Reklamı Geç
YAZARLAR
İslam Dünyasının Hal-i Pür Melal'i
Şahmettin BALAHORLU - Araştırmacı / Yazar
07 Eylül 2020 - Pazartesi 10:09

İslam Dünyasının Hal-i Pür Melal'i

 

İslam dünyası denince ilk akla gelen şeyin Müslüman halkların çoğunluk olarak yaşadığı bölgelerin kastedildiğidir. 

Başka bir deyişle geçmiş tarihlerde İslam medeniyetinin hüküm sürdüğü topraklar.

Ancak elbette köprünün altından çokça sular geçti.

Şimdi yepyeni bir çağdayız. Yeni kelimelerin, yeni deyimlerin türetildiği çağ.

Evet, bugün İslam coğrafyası denince önce şöyle bir durup düşünmemiz gerekir. Acaba bu kavram ile ne anlamak gerekir.

Evet, bugün bu kastedilen topraklarda, hüküm süren yönetimler var. Bu hükümetler bir taraf oluşturmakta. Başka bir tarafta ise bu yönetimler altında yaşayan halkların mevcudiyeti.

Bu yönetimlerden kimi, halklarıyla barışık, kimi halklarıyla çatışma halinde. Halklarıyla barışık olanlar yerli bir duruş sergilerken, çatışma halinde olanlar ise emperyalist güçlerle ortak çalışmaktalar.

Her ne kadar coğrafyanın adı İslam coğrafyası olsa da, an itibariyle İslam’ın ne ahlakı, ne de edebi ne ticareti, ne siyaseti ve nede hukuku hükümrandır.

Bu coğrafyada gerçekte hüküm süren, cahiliyedir, işgaldir ve sömürüdür.

Bu coğrafyada vaziyet ne İslam’ı nede Müslümanı temsil etmekte. Her şey ters yüz olmuştur.

Bu coğrafya parça içinde parça hatta paramparça bir hal almıştır.

Haliyle İslam dünyasında bir ve bütünlükten söz etmek mümkün değildir.

Elbette Malezya, Endonezya, Bruney, Tayland, Singapur vb. ülkelerde bu dünyanın bir parçasıdır. Ancak bu ülkeler merkezden uzak olmaları hasebiyle dünyada olan bitenden fazla etkilenmemekteler.

İslam dünyasının başka bir bir grup ülkelerini de Afganistan, Pakistan, İran ve Bangladeş gibi ülkeler oluşturmakta. Sözü edilen bu ülkeler iç sorunlarıyla boğuşmakta. Emperyal güçlerin dış müdahalelerine maruz kalmış durumdalar.

İslam dünyasının kuzey blokunu oluşturan ülkelerin başında gelen ve nüfusu çok olan ülkelerden biri olan Mısır, Kuzey Afrika’nın en önemli ve büyük ülkesidir. Bulunduğu bölgeyi etkiler. Çok önemli bir bölgesel aktördür.

 Mağrip ülkelerinin oluşturduğu bölgeyi de Cezayir devleti etkiler. Mağrip ülkeleri, Libya’dan başlar, Tunus, Cezayir, Fas, Batı Sahra ve Moritanya’ya kadar uzanır.

Aslında görüldüğü gibi İslam coğrafyası jeo politik olarak dünyamızın en önemli kara parçasını oluşturmakta. Ancak coğrafyasını büyüklüğü kadar dünya jeo politiği üzerinde bi o kadar daha faal ve etkin değildir.

Bu güçsüzlüğün en önemli sebeplerin başında hiç şüphesiz; özgürlüklerin olmaması, adaletin olmaması, hakça paylaşımın olmaması, rüşvet ve yolsuzlukların ve sosyal ve siyasi ahlakın erozyona uğramasıdır.

Sadece bu mu? Elbette hayır. Yüzyıldır bitmeyen bu ülke entelektüellerinin ve akademisyenlerinin ABD ve AB ülkelerine olan kompleksleri, eziklikleri, özentileri ve taşeronluklarıdır. Doğdukları, yaşadıkları ve doydukları ülkelerine taşeronluk yapmaları ve kendi ülkelerine katma değer kazandırmamaları.

Ve yine geri kalmışlığın başka sebeplerin başında emperyalist batının devşirme yöneticilerle ortaklaşa, hem halkları bastırmaları hem kaynaklarını sömürmeleri ve hem de bu ülkelerin kalkınmalarına doğrudan engel olmaları.

Evet, elbette bu coğrafya bitmez tükenmez yıkımlar yaşamakta. Acılar, gözyaşları arşı alaya yükseldi. Ancak su akar yolunu bulur. Mutlaka bu bölgenin halkları istikballerini inşa edeceklerdir. Şartlar ne olursa olsun. Fakat vuku bulan birçok hadise başka bir veçhile hayatın bir imtihanı olsa gerek.

İslam coğrafyasının kalbinde ise Osmanlı bakiyesi olan, genç bir Türkiye oturmaktadır.  Yaklaşık son 15 yılda adeta köklerine dönmüş gibi büyük bir kalkınma hamlesi ne namzet olmuş durumdadır.

Masada ve sahada güçlü duruşu ve icraatlarıyla, bu mazlum dünyanın umudu olmuş gibi arzı endam eylemekte.

Elbette, dünyada söz sahibi olmak çok ta kolay olmasa gerek. Güçlü bir irade ile birlikte, sözün gücü kadar güçlü askeri ve ekonomik bir potansiyele sahip olmak gerek.

Türkiye’mizin, kukla rejimlerle iyi bir siyaset takip etmesi gereklidir. Kanlı elleri sıkmak değil arz etmek istediğimiz. Gücü ve kuvveti psikolojik üstünlükle icraata dönüştürmek gerekir.

Güçlü ve kudret sahibi olmak tabi ki önemlidir. Fakat bir ülkenin sosyal duyarlılığı, mazlum milletlere yardımı o ülkenin belki de görünmeyen en büyük koruyucusudur. 

Uzun zamandır güzel ülkemiz Türkiye dünyada gelirine göre en çok mazlum milletlere yardım eden birinci ülke konumunda.

Bu duruş Türkiye insanının merhametinin, şefkatinin ve insani duyularının çok yüksek olduğunun ispatıdır.

Belki de, etrafımız bu kadar yangın alevine dönmüşken güzel ülkemizin hem ayakta kalması ve hem de ilerlemeye hızla devam etmesinin koruyucu zırhı bu olsa gerek.

Hâsılı “az sadakaların büyük belaları def ettiğini” yaşayarak “inanmak/yaşamak” bu olsa gerek.

Yolun aydınlık olsun güzel Türkiye’m.

Adınız
Yorumunuz
Yusuf Altun - 10 Eylül 2020  
Hocam kısa ama nokta atışı bir özet Kalemine ve yüreğine sağlık

Adem kaya - 07 Eylül 2020  
Hcm kaleminiz tesirli maşallah

Cafer Ötkün - 07 Eylül 2020  
Hocam çok haklısınız yorumunuza katılıyorum

Taner Şener Özkılıç - 07 Eylül 2020  
Çok Güzel özetlenmiş bir yazı. Teşekkürler


Diğer Yazıları

ÜSKÜP (SKOPJE) / KUZEY MAKEDONYA
28 ŞUBAT’IN SENE-İ DEVRİYESİ
Söylem Problemi
Bazı Kavramlar Üzerine Bir Kaç Cümle
Suriye / Diyar-ı Şam
Mısır / ÜMMÜDDÜNYA
İstanbul'un Ruhsuz Gettoları En Çok Çocukları Vurdu!.
Uluslararası Normalleşme
Basra Harap Olduktan Sonra
28 Şubat "Post Modern Darbe" nin Sene-i devriyesi
Arap Sekülerlerin Osmanlı Korkusu ve Online Yönetim Çağı
Anadolu Kadınları
Mazlum Halkların Hazin Hali
Mahşer Provası
Ölüm En Büyük Gerçek!..
Uzaktan Eğitim / Ev İçi Küçültülmüş Sınıf
Sizce İmam Hatip Okullarına Karşı Hazımsızlık Neden?
İHL Başarısı Yeni Öyküler Yazmaya Namzet Gibi!..
"Liyakat" Kime Göre? Neye Göre?
Ayasofya; Bugün Sanki 29 Mayıs 1453’sün.
bncmedyahaber.com Yazarı Şahmettin Balahorlu Kimdir?