Aşağıdaki yazıyı 13 Kasım 2013 günü Silivri 5 no’lu cezaevinde yazmıştım. Koğuş arkadaşım merhum Amiral Soner Polat’a okuduktan sonra avukatım aracılığı ile Aydınlık Gazetesine pazar günleri yayınlanan Mavi Vatan köşeme göndermiştim. Her ikimiz de 9 Ekim 2013 tarihinde Yargıtay onayı ile Sözde Balyoz Davasından 33’ü Amiral toplam 134 denizci ile birlikte 18 yıl ceza almıştık. 2 yıl 9 aydır hapisteydik. Ağır ve karanlık bir Kasım günüydü. Bulunduğumuz koğuştan değil ufuk çizgisi, güneşin boylam geçişi bile görünmüyordu. Kızgındık. Öfkeliydik. Her kesimden ihanete uğramıştık. FETÖ, iktidar ve türevleri tamamdı da muhalefet, parlamento, medya, akademi dünyası, denizcilik camiası, silahlı kuvvetler...herkes susuyordu. Toplasanız ortalamada 100 - 200 kişiyi geçmeyecek yakınlarımız Yargıtay önünde, Beşiktaş’ta Vardiya Bizde eylemlerinde karda, kışta susanlara inat sesleri kısılana kadar haykırıyorlardı. Babalık hakları bile alınmış eşlerinin dışardaki sesleri olmaya devam ediyorlardı. Susan ve korkanlar ne Silivri’ye ne de Beşiktaş’a geliyordu. O nedenle her cumartesi günü yapılan Beşiktaş Buluşmalarının ismi Sessiz Çığlık yapılmıştı. Yüksek askeri komutanlık, FETÖ tarafından yarı resmi teslim alınmıştı. O kadar korku ve teslimiyet içindeydiler ki, değil Silivri’dekilere destek olmak, Sessiz Çığlık zamanı Beşiktaş’ın yakınından bile geçmiyorlardı. Ancak askeri birliklerimizi, gemilerimizi, üslerimizi, tersanelerimizi Samanyolu, Bugün ve Zaman gibi FETÖ medyasına açarak Silahlı Kuvvetleri tanıtıcı programlar yaptırıyorlar, Kozmik Oda’dan çıkan kozmik çok gizli CD’leri FETÖ savcılarına teslim edebiliyorlardı. Şu an bile düşünürken utanç duyuyorum. Nasıl izin verdiler diye…
İşte aşağıdaki -noktası ve virgülü değiştirilmeyen- yazım tam 7 yıl önce bu duygular içinde yazılmıştır.
DENİZ HARP OKULU VE DENİZ LİSESİNDE, 18 KASIM'LAR
Yarın 18 Kasım. Deniz Harp Okulu ve Lisesi’nin kuruluş yıldönümü ve bahriyelilerin buluşma günü. Ülkemizde her köklü lise veya üniversite/yüksekokulun buluşma günleri vardır. Çoğunlukla pilav günü olarak tanımlanır. Pilav günleri genelde bahar aylarında öğretim döneminin son haftalarında düzenlenir. Eski mezunlar çok sevdikleri okullarına giderek gençlik günlerine duydukları özlemi giderirler. 1773 yılında kurulan Deniz Harp Okulu, 1936 yılından bu yana kendi buluşma gününü –bildiğim kadarıyla- kışın düzenleyen yegâne okuldur. 2001 yılına kadar Heybeliada’da icra edilen buluşma günleri, daha sonra Tuzla-Heybeliada sırası ile uygulandı.
18 KASIM NEREDEN GELİYOR?
Okulun 1773 yılında Sultan III. Mustafa tarafından Fransız mühendis Baron de Tott’a kurdurulduğu, Tott’un hatıratından ortaya çıkarıldı. Ancak bu hatıratta hangi gün kurulduğu açıklanmamıştı. Daha sonra aynı yıllarda İstanbul’da yaşayan Venedikli rahip L’Abbé Toderini’nin hatıratında da 1773’e vurgu yapıldığından, bu yıl esas kabul edildi. Diğer taraftan III. Mustafa sonrası sultan olan I. Abdülhamit’in, Kaptan-ı Deryası Küçük Hüseyin Paşa’nın 26 Ocak 1797 tarihli bir evrakında, okulun 18 Kasım 1776 tarihinde kurulduğuna dair bir başka bilgi de söz konusudur. Ünlü deniz tarihçimiz Haydar Alpagut da bu tarihe vurgu yaparak “Denizde Türkler” isimli eserinde okulun kuruluş tarihini 18 Kasım 1776 olarak vermiştir. İşte 18 Kasım tarihi de 1936 yılında Deniz Harp Okulu Komutanı Tümamiral Ertuğrul Ertuğrul tarafından buluşma günü olarak kabul edilmiş ve uygulanmaya başlanmıştır.
18 Kasım törenleri her sene büyük coşku ile kutlanır. 1936 yılından bu yana hiç ara vermeden icra edilen bu özel günde, Deniz Harp Okulu ve Deniz Lisesinden mezun olmuş tüm muvazzaf, emekli, müstafi ve okuldan çeşitli nedenlerle ayrılmış, yurt içi ve yurt dışında yaşayan personel Kabataş, Kadıköy ve Bostancı’dan kalkan özel vapurlar ile Heybeliada/Tuzla’ya gelirler. Vapurlardan inen personel ön bahçede kaynaşmaya başlar. Okul boru trampet takımı ve öğrenci alayı resmigeçit yaparak Deniz Kuvvetleri Komutanını ve gelen misafirleri selamlar.
Daha sonra sinema salonunda dönemin Kuvvet Komutanı bir yıllık icraatını anlatır. Okul öğrencilerinin hazırladığı sunumlar icra edilir. Sonra, en eski mezun, tüm mezunlar adına bir konuşma yapar. Bunu sağlık, ikmal ve kemer nöbetçilerinin[1] devir teslim töreni izler. Daha sonra herkes ön bahçede öğle yemeği için tabura (karacıların içtima dediği) geçer. Bu tabur törenin en güzel anıdır. Herkes kendi sınıfı ile buluşur. Birbirini yıllardır görmeyen arkadaşlar kucaklaşır. Kısa sürede eski günler yad edilir. Nostaljinin akıntısında herkes yaşını unutur. Ast ve üst sınıflar birbirleriyle çocuklar gibi şakalaşır, birbirlerine okuldaki lakapları ile hitap edenler, üst sınıflara taktıkları lakapları 50 yıl öncesindeki gibi muziplik içinde söyleyenler, sanki zamanı durdurmak istercesine “carpe diem” fırtınası yaşarlar.
Öğle yemeğinde her masaya sekiz emekli, iki öğrenci düşer. Bu yemekte emekliler eski günleri anlatır. Gençler de ömürlerini vakfedecekleri Bahriye kurumunun sosyokültürel gücünü bu yaştan itibaren yaşama olanağı bulurlar. Yemek sonrası spor salonlarında, kayıkhanede spor gösterileri yapılır, yüzme, yelken ve kürek yarışları tertiplenir. Limanda demirli olan savaş gemilerine gezi tertiplenir. Akşam özel vapurla misafirler mendirek üzerinde çimariva[2] yapılarak uğurlanır.
18 KASIMLARIN İNSAN TABLOLARI
Burada üç tip insan tablosu ortaya çıkar.
Birinci tip, yanına arı kovanı gibi her sınıftan insan çekenlerdir. Bunlar rütbeleri ne olursa olsun hem okul, hem de Bahriye’deki yaşantıları ile lider olmuş, hem gemi hem de kara görevlerinde kişilik bütünlüğünü koruyabilmiş, geçmişi ile hesaplaşmasını ast ve üstlerinin kalbinde ve aklında tertemiz kapatabilmiş şahsiyetlerdir.
İkinci tip, yanına kimsenin gitmediği, uzak durduğu kişilerdir. Bu tiplerin, okulda olmasa dahi mutlaka meslek hayatlarında kişilik gelgitleri olmuş ya da geçmişleri ile hesaplaşmayı temiz dosya ile kapatamamışlardır. Bu şahsiyetler, kuvvet komutanlığı dahil en üst rütbe ve makama gelmiş olsalar bile, Bahriye Camiasının, gücünü tarihinden ve geleneklerinden alan hassas adalet terazisinde ve gönüllerde mahkûm olmuşlardır. Onların “Poyraz Sicili”[3] bir defa verilmiştir. Bu sicilin temyizi olmaz. O nedenle bu tiplerin bazıları 18 Kasımlara bir daha gelemezler ve üçüncü tipi ortaya çıkarırlar. “18 Kasım’ı ancak evinden izleyenler.”
Tertip davalar sonrası yeni insan tabloları. Şüphesiz bazılarının sessiz devrim dediği Türkiye’nin parçalanma ve din devletine dönüştürülmesi sürecinde en büyük yarayı alan Deniz Kuvvetlerinin tertip davalar ile sahte delil ve iftiralar ile tasfiye edilen 40 Amiral ve 400 denizcisi, 18 Kasımların şeref konuğu olacaklardır. Yeminlerine, Atatürk’e ve Cumhuriyet Donanması ruhuna sadık kalan bu seçkin denizciler, sonsuza kadar sınıflar üstü bir konumda kalacaktır. Şüphesiz denizcilerin yaşadığı bu fırtınalı dönemde gemi arkadaşlarını sırtından bıçaklayan hainler kadar, yaşanan adaletsizlik ve zulüm karşısında onlara destek vermeyen, kayıtsız ve sessiz kalan, onurlu bir duruş sergileyemeyen, güce boyun eğip fırsatçılıkla hak etmedikleri mevki ve rütbeleri çalanlar, ölene kadar 18 Kasımlarda acı çekmeye ya da üçüncü tip olmaya devam edeceklerdir.
YAZININ DEVAMI İÇİN BURAYI TIKLAYIN!
http://bncmedyahaber.com/yazar-bahriye-ve-cumhuriyet-donanmasina-aidiyetin-zirvesi-18-kasim-350.html
DENİZ HARP OKULU VE DENİZ LİSESİNDE, 18 KASIM'LAR
Yarın 18 Kasım. Deniz Harp Okulu ve Lisesi’nin kuruluş yıldönümü ve bahriyelilerin buluşma günü. Ülkemizde her köklü lise veya üniversite/yüksekokulun buluşma günleri vardır. Çoğunlukla pilav günü olarak tanımlanır. Pilav günleri genelde bahar aylarında öğretim döneminin son haftalarında düzenlenir. Eski mezunlar çok sevdikleri okullarına giderek gençlik günlerine duydukları özlemi giderirler. 1773 yılında kurulan Deniz Harp Okulu, 1936 yılından bu yana kendi buluşma gününü –bildiğim kadarıyla- kışın düzenleyen yegâne okuldur. 2001 yılına kadar Heybeliada’da icra edilen buluşma günleri, daha sonra Tuzla-Heybeliada sırası ile uygulandı.
18 KASIM NEREDEN GELİYOR?
Okulun 1773 yılında Sultan III. Mustafa tarafından Fransız mühendis Baron de Tott’a kurdurulduğu, Tott’un hatıratından ortaya çıkarıldı. Ancak bu hatıratta hangi gün kurulduğu açıklanmamıştı. Daha sonra aynı yıllarda İstanbul’da yaşayan Venedikli rahip L’Abbé Toderini’nin hatıratında da 1773’e vurgu yapıldığından, bu yıl esas kabul edildi. Diğer taraftan III. Mustafa sonrası sultan olan I. Abdülhamit’in, Kaptan-ı Deryası Küçük Hüseyin Paşa’nın 26 Ocak 1797 tarihli bir evrakında, okulun 18 Kasım 1776 tarihinde kurulduğuna dair bir başka bilgi de söz konusudur. Ünlü deniz tarihçimiz Haydar Alpagut da bu tarihe vurgu yaparak “Denizde Türkler” isimli eserinde okulun kuruluş tarihini 18 Kasım 1776 olarak vermiştir. İşte 18 Kasım tarihi de 1936 yılında Deniz Harp Okulu Komutanı Tümamiral Ertuğrul Ertuğrul tarafından buluşma günü olarak kabul edilmiş ve uygulanmaya başlanmıştır.
18 Kasım törenleri her sene büyük coşku ile kutlanır. 1936 yılından bu yana hiç ara vermeden icra edilen bu özel günde, Deniz Harp Okulu ve Deniz Lisesinden mezun olmuş tüm muvazzaf, emekli, müstafi ve okuldan çeşitli nedenlerle ayrılmış, yurt içi ve yurt dışında yaşayan personel Kabataş, Kadıköy ve Bostancı’dan kalkan özel vapurlar ile Heybeliada/Tuzla’ya gelirler. Vapurlardan inen personel ön bahçede kaynaşmaya başlar. Okul boru trampet takımı ve öğrenci alayı resmigeçit yaparak Deniz Kuvvetleri Komutanını ve gelen misafirleri selamlar.
Daha sonra sinema salonunda dönemin Kuvvet Komutanı bir yıllık icraatını anlatır. Okul öğrencilerinin hazırladığı sunumlar icra edilir. Sonra, en eski mezun, tüm mezunlar adına bir konuşma yapar. Bunu sağlık, ikmal ve kemer nöbetçilerinin[1] devir teslim töreni izler. Daha sonra herkes ön bahçede öğle yemeği için tabura (karacıların içtima dediği) geçer. Bu tabur törenin en güzel anıdır. Herkes kendi sınıfı ile buluşur. Birbirini yıllardır görmeyen arkadaşlar kucaklaşır. Kısa sürede eski günler yad edilir. Nostaljinin akıntısında herkes yaşını unutur. Ast ve üst sınıflar birbirleriyle çocuklar gibi şakalaşır, birbirlerine okuldaki lakapları ile hitap edenler, üst sınıflara taktıkları lakapları 50 yıl öncesindeki gibi muziplik içinde söyleyenler, sanki zamanı durdurmak istercesine “carpe diem” fırtınası yaşarlar.
Öğle yemeğinde her masaya sekiz emekli, iki öğrenci düşer. Bu yemekte emekliler eski günleri anlatır. Gençler de ömürlerini vakfedecekleri Bahriye kurumunun sosyokültürel gücünü bu yaştan itibaren yaşama olanağı bulurlar. Yemek sonrası spor salonlarında, kayıkhanede spor gösterileri yapılır, yüzme, yelken ve kürek yarışları tertiplenir. Limanda demirli olan savaş gemilerine gezi tertiplenir. Akşam özel vapurla misafirler mendirek üzerinde çimariva[2] yapılarak uğurlanır.
18 KASIMLARIN İNSAN TABLOLARI
Burada üç tip insan tablosu ortaya çıkar.
Birinci tip, yanına arı kovanı gibi her sınıftan insan çekenlerdir. Bunlar rütbeleri ne olursa olsun hem okul, hem de Bahriye’deki yaşantıları ile lider olmuş, hem gemi hem de kara görevlerinde kişilik bütünlüğünü koruyabilmiş, geçmişi ile hesaplaşmasını ast ve üstlerinin kalbinde ve aklında tertemiz kapatabilmiş şahsiyetlerdir.
İkinci tip, yanına kimsenin gitmediği, uzak durduğu kişilerdir. Bu tiplerin, okulda olmasa dahi mutlaka meslek hayatlarında kişilik gelgitleri olmuş ya da geçmişleri ile hesaplaşmayı temiz dosya ile kapatamamışlardır. Bu şahsiyetler, kuvvet komutanlığı dahil en üst rütbe ve makama gelmiş olsalar bile, Bahriye Camiasının, gücünü tarihinden ve geleneklerinden alan hassas adalet terazisinde ve gönüllerde mahkûm olmuşlardır. Onların “Poyraz Sicili”[3] bir defa verilmiştir. Bu sicilin temyizi olmaz. O nedenle bu tiplerin bazıları 18 Kasımlara bir daha gelemezler ve üçüncü tipi ortaya çıkarırlar. “18 Kasım’ı ancak evinden izleyenler.”
Tertip davalar sonrası yeni insan tabloları. Şüphesiz bazılarının sessiz devrim dediği Türkiye’nin parçalanma ve din devletine dönüştürülmesi sürecinde en büyük yarayı alan Deniz Kuvvetlerinin tertip davalar ile sahte delil ve iftiralar ile tasfiye edilen 40 Amiral ve 400 denizcisi, 18 Kasımların şeref konuğu olacaklardır. Yeminlerine, Atatürk’e ve Cumhuriyet Donanması ruhuna sadık kalan bu seçkin denizciler, sonsuza kadar sınıflar üstü bir konumda kalacaktır. Şüphesiz denizcilerin yaşadığı bu fırtınalı dönemde gemi arkadaşlarını sırtından bıçaklayan hainler kadar, yaşanan adaletsizlik ve zulüm karşısında onlara destek vermeyen, kayıtsız ve sessiz kalan, onurlu bir duruş sergileyemeyen, güce boyun eğip fırsatçılıkla hak etmedikleri mevki ve rütbeleri çalanlar, ölene kadar 18 Kasımlarda acı çekmeye ya da üçüncü tip olmaya devam edeceklerdir.
YAZININ DEVAMI İÇİN BURAYI TIKLAYIN!
http://bncmedyahaber.com/yazar-bahriye-ve-cumhuriyet-donanmasina-aidiyetin-zirvesi-18-kasim-350.html