Şimdiye kadar yaptığımız araştırmalarda "İstanbul Sözleşmesi"ni savunanlar neden savunduğunu, karşı çıkanlar da neden karşı çıktığını bilmiyor. İstanbul Sözleşmesi ile ilgili toplumsal bazlı yapılan bir ankette "AİLENİN KORUNMASI VE KADINA KARŞI ŞİDDETİN ÖNLENMESİNE DAİR YASA KALDIRILSIN MI" şeklinde sorular soruluyor. Siz olsanız bu şekilde bir soruya nasıl cevap verirsiniz? Ailenin korunmasına hayır diyebilir misiniz? Ya da Kadına karşı şiddetin önlenmesini istemiyorum diyebilir misiniz? Demeyeceğinizi umut ediyoruz. Ankete cevap veren vatandaşa "İstanbul Sözleşmesi" için evet ya da hayır dediği hiçbir zaman söylenmiyor. Bu anket birde şöyle yapılsın. "İstanbul Sözleşmesini biliyor musunuz? Bakalım ne sonuç çıkacak?
BNC Medya Haber, alıntı yazarlarımızdan Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Adnan Küçük'ün "Türk Toplumunun Temeli Olan Ailede "Alarm Zilleri" Çalıyor!?" başlıklı köşe yazısı sorunu tespit edici ve çözüm önerileriyle yarayı tamir edecek cinsten tabi dikkate alınırsa;
Türk Toplumunun Temeli Olan Ailede "Alarm Zilleri" Çalıyor!?
Türkiye’de son zamanlarda İstanbul Sözleşmesine yönelik önemli tartışmalar yaşanıyor. Tartışmaların temelinde her ne kadar “aile içi şiddet” var gibi görünse de, ülkemiz açısından en temel sorunun “aile kurumu ve bu kurumun geleceği”nin olduğu söylenebilir.
Nitekim aile temelli yaşanan sorunlar karşısında vicdanının sesini dile getiren AK Parti Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş, özet olarak şunları söylemiştir:
“Aile toplumların kök hücresidir. Nasıl ki bir vücutta kök hücreden diğer hastalıklı hücrelerin iyileştirilmesi mümkünse, eğer aile sağlam tutulursa, toplumdaki eksikliklerin telafi edilmesi mümkün olur. Aile hayatını ortadan kaldıracak, aileyi lüzumsuz, değersiz, geçersiz hale getirecek her türlü sinsi fikir, akım ve ideolojilere karşı uyanık olmak mecburiyetindeyiz. Bundan sonraki dönemlerde, güçlü aile yapısına sahip olan ülkeler sosyal olarak güçlü olacaklardır. Ailelerimizi, her türlü fesattan, kötülüklerden koruyacak ve güçlendirecek adımları atmamız lazımdır”.
Numan Bey’in dile getirdiği bu husus, toplumumuzun geleceği açısından hayatî derecede ehemmiyetlidir.
İnsanoğlu ilk aile içinde dünya hayatını yaşar. Gözünü açtığında ilk gördüğü kişiler, annesi, babası ve varsa kardeşleridir. Sonra, babaannesi, anneannesi, dedeleri, dayıları, amcaları, halaları, teyzeleri, kuzenleri ile tanışır. Bu tarih boyu hep böyle olmuştur.
Aile, çocukların ilk eğitim yuvasıdır. Çocuklar, çoğu davranış kurallarını bu yuvada edinirler. İnsanlar, toplumsal hayata atılmazdan önce, bu hayatta karşılaşabilecekleri birçok zorluklar karşısında ne tür tutumlar almaları gerektiğini ilk önce ailelerinde öğrenirler. Aile, çocukların, sosyal ve kültürel dünyalarını şekillendirdikleri ilk ortamdır. Çocuklar, doğdukları andan itibaren, ailede yaşadıkları, öğrendikleri ile yavaş yavaş gelecekte yaşayacakları ortam ve şartların insanları olmaya başlarlar, burada öğrendikleri ile sosyal hayata hazırlanırlar.
Çocukların, -erken yaşta ölüm vaki olmazsa-, takriben 80-90 senelik hayat sürecinde sahip olacakları duyguların, düşüncelerin, alışkanlık ve davranışların şekillenmesinde, ailesinde edindiği alışkanlıklar, bilgiler, şekillenen duygular, idealler etkili oluyor.
Yine, çocuklar, içinde yaşadıkları toplumda hâkim olan, inancı, ahlâki değerleri, gelenek ve görenekleri, ana dillerini vb. aile içerisinde öğrenirler.
Çocuklar, hayat serüveninin ilk başında, hayata dair ilk soruları anne ve babalarına sorarlar ve cevaplarını onlardan alırlar. Çocukların şahsiyet ve karakterlerinin sağlıklı bir şekilde oluşumunda, tutum ve davranışlarının şekillenmesinde, toplumda yaşayan değerlerin önemli tesirleri vardır. Çocuklar bu değerlerle ilk olarak aile içinde tanışırlar.
Bir İslam âlimi, çocukluk evresinde ailesinde aldığı eğitimle alakalı şunları belirtir:
“İnsanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi (öğretmeni), onun validesidir. Ben seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem (yemin) ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinler ve manevî derslerdir ki; o dersler, fıtratımda, âdeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini, aynen görüyorum”.
Burada söz konusu olan, Anayasamızın 41. maddesinde de teminat altına alınan ve teamüli, manevi ve kültürel değerlerimizin içinde şekillendiği aile kurumudur. Asırlardır süregelen ve yukarıda sözünü ettiğim işlevleri yerine getiren bu ailedir.
Ailede Yaşanan Deformasyon
Toplumun esasını teşkil eden aile yapısında yaşanabilecek her bir sorun, zaafiyet, aşınma, sarsıntı, yozlaşma, toplumların ve nesillerin geleceğini olumsuz yönde etkileyecektir. Artık aile, ilk eğitim kurumu olma vasfını kaybedecek, belki de birçok kötü ve zararlı alışkanlıklar bu evrede kazanılacak, belki de bu yozlaşmalar neticesinde çocuklar, aile ortamını hiç yaşayamayacaklardır. Birbirlerinden kopan anne ve babalar sebebiyle aile yuvasında yaşamaktan mahrum kalan, bir kısmı sokaklarda yaşayan, anne ve babalarını sadece akşam yemeğinde gören, bazen günlerce anne ve babalarını göremeyen çocuklar, maalesef sağlıklı bir şekilde hayata atılamıyorlar. İlk eğitimleri akim kalıyor.
Günümüz dünyasında baş döndürücü gelişmeler yaşanıyor. Bu gelişmeler aileleri de etkiliyor. Çağdaş olduğu söylenen ileri devletlerde aile, birlikte yaşamanın yaygın yollarından sadece biri haline gelmeye başladı. Benzer olgular kısmen de olsa Türkiye’de de yaşanıyor. Bu şekilde, çocukların aile birliği haricinde dünyaya gelme şekilleri ortaya çıkmaya başladı.
Dinî, ahlaki, kültürel, manevî, fikrî vb. değişim ve dönüşümler neticesinde, ailede ciddi zaaflar, dayanıksızlıklar yaşanıyor. Geleneksel aile içi ilişkiler, yerini tahammülsüz karı-koca-çocuk ilişkilerine bıraktı. Geçmiş yıllarda ülkemizde mevcut olan, “zor günde de dar günde de birlikte olma, zorlukları birlikte aşma, mutlulukları birlikte paylaşma kültürü”nün yerini “zor günlerle karşılaşıldığında ayrılma”lar almaya başladı.
YAZININ DEVAMI İÇİN BURAYI TIKLAYIN!.
http://www.bncmedyahaber.com/yazar-turk-toplumunun-temeli-olan-ailede-alarm-zilleri-caliyor-188.html
Türk Toplumunun Temeli Olan Ailede "Alarm Zilleri" Çalıyor!?
Türkiye’de son zamanlarda İstanbul Sözleşmesine yönelik önemli tartışmalar yaşanıyor. Tartışmaların temelinde her ne kadar “aile içi şiddet” var gibi görünse de, ülkemiz açısından en temel sorunun “aile kurumu ve bu kurumun geleceği”nin olduğu söylenebilir.
Nitekim aile temelli yaşanan sorunlar karşısında vicdanının sesini dile getiren AK Parti Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş, özet olarak şunları söylemiştir:
“Aile toplumların kök hücresidir. Nasıl ki bir vücutta kök hücreden diğer hastalıklı hücrelerin iyileştirilmesi mümkünse, eğer aile sağlam tutulursa, toplumdaki eksikliklerin telafi edilmesi mümkün olur. Aile hayatını ortadan kaldıracak, aileyi lüzumsuz, değersiz, geçersiz hale getirecek her türlü sinsi fikir, akım ve ideolojilere karşı uyanık olmak mecburiyetindeyiz. Bundan sonraki dönemlerde, güçlü aile yapısına sahip olan ülkeler sosyal olarak güçlü olacaklardır. Ailelerimizi, her türlü fesattan, kötülüklerden koruyacak ve güçlendirecek adımları atmamız lazımdır”.
Numan Bey’in dile getirdiği bu husus, toplumumuzun geleceği açısından hayatî derecede ehemmiyetlidir.
İnsanoğlu ilk aile içinde dünya hayatını yaşar. Gözünü açtığında ilk gördüğü kişiler, annesi, babası ve varsa kardeşleridir. Sonra, babaannesi, anneannesi, dedeleri, dayıları, amcaları, halaları, teyzeleri, kuzenleri ile tanışır. Bu tarih boyu hep böyle olmuştur.
Aile, çocukların ilk eğitim yuvasıdır. Çocuklar, çoğu davranış kurallarını bu yuvada edinirler. İnsanlar, toplumsal hayata atılmazdan önce, bu hayatta karşılaşabilecekleri birçok zorluklar karşısında ne tür tutumlar almaları gerektiğini ilk önce ailelerinde öğrenirler. Aile, çocukların, sosyal ve kültürel dünyalarını şekillendirdikleri ilk ortamdır. Çocuklar, doğdukları andan itibaren, ailede yaşadıkları, öğrendikleri ile yavaş yavaş gelecekte yaşayacakları ortam ve şartların insanları olmaya başlarlar, burada öğrendikleri ile sosyal hayata hazırlanırlar.
Çocukların, -erken yaşta ölüm vaki olmazsa-, takriben 80-90 senelik hayat sürecinde sahip olacakları duyguların, düşüncelerin, alışkanlık ve davranışların şekillenmesinde, ailesinde edindiği alışkanlıklar, bilgiler, şekillenen duygular, idealler etkili oluyor.
Yine, çocuklar, içinde yaşadıkları toplumda hâkim olan, inancı, ahlâki değerleri, gelenek ve görenekleri, ana dillerini vb. aile içerisinde öğrenirler.
Çocuklar, hayat serüveninin ilk başında, hayata dair ilk soruları anne ve babalarına sorarlar ve cevaplarını onlardan alırlar. Çocukların şahsiyet ve karakterlerinin sağlıklı bir şekilde oluşumunda, tutum ve davranışlarının şekillenmesinde, toplumda yaşayan değerlerin önemli tesirleri vardır. Çocuklar bu değerlerle ilk olarak aile içinde tanışırlar.
Bir İslam âlimi, çocukluk evresinde ailesinde aldığı eğitimle alakalı şunları belirtir:
“İnsanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi (öğretmeni), onun validesidir. Ben seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem (yemin) ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinler ve manevî derslerdir ki; o dersler, fıtratımda, âdeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini, aynen görüyorum”.
Burada söz konusu olan, Anayasamızın 41. maddesinde de teminat altına alınan ve teamüli, manevi ve kültürel değerlerimizin içinde şekillendiği aile kurumudur. Asırlardır süregelen ve yukarıda sözünü ettiğim işlevleri yerine getiren bu ailedir.
Ailede Yaşanan Deformasyon
Toplumun esasını teşkil eden aile yapısında yaşanabilecek her bir sorun, zaafiyet, aşınma, sarsıntı, yozlaşma, toplumların ve nesillerin geleceğini olumsuz yönde etkileyecektir. Artık aile, ilk eğitim kurumu olma vasfını kaybedecek, belki de birçok kötü ve zararlı alışkanlıklar bu evrede kazanılacak, belki de bu yozlaşmalar neticesinde çocuklar, aile ortamını hiç yaşayamayacaklardır. Birbirlerinden kopan anne ve babalar sebebiyle aile yuvasında yaşamaktan mahrum kalan, bir kısmı sokaklarda yaşayan, anne ve babalarını sadece akşam yemeğinde gören, bazen günlerce anne ve babalarını göremeyen çocuklar, maalesef sağlıklı bir şekilde hayata atılamıyorlar. İlk eğitimleri akim kalıyor.
Günümüz dünyasında baş döndürücü gelişmeler yaşanıyor. Bu gelişmeler aileleri de etkiliyor. Çağdaş olduğu söylenen ileri devletlerde aile, birlikte yaşamanın yaygın yollarından sadece biri haline gelmeye başladı. Benzer olgular kısmen de olsa Türkiye’de de yaşanıyor. Bu şekilde, çocukların aile birliği haricinde dünyaya gelme şekilleri ortaya çıkmaya başladı.
Dinî, ahlaki, kültürel, manevî, fikrî vb. değişim ve dönüşümler neticesinde, ailede ciddi zaaflar, dayanıksızlıklar yaşanıyor. Geleneksel aile içi ilişkiler, yerini tahammülsüz karı-koca-çocuk ilişkilerine bıraktı. Geçmiş yıllarda ülkemizde mevcut olan, “zor günde de dar günde de birlikte olma, zorlukları birlikte aşma, mutlulukları birlikte paylaşma kültürü”nün yerini “zor günlerle karşılaşıldığında ayrılma”lar almaya başladı.
YAZININ DEVAMI İÇİN BURAYI TIKLAYIN!.
http://www.bncmedyahaber.com/yazar-turk-toplumunun-temeli-olan-ailede-alarm-zilleri-caliyor-188.html