüman Arapların yanında saf tutması, Çin’in mağlup olması ile sonuçlandı. Bu yenilgi ile Çin, yeniden kendi kıtasına itildi ve hapsoldu. Uzun bir sürede bu durumdan kurtulamadı. MS 1200’lü yıllara gelindiğinde Cengiz Han ortaya çıktı. Bölgedeki Türk devletleri ile ittifak ederek Moğol hegemonya alanını genişletti ve Çin’i baştan sona işgal etti.
MS 1700’lü yıllara gelinceye kadar Çin Orta Asya ile ilgilenemedi. MS 1550’den itibaren doğuya doğru genişleyen Rus Çarlığı senede 100 KM doğuya doğru genişleyerek MS 1650 yılına gelindiğinde 11 bin km ileri giderek Kamçatka Yarımadası’na ulaştı. Hatta Kamçatka Yarımadasını da aşarak Alaska’yı ele geçirdi. Rus jeopolitik düşüncesi Sibirya’yı ve Kuzey Buz Denizini emniyetine aldıktan sonra güneye sarkmaya karar verdi. MS 1750’den 1850’ye kadar olan süreçte Orta Asya Türk Hanlıklarını Kafkasya’daki Osmanlı topraklarını ve Balkanlardaki Osmanlı topraklarını baskı altına alıp birçok yeri ele geçirdi. Bu süreçte Doğu Türkistan Rusya ve Çin arasında tampon bölge olarak kaldı. Yarı özerk pozisyonda olan Doğu Türkistan o günkü şartlarda demiryollarının Orta Asya’ya ulaştırılmamış olması sebebi ile dünya ticaretine aktif olarak katılamadı. Bu süreçte Doğu Türkistan dış ticaretini Çin ile yaptı. Çin Talas Muharebesinden 1000 yıl sonra tekrar batıya doğru açılmaya karar verdi. 1800’lerden itibaren Doğu Türkistan’ı işgal etmeye kalktı. Bölgedeki Rus-Çin-İngiliz rekabeti bu ilerleyişi frenledi. Ancak Çin’in batıya doğru genişleme süreci halen devam etmektedir.
1905 Rus - Japon Savaşında Ruslar ağır bir yenilgi alınca Doğu Türkistan’daki Çin nüfusu kuvvetlendi. 1917 Rus ihtilalinden sonra kominizim Çin’de de yayılmaya başladı. Çin 2. Dünya savaşına kadar büyük bir kargaşanın içinde kendini buldu. Sun Yat-Sen, Çan Kay Şek, gibi geleneksel Çin’i temsil eden liderler Mao Zedung’a yenildiler 2. Dünya savaşı içinde Çin komünizme teslim oldu. 1945 – 1949 arası Doğu Türkistan bağımsız hale geldi. O günkü Doğu Türkistan liderleri geleneksel ticari ağlar sebebi ile Rusya ve Çin arasındaki tercihlerini Çin’den yana kullandılar. Çin komünizm devrinde 1980’lere gelinceye kadar halkın yarısı aç bitap ve perişan halde idi. 1980’lerde doğu blokunu parçalamak için Amerikan yönetimi Richard Nixon’ un Çin ziyaretinden sonra Amerikan kapitalistleri (Küresel elitler) Çin ile anlaşarak yatırımlarını Çin’e yaptılar.
Küresel elitler bu anlaşma ile Çin’in dönüştürülmesini öngördüler. Yaklaşık 2,5 asırdan bu yana İngiliz işgalinde kalmış olan Hong Kong çok miktarda Mason yönetici yetiştirmişti. Bu Mason yöneticiler Kızıl Çin idari kademelerinde görev aldılar. Bu görevlendirmeden sonra küresel elitler Çin yönetimine hâkim oldular, Çin köylüsünü ve işçisini köle işçi olarak çalıştırmayı kabul ettiler. İşçiler Aylık 1 USD’den çalıştırıldılar. Günümüzde bu ücret aylık sadece 95 USD’dir. Çin fabrikalarının tamamına yakını küresel elitlerin malıdır. Çin halkı 1980’lerden bu yana köle iş gücüdür. Çin’in kendi enerji kaynakları olmaması sebebi ile Doğu Türkistan maden yatakları ve petrol-kömür gibi enerji kaynaklarını kullanmaktadır. Doğu Türkistan Çin’in ihtiyacının 1/3 ile 100’de 100’ünü karşılamaya başladı. Xi Jinping yönetimi mademki Çin halkı köle iş gücü, bizde Doğu Türkistan’ı köleleştiririz diye yeni bir asimilasyon politikası başlattı. Orta Asya’da özellikle Kırgızistan’da büyük araziler satın almaya başladı. Buradaki amacın ileriki zamanlarda fırsat çıkınca Orta Asya’yı ele geçirmek olduğu görülmektedir. Çin’in “tek kuşak tek yol projesi“ insanlığa karşı bir dayatma Çin’in hegemonik tutumun bütün milletlere karşı zorlama aracı olarak ortaya çıktı. Bu yol Pekin’den başlayıp Orta Asya’dan geçip İstanbul’a. İstanbul’dan Londra’ya kadar uzanan bir yol olduğu söylendi. Bunun denizden gelen kuşağı ise Güney Doğu Asya’dan İran’a, İran’dan Akdeniz Akdeniz’den Atlantik Okyanusuna ulaşıyordu. Çin dayatmacı hedeflerini gerçekleştirmek için Afrika’da birçok yatırımlar yaptı. (demiryolu, karayolu, demir çelik fabrikaları, limanlar, maden arama tarama, büyük inşaat işlerini üstlendi. ) Çin’in bunları babasının hayrına yapmadığı ortaya çıkınca önce proje “Tek Yol Tek Kuşak Projesi” olarak adlandırılmışken tepkilerden sonra “Bir Yol Bir Kuşak” şimdi de ismini cazipleştirilerek hegemonik görümünü renksizleştirerek “Kuşak Yol Projesi” adını verdiler. Atalarımızın dediği gibi “Ağuyu altın tas içinde sunarlar” işte Çin’de projeyi kelime oyunları ile süsleyerek dünyaya sunuyor. Ayrıca ülkeleri borçlandırma, tarım arazisi satın alma stratejisi ile de önünü açıyor.
Bu projenin maksadını açıklamadan önce kuşak yol projesinin asıl amacının ne olduğuna işaret etmek isterim.
Bu proje hegemonik bir projedir.
Bu proje Çin’in Dünyanın lideri olmasını hedeflemektedir.
Bu proje Çin’in liderliğinde askeri diktatörlük projesidir.
Doğu Türkistan zulmünde görüldüğü üzere bütün insanlığı köleleştirmeyi hedeflemektedir.
Çin dini ve kültürü ilkel bir misyonu temsil ettiğinden dolayı insanlık için baş belasıdır. (Sırtı gökyüzüne bakan her şeyi; yılan, fare-sıçan, hamamböceği, yarasa gibi hayvanları yiyorlar. Bazı canlıları öldürmeden diri diri yiyen, kedi-köpek evcil hayvanlarla beslenen ilkel bir millet. Ulvi bir dini temsil eden Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz bir Çinlinin elinin değdiği karpuzu yemekten midesi bulanmaktadır. Ne yazık ki Çinlinin elinde esir ve garip duruma düşmüş, hapishanelerde-toplama kamplarında onlardan sözde medeniyet öğrenmektedir!?)
İlkel bir misyon temsil eden bu proje medeniyet değerlerine düşman bir projedir. (Konfüçyüs Enstitüsü falan diyorlar ama Çin medeniyeti Afrika’nın ilkel kabilelerinden daha vahşi ve daha insanlık dışıdır.)
Kuşak yol projesi engellenmediği takdir Çin Orta Asya Rusya Federasyonu dahil bütün Asya’yı işgal ederek Avrupa’ya ulaşacaktır.
Güneyde Afrika üzerinden kuzeye yönelecek Avrupa’yı çembere alacaktır zaten günümüzde Filipinler ve Japonya arasında bulunan adaları ele geçirmek için büyük ölçüde silahlanma yarışı başlatmıştır. Bölgede askeri operasyonlar-kuvvet gösterileri yapmaktadır. Ağzından ateş saçan ejderha, Yahudi’nin sermayesi ile insanlığı ve medeniyeti tehdit etmektedir. Yahudi küresel elitler bu gidişle kendi sermayesi içinde boğulacaktır. İnsanlığa işkence zulmünü, istihbaratı ve sinsi stratejileri öğretmiş bir milletin eline güç geçince akla fikre gelmeyecek fenalıkları yapacağı kesindir.
Kuşak yol projesini sonraki yazımızda daha teferruatlı değerlendirmeye devam edeceğiz.
Şimdilik selam ve dua ile Allah’a emanet olunuz!..
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN
http://www.bncmedyahaber.com/yazar-tek-kusak-tek-yol-projesi-ve-cin-hegemonyasi-519.html
SESLİ MAKALE
TEK KUŞAK TEK YOL PROJESİ VE ÇİN HEGEMONYASI
Çin asırlar boyu Doğu Asya’ya sıkışmış yüzünü Pasifik okyanusuna çevirmiş bir ülkedir.
Çevresi; doğusunda çok nüfuslu Japonya – Filipinler, güneyde güneydoğu Asya ülkeleri, Endonezya ve Hindistan ile çevrilmiş kabaca dünya nüfusunun yarısından fazlasının oturduğu bir bölgedir.
Çin’in kıtasından taşma istikameti genellikle batı yönünde olmuştur. Çin, MÖ si yüzyıllarda Akdeniz ticaret havzası ile ticareti İran- Kafkasya üzerinden geçen yollar ile Çin Seddi üzerinden yapıyordu. Bilinenin aksine Çin Seddi, Çinlileri kuzeyden gelen akınlardan koruyan güvenli bir kale olmakla birlikte üzerinden iki atlı yük arabasının yan yana geçtiği dönemin en önemli ticaret yollarından biri idi.
Çin nüfusu arttıkça doğuya doğru genişleyemeyeceği için rotasını batıya çevirmiştir. Tibet üzerinden giden istikametin karşısına “Himalaya Dağları” çıkmıştır. Yönünü kuzeye çevirdiğinde karşısına Türkistan “Gobi Çölü” ve “Tanrı Dağları” Çin’i karşılamıştır. Buradaki dağların 5 bin metreden yüksek olduğu düşünüldüğünde uçsuz bucaksız otlaklar insanlara hayvancılıktan başka bir geçim yolu sağlamıyordu. Tarih boyunca sulak arazilerde tarım yapmaya alışmış çalışkan Çin köylüsü “Sarı Nehrin” açtığı vadilerde “LÖK Bulutları”nın getirdiği bereketli topraklarda yer yer bir yılda 3 kez mahsul alıyordu. Dolayısıyla Çin köylüsü topraklarını batıya doğru genişlemeyi pek cazip bulmuyordu. MÖ ki YY. da Asya’daki mesafelerin devasa olması, Asya bozkırlarının tarıma elverişli olmaması ekonomi ve ziraatın doğu Çin’de gelişmesine yol açmış, Orta Asya’da ise ekonomi, şehir ve vadilerde gelişmiş, mesafelerin büyüklüğü Çin’i kendi içine hapsetmiş ve Çin dışarıya çıkamamıştır.
Özellikle Asya’da meskûn bulunan Türk kavimleri devasa mesafeleri teşkilatçılık ve üstün askerlik yeteneği ile birbirine bağlamıştı. Çin bu güce kafa tutmaya da cesaret edemiyordu. MS 750 yılında Çin’in Talas Muharebesi ile Orta Asya’yı ele geçirmeye teşebbüs ettiğine şahit olduk. Ancak Türklerin Müslüman Arapların yanında saf tutması, Çin’in mağlup olması ile sonuçlandı. Bu yenilgi ile Çin, yeniden kendi kıtasına itildi ve hapsoldu. Uzun bir sürede bu durumdan kurtulamadı. MS 1200’lü yıllara gelindiğinde Cengiz Han ortaya çıktı. Bölgedeki Türk devletleri ile ittifak ederek Moğol hegemonya alanını genişletti ve Çin’i baştan sona işgal etti.
MS 1700’lü yıllara gelinceye kadar Çin Orta Asya ile ilgilenemedi. MS 1550’den itibaren doğuya doğru genişleyen Rus Çarlığı senede 100 KM doğuya doğru genişleyerek MS 1650 yılına gelindiğinde 11 bin km ileri giderek Kamçatka Yarımadası’na ulaştı. Hatta Kamçatka Yarımadasını da aşarak Alaska’yı ele geçirdi. Rus jeopolitik düşüncesi Sibirya’yı ve Kuzey Buz Denizini emniyetine aldıktan sonra güneye sarkmaya karar verdi. MS 1750’den 1850’ye kadar olan süreçte Orta Asya Türk Hanlıklarını Kafkasya’daki Osmanlı topraklarını ve Balkanlardaki Osmanlı topraklarını baskı altına alıp birçok yeri ele geçirdi. Bu süreçte Doğu Türkistan Rusya ve Çin arasında tampon bölge olarak kaldı. Yarı özerk pozisyonda olan Doğu Türkistan o günkü şartlarda demiryollarının Orta Asya’ya ulaştırılmamış olması sebebi ile dünya ticaretine aktif olarak katılamadı. Bu süreçte Doğu Türkistan dış ticaretini Çin ile yaptı. Çin Talas Muharebesinden 1000 yıl sonra tekrar batıya doğru açılmaya karar verdi. 1800’lerden itibaren Doğu Türkistan’ı işgal etmeye kalktı. Bölgedeki Rus-Çin-İngiliz rekabeti bu ilerleyişi frenledi. Ancak Çin’in batıya doğru genişleme süreci halen devam etmektedir.
1905 Rus - Japon Savaşında Ruslar ağır bir yenilgi alınca Doğu Türkistan’daki Çin nüfusu kuvvetlendi. 1917 Rus ihtilalinden sonra kominizim Çin’de de yayılmaya başladı. Çin 2. Dünya savaşına kadar büyük bir kargaşanın içinde kendini buldu. Sun Yat-Sen, Çan Kay Şek, gibi geleneksel Çin’i temsil eden liderler Mao Zedung’a yenildiler 2. Dünya savaşı içinde Çin komünizme teslim oldu. 1945 – 1949 arası Doğu Türkistan bağımsız hale geldi. O günkü Doğu Türkistan liderleri geleneksel ticari ağlar sebebi ile Rusya ve Çin arasındaki tercihlerini Çin’den yana kullandılar. Çin komünizm devrinde 1980’lere gelinceye kadar halkın yarısı aç bitap ve perişan halde idi. 1980’lerde doğu blokunu parçalamak için Amerikan yönetimi Richard Nixon’ un Çin ziyaretinden sonra Amerikan kapitalistleri (Küresel elitler) Çin ile anlaşarak yatırımlarını Çin’e yaptılar.
Küresel elitler bu anlaşma ile Çin’in dönüştürülmesini öngördüler. Yaklaşık 2,5 asırdan bu yana İngiliz işgalinde kalmış olan Hong Kong çok miktarda Mason yönetici yetiştirmişti. Bu Mason yöneticiler Kızıl Çin idari kademelerinde görev aldılar. Bu görevlendirmeden sonra küresel elitler Çin yönetimine hâkim oldular, Çin köylüsünü ve işçisini köle işçi olarak çalıştırmayı kabul ettiler. İşçiler Aylık 1 USD’den çalıştırıldılar. Günümüzde bu ücret aylık sadece 95 USD’dir. Çin fabrikalarının tamamına yakını küresel elitlerin malıdır. Çin halkı 1980’lerden bu yana köle iş gücüdür. Çin’in kendi enerji kaynakları olmaması sebebi ile Doğu Türkistan maden yatakları ve petrol-kömür gibi enerji kaynaklarını kullanmaktadır. Doğu Türkistan Çin’in ihtiyacının 1/3 ile 100’de 100’ünü karşılamaya başladı. Xi Jinping yönetimi mademki Çin halkı köle iş gücü, bizde Doğu Türkistan’ı köleleştiririz diye yeni bir asimilasyon politikası başlattı. Orta Asya’da özellikle Kırgızistan’da büyük araziler satın almaya başladı. Buradaki amacın ileriki zamanlarda fırsat çıkınca Orta Asya’yı ele geçirmek olduğu görülmektedir. Çin’in “tek kuşak tek yol projesi“ insanlığa karşı bir dayatma Çin’in hegemonik tutumun bütün milletlere karşı zorlama aracı olarak ortaya çıktı. Bu yol Pekin’den başlayıp Orta Asya’dan geçip İstanbul’a. İstanbul’dan Londra’ya kadar uzanan bir yol olduğu söylendi. Bunun denizden gelen kuşağı ise Güney Doğu Asya’dan İran’a, İran’dan Akdeniz Akdeniz’den Atlantik Okyanusuna ulaşıyordu. Çin dayatmacı hedeflerini gerçekleştirmek için Afrika’da birçok yatırımlar yaptı. (demiryolu, karayolu, demir çelik fabrikaları, limanlar, maden arama tarama, büyük inşaat işlerini üstlendi. ) Çin’in bunları babasının hayrına yapmadığı ortaya çıkınca önce proje “Tek Yol Tek Kuşak Projesi” olarak adlandırılmışken tepkilerden sonra “Bir Yol Bir Kuşak” şimdi de ismini cazipleştirilerek hegemonik görümünü renksizleştirerek “Kuşak Yol Projesi” adını verdiler. Atalarımızın dediği gibi “Ağuyu altın tas içinde sunarlar” işte Çin’de projeyi kelime oyunları ile süsleyerek dünyaya sunuyor. Ayrıca ülkeleri borçlandırma, tarım arazisi satın alma stratejisi ile de önünü açıyor.
Bu projenin maksadını açıklamadan önce kuşak yol projesinin asıl amacının ne olduğuna işaret etmek isterim.
Bu proje hegemonik bir projedir.
Bu proje Çin’in Dünyanın lideri olmasını hedeflemektedir.
Bu proje Çin’in liderliğinde askeri diktatörlük projesidir.
Doğu Türkistan zulmünde görüldüğü üzere bütün insanlığı köleleştirmeyi hedeflemektedir.
Çin dini ve kültürü ilkel bir misyonu temsil ettiğinden dolayı insanlık için baş belasıdır. (Sırtı gökyüzüne bakan her şeyi; yılan, fare-sıçan, hamamböceği, yarasa gibi hayvanları yiyorlar. Bazı canlıları öldürmeden diri diri yiyen, kedi-köpek evcil hayvanlarla beslenen ilkel bir millet. Ulvi bir dini temsil eden Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz bir Çinlinin elinin değdiği karpuzu yemekten midesi bulanmaktadır. Ne yazık ki Çinlinin elinde esir ve garip duruma düşmüş, hapishanelerde-toplama kamplarında onlardan sözde medeniyet öğrenmektedir!?)
İlkel bir misyon temsil eden bu proje medeniyet değerlerine düşman bir projedir. (Konfüçyüs Enstitüsü falan diyorlar ama Çin medeniyeti Afrika’nın ilkel kabilelerinden daha vahşi ve daha insanlık dışıdır.)
Kuşak yol projesi engellenmediği takdir Çin Orta Asya Rusya Federasyonu dahil bütün Asya’yı işgal ederek Avrupa’ya ulaşacaktır.
Güneyde Afrika üzerinden kuzeye yönelecek Avrupa’yı çembere alacaktır zaten günümüzde Filipinler ve Japonya arasında bulunan adaları ele geçirmek için büyük ölçüde silahlanma yarışı başlatmıştır. Bölgede askeri operasyonlar-kuvvet gösterileri yapmaktadır. Ağzından ateş saçan ejderha, Yahudi’nin sermayesi ile insanlığı ve medeniyeti tehdit etmektedir.Yahudi küresel elitler bu gidişle kendi sermayesi içinde boğulacaktır. İnsanlığa işkence zulmünü, istihbaratı ve sinsi stratejileri öğretmiş bir milletin eline güç geçince akla fikre gelmeyecek fenalıkları yapacağı kesindir.
Kuşak yol projesini sonraki yazımızda daha teferruatlı değerlendirmeye devam edeceğiz.
Şimdilik selam ve dua ile Allah’a emanet olunuz!..