Türkiye'de son yıllarda duyduğumuz veya gördüğümüz bütün ahlaksızlıkların, sapkınlıkların, cinayetlerin, artan suç ve boşanma oranlarının, kültürel erozyonun nedenleri arasında mutlaka İstanbul Sözleşmesine ve ondan önceki Lanzorote, CEDAW gibi sözleşmelere ve bağlantılı protokollere giden bir yol vardır! Bu sözleşmeler kadar, bunları sosyal hayatımızın ortasına bomba gibi yerleştiren kanunlar, yönetmelikler ve diğer kamusal uygulamalar da etkilidir!
Boğaziçi Üniversitesinde tanık olduğumuz olayların nedeninde Rektör atamasına olan itiraz gözüküyor olsa da planlı bir şekilde konu LGBT sapkınlıklarının mücadele ve değerlerimize saldırı arenasına dönüştürülmüştür. Bu durum kesinlikle tesadüf değil, özel bir çalışmanın sonucudur. Nitekim, aynı üniversitede 2016 yılında ilk defa sapkınların öncülüğünde başlatılan "Cinsiyetsiz Tuvalet" uygulaması sapkın çevrelerin meşhur web sitesinde müjde olarak "Boğaziçi’nde kazanım: İlk cinsiyetsiz tuvaletler açıldı" başlığı ile yayınlanmıştı. Bu yüzden din ve ahlak düşmanlarının Kabe’i Muazzama’ya karşı yaptıkları ahlaksız ve seviyesiz saldırılar tesadüf değil, küresel şer güçlerin planlı bir çalışmasıdır.
İstanbul Sözleşmesinin bütün değerlerimize savaş açan ve taraf devletleri de bunların kökünü kazımak için taahhüt altına sokarak takip ettiği hedeflerinden bazıları:
1- Aile içinde veya dışında kadınlar üzerinde erkeklerin hiçbir söz veya etkisinin kalmamasını sağlamak, kadınların yaşantısını en ufak ölçüde etkilemeye veya yönlendirmeye çalışan erkeklerin tamamını “kadına şiddet” yaftasıyla en ağır ölçüde cezalandırılmasını sağlamak. Şiddet tanımını olağan üstü geniş tutarak erkeğe hareket alanı bırakmamak. (Madde 3- Tanımlar)
2- Meşru ve klasik Aile formu dışında kalan bütün gayri meşru ilişkileri, aynı ve karşıt cinsler arasındaki her türlü sapık ve sapkın birliktelikleri, yasalar karşısında meşrulaştırmak ve aile yaşantısına tanınan bütün haklardan (eşcinsel evlilik dahil) eksiksiz yararlandırmak. (Madde 4 – Temel haklar, eşitlik ve ayrımcılık yapılmaması)
3- Kadın ve erkeklerin fıtri rollerini yok etmek üzere taraf devletlerin eğitimin her seviyesinde toplumsal cinsiyet eşitliği maskesiyle nesilleri ifsat ederek doğal cinsel kimliği yok ederek Gender ifadesiyle sapkınlığı eşcinselliği de tercih edilebilir hale getirmek. (Madde 14 – Eğitim, Madde 15 – Profesyonel kadroların eğitilmesi)
4- Taraf devletleri feminist ve sapkın LGBTP örgütleriyle işbirliği yapmaya, onlara her türlü izni vermeye, finansal destek olmaya ve faaliyetlerine destek vererek karar alma süreçlerine onları da katmaya zorlamak. ( Madde 9 – Sivil Toplum Kuruluşları ve sivil toplum, Madde 13 – Farkındalığın arttırılması, Madde 18 – Genel yükümlülükler)
5- Ebeveynlerin çocuklar üzerindeki haklarını tamamen sıfırlamak, çocukların cinsel kimliklerini kendi başlarına sorgulama ve karar vermesini sağlamak, cinsi yönelimlerine karşı çıkan ebeveynlerden velayeti alarak işlevsiz bırakmak. (Madde 31 – Velayet altına alma, ziyaret hakları ve emniyet)
6- GREVIO Uzmanlar Kurulu üzerinden tıpkı işgal edilmiş devletler gibi her türlü bilgi, belge, inceleme, seyahat, sorgulama ve gümrük geçişlerini suç unsuru olsa bile özgürce yapmak ve sınırsız denetleme ve raporlama imkânı vermek. (Madde 66 – Kadınlara yönelik şiddetle ve aile içi şiddetle mücadele konusunda uzmanlar grubu)
Bugün Boğaziçi Üniversitesinde sapkınca eylemler yapan ve kutsallarımızı ayaklar altına alan gençler başka ülkelerde yetişmedi! Uzaydan da gelmedi! İstanbul Sözleşmesinin dayattığı normlara göre, Milli Eğitim Bakanlığının her seviyesinde tavizsiz uygulanan Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine uygun ve ateist bakış açısıyla derlenmiş müfredatı ile büyüdü! Gördüğümüz şey, sözde Eğitim sisteminin Fulbright, CEDAW, İstanbul Sözleşmesi, Lanzarote Sözleşmesi vb. dayatmalarıyla meydana gelen son seviyedeki ürünleridir. Sivrisinekleri öldürerek tepki vermenin bir anlamı veya faydası yoktur! Onları yetiştiren bataklığa dönmüş Milli olmayan Eğitim yapımızı, lanetli sapkınlıkların hamiliğini yapan yasalarımızı acilen ıslah etmek zorundayız.
Görüldüğü gibi hem sapkınlıklar teşvik edilerek yayılıyor, hem de namus gibi, din gibi değerlerimizin kökü derinden kazınıyor! Yani 1985’de CEDAW ile başlayan aile yıkım projesi, 2011’de imzalanan ve 10 şubat 2012'de Bakanlar Kurulunca onaylanan İstanbul Sözleşmesi ile daha da gelişerek nesilleri yıkım projesine dönüşmüştür!
İstanbul Sözleşmesini imzalayanlar, savunanlar, halen korumaya devam edenler ve ülkemizin artık Milli Güvenlik meselesine dönmüş bu olaylara karşı sessiz ve etkisiz kalanlar büyük bir vebali yüklenmiştir. Dünyada hüsran ve hezimet, ahirette ise kahır ve gazap ile cezalandırmayı gerektiren bu batıl sözleşmelerden ve yasalarımızdaki etkilerinden, eğitim sistemindeki zehirlerinden, acilen arınmamız gerekiyor!
Kurtuluş ve refah için bindiğimiz gemi batıyor! Boğaziçi Üniversitesi su alan yerlerinden sadece birisini ibretle gösteriyor! Yazılı ve görsel medyadan, internetten, kısaca fırsat buldukları her yerden değerlerimize ve nesillerimize saldırmaya devam ediyorlar!
Gün bugündür! Batıl sözleşmeleri çöpe atmanın, mevzuatımızı Milletimize yabancılaştıran maddelerden ayıklamanın zamanı çoktan gelip geçiyor! Daha ne bekliyoruz?
Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi: https://rm.coe.int/1680462545
|
||
|