UNİSEX BİR NESİL YA DA GENÇLERDE CİNSİYET ROLÜ[1]
Kanaatim odur ki insanlık, tarihin hiç bir döneminde bugün olduğu kadar cinsel kimlik ve cinsiyet rolü konusunda kafası karışık bir süreç yaşamamıştır. Ya da insanlık yine kendi eliyle böylesi kafası karışık bir sürece sürüklenmemiştir. O kadar ki gelinen nokta cinsiyetlerin reddi, inkârı, beğenilmemesi, cinsiyetsiz olma vb. gibi insan doğasına aykırı ne kadar alternatif varsa deneme çabalarına doğru gitmiştir.
Gelin bu yazıda işin bilimsel ve doğal (fıtri) yönüne dair soğukkanlı ve bilimsel verilere bir göz atalım.
Başlangıç için biraz tanım yapalım. Mesela;
Cinsel gelişim: bireyin, kendi cinsine ait fiziki ve sosyal gereksinimlerinin oluşması için, biyolojik ve psiko-sosyal açıdan olgunluğa doğru giden bir süreçtir.[2]
Aynı zamanda kişilik gelişiminin bir parçasıdır da. Başka bir ifadeyle kadının kadınlığını, erkeğin erkekliğini tanıması, hissetmesi ve bilmesidir[3] olayın bu kısmına özellikle vurgu yapmak istedik. Zira cinsel gelişim ve cinsel kimlik söz konusu olduğunda doğuştan getirilen biyolojik cinsiyet özelliğinin sorgulanır olduğu bir garip dönemde yaşadığımıza başta işaret etmiştik.
İnsanlığın hayrına görmediğimiz bu garip dönemin neslimizi bozmasına müsaade etmememiz gerekmektedir. O nedenle; kadın ve erkek doğuştan getirdiği kendi cinsiyet özelliklerini tanır, bilir ve hissederse doğasına uygun davranmış olur.
Cinsiyet rolünün yani: kadın ve erkeğin nasıl düşüneceğini ve hissedeceğini belirleyen rolün[4] gençlik çağında kazanımı ve kullanımı daha kolay olmaktadır.
Cinsiyet rolünün kazanımında ve oluşumunda çevre etkisi önemli bir faktördür.[5] Erkek ve kadınların farklılıkları, neleri yapıp neleri yapamayacakları, çoğu kültürlerde açık ve net olarak belirlenmiştir.[6]
Bu durum bizim toplumumuzda da böyledir. Net ve belirgidir. Bu nedenle, gençlerin, doğuştan getirdikleri biyolojik cinsiyet ve cinsel kimliklerine ve buna bağlı olarak toplumsal yapının onlardan beklediği cinsiyet rollerine uygun davranışlarda bulunmaları, bireysel ve sosyal yapının sağlıklı işleyişine katkıda bulunacaktır.
Bu kısmı tekraren ve özellikle vurgulamak istiyorum. Çünkü son dönemde özellikle “cinsiyetsizlik” olarak ifade edilen gidişatın hiç bir bilimsel ve insani temeli yoktur. Buna rağmen dünya genelinde ve ülkemizde özellikle teşvik edildiğini görmekteyiz.
Bu durumun toplumsal yapımızı ve aile kurumumuzu tehdit ettiği apaçık ortadadır. Bundan gençlerimizi ve toplumumuzu korumalıyız. Açıkçası hangi gerekçeyle olursa olsun bu konudaki zafiyet kabul edilemez.
Şüphesiz, gençlerin kendi cinsiyet rollerine uygun davranış sergileyebilmelerine sağlıklı bir cinsel eğitimin katkısı büyük olacaktır. Tabi bizim cinsel eğitimden kastettiğimiz, cinsel kimlik ve cinsiyet rolüne uygun bilgilerle ve davranışlarla donatılmaktır.
Örneğin; cinsiyetin doğuştan getirilen bir özellik olduğu ve bunun belirlenmesinde insanın her hangi bir tercihinin olamayacağını bilmek, belki de bugün için ilk ve öncelikli başlık olabilir.
Çünkü cinsel kimliğin, yani kadın ya da erkek olmanın kişinin tercihi olduğu, bunu isterse değiştirebileceği şeklindeki çarpık ve sapık anlayışların “normal” gösterilmeye çalışıldığını görüyoruz. Eşcinselliğin tarihin hiç bir döneminde insan neslinin hayrına olmadığını bir kere daha yaşayarak öğrenmemek adına çabalamalıyız.
Kısacası sağlıklı bir cinsel eğitim; doğuştan getirilen cinsel kimliği öğrenmekle başlamalıdır. İnsan türünün kadın ve erkek diye iki cinsinin bulunduğu üçüncüsünün tıbben mümkün olmadığı belleklere iyice yerleştirilmelidir.
O nedenledir ki: cinsellikle ilgili gerekli bilgileri öğrenme, olumlu duygu ve davranışları kazanma çabalarının tümü cinsel eğitim olarak adlandırılabilir.[7]
Cinsel eğitimi sağlıklı yöntemlerle almış, yaratılıştan getirilen cinsiyet rolüne göre davranan bireylerde birçok olumlu tutum ve davranış gelişir. Mesela; sevme, sevgiyi algılayabilme, cinsel arzularını meşru yöntemlerle giderme isteği, kendisinin ve karşı cinsin temel özelliklerini bilme imkânı, cinsellikle alakalı sorunları giderme yöntemlerini bilme bunlardandır.[8]
Şöyle de ifade edelim; dini, ahlaki ve toplumsal örfümüzün belirlediği ölçüleri dışlamadan kız-erkek bütün gençlerimizi doğru cinsel bilgilerle donatmalıyız. Çünkü bilgi güçlendirir. Bilgi korur.
Bununla birlikte zihni ve aklı bozulmuş modern dünyanın “cinsel eğitim”den anladığı nerede ise sadece “cinsel ilişki teknikleri” ile sınırlı bir şehvet düşkünlüğüdür.
Fıtri, vasat, dini, ahlaki ve bilimsel çizgileri dışlamayan cinsel eğitim Müslüman gençlik ve kimliğin inşasına katkı sağlayacaktır. Bizim de bu yazıyla yapmaya çalıştığımız şey buna katkı sağlamaktır.
Son söz niyetine;
Çocuklarımızı yetiştirirken onları; karısına karşı iyi bir koca, evinde iyi bir aile reisi, annesine babasına iyi bir oğul, çocuklarına iyi bir baba, yine kocasına karşı iyi bir eş, evinde iyi bir ev hanımı, anne babasına iyi bir kız evlat, çocuklarına müşfik ve iyi bir anne olma bilinciyle yetiştirmeliyiz.
Yine çocuklarımızı dinimizin ve onun şekillendirdiği kadim değer ve örfümüzün şekillendirdiği rol ve modellerle yetiştirmeliyiz.
Korkmayın, kim ne derse desin; erkek çocukları mavi, kız çocukları pembe renkli kundağa sarın. Kızlar oyuncak bebeklerle oynasın. Erkekler ise oyuncak kamyonlarla. Giysilerini alırken kızlara kız reyonundan, erkeklere erkek reyonundan alın. Unisex giydirmeyin. Cinsiyetsiz mağaza aldatmacasına kanmayın.
Varsın size bıyık altından ya da üstünden gülsünler. Siz erkek çocuklarınızı erkek gibi, kız çocuklarınızı da kız gibi büyütün.
Çocuklarımızı; Fıtri, vasat, dini ve ahlaki değerleri özümseterek yetiştirmeyi başarabildiğimiz takdirde sapa sağlam bir aile yapımız olacaktır. İşte o zaman geleceğin dünyasında dimdik ayakta kalabilmemiz mümkün olacaktır.
Açıkçası etraftaki bu kadar olumsuz tabloya rağmen geleceğe dair ümitliyim. Zira dini ve ahlaki değerlerimizle yoğrulmuş mayamız ve bu milletin cevheri beni hep ümit var kılıyor.
Rabbim umudumuzu boşa çıkartmasın.
Umudu besleyenlerden olabilelim diye dua ile….
Vesselam
[1] Tarafımdan yazılmış ve muhtemel ismi: “Sevgili olmazsak nasıl evleneceğiz” (Flört üzerine…) isimli kitaptan alıntı…
[2][Gander ve Gardiner,2001 :536;Yörükoğlu,2000: 55Kulaksızoğlu,1999:45]
[3] [Kayır,1993:32]
[4] [Kulaksızoğlu,1999:49]
[5] [a.g.e, 49]
[6] [a.g.e,49]
[7] [Taşçı,2001:26]
[8] [a.g.e:26]
|
||
|