17 Şubat, İsviçre Medeni Kanunun kabulünün 95. Yılı dolayısı ile Türkiye Aile Meclisi Koordinatörü Adem Çevik bu gün basına aşağıdaki yazılı açıklamayı yaptı: İşte detaylar..
Türkiye Aile Meclisi TMK 95. Yıl Basın Bülteni 17 Şubat 2021
KANUNLAR FITRATA HUKUKA UYGUN YERLİ ve MİLLÎ OLMALI.
17 Şubat, İsviçre Medeni Kanunun kabulünün 95. Yılı dolayısı ile Türkiye Aile Meclisi Koordinatörü Adem Çevik bu gün basına aşağıdaki yazılı açıklamayı yaptı:
Bugün 17 Şubat. Bugün 743 sayılı “Türk Kanunu Medenisi” olarak isimlendirilen, 17 Şubat 1926'da İsviçre Medeni Kanunu tercüme edilerek, tercüme yanlışları ile birlikte, bazı maddelerinin gerekçesiz olarak sevkedilip müzakeresiz bir biçimde oybirliği ile TBMM'de kabul edildi. 4 Ekim 1926’de yürürlüğe girmesiyle İslam aile hukuku yürürlükten kaldırıldı. Bugün de halen çok eşlilik ve genç evlilik yasak, lâkin her türlü fuhşiyat zina serbest. Hatta, İstanbul sözleşmesinin toplumsal cinsiyet düzenlemesi çerçevesinde LGBT+’a pozitif ayrımcılık uygulanmaktadır. Dinen meşru olan, batıdan, seküler dünyadan örnek vermek gerekirse, mesela ABD’nun UTAH eyaletinde Mormon geleneğinde de sınırsız evliliğe izin verilirken, çok eşlilik ruhsatı yasaklanarak fuhuş / zina önlenebilir mi? Bu çerçevede Dini nikahlı eşlere hukuki çerçevede koruma sağlanması , kadının ve çocuğun hakkı korunması gerekmez mi? “Yerli otomobil yerli telefon” diyoruz ama 300 yıldır “300'ler Meclisi”nin dayattığı düzenlemeler yürürlükte...
Fıtrata hukuka aykırı insanlığı ifsat eden sözleşmeler ve yasalar yürürlükten kaldırılmalı. KANUNLAR YERLİ ve MİLLÎ OLMALI.
Ailedeki çözülme, CEDAW ya da İstanbul sözleşmesi ile başlamadı ve bu gün bu tek başına bu sözleşmeden çekilmekle de sorun çözülme sınır ve boyutunu aşmıştır. Kötü uygulamalar ve devam eden düzenlemeler bu yıkımı giderek artırmaktadır. Gelinen nokta ölümcül bir hale gelmiş, toplum hayatındaki tahribatı adeta CoVID’den daha yıkıcı bir hal almıştır. LGBTIQ+ lobisi, Pedefoli ve Ensest grubları ile birlikte global bir tehdit haline gelmiştir.
Bu gün Siyaset, Bürokrasi, Yargı, Media, Sermaye, STK, Fuhuş, kumar, uyuşturucu sektörü ile adeta elele yürümektedir. Ahlaksızlık çetesi, global bir mafiaya dönüşme istidadı göstermektedir.
Aslında bu fitnenin köklerini Lale devrindeki sapma, yozlaşmada aramalıyız. Genel olarak bakıldığında 1700 Lale devri, 1800 Tanzimat ve 1900’lerin başında İttihat Terakkiyi görmekteyiz. Lale devri sapma, Tanzimat Yabancılaşma, Osmanlı Glasnost ve perestroykası, İttihat Terakki İnkar rejimidir. Cumhuriyetin tek parti dönemi, İttihat Terakki Glasnost ve perestroyka Glasnost ve perestroykanin siyasi kanadının yönetimi devralmasıdır aslında. Batılılaşma bâtıllaşma ihaneti devam etmektedir...
Çözülme 3. Ahmed 1703-1718 arası hız kazandı. 15 senede 13 sadrazam değiştirdi. Bir yandan siyasi kriz, öte yandan iktisadın giderek kötüleşmesi, idari yapıda “İlmiye, Kalemiye, Seyfiye” (Ülema/Akademi, Bürokrasi, Ordu) tartışmaları ve karşılıklı suçlamalar, sekülerleşme tartışmaları devleti yormaktadır.
Osmanlının sonu 1889’da fiilen örgütlenmeye başlayan İttihat ve Terakki Cemiyeti ile başladı. Cemiyen resmen İbrahim Temo, (damızlık erkek ithali yapalım idialarıyla gündeme gelen) Abdullah Cevdet, İshak Sükuti, Hüseyinzade Ali Turan tarafından 1908’de kuruldu. 1 Kasım 1918’de kapandı. İttihatçılar “Türkleşmek, İslamlaşmak, Batılılaşma”yı tartışıyordu. Kimi Almancı, kimi İngilizci, kimi Fransız yanlısı, kimi Amerikancı olmuştu. Müslümanların halifesini Selaniğe, siyonist Yahudi iş adamı ve Sabatayların hamisi, Kabbalist Alatini efendinin evinde mecburi iskana tabi tutarak Osmanlıyı yıkıma götürenler bunlardı. Cumhuriyete giden yolda İttihatçıların siyasi kanadının öne geçtiğini görürüz. Asıl kırılma diktatörce ve atama yöntemiyle gerçekleşen 2. Meclis döneminde başladı. Bugün CEDAW, İstanbul Sözleşmes ve Lanzarotenin arkasındaki destekçiler bu zihniyetin temsilcileridir.
Tanzimat Döneminde Şinasi ve Agah efendilerin çıkarttıkları gazetelerde yazı yazan birçok kadın ve erkek vardır. Mesela Fatma Aliye Hanım ve Nigar Hanım, Makbule Leman Hanım, Emine Semiye Hanım gibi. 1886’da yayın hayatına başlayan “Şukufezar” diye bir yayın organı var. Mesela Tanzimat ilan edildiğinde Selma Rıza 4 yaşındaydı. 23 Temmuz 1908’de 2. Meşrutiyet ilan edilince, 36 yaşında, 1898’de gittiği ve 10 yıl kaldığı Fransa’dan İstanbul’a döndü. Jön Türkler’in lideri Ahmet Rıza Bey’in kızı Selma Rıza (Feraceli), Fransa’da İttihat Terakkiye üye olmuştu. Fransız masonları tarafından desteklenen bir hareketin içinde İstanbul’a geldiklerinde Fransızca olarak çıkarttıkları bir gazete ile yazı hayatına başlamıştır. Bu gün iktidar unsurları içinde birileri bu kişileri rol modeli olarak, ya da kadın hareketinin öncüsü olarak afişe edebilmektedirler. Abdülhamid han'ın en yakınındakilerin ihanetini göremediğib bgtrb 5
Ahmet Hamdi’nin “Mihrab” ya da “Yaratılış” isimli, Yeşil caminin mihrabının önünde oturan hamile bir kadının ayakları altına fırlatılıp atılmış kutsal kitapları resmeden yağlı boya tablosu Osmanlıda 1800’lerin sonunda yapılabiliyor. Hamile kadının doğuracağı çocuğun gelecekteki rol ve misyonunu bir kehanet gibi resmediyordu
Ahmet Hamdi. İttihat Terakki de yine kadın bedenini kullanıyordu. Şeytan da Ademoğluna karşı, İsrailoğullarının düşünce dünyasında ifadesini bulan Lilith’i kullanmıştı.
Bu örnekler adım adım geldi. Mesela 1 Aralık 1913’da Belkıs Şevket isimli bir kadın ilk kez bir tayyare ile uçar ve havadan İstanbullulara bir bildiri atar. Kadın çarşaflıdır, Annesi mühtedi, kendi yurt dışında eğitim almış, İngilizce bilen, pedegog, müzik öğretmeni ve bir kadın hakları savunucusudur. Dedesi 2. Mahmud'un vezirlerinden Ali Namık Paşa olup, bazı kaynaklara göre Ata Paşa'nın kızıdır. 1913 yılında Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti'ni (Kadınların Haklarını Savunma Derneği) kurucularındandır. Bu cemiyet, Kadınlar Dünyası isimli bir de dergi çıkarıyordu. Cemiyetin aktif üyesi Belkıs Şevketin uçuşu (1913), Osmanlının Balkan bozgununun sebeb olduğu havayı değiştirmek için askeriyenin bilgisi altında bir PR çalışmasıdır aslında. Mesela SSCB’de de Leyla Memmedbeyova (1909-1989) isimli bir kadın Azeri ilk Sovyet havacısı ve aynı zamanda Paraşütçüsüdür. Dersim/Tunceli'de halkı bombolamakla gündemde olan Sabiha Gökçen de aynı geleneğin bir başka temsilcisidir.
Nuriye Ulviye Mevlan’ın başkanlığını yapmakta olduğu cemiyetin kuruluş amacı; kadınların toplumdaki konumunu düzeltmek, kadınların iş hayatına girmesini sağlayarak erkekler nezdinde hakir görülen durumunu ortadan kaldırmak, kadınların kılık kıyafetini düzeltmek, kadına eğitim hakkının verilmesini ve toplumdaki kadına yönelik uygulanan baskıcı bazı gelenekleri ortadan kaldırmak ve kadın meselelerinin çözümü için faaliyet göstermektir.
Osmanlıdaki darbe ve derin devlet geleneğinin de merkezinde yer alan İttihat ve Terakki’nin 1895 yılındaki tüzüklerinin ilk cümlesi şuydu: “Kadın ve erkek bilcümle Osmanlılardan mürekkeb…”. 1906 yılındaki Nizamnâme-i Esasîsi'nin 6. Maddesi; “Bilâ tefrik-i cins ü mezheb, kadın ve erkek bilcümle Osmanlılar Cemiyete âzâ olabilirler” Şeklindeydi.
İttihat Terakki bir siyasi hareketti ve Osmanlıda bu cemiyetin yönetiminde ve üyeleri arasında kadınlar da vardı. Yani bu konu Cumhuriyetle başlamamıştı. Daha sonra KAFKAS Kars İslam Cumhuriyeti seçimlerinde 18 yaşında kadın-erkek herkes oy kullanmıştı. 1907'te İttihatçılar “Kadın Şubesi” kurmuştu. Jön Türk “jeuene Turquie” namı diğer “Genç Osmanlı” hareketinin önemli isimlerinden Mustafa Fâzıl Paşa'nın kızı Nazlı Hanım, 1896'da 6/17 numarası verilerek İttihat Terakkiye üye olmuştu. 2. kadın üye Sorbonne Üniversitesi öğrencisi Selma Rıza idi. Selva. Rıza, “Meşveret”, “Mizan Şûra-yı Ümmet” ve “Mechveret Supplément Français”de özellikle kadın hakları üzerine makaleler yazıyordu. Selanik'te gizlice “Kadın” dergisi çıkarıldı. 1872 sonrası ve 1900’ların başında grevlerin dörtte biri kadınların çalıştığı işkollarında oldu.
2. Meşrutiyet cuntasında Gülistan İsmet, Ahmet Cevdet Paşa'nın kızı Emine Semiyenin de aralarında olduğu 40 yakın kadın aktif olarak görev yapmıştı. Ulviye Mevlan, Mükerrem Belkıs, Nimet Cemil, Nebile Akif, Fatma Zerrin, Yaşar Nezihe, Nezihe Muhittin gibi bir çok batıda eğitim görmüş kadın süreçte aktif rol oynadılar. Bu kişiler, bugün olduğu gibi o gün de batılılar tarafından cömertçe desteklendi. Sloganları “Yaşasın Vatan, Yaşasın Millet, Yaşasın Hürriyet” ti
Fatma Zerrin, “Türk erkeklerinin felsefesince, kadınlar dünyaya erkeklerin rahatını temin için gelmiştir. Kadınlar erkekler için yaşarlar, hürriyetleri yoktur. Erkeklerin esiridirler. Zevk aracı değiliz, insanız” diyordu. Ulviye Mevlan “Osmanlı Müdâfaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti / Osmanlı Kadın Haklarını Savunma Cemiyeti de “Eşitlik, iş, eğitim hakkı” istiyor, “eve kapatılmaya” karşı çıkıyorlardı !? Gösteriler sonunda İstanbul Telefon İdaresi'ne yedi kadın memur alındı. Bedra Hanım da iş müfettişi olarak tayin edildi. Böylece kadınlar kendi hak ve hukuklarını bir müfettişle denetleyeceklerdi. Hemen bu olayların arkasından, geleneksel maarif kuruluşlarının dışında Avrupai ve asri eğitim veren 28 kişilik kontenjanı bulunan Darülmuallimat / Kadın Öğretmen Okulu'na 300'ün üzerinde kız başvurdu. İlk “kızlar üniversitesi” olan İnas Darülfünunu açıldı. Bunun ardından “Teali-i Nisvan Cemiyeti”, “Asri Kadın Cemiyeti”, “Tefeyyüz Cemiyeti” gibi örgütler kurdu. Küçük kız çocuklarının evlendirilmesine karşı çıkıp yasa çıkarttı. Tek eşlilik kampanyası düzenlediler.
AK Parti içinde, bir yandan Abdulhamid han’a karşı muhabbet yanında öte yanda İttihat Terakki çizgisinde hareket eden, o dönemdeki “Üç Tarzı siyaset”in bütün taraflarını görebiliyoruz.
O günkü gidişat Osmanlının sonunu getirdi. Bugünkü gidişat ümid ederiz ki, aynı sonucu doğurmaz. Ama elbette Tarihten ders alınmakta geç kalınmazsa. Elbette ibret alınmazsa tarih tekerrür eder. Korktuğumuz şey başımıza gelir.
Bugün Ana muhalefetin, esasen İttihat Terakkinin siyasi kanadı gibi hareket ettiğini biliyoruz. Ancak bu gün iktidar kanadındaki bazı unsurların İstanbul sözleşmesi, LGBT+, CEDAW ve Lanzarote konusunda, HDP ile birlikte diğer bir çok siyasi partinin bu ifsat hareketine destek vermekte olduklarını üzülerek görüyoruz ve çözüm bekliyoruz. Bu konu siyasetin turnusol kağıdı olacaktır. Sandığın üzerine bu işin gölgesi düşecektir.
Bir asrı geçen bir zamandır aynı şeyleri konuşuyoruz. Ve bekliyoruz. Ve beklemekten yorulduk. “Great reset”le “yeni normal” bir dönemden, cinsiyetsiz bir toplumdan söz ediliyor ve bir hala bekliyoruz. Ama artık verilen süre bitti. Yaşlısı ve genci ile ülke halkı olanlardan rahatsız, Kadın Astronotun aya gönderilmesini değil, dağılan evlerde kadın erkek, kız oğlan, dede-nine, anne-baba ve çocukların eve dönmesini bekliyoruz.
Türkiye AİLE Meclisi
Türkiye Aile Meclisi TMK 95. Yıl Basın Bülteni 17 Şubat 2021
- KANUNLAR FITRATA HUKUKA UYGUN YERLİ ve MİLLÎ OLMALI.
17 Şubat, İsviçre Medeni Kanunun kabulünün 95. Yılı dolayısı ile Türkiye Aile Meclisi Koordinatörü Adem Çevik bu gün basına aşağıdaki yazılı açıklamayı yaptı:
Bugün 17 Şubat. Bugün 743 sayılı “Türk Kanunu Medenisi” olarak isimlendirilen, 17 Şubat 1926'da İsviçre Medeni Kanunu tercüme edilerek, tercüme yanlışları ile birlikte, bazı maddelerinin gerekçesiz olarak sevkedilip müzakeresiz bir biçimde oybirliği ile TBMM'de kabul edildi. 4 Ekim 1926’de yürürlüğe girmesiyle İslam aile hukuku yürürlükten kaldırıldı. Bugün de halen çok eşlilik ve genç evlilik yasak, lâkin her türlü fuhşiyat zina serbest. Hatta, İstanbul sözleşmesinin toplumsal cinsiyet düzenlemesi çerçevesinde LGBT+’a pozitif ayrımcılık uygulanmaktadır. Dinen meşru olan, batıdan, seküler dünyadan örnek vermek gerekirse, mesela ABD’nun UTAH eyaletinde Mormon geleneğinde de sınırsız evliliğe izin verilirken, çok eşlilik ruhsatı yasaklanarak fuhuş / zina önlenebilir mi? Bu çerçevede Dini nikahlı eşlere hukuki çerçevede koruma sağlanması , kadının ve çocuğun hakkı korunması gerekmez mi? “Yerli otomobil yerli telefon” diyoruz ama 300 yıldır “300'ler Meclisi”nin dayattığı düzenlemeler yürürlükte...
Fıtrata hukuka aykırı insanlığı ifsat eden sözleşmeler ve yasalar yürürlükten kaldırılmalı. KANUNLAR YERLİ ve MİLLÎ OLMALI.
Ailedeki çözülme, CEDAW ya da İstanbul sözleşmesi ile başlamadı ve bu gün bu tek başına bu sözleşmeden çekilmekle de sorun çözülme sınır ve boyutunu aşmıştır. Kötü uygulamalar ve devam eden düzenlemeler bu yıkımı giderek artırmaktadır. Gelinen nokta ölümcül bir hale gelmiş, toplum hayatındaki tahribatı adeta CoVID’den daha yıkıcı bir hal almıştır. LGBTIQ+ lobisi, Pedefoli ve Ensest grubları ile birlikte global bir tehdit haline gelmiştir.
Bu gün Siyaset, Bürokrasi, Yargı, Media, Sermaye, STK, Fuhuş, kumar, uyuşturucu sektörü ile adeta elele yürümektedir. Ahlaksızlık çetesi, global bir mafiaya dönüşme istidadı göstermektedir.
Aslında bu fitnenin köklerini Lale devrindeki sapma, yozlaşmada aramalıyız. Genel olarak bakıldığında 1700 Lale devri, 1800 Tanzimat ve 1900’lerin başında İttihat Terakkiyi görmekteyiz. Lale devri sapma, Tanzimat Yabancılaşma, Osmanlı Glasnost ve perestroykası, İttihat Terakki İnkar rejimidir. Cumhuriyetin tek parti dönemi, İttihat Terakki Glasnost ve perestroyka Glasnost ve perestroykanin siyasi kanadının yönetimi devralmasıdır aslında. Batılılaşma bâtıllaşma ihaneti devam etmektedir...
Çözülme 3. Ahmed 1703-1718 arası hız kazandı. 15 senede 13 sadrazam değiştirdi. Bir yandan siyasi kriz, öte yandan iktisadın giderek kötüleşmesi, idari yapıda “İlmiye, Kalemiye, Seyfiye” (Ülema/Akademi, Bürokrasi, Ordu) tartışmaları ve karşılıklı suçlamalar, sekülerleşme tartışmaları devleti yormaktadır.
Osmanlının sonu 1889’da fiilen örgütlenmeye başlayan İttihat ve Terakki Cemiyeti ile başladı. Cemiyen resmen İbrahim Temo, (damızlık erkek ithali yapalım idialarıyla gündeme gelen) Abdullah Cevdet, İshak Sükuti, Hüseyinzade Ali Turan tarafından 1908’de kuruldu. 1 Kasım 1918’de kapandı. İttihatçılar “Türkleşmek, İslamlaşmak, Batılılaşma”yı tartışıyordu. Kimi Almancı, kimi İngilizci, kimi Fransız yanlısı, kimi Amerikancı olmuştu. Müslümanların halifesini Selaniğe, siyonist Yahudi iş adamı ve Sabatayların hamisi, Kabbalist Alatini efendinin evinde mecburi iskana tabi tutarak Osmanlıyı yıkıma götürenler bunlardı. Cumhuriyete giden yolda İttihatçıların siyasi kanadının öne geçtiğini görürüz. Asıl kırılma diktatörce ve atama yöntemiyle gerçekleşen 2. Meclis döneminde başladı. Bugün CEDAW, İstanbul Sözleşmes ve Lanzarotenin arkasındaki destekçiler bu zihniyetin temsilcileridir.
Tanzimat Döneminde Şinasi ve Agah efendilerin çıkarttıkları gazetelerde yazı yazan birçok kadın ve erkek vardır. Mesela Fatma Aliye Hanım ve Nigar Hanım, Makbule Leman Hanım, Emine Semiye Hanım gibi. 1886’da yayın hayatına başlayan “Şukufezar” diye bir yayın organı var. Mesela Tanzimat ilan edildiğinde Selma Rıza 4 yaşındaydı. 23 Temmuz 1908’de 2. Meşrutiyet ilan edilince, 36 yaşında, 1898’de gittiği ve 10 yıl kaldığı Fransa’dan İstanbul’a döndü. Jön Türkler’in lideri Ahmet Rıza Bey’in kızı Selma Rıza (Feraceli), Fransa’da İttihat Terakkiye üye olmuştu. Fransız masonları tarafından desteklenen bir hareketin içinde İstanbul’a geldiklerinde Fransızca olarak çıkarttıkları bir gazete ile yazı hayatına başlamıştır. Bu gün iktidar unsurları içinde birileri bu kişileri rol modeli olarak, ya da kadın hareketinin öncüsü olarak afişe edebilmektedirler. Abdülhamid han'ın en yakınındakilerin ihanetini göremediğib bgtrb 5
Ahmet Hamdi’nin “Mihrab” ya da “Yaratılış” isimli, Yeşil caminin mihrabının önünde oturan hamile bir kadının ayakları altına fırlatılıp atılmış kutsal kitapları resmeden yağlı boya tablosu Osmanlıda 1800’lerin sonunda yapılabiliyor. Hamile kadının doğuracağı çocuğun gelecekteki rol ve misyonunu bir kehanet gibi resmediyordu
Ahmet Hamdi. İttihat Terakki de yine kadın bedenini kullanıyordu. Şeytan da Ademoğluna karşı, İsrailoğullarının düşünce dünyasında ifadesini bulan Lilith’i kullanmıştı.
Bu örnekler adım adım geldi. Mesela 1 Aralık 1913’da Belkıs Şevket isimli bir kadın ilk kez bir tayyare ile uçar ve havadan İstanbullulara bir bildiri atar. Kadın çarşaflıdır, Annesi mühtedi, kendi yurt dışında eğitim almış, İngilizce bilen, pedegog, müzik öğretmeni ve bir kadın hakları savunucusudur. Dedesi 2. Mahmud'un vezirlerinden Ali Namık Paşa olup, bazı kaynaklara göre Ata Paşa'nın kızıdır. 1913 yılında Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti'ni (Kadınların Haklarını Savunma Derneği) kurucularındandır. Bu cemiyet, Kadınlar Dünyası isimli bir de dergi çıkarıyordu. Cemiyetin aktif üyesi Belkıs Şevketin uçuşu (1913), Osmanlının Balkan bozgununun sebeb olduğu havayı değiştirmek için askeriyenin bilgisi altında bir PR çalışmasıdır aslında. Mesela SSCB’de de Leyla Memmedbeyova (1909-1989) isimli bir kadın Azeri ilk Sovyet havacısı ve aynı zamanda Paraşütçüsüdür. Dersim/Tunceli'de halkı bombolamakla gündemde olan Sabiha Gökçen de aynı geleneğin bir başka temsilcisidir.
Nuriye Ulviye Mevlan’ın başkanlığını yapmakta olduğu cemiyetin kuruluş amacı; kadınların toplumdaki konumunu düzeltmek, kadınların iş hayatına girmesini sağlayarak erkekler nezdinde hakir görülen durumunu ortadan kaldırmak, kadınların kılık kıyafetini düzeltmek, kadına eğitim hakkının verilmesini ve toplumdaki kadına yönelik uygulanan baskıcı bazı gelenekleri ortadan kaldırmak ve kadın meselelerinin çözümü için faaliyet göstermektir.
Osmanlıdaki darbe ve derin devlet geleneğinin de merkezinde yer alan İttihat ve Terakki’nin 1895 yılındaki tüzüklerinin ilk cümlesi şuydu: “Kadın ve erkek bilcümle Osmanlılardan mürekkeb…”. 1906 yılındaki Nizamnâme-i Esasîsi'nin 6. Maddesi; “Bilâ tefrik-i cins ü mezheb, kadın ve erkek bilcümle Osmanlılar Cemiyete âzâ olabilirler” Şeklindeydi.
İttihat Terakki bir siyasi hareketti ve Osmanlıda bu cemiyetin yönetiminde ve üyeleri arasında kadınlar da vardı. Yani bu konu Cumhuriyetle başlamamıştı. Daha sonra KAFKAS Kars İslam Cumhuriyeti seçimlerinde 18 yaşında kadın-erkek herkes oy kullanmıştı. 1907'te İttihatçılar “Kadın Şubesi” kurmuştu. Jön Türk “jeuene Turquie” namı diğer “Genç Osmanlı” hareketinin önemli isimlerinden Mustafa Fâzıl Paşa'nın kızı Nazlı Hanım, 1896'da 6/17 numarası verilerek İttihat Terakkiye üye olmuştu. 2. kadın üye Sorbonne Üniversitesi öğrencisi Selma Rıza idi. Selva. Rıza, “Meşveret”, “Mizan Şûra-yı Ümmet” ve “Mechveret Supplément Français”de özellikle kadın hakları üzerine makaleler yazıyordu. Selanik'te gizlice “Kadın” dergisi çıkarıldı. 1872 sonrası ve 1900’ların başında grevlerin dörtte biri kadınların çalıştığı işkollarında oldu.
2. Meşrutiyet cuntasında Gülistan İsmet, Ahmet Cevdet Paşa'nın kızı Emine Semiyenin de aralarında olduğu 40 yakın kadın aktif olarak görev yapmıştı. Ulviye Mevlan, Mükerrem Belkıs, Nimet Cemil, Nebile Akif, Fatma Zerrin, Yaşar Nezihe, Nezihe Muhittin gibi bir çok batıda eğitim görmüş kadın süreçte aktif rol oynadılar. Bu kişiler, bugün olduğu gibi o gün de batılılar tarafından cömertçe desteklendi. Sloganları “Yaşasın Vatan, Yaşasın Millet, Yaşasın Hürriyet” ti
Fatma Zerrin, “Türk erkeklerinin felsefesince, kadınlar dünyaya erkeklerin rahatını temin için gelmiştir. Kadınlar erkekler için yaşarlar, hürriyetleri yoktur. Erkeklerin esiridirler. Zevk aracı değiliz, insanız” diyordu. Ulviye Mevlan “Osmanlı Müdâfaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti / Osmanlı Kadın Haklarını Savunma Cemiyeti de “Eşitlik, iş, eğitim hakkı” istiyor, “eve kapatılmaya” karşı çıkıyorlardı !? Gösteriler sonunda İstanbul Telefon İdaresi'ne yedi kadın memur alındı. Bedra Hanım da iş müfettişi olarak tayin edildi. Böylece kadınlar kendi hak ve hukuklarını bir müfettişle denetleyeceklerdi. Hemen bu olayların arkasından, geleneksel maarif kuruluşlarının dışında Avrupai ve asri eğitim veren 28 kişilik kontenjanı bulunan Darülmuallimat / Kadın Öğretmen Okulu'na 300'ün üzerinde kız başvurdu. İlk “kızlar üniversitesi” olan İnas Darülfünunu açıldı. Bunun ardından “Teali-i Nisvan Cemiyeti”, “Asri Kadın Cemiyeti”, “Tefeyyüz Cemiyeti” gibi örgütler kurdu. Küçük kız çocuklarının evlendirilmesine karşı çıkıp yasa çıkarttı. Tek eşlilik kampanyası düzenlediler.
AK Parti içinde, bir yandan Abdulhamid han’a karşı muhabbet yanında öte yanda İttihat Terakki çizgisinde hareket eden, o dönemdeki “Üç Tarzı siyaset”in bütün taraflarını görebiliyoruz.
O günkü gidişat Osmanlının sonunu getirdi. Bugünkü gidişat ümid ederiz ki, aynı sonucu doğurmaz. Ama elbette Tarihten ders alınmakta geç kalınmazsa. Elbette ibret alınmazsa tarih tekerrür eder. Korktuğumuz şey başımıza gelir.
Bugün Ana muhalefetin, esasen İttihat Terakkinin siyasi kanadı gibi hareket ettiğini biliyoruz. Ancak bu gün iktidar kanadındaki bazı unsurların İstanbul sözleşmesi, LGBT+, CEDAW ve Lanzarote konusunda, HDP ile birlikte diğer bir çok siyasi partinin bu ifsat hareketine destek vermekte olduklarını üzülerek görüyoruz ve çözüm bekliyoruz. Bu konu siyasetin turnusol kağıdı olacaktır. Sandığın üzerine bu işin gölgesi düşecektir.
Bir asrı geçen bir zamandır aynı şeyleri konuşuyoruz. Ve bekliyoruz. Ve beklemekten yorulduk. “Great reset”le “yeni normal” bir dönemden, cinsiyetsiz bir toplumdan söz ediliyor ve bir hala bekliyoruz. Ama artık verilen süre bitti. Yaşlısı ve genci ile ülke halkı olanlardan rahatsız, Kadın Astronotun aya gönderilmesini değil, dağılan evlerde kadın erkek, kız oğlan, dede-nine, anne-baba ve çocukların eve dönmesini bekliyoruz.
Türkiye AİLE Meclisi