ULUSLARARASI NORMALLEŞME
Özelde İslam alemi devletleri, genelde tüm dünya ülkeleri için gündemden düşmeyen cümle “ülkeler arasında normalleşme” söylemelerinin her devirde tazeliğini koruması.
Normalleşme talepleri aslında anormal olan ilişkilerin varlığını da bir bakıma ispat etmiş oluyor.
Ülkeler arasında normal gitmeyen ilişkilerin varlığıdır bir bakıma.
Peki, ülkeler içindeki anormallikler nedir?
Öyle ki bu anormallikler ülkeler arasındaki ilişkileri de etkilemektedir.
Ülkelerin iç bünyelerinde yaşanan kargaşaların ve çatışmaların elbette birçok nedeni olabilir.
Ancak özetle birkaç kavramla ifade etmek gerekirse, bu ülkelerde özgürlüğün ve adaletin olmamasıdır.
Özgürlükler olmayınca, halklar düşünemezler, düşündüklerini ifade edemezler ve ifade ettiklerini de kurumsallaştıramazlar.
Adalet olmayınca, hak hukuk arayışı söz konusu olmaz. Ehliyetsizlik ve liyakatsizlik her tarafı işgal eder.
Böylesi durumlarda ise dâhili kargaşa ve çatışmalar kaçınılmaz olur.
Özgürlük ve hak arayışının toplumlarda zemin bulmaması, anormallikleri de beraberinde getirmiş olur.
Bu anormallikler, sadece dâhilde kutuplaşma değil, hariçte de uluslararası çeşitli anormalliklere ve istismarlara/istimara sebebiyet verir.
Biraz daha somutlaştıracak olursak ve üzülerek söylemek gerekirse, islam ülkelerinin hemen hemen tamamında, adalet ve özgürlük mahrumiyeti söz konusudur.
Özgürlük ve adalet isteyen halk toplulukları ezilmeye, horlanmaya, hapsedilmeye ve idam edilmelere maruz bırakılmışlardır.
Diktatörlük ve baskıyla halklarını yönetmeye çalışan birçok liderin eli kanlıdır. Hem de kendi halkının kanı ile kanlı.
Tekrar üzülerek söylemek gerekirse islam dünyasındaki halkların ve devletlerin hali pür melali bu şekildedir maalesef.
Tabi şekil vaziyet bu olunca fakirlik, geri kalmışlık, sömürülme, piyon ve taşaron olarak kullanılma kaçınılmaz hale geliyor.
Kaybeden, ezilen, horlanan, geri bırakılan yine bu ülke halkları oluyor. İçler acısı yaşam manzaraları ortaya çıkmış oluyor.
Bütün bu ahval için yüzleşmek gerekiyor. Durum-vaziyet bu şekilde olunca haliyle iki seçenek ortaya çıkıyor;
Birincisi; küsmek, darılmak, iletişimi koparmak ve hatta düşmanca söz ve eylemlere girişmek.
Değiştirme gücünüz yoksa bu durumda sadece devletler ve halklar arasında adavet pekiştirilmiş olunur.
İkincisi seçenek ise; halkını ezen, inim inim inleten diktatörler ve rejimlerle iletişim halinde olmak.
Yönettikleri halklarının kanı ile elleri boyanmış olsa dahi.
Üçüncüsü olmayan, her iki seçeneği masaya yatıracak olursak;
Birinci seçenekte halkına zulüm yapan yönetim ve sistemlere karşı diyaloğu tamamen kesmiş olunsun.
O zaman bu durumda bekleyen tehlike nedir?
El cevap hiç şüphesiz şudur; emperyalist güçler aç kurtlar gibi ağızlarını açmış hazır kıta beklemiş olurlar.
İslam ülkeleri birbirleriyle çatışsın. Çatışmalar neticesinde aralarında onarılmaz düşmanlıklar ortaya çıksın.
Hem güç hem de enerji kaybetsinler. Böylesi ortamlarda onları sömürmek, piyon olarak kullanmak daha da kolay olmuş olacaktır.
Beraberinde fakirlik, fukaralık, geri kalmışlık, acılar ve ölümler hüküm sürüp gidecektir.
Halkların yaşam kalitesi böylelikle ortadan kalmış olacaktır.
Üçüncüsü olmayan ikinci seçenek ise eli kanlı diktatörlerin elini tutmak. Bu da tabi selim bir vicdanın ve kerim ahlakın kolay kolay kabul edebileceği bir husus değil.
Bu ikinci seçeneğin ise iki neticesi söz konusudur.
Birinci netice; bu vicdansızlık ve ahlaksızlık emperyalist arenada makbuldür. Onlarca istenilen şeydir.
Zaten şahit olmuyor muyuz? Nice eli kanlı birçok diktatör kırmızı halılarla ülkelerinde karşılanmakta ve taltif edilmekteler.
Sömürmek istedikleri halklar onların umurlarında bile değil.
Emperyalist ülkelerin ahbab edindikleri diktatörlerle kendi halkları ve ülkelerini yönetmeleri daha rantabldır.
Bu ikinci seçeneğin ikinci netice ise; halkların kardeşliği ve menfaati için eli kanlıda olsa bu diktatörlerin elini sıkmak. Değil mi ki değiştirmeye gücün yetmiyor.
O zaman belki hâlihazırda acı ve ıstırap duyan halkların akıbetleri için çözüm yolları bulunacaktır.
Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
"Din kardeşin zalim de olsa mazlum da olsa ona yardım et."
Bir adam:
-Ya Resulallah! Kardeşim mazlumsa ona yardım edeyim. Ama zalimse ona nasıl yardım edeyim, söyler misin? dedi. Peygamberimiz:
"Onu zulümden alıkoyar, zulmüne engel olursun. Şüphesiz ki bu ona yardım etmektir" buyurdu. (Buhari, Mezalim 4)
Netice şu ki; Uluslararası normalleşmek, bölge müslüman halkların sömürülmesini daha da derinleştirmemek, milli reflekslerle kardeşlik duygularını ortadan kaldırmamak için iletişim ve diyalog halinde konuşmaktan başka çare yok gibi.
|
||||||||
|