Ülkücü/Akıncı/Solcu 1968 -1980 Gençlik Kuşağı
Bu Günün Ak Saçlıları
Bizim Kuşağın Siyasi Savrulmaları
Haydi Hep Birlikte Muhasebe Yapalım!
İnandıkları uğruna canını feda etmekten geri durmayan, fedakar vefakâr kuşak, bizim kuşağımız!
Geçmişin sağcı, solcu, dindar gençleri ak saçlıları zaman zaman bir araya gelip hasret gideriyor, geçmişi yadediyorlar. Çok da iyi yapıyorlar eski dostlar eski dostluklar ve dava birliği çok başkaydı. Hasbi idi hataları da sevapları da hasbi idi.
Bizimkisi dertleşmek ve dostane muhasebeden ibarettir.
Üzerinde duracağım konu Türkiye’nin son elli yılını en netameli döneminde yaşayan bu kitleler mensubiyetlerine bakılmaksızın çok azı müstesna olmak üzere geçmişte kısa süreli de olsa içinde bulundukları grupla ifade ederek geçmişleri ile övünç duymak ve kimlik inşalarında geçmişlerine tutunmaya oradan geçmiş ve gelecek inşa etmeye çalışıyorlar. Bunda bir sakınca elbette yok.
Böyle mi olmalıydı!
O günün genç kuşakları davaları için baş koymuş insanlardır. İçinde bulundukları dönemde günlük ortalama yirmi vatan evladı hayatını kaybediyordu. Olaylarda kullanılan silahların arasında öğleden önce “sağcı” kimlikli, öğleden sonra “solcu”kimlikli ilan edilen eylemlerde kullanıldığı sonradan anlaşılacaktı!
Oluşturulan ortam ibretimizdir.
Eylemlerinin doğruluğu ya da yanlışlığı bu makalenin konusu dışındadır daha sonra bu konuyu da inşallah yazacağım.
Böyle bir geçmişe sahip olan bu önemli kitle İslam ve Türk medeniyetine ve Türkiye’nin gelişmesine katkı verdik diye kendilerine soruyorlar mı merak ediyorum. Sormuyorlarsa sormalılar. Gençlik yıllarında bir yıl mı iki yıl mı ya da daha fazla mı içinde bulundukları teşkilatlar artık yok!
Gönül isterdi ki vatan millet davası güden bu kitle Türkiye ve insanlık için yeni perspektifler açsınlar, yeni sözler söylesinler ve kendilerinden sonrakilere umut aşılamış olsunlar. Ama öyle olmadı.
İstisnalar kaide dışıdır! Üzerinize alınmayın lütfen!
Anılara takılıp kalmak yerine birikim ve tecrübe ile geleceğe ışık tutmak olmalı, geleceğe dair sözümüz olmalı bizim!
Geçmişe takılıp kalan kitlenin bazıları memur olmuş kademe ve makamını nasıl bir üste çıkarırım derdine düşmüş, kimileri siyaset arenasına girmiş konumumu nasıl korurum refahımı nasıl artırırım derdine düşmüşler bir diğer grupta yer alanlar da iş dünyasına yelken açmış onların bazıları için geçmişleri ve davaları nostaljik anı olmanın ötesine geçmemiştir.
Tabi aralarından ahirete göçenler de azımsanamayacak kadardır. Ahirete göçenlere Allah rahmet eylesin.
Ülkücü, Akıncı, Solcu farketmeksizin bunlardan bazıları hazin bir hayat sürmüşlerdir.
Ülkücü Abdullah Çiftçi hapis yatmış, Komünist Nusret siyasal bilgilerde okurken Türkiye’den kaçmak durumunda kalmış, Akıncı Mehmet Ali Şenel Akıncı olduğu için Kaymakamlıktan atılmış! Bu üç kahraman yokluk içinde kimseye müdana etmeden boyun bükmeden bu dünyadan göçtüler. Abdullah kalp krizi geçirip vefat ettiğinde evine Ülkücü arkadaşları ile gittiğimizde yokluğu ve çektiği sıkıntıları gördük! Ama Abdullah durumunu kimseye belli etmeden terk etti bu dünyayı. Komünist Nusret Siyasal son sınıf öğrencisi iken yurt dışına kaçmış vatan hasreti ile ülkesine dönmüş Düzce’de bir dere kenarında mütevazı evinde yokluk ve kış ve hayat şartlarından yanında can dostu köpeği dışında kimse yokken zatürreden vefat ederek dünyaya sessizce veda etmiş! Akıncı Mehmet Ali Şenel ise gene Siyasal Bilgiler mezunu olup kaymakamlık yapmakta iken Akıncı olduğu için görevden uzaklaştırılmış Orhaneli’nde tarla icarlayıp türün yetiştirdiği sırada hazin bir şekilde o da sessizce dünyayı terketmişti! M.Ali seni Orhaneli’nde nasıl bulacağım dediğimde, “deli M.Ali’yi arıyorum dersin! O ne demek estağfirullah dediğimde ise, Kaymakamlıktan atılıp tarla icarlayıp türün ekene vatandaş deli demesin de ne desin!“ dediği kulaklarımda çınlar durur. Her üçünün de hayat şartlarını, mensup oldukları siyasal ve sosyal tarafları hiç mi hiç hissetmemişler onlar da hissettirmemişlerdi. Her üçü ile vefatlarından önce konuşup dertleştim. Mesela M. Ali hakkını helal etmediğini söyledi ve “arkadaş hal hatır sormak da mı parayla” diyerek serzenişte bulundu. Küskün kırgın göçtüler bu dünyadan. Allah rahmet eylesin. Hikayelerini “ Erbakan’la Yolculuğum Tanıklıklarım ve Siyasi Kırılmalar” kitabımda yazdım. Bunlar sadece örnektir. Bu durumda olan bir köşede kırgın olarak yaşayan o kadar dava adamı var ki şaşarsınız.
Vatanı için canını fedadan çekinmeyen kuşaklardan beklentimiz elbette çok yüksektir. Serzenişimizin asıl sebebi de budur.
Soru şu “sen bu işin neresindesin!?” Bu soruya cevabın umarız nostaljik tarafgirlik ötesine geçmiş olsun!
İnsanlığa umut olmak, yeni şeyler söylemek, genç nesillere ufuklar ve hedefler ortaya koymak varken küçük hesaplar ve hedefler için ömür vermeye değer mi!
Evet değerli dostlarım darılmak yok! Darılmak yerine kendi hayatımız ile ilgili muhasebe yapmak, şayet yapabilecek bişey kalmışsa onu yapmaktan başka çare mi var?
1968-1980 kuşağı yaşadıkları zamana ve çağa damga vurabilselerdi bugün Türkiye’nin dünyanın en önde ülkesi olması yolunda en ön saflarda önderlik yapmış olurduk!
Alanları işgal ettik!
Bari alanı boş bıraksaydık, belki umut aşılayacak gelişmeler yakalayabilirdik.
Mensubu olduğumuz ideolojik alanı kimseye bırakmadık! Kimseye alan açalım demedik! Yaşımıza başımıza bakmadan geride kalmış ideolojik tanımlamalara sığındık! Bunu yapmanın kendisini tatminden başka karşılığı olabilir mi?
Kastettiğim bir araya gelmek, geçmişi yad etmek, hatıraları konuşmak değil elbet.
Geçmişle yüzleşmek, hataları ve doğruları ile iç muhasebe yapmak genç nesil için örneklik teşkil etmekten ibarettir.
Ülkeyi, okulu, yurdu, mahalleyi “kızıl Komünistler”den veya “Faşist ve dincilerden” temizledik!
Biz olmasak ülkeye Komünizm gelecekti veya ülkeye Faşizm gelecekti ideolojik söylemlerinin bu gün geriye bakıp muhasebe yapıldığında gerçeklik payı nedir? Cidden durum öyle miydi diye sorgulayan kaç kişi vardır?
Günün sonunda 12 Eylül 1980 gecesi düdük çalınmış “vatanı kurtaranlardan” vatanı kurtardıklarını ilan eden darbe ile olaylar bıçakla kesilir gibi kesilmiştir! Sahi vatanı kim kimden kurtarmış oldu!?
O günlerde birbirlerini düşman görenlerin bir kısmı birbirleri ile siyasal cephe oluşturmuş görünüyorlar. Bu durumda geçmişteki duruş mu bu günkü yakınlaşma mı, hangisi doğru veya ne kadarı doğru!? Ayrışma o kadar zıt yönlerde oldu ki akıllara şenlik! Bir kısmının içinde PKK yandaşlarının olduğu aşırı sol örgütlerin cirit attığı ittifak içine girip onu savunacakları aklımızın ucundan geçer miydi?
Fikri olgunluğa erişilmiş olsaydı bu kadar savrulma yaşanır mıydı?
Bu kadar savrulma neyin nesidir?
Şahsi hesaplarla hareket etmek de neyin nesi!
Kimileri “vatan kurtarmak” uğruna can verdiler kimilerimizin hapislerde gençlikleri heba oldu kimileri ise bu kitlelerin omuzlarına basıp ikballerini daha yükseğe taşıdılar! Kimileri sol jargonu kullanıp aliyül ala kapitalist, kimi sağcı mücahit/müteahhit oldular! Kimileri mensup oldukları kesimin müktesebatına çökmeyi uyanıklık, iş adamlığı zannettiler! Oysa olan biten “kurnaz menfaatçi kahramanlıktan” ibaretti!
Ak saçlı dostlar gelin muhasebe yapalım, geçmişimiz “mahkum” olacaksa da yaptıklarımızın bir kısmının yanlış olduğu ortaya çıksa da bu günün tecrübesi ile bu muhasebe yapılmalı ki hiç olmazsa bizden sonrakilere ders olsun da ömürlerini ve ülke gençliğini ideolojik sapmalara ve kışkırtmalara feda etmesinler.
1968-1980 kuşağı gençleri eylemlerini “vatan kurtarmak!” olarak inandırılmış olsalar da niyetlerinde ve eylemlerinde samimi insanlardır. Elbette çok değerlidirler. İşte bu değerli kitle kendine yakışır, kendilerinden beklenen örnekliği ortaya koymalılar!
Hepinize selam olsun aziz vatanperver dünün gençleri, bu günün ak saçlıları! Aramızdan ahirete göçenlere gani gani rahmet olsun!
Vesselam