BATI ile yatıp, BATIL ile kalkmak:
KURAN-I KERİM’E TEKME ATMAK!..
Yıllardır kapı kapı dolaşıp “çocuklarımızı tehlikelerden nasıl kurtarırız onları geleceğe nasıl taşırız” diye gece gündüzümüzü bu yola vakfediyoruz da sonuçta ne oluyor!. Her okulda çocuklarımız gözyaşları ile etrafımıza toplanıyor “ne olur hocam bu tehlikelerden bizi kurtarın kardeşlerimizi kurtarın” diyor.. Yavrularımızı öğretmenlerimizle birlikte güçlükle sakinleştiriyoruz. Daha geçtiğimiz Çarşamba 10 yaşında bir kızımız konferans sonrası 4-5 yaşındaki kardeşinin oynadığı oyunu gözyaşları ile anlattı. Oyunda 1 kız çocuğu kaçırılıyor. Burada satırlara dökemeyeceğim şekilde oyuncunun kötü emellerine maruz kalıyor. 4-5 yaşındaki çocuğun beynine bu kötülük, bu tür oyunlarla çizgi filmlerle yükleniyor. Sonra kalkıp “bebek sahilinde, Ümraniye’de Eskişehir’de ne oluyor” deniyor. Şimdi de Antalya Serik’te bir evladımız, Kuran-ı Kerim’e uçan tekme attığında, daha önce 3 maymunu oynayanlar “bu işin sonu nereye gidecek çocuklarımızı nasıl kurtaracağız” diye hayıflanıyor. Sonuç bir tarafa.. biz bu konuda görevimizi yaptık mı, bu sonucu hazırlayan sürece ilişkin sorumluluklarımızı yerine getirdik mi? Hayır! O zaman!?
Yine geçtiğimiz gün, çevrede küf, rutubet ve tarif edemeyeceğim farklı bir koku içinden geçerek Yenikapı’dan Mecidiyeköy’e gitmek üzere Yenikapı-Hacıosman metrosuna bindim. Son zamanlarda kapalı ve insan yoğunluğu yüksek ortamlarda ağır, rahatsız edici bir koku var. Metroya bindiğimde ilk gözüme çarpan ağırlıklı olarak hanım kardeşlerimizin kıyafetlerinin müstehcenliği, açık seçik kıyafetlerin altından görünen ve hiçbir bir şeye benzemeyen acayip acayip döğmeleri, toplum içindeki rahatlıkları ve ahlakı genişlikleri ile birçok ailenin yatak odasında dahi melekleri utandıracak cinsten olması idi. Sahi milletimize tüm mahremini ortaya saçacak ve vücudunun yüzde 90’nını teşhir edecek şekilde bu tür giyinmeyi kim öğretti?
Bu konuya tekrar geleceğiz.
Neyse henüz veznecileri geçip Haliç’e doğru tren kıvrıldığında konuşmalar kahkahalar ergen ergen espriler yüksek volümde bağrışmalar kulağıma gelmeye başladı. O yöne yüzümü çevirdiğimde bir grup liseli genci gördüm. Her hareketlerini kayıt altına almaya çalışıyorlar telefon kadrajlarının karşısında yüksek sesle konuşuyor acayip tuhaf/tuhaf hareketler yapıyorlar ve başkalarını rahatsız ettiklerinden dahi haberdar değiller, ya da umursamıyorlar. Metro Mecidiyeköy durağına geldiğinde gençler topluca etraftaki inenlere dikkat etmeden metrodan itiş kakış inmeye çalışıyorlar. Bu esnada yine metrodan inmekte olan, sonradan öğrendiğime göre Suriye’de küresel işgalci güçlerin bombardımanında bir bacağını kaybetmiş, kaybettiği bacağının yerine Türkiye’de protez bacak takılmış bir hanım kıza çarpıyorlar. Bu “gazi kız”ı son anda düşecekken tutuyorum ve bacağının bu durama nasıl geldiğini o an öğreniyorum. “Bu böyle olmaz” diyerek liseli delikanlılara yetişip, biraz önce bacağı protezli kıza çarptıklarını söylüyor ve hikâyeyi anlatıyorum. Delikanlılar içten içe hüzünleniyor, “gazi kız”dan özür dilemek istiyorlar ama, biraz önce çarptıkları engelli kız Metro’nun uzun koridorlarında, İstanbul’un kalabalığında kaybolup gidiyor.
Gençlerle muhabbetti biraz ilerlettikten sonra neden bu şekilde hareket ettiklerini anlamam uzun sürmüyor. Gençler “TikTok’cu gençler” TikTok’a video çekiyor paylaşımda bulunuyor ve para kazanıyorlar. Bunu kendilerine iş edinmişler. Uygun “enstantene avı” peşindeler yani anlayacağınız.
Antalya Serik’te yaşanan son olayda, bir öğrenci “bir Kitab”ı havaya atıyor, diğer öğrenci bu Kitab’a uçan tekme atıyor. “Kitap” ve öğrenci aynı anda yere düşüyor, olayı kayda alan diğer öğrenci elindeki telefon kamerası ile “bu Kitab”a “zoom” yapıyor, biz yerdeki kitabın işte o an “Kuran-ı Kerim” olduğunu öğreniyoruz. Hani şu abdestsiz dokunmadığımız, öpüp başımıza koyup sonra duvara astığımız, içindeki yazılanlardan pek de haberimiz olmayan bir kitap var ya, ondan söz ediyoruz. Akif’in dediği gibi;
“Ya açar nazm-ı celilin bakarız yaprağına,
Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına.
İnmemiştir hele Kuran, bunu hakkıyla bilin,
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için.”
Uçan tekme atılan kitaba zoom yapılmasa biz o kitabın Kuran-ı Kerim olduğunu asla öğrenemeyecektik belki de. Gençler için, okul bitti “kep fırlatma” gibi, zaten, müfredat olarak içindeki bilgilerin hep tartışılageldiği o ders kitabına “uçan tekme atıyorlar aralarında eğleniyorlar” deyip geçecektik belki de..
Peki, bu öğrencilerin kitabı zoom’lama maksadı ne olabilir? Sosyal medya platformları (TikTok, İnstagram, Azar vb.) paylaşım sitelerinde çok izlenerek beğeni kazanmak, çok daha fazla tıklanmak, öne çıkmak istiyor olabilirler miydi acaba!. Şu kadar sevaba kazanmak değil, şu kadar tıklanma ve bir o kadar para.. Gençlerimiz ahiretin cenneti yerine bu dünyanın eğlencesini seçiyor olmasınlar sakın.
Peki, günahına sevabına bakmadan bu paylaşımı yapmayı bu öğrencilere kim öğretti ve kim böyle bir paylaşımda zirveye çıkma yolunun bu şekilde infial yaratacak videolar yayınlamayı kim kurguladı? Şeytan değil mi! Unutmayın Şeytan’ın varlığı, günah işlememizin gerekçesi, bahanesi olamaz. Akıl ve iman sahipleri için söz ve eylemlerimizi bu “rıza filitreleri”nden geçirmemiz gerekmez miydi?
İsveç’li, İslamofobik siyasetçi Rasmus Paludan sık sık meydanlara çıkıp Müslümanları tahrik etmek için soytarılıklar yaparak Kur’an yakma eylemleri gerçekleştirmektedir. Avrupa’da bu zatı hiç kimse izlemeye gelmediği gibi, kendi adamlarından birkaç kişinin resim paylaşması dışında bir ilgi uyandırmadığını görüyoruz. Sırf İslam dünyasında “infial yaratmak” için ortaya çıkan bu “kışkırtıcı ajan”lar, görünen o ki, Siyonist Lobi’nin emriyle hareket ediyorlar. Gençlerimiz bu tür marjinal adamları görüyor ve özeniyor.
Gelen tepkiler sonrası Serik'te Kur'an' Kerim'e uçan tekme atan öğrenci bir video yayınladı. Videosunda; “Selamünaleyküm Müslüman kardeşlerim." diyerek sözlerine başlayan lise öğrencisi, sosyal medyada yayınlanan ve Kur'an-ı Kerim'e hakaret içeren görüntünün futbol heveslisi olması sebebiyle çıktığını, bir arkadaşının kendisine kitabı attığında refleks olarak tekme attığını yeminler eşliğinde iddia etti. Türkiye'nin tansiyonunu yükselten lise öğrencisi, "Yemin ederim ki Kur'an-ı Kerim olduğunu bilmeyerekten istek dışı vurdum. Yaptığımdan aşırı pişmanım ve çok üzgünüm. Herkesten özür diliyorum.” ifadelerini kullandı kullanmasına ama bu olay müslüman devletler arasında dünyada ilkkez Türkiye'de kayıtlara geçmiş oldu. Ne vahim bir olay öyle değil mi? Yıllar geçse de Müslüman bir ülkede Kur'an'ı Kerim'e tekme hadisesinin izi, acısı yüreklerden hiç silinmeyecek.
Peki, bunun önlenmesinin yolu nedir? Acaba bu gençler Türkiye’de Siyonist lobi’nin “etki ajanları” tarafından kışkırtılıyor, fonlanıyor veya kökeni Sabatay, Pakradun, Ermeni Rum, Hristiyan veya gayri Müslim bir ailenin mi çocukları ve neden Kur’an’ı Kerim’i kullanarak, infial yaratacak bir video çekerek şöhrete ulaşmaya çalışabiliyorlar?
Çizgi filmden bilgisayar oyunlara kadar tüm media’da “İslam aleyhtarı” bu tür çalışmalar hangi merkezlerden planlanıyor, tahrik ediliyor yayınlanıyor ve fonlanıyor. Bunlar EĞİTDONAT yöntemleri ile destekleniyorlar, daha önce GEZİ ve benzeri olaylarda gördüğümüz gibi. Soros, Strafor gibi yapıların bu gibi kaos senaryolarındaki rollerini bu gün Ukrayna krizinde de görebilmekteyiz.
Bizim İslam ahlakı’nda “zenginlik” ve “şöhret”, her zaman, her hal ve şart altında bir fazilet değildir. Her şeyin hayırlısını Allah’tan istemek bir fazilettir. Hatta büyüklerimizin yaptığı dualarda “şöhrettin afetinden, kibrin fitnesinden, fakirliğin rezaletinden zenginliğin azgınlığından Allah’a sığınırım” diye dua ederiz. Kimler, bu gençlere, paylaşımla öne çıkıp beğeni toplayıp “tık”landığı kadar şöhret olmanın iyi bir şey olduğunu aşıladı!? Bu gençlerden kaçta kaçı bu anlamda “Tekasür suresi”ni okudu, anladı ve üzerinde düşündü acaba. Ya da mal mülk, makam peşinde koşan babaları bunu yaptı mı ki!
Grigoriy PETROV Finlandiya’nın kalkınmasının mimarlarından biridir ve “Akzambaklar Ülkesi”nin yazarıdır. Dr. Snelman ise ülkenin geri kalmışlığını, ahlaksızlığını fakirlik ve rezaletini, eğiticilerin yetersizliğine ve kendi sorumluluklarını yerine getirmemesine bağlıyor ve “düzeltmenin kendinden başlayarak yapılması gerektiğini” söylüyor. Tıpkı 1400 sene önce yüce kitabımızda söylendiği gibi “siz kendinizi düzeltmezseniz Allah sizi düzeltmez” ve yine Nahl Suresi 90. Ayette “Gerçek şu ki, Allah adaleti, iyiliği ve akrabaya yardım etmeyi emreder; yüz kızartıcı işleri, fenalığı ve azgınlığı yasaklar. O, düşünüp öğüt alasınız diye size öğüt veriyor.”
Türkiye’de ve İslam dünyasında yıkıcı faaliyetlerin nasıl organize edileceğini ve bunun tekniklerini Siyonist lobi ile ittifak halindeki Batı dünyası çok iyi biliyor. Mesela; İttihat ve Terakki Fırkası’nı (Birlik ve Gelişme Partisi) kuruyorlar. Bu parti, adının aksine “3 Tarzlı siyaset” şeklinde özetlenen, Gaspıralı İsmail’in ve Yusuf Akçura’nın başını çektiği “Türkleşme, İslamlaşma, Muasırlaşma” tartışmaları arasında Osmanlıda dağılma sürecinin başlamasının sebebi oluyor sonuçta.
Türkiye’de, 1. Dünya savaşı sonrası Osmanlının yıkılmasına sebep olan İttihat-Terakkinin askeri kanadı yerine, Cumhuriyet döneminde aynı partinin siyasi kanadı göreve geldi. 2. dünya savaşı sonrası Cumhuriyet’in Demokrasi ile yumuşatılması gündeme geldi. DP böyle kuruldu. Kurulan sol ve komünist hareketler kendilerini çağdaş bilimsel ve ilerici olarak tanıtıyorlardı. Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak yani Çağdaşlaşma hareketi hala devam ediyor. BÇG, ÇYDD bunlar aslında aynı şarkıyı söylüyorlar. 60 sonrası karma ekonomi, 80 sonrası liberalizm, 90 sonrası soğuk savaş bitince yenidünya düzeni arayışı, ılımlı İslam, BOP derken bugünlere geldik.
Ne sağcıyız, ne solcu bugün, futbolcuyuz. Oysa 60 sonrası tek sloganımız vardı: “Ne sağdayız ne solda hak yoldayız hak yolda / Kör dünyanın göbeğine hak yol İslam yazacağız.”
- Bu havada perende atarak Kur’an’a tekme atan çocuklar kimin çocukları dersiniz?
- Ya da ayni avluda oynayan çocukların okul salonunda dansöz oynatanlar kimler?
- Milletin parası ile eşcinsel bireyleri getirip konser verdirmek isteyenler, cinsiyetsizliği gençlerin gözüne sokmak isteyenler o makamlara nasıl yükseldiler?
- “Ailelere Tavsiyeler” başlığı altında çocukların “cinsel kimlik kargaşasına” düşmesinin önünü açanlar kimin nesi?
-Klipinde LGBTİQ+ (eşcinsel) bireyi elinden tutup ailesinden gizli gizli odasına götürerek, Türkiye’de eşcinsel evliliğin önünü açma projesine zemin hazırlayan sözde sanatçılar bu ülkede nasıl türedi?
-Aynı çatının altında farklı odalara ya da aynı oturma odasında farklı dünyalara aile mensuplarını kim nasıl taşıdı? Manevi bağlar nasıl yok edildi?
Daha fazla da yazıyı uzatmanın bir anlamı yok çünkü böyle yazmaya devam edersek “Buradan Fizan’a yol olur” inanın bu olumsuzlukları sıralamak insana zül geliyor, kanına dokunuyor!.
İtiraf edelim, biz hepimiz suçluyuz!.
Ezcümle; yasama, yürütme, yargı, aile, sokak, mektep, cami, cemaat, media, STK! Biz kendimizi değiştirmeden, Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek!
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN
https://www.bncmedyahaber.com/yazar-ramazan-ayinda-sehvetin-azmasi-810.html
|
||
|