Küresel Yozlaşma ve Gençlik
Küresel yozlaşmayı iliklerimize kadar yaşadığımız bir süreçten geçiyoruz.
Özgürlük ve çağdaşlık sihirli iki kelime.
Saldırı ve organize işler bu iki masum sözcükle ifade edilen kapıdan girmektedir.
Özgürlük zihinlere vurulan pranganın atılması, çağdaşlık ise; çağdaş teknoloji ve bilimin yakalanması hatta bilimde ve teknolojide öncü olmak olmalıdır. Sorumsuz, vurdumduymaz, başkasının hakkına saldırının özgürlük anlaşıldığı olmamalıdır.
Tarihin her döneminde olduğu gibi zaman zaman kuşak çatışması tabiidir.
"Günümüz gençleri öyle sorumsuz ve uçarılar ki, yarın ülke yönetimini üstleneceklerini düşündükçe umutsuzluğa kapılıyorum.
Bize ağırbaşlı olmayı, büyüklerimize saygılı davranmayı öğretmişlerdi. Şimdiki gençler ise ne kural tanıyor ne beklemeyi biliyorlar.
Üstelik duygusuz ve düşüncesiz davranıyorlar.”
Bu sözleri kim söylemiştir sizce ve ne zaman söylenmiş olabilir?
Şaşıracaksınız.
Bu sözler Yunan Şair Hesiodos tarafından M.Ö VII yüzyılda söylenmiş.
Kuşakların birbirinden şikayet etmesi yeni bir konu değildir.
Kendi tarihimizde de buna benzer şikayetler, kuşak çatışmaları hep olmuştur. Olacaktır da.
Kuşaklar arası farklılaşmak tabii olarak gelişmektedir. Bizim itirazımız kural tanımamazlık, aymazlığa ve sorumsuzluğadır.
Durum kuşak çatışmasının ötesindedir. Maalesef!
“İslami olan ile Yahudi olan arasında fark edilemeyecek benzerlikte kültür yarattık.”Tesbitinde bulunuyor Aliya İzzetbegoviç.
Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in; “Ellerimle yoğurduğum gençlik” diye tasnif ettiği; “kim var dediğimde arkasına ve önüne bakmadan ben varım diyecek gençlik" derken aslında, sorumluluk kuşanmış, kuşatıcı, kuçaklayıcı, cesur, neme lazım demeyen yüksek idealleri olan gençliği hedeflemiştir.
Bugün durum Aliya İzzetbegoviç’in veciz ve acı bir şekilde ifade ettiği gibi, “makas çok açılmış”
Gecekondularda yaşayan gençler başta olmak üzere, ülkemizde hafife alınamayacak sayıda gencimiz uyuşturucu batağına sürüklenmiştir.
Bu yetmezmiş gibi,
“Çağdaş” ve “Özgür” olmak meselesi o kadar ileriye götürülmüştür ki bugün; Eşcinsellerin varlıkları çağdaşlık, yaşam alanları özgürlük olarak yutturulmak istenmektedir.
Bunu ülkemize kabul ettirmek, normalleştirmek için; eğitim, tiyatro, sinema, televizyon, gazeteler ve sosyal medya kullanılmaktadır.
Bununla da kalmayıp “İstanbul Sözleşmesi” adı altında yapılan düzenleme iptal edilmiş olsa da maalesef sözleşmeye dayalı yasal düzenlemeler halen yürürlüktedir.
Durum hiç de iç açıcı değildir.
Eşcinselliğin özendirilmesi aile kurumuna yapılan en kötü saldırıdır.
Acil çözüm üretilmelidir.
Evlilik ve aile ilişkilerini düzenleyen yasal düzenlemeler tekrar gözden geçirilmeli kadim ahlak ve inancımıza ters düşmemelidir.
Ayrıca ülkemizde “Eşcinsel Evlilikleri” konusunda da düzenlemeler yapılmalı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidiş yolları kapatılmalıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden gelecek kararın ne olacağını bilmeyenimiz yoktur.
Erdemli, hikmetli, maddi manevi yetişmiş bilim ve teknolojide çağın üzerinde, manevi ilimlerde ise yitiğimizi bulan bir gençlik hedeflenmelidir.
Madem bizim davamız İslamdır. Gayemiz Allah’ın rızasını kazanmaktır. Hak nizamı hakim kılmaktır. Arzumuz tüm insanlığın saadetidir. Yolumuz cihaddır, yolumuz ikna metodudur. İnsanlığın kurtuluşu ancak İslam ile mümkündür.
İslam ise Allah’ın yapısıdır.
Dolayısıyla mükemmeldir ve eksik ve noksanlık kabul etmez diye inanıyor ve söylüyoruz o halde ona uygun hareket etmeliyiz. Aksi halde iddialar hamaset olmaktan öteye geçmeyecektir. Hedef ve metod başkalaşınca olanlar olmaktadır.
Bugün maalesef kavram kargaşası hakimdir. “İslami ıstılahların, terimlerin içi boşaltılmıştır. Anlamlarını yitirmiştir. “Hicret işkembecisi, Cihat Bakkaliyesi”
Bu kargaşada CİHAD anlaşılabilir mi?
HiCRET anlaşılabilir mi?
Zinanın yerini aldatmak almıştır!
Zina nedir!? Aldatmak nedir!?
Nerede ise bütün kavramlar siyasi ikbal için, ticari menfaat için kullanılmaktan çekinilmemiştir.
Böyle bir ortamda genç, İslam’ı nasıl anlayacak, nasıl idrak edecek?
Kaybedilecek bir an dahi yoktur.
Vesselam.
|
||
|