Ünlü İngiliz tarihçi Profesör Bernard Lewis şöyle der: “Geleceği görebilmek için tarihi bilmek çok önemli. Birey için hafıza ne ise, bir ulus için de tarih odur. Tarihini çarpıtan bir toplum nörotik bir kişi, tarihini bilmeyen toplum ise, hafızasını kaybetmiş bir insan gibidir.”
Bu makaleyi tam da bu görüş paralelinde komşumuz Yunanistan Hükümeti için kaleme aldım. Tarihlerini özellikle yakın tarihlerini iyi bilmeleri gerekir. Yüz sene önceki hatalarını tekrar ediyorlar. Siyasilerinin megalomanik ruh hali, ulusal öğretileri megali idea ile birleşince sonunda büyük felaketler ile karşılaşıyorlar. Acı çeken her defasında Yunan halkı oluyor. 1919 ve 1922 yılları arasında yani 100 yıl önce yaşananlar bugüne ışık tutuyor.
1919 PARİS BARIŞ KONFERANSI
Felaket ve trajik bir sonun başlangıcı 3 Şubat 1919 günü Birinci Dünya Savaşını bitiren Paris Barış Konferansında Yunan Başbakanı Elefterios Venizelos’un dörtlü konseye (ABD Başkanı Woodrow Wilson, İngiltere Başbakanı Lloyd George, Fransa Başbakanı George Clemenceau, İtalya Başbakanı Emanuele Orlando) birkaç saat süren ve Yunan tezlerini savunan sunumu ile başladı. İstediği Adriyatik’ten neredeyse Batı Anadolu’nun tamamını kapsayan büyük bir coğrafi alanın Yunanistan’a bırakılmasıydı. Sonunda herkes sunumdan çok etkilenmişti. O dönemdeki kıdemsiz bir İngiliz diplomatın daha sonra yazdığı gibi bu vizyon gelecekte Yunanistan için de Yakın Doğudaki barış için de son derece tehlikeliydi. Venizelos bu sunumla hem Türkiye’deki geleneksel Yunan azınlığın yıkımına sebep olacak ve Yunanistan’la Türkiye arasında bugün de devam edecek büyük bir düşmanlığın fitilini ateşlemişti.
MEGALOMANİ VE MEGALİ İDEANIN KADER BELİRLEYİCİLİĞİ
Venizelos, Girit’in Osmanlıdan bağımsızlık hareketinde savaşmıştı. Daha sonra siyasete atılmış ve bir kahraman olarak 1910 yılında Askeri yönetimine Başbakanlık görevine kadar yükselmişti. Venizelos, gençliğinde arkadaşlarına bir haritayı açarak Arnavutluk’un yarısı ve neredeyse Türkiye’nin tamamına yakın bir alanı içeren bir haritayı göstererek Megali Idea’dan bahsetmişti. Bu devletin başkenti İstanbul olacaktı. Kendisini 2300 yıl öncesinin ünlü komutan ve devlet adamı Pericles ile özdeşleştiren Venizelos, 1897 yılında Girit’in bağımsızlığında en önemli dönüm noktasının Yunan anakarasındaki Türk zaferine rağmen kazanılması ve Yunanistan’ın Balkan Savaşındaki başarıları ile Ege Adalarını Türk direnişi ile karşılaşmadan kolayca elde etmesinden duyduğu büyük bir güvene sahipti. Bu megalomanik bir sentez sunuyordu. Konferansın en renkli kişisiydi. Konferansta en büyük rakibi İtalyan heyeti idi. Gerek Arnavutluk gerekse Anadolu’nun paylaşımında büyük rekabet içindeydiler. İzmir hem Yunanlılara hem İtalyanlara teklif edilmişti. Yunanlıların aynı bugün olduğu gibi ulusal güçlerinin çok ötesinde hayalleri vardı. İtalya ile ekonomik ve ulusal güç perspektifinde aynı teraziye bile giremeyecek Yunanistan, şark kurnazlığı içindeydi. Fransa ile İtalya; İngiltere ile ABD arasındaki jeopolitik rekabeti kullanarak büyük bir fırsatı yakalamaya çalışıyordu. Venizelos, jeopolitik kumar masasında Yunan halkının ve Türklerin kaderini değiştirecek zarları atıyordu.
TUZAĞA ÇEKİLEN YUNAN HALKI
1915 Ocağında henüz Türklerden Gelibolu ve Kut-Ül-Amare yenilgileri yaşanmamışken İngiltere Dışişleri Bakanı Edward Grey, Küçük Asya kıyılarında çok önemli ölçekte arazi parçalarını Yunanistan’a önerdi. Bunun karşılığında Yunanistan’ın müttefiklere Sırbistan cephesinde yardımcı olması isteniyordu. Ucuz kana ihtiyaçları vardı. Bu ilk kez dile getiriliyordu. Ancak Yunanistan tarafsız kalmayı tercih ediyordu. Venizelos 1915 Şubat’ında baskılar sonucu İtilaf devletlerinin yanında Çanakkale’ye asker göndermeyi teklif edince, eşi Alman Kayzer’in kızkardeşi olan Yunan Kralı Konstantin, bu teklifi reddedip, Venizelos’u görevden aldı. Gounaris ’in kurduğu yeni hükümet İngiltere’nin önerilerini oyalamaya devam etti. Mayıs 1915’te yeni seçimler oldu. Halk Savaşı savunan Venizelos ‘u seçti. 1915 Eylül ‘ünde Bulgaristan Almanların yanında savaşa girince İtilaf devletleri Yunanistan’ı tekrar savaşa dahil etmek istedi. Kral, bu teklife destek veren Venizelos’u tekrar iktidardan uzaklaştırdı. 26 Mayıs 1916’da Bulgarlar ve Almanlar kuzeyden saldırınca ok yaydan çıktı. 30 Temmuz 1916’da ulusal savunma hareketi patlak verdi ve Venizelos önce Girit’e daha sonra Selanik’e geçerek muhalif bir hükümet kurdu. Kral Konstantin tahttan feragat etti ve yerine Kral Alexandre geçti. 14 Haziran 1917’de Atina’ya geçen Venizelos, savaş hazırlıklarına başladı 1918 Eylül’ünde Yunan orduları Bulgar ve Alman güçlerini yendi. Artık Venizelos muzaffer bir devlet adamıydı. Megali idea için Venizelos’a yol açılmıştı. 1918 yılının sonbaharında bayram havası içinde hiç kimse, gelecek zamanın getireceği felaketi hayal bile edemezdi.
İTALYANLARIN ŞEKİLLENDİRDİĞİ KADER
İtalyanlar, Barış Konferansı devam ederken 28 Mart 1919 günü Antalya’yı işgal etti ve kuzeye doğru ilerlemeye başladı. Kendilerine göre bu işgalin kendilerine göre nedenleri vardı. Birinci Dünya Harbi esnasında 1915 Londra anlaşmasıyla Rusya, İngiltere ve Fransa, İtalya’ya Anadolu’dan önemli bir parça verilmesini kabul etmişti. Ancak 1916’da yapılan Sykes Picot Anlaşmasıyla bu söze sadık kalınmamıştı. 1917’de İtalyan Fransız ve İngilizler Saint Jean de Maurienne Anlaşmasıyla İtalyanlara tekrar paylaşım hakkı tanıdılar. Ancak daha sonra Rusya’nın bu anlaşmada yer almaması nedeniyle İngiliz Dışişleri Bakanı Balfour’un tezi ile İtalyan çıkarları göz ardı edildi. Bu boşluğu Yunanistan dolduracaktı. İtalyanlar öfke içindeydi.
İNGİLİZ ÖFKESİ VE TARİHİN AKIŞI
Mayıs başında ABD ve Fransa Başkanlarıyla yapılan bir toplantıda İngiliz Başbakanı ve Helenistik kültür hayranı Lloyd George İzmir için bir karar verilmesi konusunda baskıda bulunmuştu. İtalyanların Antalya’ya çıkmasına ve güneydeki işgallerini delilik olarak görüyordu. Aralarında şu konuşmalar geçmişti. Lloyd George: "Eğer bir şey yapmazsak elde ettikleri İtalyanların yanına kâr kalacak ve küçük Asya’dan büyük bir parçayı koparacaklar. Bu arada Türkler Yunanları katledebilir ve hiçbir şey yapamayız.’’ Başkan Wilson cevaben: "Bu gelişmeler içerisinde neden Yunanlılara şu an İzmir’e çıkmalarını söylemiyoruz? Bir itirazınız var mı?" diye sorunca Lloyd George: "Hayır, itirazım yok". Fransız Başbakanı Clemenceau da "itirazım yok, ancak bu konuda İtalyanları bilgilendirmemiz gerekir" dedi. Daha sonra İtalyanlar, "neden müttefikler bu görevi yapmıyor?" dediklerinde aldıkları cevap, "askerlerimizi Yunanlı bir general komutasına vermeyiz" idi.
KARAR GÜNÜ
6 Mayıs 1919 günü Lloyd George, Yunan Başbakanı Venizelos’a şunu sorar: "Birlikleriniz hazır mı?" Venizelos: "Evet, hazır. Ne amaçla?" Lloyd George: "ABD Başkanı Wilson, Fransız Başbakanı Clemenceau ve ben İzmir’i işgal etmeniz gerektiğine karar verdik." Venizelos: "Hazırız." işte sonun başlangıcı bu şekilde olmuştu. İzmir’e Yunan kuvvetleri müttefiklerin koruması altında çıkacaktı. Sözde gerekçe İzmir ve çevresindeki Rum azınlığın can emniyetinin sağlanmasıydı. Tüm bu kararlar verilirken Venizelos ‘un rakibi General Metaksas şu yorumu yapıyordu: "Yunan Hükümeti çok büyük bir araziyi kolonileştirmek ve yönetmek için hazır değildir." Zaman Metaksas’ın haklı olduğunu ortaya çıkaracaktı. Barış Konferansını izleyen Amerikalı bir diplomat da İzmir ve limanının Yunanistan tarafından işgaline karşı çıkıyor ve şunu söylüyordu: "İzmir, Anadolu halkının gözü, ağzı ve burun delikleridir." İtalyanlar da Yunanların Megali ideası için son derece küçük düşürücü yorumlar yapıyorlardı. Helenizm’in Roma imparatorluğundan çok daha eski olduğunu savunan Yunanlara karşı İtalyanlar, "içi boş Helenistik megalomani" ifadesini kullanıyorlardı.
İNGİLİZLER DE KARARA KARŞI ÇIKIYOR
Yunanlılara İzmir ve Küçük Asya’nın teklif edilmesi eşitler arasında birinci durumda olan İngiltere’deki bazı devlet adamları ve askerler tarafından önceden eleştirilmişti. İstanbul’da bulunan İngiliz İşgal Kuvvetleri Başkomutanı General George Milne, 20 Şubat 1919’da Savaş Kabinesine İzmir Yunanlılar tarafından işgal edildiği takdirde Türklerin ayaklanmasını beklediğini bildirmeye mecbur kalmıştı. Osmanlı Devleti ile Mondros Ateşkesini İngiltere adına müzakere eden İstanbul İşgal Kuvvetleri Yüksek Komiseri Amiral Somerset Calthorpe, 3 Nisan 1919’da: "Helen İmparatorluğunun Ege Denizinin doğu sahiline kadar uzamayacağını ciddi bir şekilde ümit ediyorum, zira böyle bir hareket taraftarlarına saadet ve refah değil, tam tersini sağlar" diyordu. Kısa bir müddet sonra, 18 Nisan 1919’da Lord Curzon Dışişleri Bakan Vekili olarak kendi başbakanına meydan okuyan muhtırasında şöyle yazmıştı: "Selanik kapılarının beş mil uzağında nizam temin edemeyen Yunanlılara, İzmir gibi büyük bir şehir ve Aydın gibi bir eyaleti işgal ve idare etmelerine müsaade edilebilir mi? Lloyd George, bu çeşit ikazları nasıl hiçe sayabilir?"
SONUN BAŞLANGICININ BAŞLANGICI
Venizelos, İzmir’e yapılacak çıkarma konusunda iyimserdi. Türklerin direniş sergilemeyeceğini değerlendiriyordu. Siyasi olarak parçalanmış bir devletin ordusunun savaşamayacağını ve geri çekileceğini değerlendiriyordu. 12 Nisan 1919 sabahı ilk deneme yapıldı. Balkan Savaşında tek başına Ege Adalarımızın elden çıkmasını sağlayan Yunan kruvazörü Averof İzmir’e demir attı ve bir müfrezesini karaya çıkarttı. İzmir’de tepki olmadı. Bir ay sonra, 12 Mayıs 1919 günü İngiliz Amiral Calthorpe HMS Iron Duke muharebe gemisi ile İstanbul’dan İzmir’e hareket etti. Fransız amiralle denizde buluştu ve 13 Mayıs günü öğleden sonra İzmir’e vardı. Fransızlar Foça, İtalyanlar Karaburun, İngilizler Uzunada ve Yunanlılar da şehrin yakında bulunan sancak tabyasını işgal edeceklerdi. İşgal filosunda Amerikan Donanması da yer almıştı. 14 Mayıs 1919 günü Sadrazam Damat Ferit Paşa’ya sadece tabyaların işgal edileceği bildirilmiş, çıkarmadan bahsedilmemişti. Karanlık gün 15 Mayıs 1919 günü başladı. İzmir işgal edildi. Bu işgalin yarattığı deprem öyle büyük oldu ki, Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde başlayan Kuvayı Milliye hareketinin asıl enerjisini oluşturdu. Bu işgal siyaseten paramparça olan Türkleri bir araya getirdi.
CHURCHİLL'İN HİDDETİ
Savaş sırasında İngiliz Bahriye Bakanı olan Winston Churchill, İzmir’in işgal kararının ne denli yanlış olduğunu daha sonra yazdığı World in Crisis isimli kitabında şu şekilde anlatıyordu: “Bu meşum olayı, güzel bir Paris akşamında haber aldım ve dehşete düştüm. Benim Genelkurmaya bildirdiğim kişisel görüşlerim dikkate alınmamıştı. İngiliz askeri düşüncesindeki Türkler lehine olan tüm eğilimlere rağmen, kaynaklarımız hızla azalırken, bu kadar basiretsiz ve başımıza her türlü belayı getirecek bir eyleme müsaade etmelerini affetmek hiç mümkün değildi…Subaylarımız, ikişer, üçer Küçük Asya’nın her tarafında, Ateşkes çerçevesinde, ordularla, cephane ve silah teslimini gözetiyorlardı...Teslim olmuş Türklerden büyük miktarda tüfek, makinalı tüfek, top, mermi kolaylıkla toplanıyordu. Türkiye yenilgiyi kabul etmiş ve bunu da hak etiğini düşünüyordu: ‘Cezalandırılacaksak, bunu dostumuz İngiltere yapsın’… Fakat bu noktadan sonra, Türk milleti anladı ki ne Britanya ne de General Allenby’e değil, yüzlerce yıldır nefret edip küçümsedikleri, her zaman dövdükleri Yunanistan’a itaat etmek zorundalar. Tamamen kontrolden çıktılar. İngiliz subaylarının önce emirleri dinlenmedi, sonra hakaret edildi ve sonunda hayatlarını kurtarmak veya esaretten kurtulmak için kaçmak zorunda bırakıldılar... Toplanan bu büyük miktarda silah ve cephane bir hafta içinde tekrar İngilizlerden Türklerin kontrolüne geçti. Mustafa Kemal, 'Kaderin Adamı', İstanbul’daki Türk hükümetine isyan etmiş bir asi olarak, savaşçı bir prensin tüm niteliklerine sahip olduğu gibi, artık iktidara da sahiptir… Yunanlıların Türkleri fethetmesi hiçbir Türkün kabul edebileceği bir kader yazgısı olamazdı... Hayallerle uyutulsa, cinayetlerle lekelense, kötü yönetimle çürüse, uzun yıkıcı savaşlarla, yenilgilerle sarsılsa ve İmparatorluğu parçalansa da Türk hâlâ yaşıyordu.”
ZAFER VE HEZİMET DÖNGÜSÜ
Anadolu’nun İstanbul’un 13 Kasım 1918 sabahı 55 savaş gemisi ile işgali ile başlayan süreç, 15 Mayıs’ta Yunanistan’ın Anadolu’nun dış dünyaya açılan en önemli şehri İzmir’e asker çıkarması ile Mustafa Kemal liderliğinde büyük bir varoluş ve Kurtuluş savaşını tetikledi. 15 Mayıs 1919 günü batının teşvik destek ve kışkırtması ile hiç dönmemek üzere muzaffer bir şekilde İzmir’e çıkan Yunan orduları 9 Eylül 1922 sabahı perişan halde geride 40 bin gencin cesedini bırakarak geri çekildiler. Anadolu topraklarından sadece geri çekilmediler. Kaçmak zorunda kaldılar. O kadar düzensiz bir kaçıştı ki, limandan ayrılan savaş gemilerine yüzerek yaklaşanları bile almaya vakitleri olmadı. Emperyalizmin ve batının Türkiye ve Atatürk nefretinin temelinde yatan gerçeklerin birisi o gün İzmir limanında yaşananlardır.
MEGALOMANİYE KURBAN EDİLEN HAYATLAR
Bir hafta öncesine gidelim. Yunan 1. Kolordu Komutanı General Nikolaos Trikupis hatıratında, 26 Ağustos 1922, Büyük Taarruzdan 7 gün sonrası, 2 Eylül 1922 için şunları yazmıştı: "Daha küçük birliklerin komutanları askerlerinin Türklere karşı gitmek istemediğini bildirdiler. Bazıları başlangıçta işgal etmiş oldukları savunma mevkilerini terk etmişti. Bazıları ise kendini boş yere telef edecekleri için buna devam ettikleri taktirde subaylarını bağlayıp Türklere teslim edeceklerini söylüyorlardı. Bu vaziyet ile karşılaşınca 12. Tümen topçu Komutanını çağırarak Türklere tümenin toplarıyla ateş açmasını söyledim. Fakat topçu ateşi başlamıyordu. Biraz sonra şu haberi aldım: ‘Silahlı piyade askerleri topçuların etrafını sarmış ve Türklere ateş açtıkları taktirde kendilerinin de topçulara ateş edeceklerini’ söylemişlerdi. İleri sürdükleri sebepler basitti. Şayet şimdi ateşe başlanmaz da Türklerle göz göze gelindiğinde, Türkler onları esir alırdı. Eğer ateş açıldıktan sonra Türkler gelirse hepsini keserlerdi. Bu acıklı durumla karşı karşıya kalınca büyük bir üzüntüyle top ve makine tüfeklerin tahrip edilmesini emrettim. Daha sonra beyaz bayrak çekmek mecburiyetinde kaldık."
YARDIMI REDDEDEN YUNAN BİRLİKLERİ
9 Eylül 1922 sabahı Yunanistan’ın İzmir ve civarını savunma için elinde tuttuğu yedek kuvvetler kabaca bir tümen civarındaydı. Ancak geri çekilen Yunan ordusunu kurtarabilecek durumda değildiler. Ayrıca Trakya‘dan getirilen birlikler de vardı. Gemiler ile getirilen bu askerlerin Urla’da karaya çıkmasına izin verilmemişti. Yunan askerleri bulundukları gemilerden Türk süvarilerin İzmir’e girişini izliyorlardı.
MUSTAFA KEMAL'İN TOKADI AĞIRDIR
Venizelos’un megalomanisi ile beslenen Megali İdeanın Küçük Asya macerası büyük bir hezimetle ve utanç içinde sona ermişti. Küçük Asya felaketinde Mustafa Kemal Atatürk’ün tokadını yemiş bir devlet olarak başta eski Başbakanları Gounaris olmak üzere 6 devlet adamı ve generali idam ederek kendi iç hesaplaşmalarını tamamladılar. Ancak ders aldılar mı?
BUGÜN ASLINDA DÜNDÜR
Bugün, Akdeniz bağlamında Yunanistan’ın ve GKRY’nin içinde bulunduğu siyasi ve psikososyal konjonktür, 1919 Paris Konferansı şartlarına benzemektedir. İngiltere’nin yerinde ABD, AB ve bilhassa Fransa; Venizelos’un yerinde Mitsotakis ve Dendias ikilisi ile Anastasiadis vardır. O tarihlerde Yunanistan gibi zayıf bir tetikçi, can çekişen büyük bir devlete vekil akbaba olarak saldırmıştı. Dökülen kan ne İngiliz ne Fransız ne de Amerikan kanıydı. Fakir, köylü, işsiz garip Yunan gençleri istiklal mücadelesi veren Türklerin kılıcıyla can vermişti. Türklerin savaşı vatan savunmasıydı. Yunan işgalciler emperyalizmin tetikçisiydi. Bugün de koskoca Anadolu’yu, Mavi Vatanından ayırmaya çalışan emperyalist bir haritanın tetikçiliğini yapıyorlar. Akla, hukuka, mantığa ve gerçeklere aykırı bir vizyonu arkalarına AB ve ABD’yi alarak Türkiye’ye dayatmaya çalışıyorlar. Her geçen gün küstahlaşarak Türkiye’yi kışkırtıyorlar.
YUNANİSTAN'A TAVSİYELER
Buradan Yunan halkına sesleniyorum. Tarihinizi biliniz. Ders çıkarınız. Sizi maceraya sokacak siyasetçilere itibar etmeyiniz. Türklerle Ege Denizinde barış içinde birlikte yaşamanın yollarını arayın. Hükümetlerinizin bugünün koşullarında fanteziden ileri gitmeyecek Megali İdea hayallerine aldanmayın, onların megalomanik ruh hallerine izin vermeyin.
HÜKÜMETİMİZE TAVSİYELER
Türkiye Batı tarafından her alanda kuşatılmaktadır. Bu kez asıl harekât alanı denizler olacaktır. Denize çıkışı olan kukla Kürdistan, Ege ile Doğu Akdeniz’den soyutlanmış Türkiye, KKTC varlığına son verilmiş bir konjonktür hedeftir. Hedef, mavi vatandır. Bu süreçte en büyük enstrüman Yunanistan ve GKRY ’dir. Yunanistan 1919 yılında; GKRY 1974 yılında yaptığı büyük hataları bugün de tekrar etmektedirler. Hegemonyanın koruyucu şemsiyesi altında yanına Kıbrıslı Rumları da alan Yunanistan, geleceğini ve jeopolitik gerçekleri hiçe sayarak hareket etmektedir. Ege ve Doğu Akdeniz çok büyük krizlere gebedir. Bu krizlere Türkiye’nin başta silahlı kuvvetleri ile büyük birik ve beraberlik içinde hazır olması gerekir. Ekonomik baskılarla jeopolitik çıkarlarımızın feda edilmesi için baskılar artacaktır. Zaman kenetlenme zamanıdır. Bizi kenetleyecek tek çimentonun Mustafa Kemal olduğunu buradan bir kez daha haykıralım. Bu haykırış sadece iktidara değil, ana muhalefet partisine de yapılmaktadır. Zaman sakin sularda tatlı su Atatürkçülüğü değil, fırtınalı sularda tuzlu su Kemalizm’inin zamanıdır.
Kaynaklar.
Margaret Macmillian, Paris 1919, Siz Months That Changed the World
Winston S. Churchill, The World Crisis, The Folio Society, London, 2007.
Bilge Umar, Yunanlıların ve Anadolu Rumlarının Anlatımıyla İzmir Savaşı, İnkılap Yayınları
G.A. Jaeschke, Mitteilungen der Deutsch, Turkischen Gesellschaft in Bonn Heft, 73 Marz 1968, İngiliz Belgelerinin Işığı Alltında Yunanlıların İzmir Çıkarması
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN
http://bncmedyahaber.com/yazar-megali-Idea-dan-megalomaniye-462.html
|
||
|