SURİYE / DİYAR-I ŞAM
Soru şu; Suriye meselesi Suriye ve Suriyelilerden den ibaret mi? Bu soruyu doğru anlarsak iş kendiliğinden kolayca anlaşılır.
El cevap hayır. Çünkü Suriye’de vuku bulan ve halkın başına gelenler Suriye halkını aşkın bir husus. Çünkü yapılan ve işleyen süreç ve planın gizliliği görünenden çok daha büyük.
Arap baharı / Siyonizm’in yazı ile başlayan yakıcı ve yıkıcı alevi, Tunus, Libya, Mısır ve Sudan duvarlarını aşarak Suriye’ye ulaştı ve bu ateş maalesef mazlum Arap haklarını büyük yıkıma uğrattı.
Bir çok insan bilinçli yada bilinçsiz olarak bir beklenti ile başı ve sonu belli olmayan / olmayacak kaos / kargaşa içerisinde kendini buldu.
Bu bölgelerde sükûnet içinde yaşayan mazlum halklardan birçoğu çeşitli baskılara ve zulümlere maruz kaldılar. Birçok insan suçsuz yere ve hukuksuzsa tutuklandı hapsedildi, işkence gördü ve şehit edildi.
Genel olarak bahara muhatap Arap ülkeleri ve halklarının, özelde Suriye devleti ve Suriye halkının yaşadığı tehcir ve iç savaş ortamı planın devam eden / edecek sonucudur.
Bu coğrafyada yaşananlar sadece Türkiye ve siyasetiyle kaynaklı bir vakıa değil. Aksine plan icrasında Türkiye’de istese de, istemese de bu projenin yansımasından etkilenecekti ve etkilendi de.
Meselenin aslında özü şu;
Siyonizm planı / arz-ı mevud’u yani Nil’den Fırat’a büyük Siyonist büyük İsrail’i kurmak. İşgal edilmesi gereken bu sınırlar içerisinde; Mısır, Ürdün, Irak, İran, Suudi Arabistan, Suriye ve nihayetinde Türkiye toprakları var.
Bu teolojik plan ve projenin gerçekleşmesi için adım adım yapılması gereken iş ve işlemler var tabi olarak. Bunlar;
1-Arap ülkeleri yönetimlerini pasif hale getirmek. Halklarını yorgun ve çaresiz bırakmak.
2-Arz-ı mevud bölgesini insansızlaştırmak. Yeni yerleşimlere hazır hale getirmek.
3-Bölgedeki ülkeleri bölmek ve parçalamak ve iç karışıklığa terk etmek.
4-Bölünen ülkelerden devletçikler ortaya çıkarmak, kurmak ve yönetmek.
5-Bölge devletlerini uzaktan yönetmek, geri bırakmak, gelişmesini engellemek; halklarını ise fakirliğe itmek ve geçim sıkıntılarıyla boğuşturmak.
Hal böyle olunca, yukarıda ki maddelerin uygulanması sonucunda karşımıza çıkan sonuçlar kaçınılmaz olmuştur.
Arap ülkelerinde ki 80-90 yaşlarında ki diktatörler yıkılacak ve yerlerine daha genç ve dinamik ve daha kullanışlı diktatörler getirilecekti.
Bahar bahanesiyle yönetime getirilen diktatörler halklarını baskıyla, şiddetle ve tehcirle ezecek ve çaresiz bırakılacaktı ve yapıldı da.
Bölgede ki birçok ülke, etnik ve mezhebi olarak ikiye ve üçe bölünecekti ve bölündü ve bölünecek. Sudan, Libya, Irak ve Suriye gibi. Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün ve İran sırada. Proje sahiplerinin kafalarında ki Final ise Türkiye’nin bölünmesi ve zayıf düşürülmesi.
Peki, bu plan ve projelerin son halkası olan Suriye müdahalesi nasıl başladı ve nasıl evrildi.
Arz-ı mevud teolojik planın, Suriye ateşi yakıldığında, bu ateşe mevcud Suriye yönetimi ve halkı reaksiyon gösterdi.
Halk ayaklanmasından işkillenen ve huysuzlaşani arsızlaşan Suriye yönetimi agresifleşti ve sokaklara çıkan gençlere kurşunlar yağdırıp tutuklama ve hapsetme yoluna girdi.
Kısa sürede Suriye sokakları kan gölüne dönüvermişti. Sokak ve caddelerde insan can pazarı yaşanır oldu.
Bu gidişata, benzin dökülmesi gerekiyordu. Rusya, ABD ve AB ülkeleri hazır kıta bir anda Suriye topraklarında kendilerini buldular; kimi davetli, kimi davetsiz maskeler altında.
Suriye’nin batısında ki topraklarına davetli (!) olarak Rusya (İran), doğusundaki topraklarına ise davetsiz (!) olarak ABD çökmüş oldu.
AB ne yaptı. Bir dostluk teranesi tutturdu ve Suriye halkının dostlarıyız deyip bu mazlum halkları ateş içinde bıraktılar. Böyle dostluk düşman başına.
Rusya, ABD ve AB hep birlikte Suriye ve halkını ateş çemberinde yakmaya başladılar.
Suriye halkı, ateş alevleri içinde kaldı. Evleri ve barkları başlarına yakıldı ve yıkıldı. Kimi enkaz altında can verdi. Kimi bombalar altında can verdi.
Kimi kimyasal silaha maruz kaldı. Kimi füzelere hedef oldu. Kimi yurtlarından zorla tehcir edildi ve göçe zorlandı.
Sonuç; Yetim kalan bir sürü çocuk ve kocaları savaşta ölmüş dul kadınlar. Geride kalan binlerce sakat ve yaralı insan.
Canını kurtaran ve kaçabilen insanlar ise komşu ülkelere hicret etmek /göç etmek / sığınmak zorunda ve durumunda kaldılar.
Türkiye ve merhamet abidesi Türkiye halkı, kendilerine imdat diye gelen bu mazlum halklara ne yapmalıydı. Elbette gidin ne haliniz varsa görün ve Esad’ın bombaları altında ölün diyemezdi.
Bu necip millete yakışmazdı da. Zaten ve kendinden bekleneni fazlasıyla yaptı ve yapmaya devam edecektir. İnsanlık gereği, kardeşlik gereği, üzerine düşeni yapmıştır ve yapmaya devam etmelidir.
Elbette, Suriye’den zorunlu göç yaşayarak Türkiye’ye gelen her insan madden mağdur değildir. Hiçbir zaman unutulmamalıdır ki zengin olan birçok “Suriyeli İş İnsanı” birikimlerini Türkiye ekonomisine kazandırmıştır.
Ekonomik olarak Türkiye ekonomisine katkı sağlayan birçok “Suriyeli İş İnsanı” olmuştur.
Birçok “Suriyeli Tüccar” Türkiye ile birçok Arap ülkesi arasında ticari köprü oluşturmuştur.
Hatta Türkiye dışında yaşayan birçok “Suriyeli İş İnsanı” dışarıda kazandıkları paralarını ve birikimlerini Türkiye bankalarında tutmaktadır.
Gelinen bu durumda, Suriye ve halkına karşı nasıl bir yol haritası izlenmeli;
1-Türkiye devleti ve halkı sabırla ve metanetle, Suriyeli kardeşlerine insani ve İslami desteğini esirgememeli.
2-Ülkemiz ve bizler, Suriyeli misafirlerimize maddi ve manevi desteklerimize devam etmeliyiz.
3-Suriyeli çocuklara yönelik yapılan eğitim ve öğretim çalışmalara devam ettirilmeli.
4-Suriye topraklarının, insansız laştırıl maması için geldikleri topraklarla bağlarının kopartılmaması.
5-Her mecalde devletimiz tarafından, Suriye halkının teşkilatlandırılması ve kurumsallaşma kültürünün onlara kazandırılması.
Bugün den düne, tam yüz yıl önce, bize misafir olan bu mağdur ve mazlum halk, ülkemizin bir parçası idi.
Emperyalizim ve işgalciler, bu mustazaf halkları bizlerden koparmışlardı ve bu gün yüz yıl sonra bu gerçekle acı bir şekilde yüzleşmiş olduk.
Evet, bundan tam yüz yıl önce, bu mazlum halkın dedeleri, Çanakkale’de toprağa uzanmış yatmaktadır.
Kimi Şam’dan, kimi Halep’ten, kim Dera’dan, kimi Humus’tan ve kimi Hama’dan gelerek bu ülkenin bağımsızlığı için Çanakkale’de şehadet şerbeti içmişlerdi.
Gün gelecek, her savaşın bittiği gibi bu anlamsız savaşta bitecek ve barış bu topraklara hakim olacaktır.
Aman ha!
Milletçe dikkatli olup; diyar-ı Şam’ın topraklarını boşaltıp ta, arz-ı mevud teolojik projeye çanak tutmayalım.
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN
https://bncmedyahaber.com/yazar-misir-ummuddunya-591.html
|
||
|