“İstanbul Sözleşmesi” Maksadının her ne kadar kadına şiddeti önlemek olduğunu ileri sürse de farklı cinsiyet kabullerini kadın sorunu gerçeğinin içine gizleyen toplumun doğal olmayan cinsiyetlere parçalanmasına rıza gösterilmesini dayatan bir metindir.
“İstanbul Sözleşmesi” şekere bulanmış zehirdir. Bu yönü ile iddia edilenin aksine kadını değersizleştirmekte aileyi tahrip etmekte ve toplumu ayrıştırmaktadır. Birlikte mücadele edecek kadını ve erkeği karşı karşıya getirmektedir.
Kadını metalaştırmakta sorunu çözümsüzlüğe yöneltmektedir. “İstanbul Sözleşmesi” Türkiye’ye Kadını aşağılayan yeni bir toplumsal model dayatmaktadır. Sözleşmenin dayattığı toplumda kadın ve erkek cinsiyeti dışında cinsiyetler vardır. Bu cinsiyetler “Toplumsal Cinsiyet”, “Cinsel Yönelim” , “Cinsel Kimlikler” şeklinde sözleşmede yer almaktadır.
Sözleşme LGBTİ diye başlayarak alfabenin bütün harflerini kapsayan kadın ve erkek cinsiyeti dışında doğadan farklı çürümüş neoliberal sistemle dayatılan cinsiyet türlerini hukuk normu olarak belirlemeye teşvik etmektedir. Toplumsal Cinsiyet kavramı sözleşmenin 2, 3C, 4/3, 4/4, 6, 49’a 2, 60’a 1 ve 60’a 2 Maddelerinde geçiyor.
Toplumsal Cinsiyet 3C maddesinde şöyle tanımlanıyor. Toplumsal cinsiyet Herhangi bir toplumun kadınlar ve erkekler için uygun olduğunu düşündüğü sosyal anlamda oluşturulmuş roller, davranışlar, faaliyetler ve özellikler olarak anlaşılacaktır.
HABERİN VİDEOSU
|
||
|