Mental Yorgunluğu mu?
Gönül Kırgınlığı mı?
Şu sıralarda kararsız seçmen oranı yüzde otuzların üzerine çıkmıştır. Siyaset için çok önemli parametredir!
Siyasal taraflar arasında seçmen oldukça domine edilmek istenmesine rağmen özellikle iktidar cephesinde sorun nedir?
Sorunları sadece metal yorgunluğunda aramak, mental yorgunluğunu, gönül kırgınlığını gözardı etmek anlamına gelmektedir.
“Mental” olarak ne söyleyip neleri öneriyordunuz?
Ne yapıyorsunuz?
Yola çıktıklarınızın yolda bulduklarınıza tercih edilmesini düşündüğünüzde gönül kırgınlığını sormaya gerek var mıdır?
Sonuç tabiidir, şikayetin faydası yoktur.
Metal yorgunluğunu konuşmak tek başına sadra şifa olur mu?
“Kağnı devrilince yol gösteren çok olur”.
Unutulmamalıdır vatandaş yapılan hizmetleri takdir eder ancak yaptıklarınızdan ziyade yapmadıklarınız, yapamadıklarınızla ilgilenir ve onunla değerlendirilirsiniz.
Siyasetçinin halktan uzaklaşması, kibirli davranması, adam kayırmacılık, halden anlamamak halk ile aranıza aşılmaz duvar örmek demek değil midir?
Sayın Erdoğan Başbakanlığı sırasında yaptığı seçim konuşmalarında “Ekonomik durumunuz bizim iktidarımız öncesinden daha iyi değilse, refah seviyeniz artmadıysa bize oy vermeyin!” şeklindeki ifadeleri göğsünü gere gere söylüyordu.
Sosyal yardımlar epeydir bütçenin önemli bir kalemidir.
Dünyada belki eşsiz sosyal yardım organizesi var denilebilir yaşlılar, eşi ölenler, hastalar, çocuk bakanlar, hasta bakanlar, yoksullar devletin sosyal yardım şemsiyesi altındadır.
Sosyal devlet sorumluluğu olarak yapılan doğrudur. Ancak yardıma muhtaçların sayısının artması gözardı edilmemelidir.
Faiz yükü orta gelirli vatandaşın belini bükmüştür.
Emekli ve emeklilik hep tartışılmıştır.
Erken emeklilik talebi adil olmamakla birlikte, emeklinin intibak düzenlemesi de gecikmeden yapılmalı, intibak düzenlemesinin yapılmaması emeklinin maaşını diğer emeklilerin nerede ise yarısı kadar maaş almaları ile sonuçlanmaktadır adalet, eşitlik sağlanmalıdır.
Emekli maaşını tayin ve tesbit edenlerin daha gerçekçi olmaları gerekmektedir.
Aynı işi yaparak emekli olan işçi emeklisi ve memur emeklisi aynı maaşı alamamaktalar.
Açıklanan işsizlik ve genç işsiz oranları çok yüksek olmakla birlikte, reel bir rakam olmadığı, enflasyon açıklamalarında olduğu gibi işsizlik oranlarının da sağlıklı, gerçekçi olup olmadığı hep tartışılmıştır.
İşsizlik çok zor bir durumdur.
Bu durum sosyal yaramızdır.
Yabancı uyruklu kaçak işçilerin aylık bin lira, bin beş yüz lira gibi ücretlerle ve çoğunlukla sigortasız çalıştırılan, emeği çalınan, hakları yenen bir yığın yabancının çalıştırıldığı düşünülünce doğrusu vatandaşlarımızın işsiz kalması, çalışma ortamının bozulması kaçınılmazdır.
Efendim işsizlikten bahsediyorsunuz ama çalıştırmaya elaman bulamıyoruz ve iş beğendiremiyoruz!
İş beğenmemeye gelince, liseyi zar zor bitiren her Türk genci illa üniversite mezunu olmak gibi bir hedefe esir edilmeli miydi? Ebeveynler çocuklarına istikbal kazandırmak, çocuklarını okutmak için yemeden içmeden fedakarlık yapmaktalar.
İhtiyaçtan fazla alanda öğrenim görmüş üniversite mezunu, mesleği olmayan işsizler ordusu meydana getirildi.
Bu nasıl bir sistemdir?
Nasıl planlamadır?
On iki yıl zorunlu eğitim gibi hilkat garibesi bir uygulama ile pırıl pırıl yetenekli çocuklarımızı, eğilip bükülemeyen, hiçbir el becerisi olmayan hale düşürmeyi nasıl başardık?
İyi ki halini, kabiliyetini bilip “okulu kırıp” okumayan veya okumayı anlamsız bulan çocuklarımız sayesinde hiç olmazsa tamirci çıraklarımız, berberlerimiz, garsonlarımız var!
Çok sayıda mesleksiz, işsiz, mutsuz, umutsuz üniversite mezunu gencimiz oldu.
İhtiyaçtan fazla hukukçu, ihtiyaçtan fazla mühendis, vb. mezun oldu.
Şimdi tekrar sorumuzu soralım:
Metal yorgunluğu mu? Gönül kırgınlığı mı?
Adalete duyulan güvenden hiç bahsetmedim bile.
Devletleri ayakta tutan Adalettir! Adalete güven duygusudur.
Bu günlerde ülkemizde adalete güvene dair yapılan anketler hiçte iç açıcı değildir.
Toplumun değerlerine, aile yapısına dinamit koyan cinsiyet eşitliği, zina, nafaka ve aile hakkında, yeni düzenlemelerden biran önce dönülmezse, havalı, cafcaflı, masraflı propagandalar, programlar, lüks lokantalarda ziyafetler, bir takım yağcıların methiyeler dizmesi kimseyi kurtarmaz.
Yönetenler, yönettikleri halkın geçim durumunu bilmeli.
“Efendim öyle diyorsunuz da özel araç yoğunluğundan trafik kilitleniyor, adamın cebinde şu kadar bin liralık telefon var“.
Türkiye seksen üç milyon nüfuslu bir ülke.
Geçim sıkıntısı içinde olan bir insan, dünyanın takdirini kazanmış olsa da İHA, SİHA yapmanızdan, otobanlar, köprüler yapmanızdan memnun olurlar ama son tahlilde ev kirası, mutfak masrafı önünde dağ gibi durmakta ve ezilmekte ise gözü yapılanları görmez!
Bir de yaş ortalaması otuz civarında olanlar geçmişte yaşanılanları bilmedikleri doğrudur.
Ancak bilmeleride sizi anlamaları için yetmez.
1977 yılıydı merhum Dayım sıkı Demirelciydi, Baykal’ın Kızılay meydanında yakasından “Hürriyet istiyoruz” diye yapıştığını, Menderes’in ise Baykal’a hitaben: “Yakasından tuttuğun ülkenin Başbakanı daha nasıl bir hürriyet istiyorsun” diye cevap verdiğinden tutunda CHP dönemindeki karne ile ekmek almak gibi pek çok şey anlatırdı anlatmasına da bizlerde hiç mi hiç etkisi olmazdı.
Çünkü bizim dünyaya bakışımız onların durduğu yer değildi.
Şimdi başta iktidar ve siyasi partiler bu gerçeği görmeliler.
Hatıra siyasetinin gençlerin yanında bir anlamı yoktur.
Süleyman Demirel’in meşhur sözüdür: “Tencerenin deviremeyeceği hükümet yoktur“. Halkın refahı gözardı edilmemelidir.
Devlet harcamalarında gözle görülür israf vatandaşı rahatsız etmekte huzursuz etmektedir.
Dünyada artık insanların cep telefonlarının içine sığmış, zengin ülkelerde siyasetçi, bürokrat ve yöneticilerinin başta makam araçları olmak üzere görmekte ve ülkemizdeki gördükleri ile kıyas sonucu yapılan israftan rahatsız olmaktadır.
Tasarruf zenginliği, israf yoksulluğu davet eder ve haramdır, bereketi giderir.
Ailede de böyledir.
İş hayatında da böyledir, devlet harcamalarında da böyledir.
Hemşehricilik, mikro milliyetçilik ön plana çıkarılmamalıdır.
Bu konuda sadece iktidar değil, diğer siyaset kurumları hassasiyet göstermelidir.
Uyarıların samimiyetle yapılmasının gereğine ve faydasına yürekten inanıyorum.
Bunlar konuşuluyor.
Sayın Erdoğan’ın da ifade ettiği gibi “Hiç kimse vazgeçilmez, alternatifsiz değildir.” Ne yaparlarsa yapsınlar kabul edileceği düşünülmemelidir.
Ulvi hayatın varoluş gayesi olarak ömür sürüp gayesi ve amacına uygun bırakın zafer işaretini yaparak kıpırdadığında coşan gönüller, umutsuzluğa amaçsızlığa yelken açtıktan, nitelik ve niceliği kaybettikten sonra iktidar olmanın yönetmenin bunun için prensiplerden ödün vermenin anlamı nedir ki?
Kime faydası olur?
Olsa olsa günün sonunda hüzün ve pişmanlıkla geçirilmiş, aynaya bakmaya bile takati kalmamış fersiz bakışlar yorgun gönüller olacaktır geriye kalan.
Mal mülk zenginlik mi dediniz?
O zaman geldiğinde onun ne büyük yük olduğuda elbette anlaşılmış olacaktır. Ama heyhat zaman bitmiştir artık.
Zamanın tiktakları geriye çalışmaya başlamıştır.
Yazılarımızdaki amaç haksızlık karşısında susmamak, kardeşlik ve vatandaşlık görevimizi yapmaktır.
Dünyanın ve ülkemizin içinden geçtiği süreçte hepimizin çok daha dikkat ve hassasiyet göstermesi vatandaşlık vecibesidir.
Vatandaşın siyasetten umudunu kesmesi pek hayra alamet değildir.
Vesselam
|
||||||||
|