YAZILMAYAN YAZILAR! -2-
Fikrini söylememek köleliktir!
Ak Parti Genel Başkanı Sayın Erdoğan "Milli Görüş Gömleğini çıkardım" diyerek muhtemelen daha geniş kitlelere hitap etmeyi amaçlamış ve siyasal süreç MERKEZ tanımlaması ile devam etmektedir.
Ak Parti'yi iktidara taşıyan kadrolar bugün Ak Parti'de görevde değiller.
Bir bakıma sayın Erdoğan ile yola çıkan maruf pek çok siyasetçi kadro dışına çıkmış veya çıkarılmış durumdalar.
Parti'yi genç kadrolara emanet edelim derken dünü yaşamamış, Ak Parti iktidara geldiğinde ilkokul çağında olanlar bugün pek çok yerde partiyi yönetir durumdalar. Onlar da muhtemelen pek çok genç gibi Türkiye eskiden de böyleydi zannediyor olabilirler mi? Merak konusudur!
Ak Parti'nin il, ilçe görevlileri "dünkü Türkiye'yi ve bugünkü Türkiye'yi anlamışlar mı?" Şayet kendileri anlamamışsa vatandaşa ne anlatabilirler?
İstanbul'da denizin altından iki yol yapıldı!
Bugün tartışılan yurt sayısı beş on katı artırılmış... kimin haberi var? Vatandaşa kim anlatacak! İktidarı kucağında bulan kadrolar ne zorluklarla bugünlere gelindiğini anlarlar mı sanıyorsunuz!? Hiç zannetmem.
Ak Parti'de İstanbul il başkanı ve yönetimindeki değişiklikler Ak Parti'ye gönül verenlerde heyecana sebep olduğu yazılıp söylendi, bu değişim teşkilatlarda sürüyor mu bilmiyoruz.
Ak Parti'nin kuruluşunda emeği olanlar bir bakıma kuruluşundaki Ak Parti'yi arıyor olmalılar.
Üstlenilen merkez siyaset rolü Ak Parti'ye gönül verenleri eğitim ve ahlaki alanlar gibi bazı alanlarda tatmin olmadıkları izlenimi vermekteler. Siyaset üretenlerin toplumsal ahlaki erezyona karşı tedbir almamaları, gelir dağılımındaki çarpıklığı gidermemeleri ve emekli, dar gelirlilerin yaşam koşulları gelecek seçimlerde belirleyici olacaktır. Emekli ve dar gelirli vatandaşların otoyol, köprü, havaalanı gibi nerede ise kendisini hiç ilgilendirmediğini düşündüğü alanlarda yapılanlar seçimlerin kaderini belirleyici kesimi olan bu kesimi iknaya yetmeyebilir.
İsraf, debdebe, halkın içinden çıkıp halktan kopuş, bürokratların üstten bakışları, bazılarının şahsi işlerinin peşinde koştukları gibi seçmen üzerinde bıraktıkları izlenimler dolayısı ile Ak Parti'nin sınavı gün itibarı ile kendisi iledir denilse abartılmış olmaz!
Ak parti yirmi yıldır iktidarını koruyor. Bu büyük başarıdır. Bu başarı sayın Erdoğan'ın başarısıdır denilse yeridir. Bu süreç Ak Parti teşkilatında rehavet alışkanlığına sebep olmuş. Nasıl olsa "Reis piyasaya çıkar işi toparlar" kanaati hakim olmuştur. Ancak bundan böyle durumun hiçte öyle olmayacağını Ak Parti açısından iş işten geçmeden Parti teşkilatları farkederi mi? zaman gösterecek!
CHP'ye gelince kuruluşundan itibaren ve daha sonrasında İsmet İnönü döneminde de 1950'lere kadar siyasi hayatını "TEK PARTİ dönemi" olarak sürdürmüştür. SSCB'nin Türkiye'ye baskıları üzerine Türkiye NATO'ya girebilmek için iktidarı kaybetmeyi göze alarak "çok partili" döneme geçmek zorunda kalmıştır.
CHP genel başkanlarından Şükrü Saraçoğlu'nun "Türkiye'nin dinini değiştirmek, Hristiyan yapmak için bize otuz yıl daha gerekli" açıklaması CHP'nin daha işin başlarında vatandaşın inancı ile ilgilerini ortaya koymuştur.
Meşhur "altı ok" İsmet İnönü'nün, kaldırılması gerekir, önerisine rağmen partinin olmazsa olmaz umdeleri olarak kabul edilmiş ancak ne yazık ki başta "LAİKLİK" ve diğer maddeler kendilerinin anlamlandırdığı şekilde anlaşılması mücadelesi Türkiye'ye ve kendilerine çok zaman kaybettirmiş, adeta milletin inançları ile aralarına "taştan duvar" örmelerine sebep olmuştur. Olmuştur olmasına da hiç ders çıkarmamışa benziyorlar çıplak semazen, çarşafa zincir!
CHP'nin İstanbul il başkanının fikirlerinden rahatsız olanlar ve DHKP'lilerin partide cirit attığını ifade edenler olmasına rağmen CHP'ye ömür vermiş siyasetçiler sessizliklerini sürdürüyor görünüyorlar.
Sol siyaset sözcülüğüne soyunan kimilerinin ise "Kemalist" düşünce/yorum ile Mustafa Kemal'i her başları sıkıştığında ve söyleyecek sözleri kalmadığında ileri sürmekten imtina etmedikleri görülmektedir. Çoğunlukla da maalesef kantarın topuzunu kaçırırlar. Kendi düşünce ve "İNANÇ"larını Mustafa Kemal'e dayandırarak kabul ettirmeye "dokunulmaz" kılmaya çalışmakta oldukları görülmektedir.
"Sol" görüşün "gerçek ve yegane" temsilcisi olduklarına inanmaları bir yana, yol arkadaşlarını parti yönetimi, milletvekili ve belediye başkanı aday belirlemeleri bütün partilerde olduğu gibi "yukardan" belirlenmekte, dolayısı ile diğerlerinde olduğu gibi bu da belirleyicilerin "tercihleri ve çapları" kadar doğru netice vermektedir.
Partilerde adayların ön seçim ile belirlenmesi;
Seçimlerde partiler milletveklili ve belediye başkanlarını ANAP dönemine kadar "ön seçimle" belirlemekte iken daha sonraları ANAP döneminden itibaren onlar da "YUKARDAN BELİRLEME" kolaycılığına gitmişler dolayısı ile kendilerinin takdirini ve tercihini kazanmış olanlarla İSTİSNALAR OLSA DA yol yürümeyi tercih ettikleri görülmektedir.
Türkiye'de gerek referansı milliyetçilik olan gerek referansı İslam olan gerekse referansı sol veya sağ olanları YUKARDAKİLER temsil etmekte "yukarıdakilerin" VİZYONU, FERASETİ, İDRAKİ, ÖN GÖRÜRÜSÜ kadar FİKİR VE ÇÖZÜM üretebilmekte ve gelişme sağlayabilmektedirler.
İSTİSNALAR SİZİ YANILTMASIN
Siyaset kurumlarının önü bunun için tıkalıdır.
Liderin ve çevresinin gözüne giremeyenler ağızlarıyla kuş tutsalar fayda etmez!
Siyaseti istisnalar hariç; Lidere ve çevresine yakın olanlar hemşehriler, iş ortakları, akrabalık, kişisel yakınlık, bazılarında da "akşam sefası sofrası" arkadaşlığı gibi kriterler ne yazık ki belirlemekte. Öyle olmasa nasıl bir katkı verdiği bilinmeyen "kerameti kendilerinden menkul" hatta oy veren seçmen tarafından da tanınmayan pek çok kişi dört beş dönem milletvekili, belediye başkanı veya parti yöneticisi olabilirler miydi? Ya üst üste seçim kaybeden genel başkanların hangileri yerini koruyabilirdi merak konusudur!
Bize uyarlanmış demokrasi!
SEÇMENİN PARTİZAN TAVRI BÜTÜN KUSURLARI, AYIPLARI ÖRTMEYE YETİYOR!
Yürürlükteki sisteme itiraz etmediklerini bunun için teşebbüste bulunmadıklarına göre en büyükten en küçük partisine kadar memnun gözükmekteler.
Türk ve İslam dünyası maalesef kendi YÖNETİM MODELERİNİ OLUŞTURAMADIKLARI GİBİ Batının geliştirdiği demokrasi modelini de tabiri caizse "KUŞA" döndürmüşlerdir.
SİYASİ PARTİLER KANUNU, SEÇİM KANUNU zaman kaybedilmeden revize edilmeli, ileri demokrasi uygulayan ülkelerin tecrübelerinden de yararlanılarak hayata geçirilmelidir.
Dünyada yeni dünya düzeni kurulurken "demokrasi adına" yaşanan bu kısır döngüyü ülke taşıyamaz! Lütfen ülkeye de kendinize de yazık etmeyin.
"İşledikleri kötülükten birbirlerini vazgeçirmeye çalışmıyorlardı. Yaptıkları ne fena idi!" Maide(79)
Kalın sağlıcakla.
Vesselam
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN
https://www.bncmedyahaber.com/yazar-yazilmayan-yazilar-683.html
|
||
|