BİDON
Yıllık peynir İhtiyacımızı sipariş ettiğimiz peynircimiz peyniri otobüse verirken bu bidona koymuş. Biz sonrasında kullanım amacımıza göre daha küçük bidonlara aktardık. Konumuz bu değil.
Konumuz bu bidonun bana hatırlattıkları.
1990'lı yıllarda Siirt’in Eruh ilçesine bağlı Çetinkol köyünde gencecik bir İmam Hatip olarak görev yapıyorum. Lojman olarak kullandığım yer; üstü toprak, kapısından eğilerek girmek zorunda olduğunuz ve içeride de tam olarak dik duramadığınız bir tek oda yapı. Duvarlar, zemin her tarafı toprak ve taş. Zemin ve taş duvarın dışı çamur sıva ile düzeltilmiş geleneksel bir köy eviydi.
Hatta evin bir köşesinde yerinden çıkartılamadığı için duvarın parçası olarak bırakılmış kocaman köklü bir kaya parçası vardı.
Giriş kapısının hemen yanında bulunan elektrik direği de evin duvarına gömülmüş olarak durmaktaydı. Eve gelen elektrik bu direkten sağlanıyordu. Hatta bu yakın temas nedeniyle yağmurlu havalarda kablolardan evin duvarına elektrik akımı olduğunu görmüşlüğüm vardır. Bazen kontrol kalemi ile duvarın taşlarına baktığımda elektriği tespit ediyordum.
İşte bu elektrik ile çok hasbihal etmişliğim vardır. Resmini gördüğünüz büyük bidon bu hasbihale çok şahitlik etti. O zamanlar şimdiki gibi güneş enerjisi ile su ısıtma imkânı yok. Zaten küçücük olan tek bir odada şofben vs imkânı hak getire...
Geriye kalan, elektrikli su ısıtma sistemleri... O da öyle konforlu bir sistem değil. En azından benim elimdeki öyle değildi.
Bolca yedeğini aldığım yay gibi resistans teli ve bir de oldukça kalın elektrik kablosu ile hallediyordum su ısıtma işlemini. Banyo yapacağımda resistans telinin bir ucunu bir parça mukavva kutu kartonunun içine koyup onu rulo yapardım. Sonrasında dışına bir güzel dolayıp her bir ucunu kalın kabloya bağladımmı iş, ucunda fişi olmayan ve birbirinden bağımsız bu iki kabloyu prize takmaya gelirdi.
Bu kısmı da başardık mı bu koca bidonun içindeki suyun homurtularla ısınması neredeyse dakikalar sürerdi. Tabi akımın dengesizliği nedeni ile bidon içerisindeki elektriğin küçük patlamalarla resistansı koparması işin cilvesi ve biraz da eğlencesi olurdu. Açıkçası küçük küçük şimşek çakmasını andıran bu patlamaları izlemekten keyif aldığımı söyleyebilirim.
Öyle ya da böyle koca bidondaki suyu ısıtmayı başardıktan sonra elbette sıra onunla banyo yapmaya gelirdi. Banyo dediysem öyle küvetli ya da duşa kabinli bir banyodan bahsetmiyorum. Aynı odanın bir köşe duvarına 20 santim yüksekliğinde yarım metre kare derme çatma beton dökülmüştü. Orası hem banyo hem de bulaşıkları yıkadığım mutfak lavabosu olarak kullandığım bir bölümdü. Buranın gideri mi?
O duvarı çıkacak kadar uzunlukta bir plastik boru ile yandaki tarlaya akıyordu.
Okurken hiç öyle hijyen falan diye alnınızı kırıştırmayın
Şartlar net bir şekilde buydu. Hatta o 20 metre kare bile olmayan evde daha ne hatıralarım vardı bilseniz. İlerde yazabilirsem tavanda gezen ve bana bulaşık yıkamada yardımcı olan fareler ile çarşı dönüşü evin içindeki çamaşır ipinde beni karşılayan yılanın hikâyesinden bahsederim belki.
Bugün için okurken imkânları kıt gibi gelen o küçücük evde gecelerimi okumakla geçirdiğim bereketi zamanları kesinlikle özlüyorum. Ayda en az üç farklı dergi bitirmenin, en az üç tefsirden Kur’an çalışmanın, haftada kesinlikle bir kitap bitirmenin bana kattıklarını o zamanlar için hesap edebilme imkanım elbette yoktu.
Hani bazen diyorum ki; bereketli okumalar yapabilmek, bereketli işlere imza atabilmek için şartların kolaylığından kurtulabilmeyi tekrar becerebilmek ne güzel olurdu.
Ah konfor ne çok şey aldın götürdün bizden. Elbette konforun peşinden gitmeyi ödül sanan yüreklerimiz ne çok kayıplar verdi.
Bu hikâyeden çıkacak ders falan yazmamı beklemeyin. Balkonda otururken koca bir bidon yazdırdı bunları sadece…
Gerisi size kalmış
Hadi hayırlı geceler.
|
||
|