İstanbul Sokaklarında Üç Milyon Sarıklı!
Rakam bu kadar mı? kesin bilgim yok. Ancak tahmini rakam böyle. Bununla birlikte cenazeye katılanların hepsinin sarıklı olmadığı da bir gerçek. Bir diğer gerçek ise; cenazeye üç milyon kişi katılmamış olsa bile, katılanların hepsi sarıklı ve cübbeli olmamış olsalar bile ortaya çıkan fotoğraf “İstanbul’da üç milyon sarıklı” dememize imkan verecek şekildeydi.
Konu ne?
Konu; İsmailağa Cemaati olarak bilinen Nakşibendi dergahının ve medreseler ekolünün şeyhi/hocası Mahmut Efendi’nin vefatı. Allah kendisine rahmet eylesin. Ailesinin ve sevenlerinin başı sağ olsun. Merhum kendisinden başlayarak ilmi ve tasavvufi olarak öğrencisi/müridi olan herkese görüldüklerinde aidiyetlerini anlaştıracak kıyafet giymelerini tavsiye ederdi. Erkeklere sakal, sarık ve cüppe, kadınlara ise çarşaf giymelerini söylerdi. İsmailağa cemaatine mensup olan kadın ve erkekler sosyal hayatta karşılaştıkları bütün zorluklara rağmen bu hallerini ibadet kastıyla uygularlar, hayata böyle katılırlardı.
Sakalın sünnet olması bir yana, Cübbe, sarık ve çarşafın dini sembolik ağırlığının daha baskın olduğunu cuma günki cenaze merasimi gösterdi.
Evet sembolik dedim.
Burada “Sembolik” ile kasdettiğim, siyasal ve simgesel ayırt edici unsurları da içine alan İslam’ın Şeair/şiar” dediği hususlardır. Bu hususların içerisinde bizzat kur’an-ı kerimde zikredilenler (safa- merve) olduğu gibi dayanağını kur’an, sünnet ve bunlardan beslenen İslam sosyolojisinden alan hususlar da vardır.
Ezan, Minare, Hilal, Sarık, Cübbe, Sakal, Çarşaf, Tesettür bunların arasında sayılabilecek sembollerden yani şiarlardandır.
İşte bize “İstanbul Sokaklarında Üç Milyon Sarıklı!” başlığını attıran şey de budur. Minareden ezanı duyan, albayraktaki ya da caminin kubbesindeki hilali gören nasıl islam’ı ve müslümanları anlıyorsa, sakal, sarık ve cübbeyi de gören islam ve Müslümanları anlıyor.
Kısa bir izah;
Bu değerlendirmelerimiz Sarık, Cübbe ve Çarşafın dinin zorunlu kıldığı kıyafetler olarak kabul edilmesi ya da edilmemesinden bağımsız olarak yapılmaktadır. Bu husus dini literatürdeki hadis ve fıkıh bahislerinin konusu olabilecektir. Biz meseleye İslam sosyolojisi bağlamında baktık. Elbette nihai sonuç olarak bu sembollere karşı olan tutum ve davranışlar da özellikle fıkhi ve itikadi açıdan değerlendirilmeye de tabi olur.
Gelelim üst paragrafa atfen devama;
Hiç kimse, yok efendim sarıkla, çarşafla İslam mı kast edilirmiş demesin. Biz bu memlekette de dışında da bunun böyle anlaşıldığına şahidiz. Cuma günü İstanbul sokaklarında ortaya çıkan fotoğrafı hemen herkes öyle yorumladı. Bu fotoğraftan rahatsız olanlar da bu fotoğrafı mutlulukla karşılayanlar da...
Ben gündelik hayatımda sarıklı ve cübbeli değilim. Kaldı ki konu benim ne yaptığım da değil. Konu sarığı ve çarşaf gördüklerinde düşmanlıkla hırslarından çatlayanların asıl düşmanlıklarının bu kıyafetlere değil, bizzat İslam’a olduğunu adım gibi biliyorum. Zira; sih sarığına, yahudi şapkasına, Papaz şapkasına veya rahibe çarşafına sesleri çıkmayanların foyası hep meydanda.
Fıkıh ve tasavvuf alanındaki kimi yorum, değerlendirme ve uygulamalarına uzak olsam da Merhum Mahmud Ustaosmanoğlu Hocamızın İstanbul sokaklarının Müslüman kimliğine bıraktığı iz tartışmasız muhteşemdi.
Ben bu muhteşem tabloyu izlerken kimi dostlar gibi, bulutların gök yüzünde Allah yazıp yazmadığı ile hiç ilgilenmedim. Zira Alemlerin Efendisi Hz. Muhammed’in (sav) oğlu İbrahim’in vefatında gerçekleşen güneş tutulması olayını Rasulullah’ın üzüntüsünü paylaşan güneşin tutulmasına bağlayan sahabeye bunun doğru olmadığını söyleyen peygamberimiz benim için öldüydü.
Bu nedenle ben yeryüzüne baktım. Zira yeryüzündeki manzara gerçekten muhteşemdi. 93 yıllık bir ömrün semeresi yeryüzünde (İstanbul sokaklarında) milyonlar olarak yürüyordu. Hem de vakar ve sükunet içerisinde. Hiç bir taşkınlık olmadan.
Kim ne derse desin, isterse seküler ve laikçi güruh bu memlekette bir asırdır İslam’ın mührünü söktük diye böbürlenip dursun. İstanbul Sokaklarındaki üç milyon sarıklı bu mührün sökülemeyeceğini bir kez daha gösterdi.
Hocanın hizmetlerini bundan sonra deruhte edecek kişinin devlet Reisimizin huzurunda açıklanması da yazımızın maksadına işarettir diye düşünüyorum.
Rabbim bu milleti ve ümmeti islam ve Müslümanlıkla payidar eylesin. Bizleri de bu uğurdaki amellerimizi çoğaltanlardan eylesin.
Son kelam olarak;
Mahmud Ustaosmanoğlu hocamıza Rabbim rahmet eylesin. Onun mekanın cennet eylesin. Ailesine ve sevenlerine sabırlar versin. amin
Vesselam!
|
||
|