ARAP SEKÜLERLERİN OSMANLI KORKUSU VE ONLİNE YÖNETİM ÇAĞI
İslam âleminde yaşayan, özelde Arap halklar, genel tüm bölge halkları, Türkiye’yi ve Türk halkını çok severler. Osmanlı’yı da severler. Bu sevginin temelinde İslam kardeşliği vardır. İnanç birliği vardır. İman esasları birliği vardır.
İslam âleminde, Türkleri ve Osmanlıyı yürekten sevenlerin dışında birde sevmeyen tayfalar vardır. Hatta nefret edenler. Bu zümre Arap sekülerlerin bir kısmıdır. Bu kesimlerin sayısı az olmakla birlikte etkileri çok büyüktür.
Az sayıda ve azınlık olan bu sekülerlerin, Türkleri ve Osmanlıyı sevmemelerinin üç nedeni vardır. O nedenlerden ilki, Osmanlının “Arapları sömürdüğü” iftirasına inandırılmış olmaları.
Oysaki Osmanlının Araplarla olan hukuku kardeşlik temeli üzerine bina edilmişti. Çağın fetihleri gereği olan bazı tasarruflar haricinde ilişkiler tamamen dostane bir ortam içinde hüküm sürmüştür. Aksine İslam alemi ve Arap dünyasını sömüren güçler hep kamufle olmuşlardır.
İngilizlerin, genelde Araplara, özelde Filistinlilere yaptığı zulmü hiç kimse tarafından göz ardı edilemez.
Fransa’nın Cezayir’de işlediği cürümlerin haddi hesabı belli değil. Fransa’nın yaptığı sömürü, işgal ve insan katliamı ve zulümler saymakla bitmez.
Hele İtalya’nın yaptıkları. Libya halkının katledilmesi. Şanlı Ömer Muhtar’ın İtalya’ya karşı direnişi, idamı ve şehadeti unutulmuş değildir.
Ne diyelim maktul celladına aşık olurmuş. İşte İslam dünyasının hâkim sekülerleride bu meyandadır.
Bir kısım Arap sekülerlerin, Türkleri sevmemelerinin ikinci nedeni ise batı menşeli eğitimin Arap hükümetleri ve toplumları üzerinde etkili olmasıdır. İşgalci güçler, Arap âleminde ki varlıklı ailelerin çocuklarını kendi ülkelerinde eğitim aldırarak, kendilerine hizmet edecek bir nesil oluşturmuş olmalarıdır.
Batıda eğitim gören gençler, hem batı hayranı hem de Osmanlı ve Türk düşmanı olarak yetiştirildiler. Osmanlının kendilerini sömürdüğünü ve onların geri kalmalarına neden olduğu düşüncesine ikna edilmeleriydi.
Bu durum aslında Türkiye’de olan ve Türk olan bazı Türkler içinde geçerlidir. Batı eğitimi alan bazı Türkler hem Osmanlı düşmanı hem de İslam düşmanı olarak yetiştirilmişlerdir. Kendi toplamlarının değerleriyle kavalıdırlar. İslam’ın ve Osmanlı’nın, Türkleri geri bıraktığına inandırılmışlardır.
Yani hem Arap toplumları ve hem de Türk toplumları genel olarak İslam’ı ve Osmanlı’yı (Türk’leri) severler. Bu ezici bir çoğunluktur.
Bu sevgi, kardeşlik odaklıdır. “Müslümanlar Kardeştir” düsturu gereğidir bu sevgi. Kardeşlik; iyi günde kötü günde hemhal olmaktır. Kardeşlik, acıları ve mutlulukları birlikte yaşamaktır, paylaşmaktır, dertleşmektir, duyarlı olmaktır.
Bu sevgi, bir vücutta bir ve bütün olma halidir. Müslümanlar bir vücudun azaları gibidir. Kardeşlik; “Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” şiarı gereğidir.
Ancak sayıları az ama etkili, sesleri çok çıkan azınlık bir grup ise aksine gerek Arap âleminde ve gerekse Türk âleminde, Osmanlıyı (Türkleri) ve Arapları sevmezler.
Oysaki Osmanlı takriben 600 senelik idaresinde ne Arapların nede başka milletlerin ne yaşam tarzlarıyla ne dilleriyle ve nede kültürleriyle uğraşmıştır. Hiçbir Arap ve Balkan ülkesi, Türkçe / Osmanlıca konuşmaz.
Hatta Türkler bile Osmanlıca konuşmaz. Ama bugün Balkan Ülkelerinde herkes kendi dilini konuşuyor. Yunanı Yunanca, Bulgar’ı Bulgarca, Sırp’ı Sırpça, Arnavut’u Arnavutça, Boşnak’ı Boşnakça, Hırvat’ı Hırvatça konuşur.
Araplar, Osmanlıca konuşamaz. Ama Mısırlılar İngilizce, Libyalılar İtalyanca, Cezayirliler Fransızca, Faslılar iyi derecede İspanyolca konuşurlar. Acaba neden Osmanlıca konuşmazlar?
İşte Türkiye ve Arap âlemindeki etkili bu seküler azınlık gruplar, yaşadıkları ülkelerde, devlet idaresinde, medyada ve ekonomide güç ve söz sahibidirler. Dış kaynaklı bağlantıları vardır. Uluslar arası gizli, ezoterik yapılarla ortak çalışırlar.
Seslerinin yükse çıkmasının asıl sebebi de budur. Çığırtkan sesleri dışarıdan köpürtülerek, büyütülerek devasa hale getirilir. O yüzdendir ki Türkiye ve Arap âleminde yaptıkları en ufak bir eylemlerinde kendilerine hemen dış destek mesajları yağmaya başlar.
Arap dünyasında ki bazı sekülerlerin, Türk ve Osmanlı’ya bakışlarının olumsuz olmasının üçüncü neden ise Türklerin, Osmanlıyı geri getirip, tarihte olduğu gibi, tekrar kendilerini yöneteceği zehabına kapılmaları.
Osmanlı ve Türkiye’ye karşı bu olumsuz tutumları yine batı menşeli ve manipülatiftir.
Oysaki bu tür iddialar modern çağda anlamını yitirmiştir. Her millet dünyada nerede yaşamak istediğini seçmiş ve karar kılmıştır.
Bu anlattıklarımızın hepsi tarihte kaldı. Ne demiş büyük ilim ve din bilgini Hazreti Mevlana;
“Her gün bir yerden göçmek ne iyi, Her gün bir yere konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş, Dünle beraber gitti cancağızım
Ne kadar söz varsa düne ait Şimdi yeni şeyler söylemek lazım”
Eski eskide kaldı. Sevgide, muhabbette anlamını yitirdi. Anlam kaymasına uğradı. Şimdi bırakın iki ülkenin bir birinin emrine ve yönetimine girmesine, bir kardeşin bile diğer bir kardeşin yönetimine girmesi mümkün değildir.
Zaman değişti, zeminler çoktan değişti. Köprünün altından çokça sular geçti. Artık kimsenin kimsenin toprağında gözü yok. Gözü olmadığı gibi niyeti de yok. Herkes kendi toprağında yaşıyor zaten, yaşayacakta. Toprak mefhumu da değişti zaten.
O yüzden hiçbir Arap ülkesinin korkmasına gerek yok. Türkiye, Osmanlı gibi kimseyi yönetmeye hevesli ve istekli değildir. Tarih tarihte kalmıştır. İngilizler, Mısır’ı, Irak’ı, Fransa Cezair’i, İtalya Libya’yı, İspanya’nın Fas’ı yönetme devri de bitmiştir.
Sorun başkadır artık. Sorun ülkeleri işgal etmeden ziyade, uzaktan yönetmededir. Online yönetme yani. Çevirim içi yönetim yani.
Yeni yönetim şekli çevirim içidir. Online yönetim şeklidir. Bu yeni yönetim şekline reaksiyon gösteren ülkeler bağımsızdır. Özgürdür. Sömürüye kapalıdır.
Hâsılı, Arap ülkelerinin seküler yöneticilerinin Osmanlı korkusu yersizidir. Hedef şaşırtmacadır.
|
||
|