Harf İnkılabı’nın sonuçları bir yana dilimizin başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmedi.
Dilin değiştirilmesi asimilasyonun kendisidir.
Türkiye’de olduğu gibi başka hangi ülkede böyle bir garabet yaşanılır bilemiyorum.
Daha dün yazılmış bir makale ya da kitapta kullanılan kelimeler aradan on yıl geçmiş ya da geçmemiş anlaşılmaz olmuştur.
Dilimiz üzerindeki operasyon amansız bir şekilde sürmektedir. İşin bir garip yanı da şudur on yıl önce kullanılan kelimelerle yazan konuşan aydın(!) görülmekte ve sürekli olarak uydurulmuş! Kelimeleri kullanmak aydınlığın alameti sayıldığı için süreç akıl almaz şekilde süratli olarak yürütülmektedir.
Süreç dilimize uygulanan operasyonun lehine sürmektedir.
Sadece dilimiz fakirleştilmekle kalmamakta kavramların da içi boşaltılmaktadır.
Kavramlarımıza karşı sinsice operasyon yapılmaktadır.
Buna da malesef aydın kisvesi altında çanak tutulmakta, adeta aydın olmanın nişanesi gibi sunulmaktadır.
Dilimize ve kavramlarımıza karşı batıdan devşirilen aktarılan kelimeler batı anlayışı ve inancı tarafından üretilen kelimelerdir.
Bu kelimeler bizim kültürümüzü, anlayışımızı ve medeniyet değerlerimizi hiç mi hiç ifade etmemektedir. AHLAK kelimesi yerine ikame edilmek istenilen ETİK kelimesi hiçbir şekilde ahlak kelimesinin karşılığı değildir.
Ahlak; toplumun yüzyıllar boyunca inancı gelenekleri toplumsal kabullerinin sonucunda oluşurken, etik kelimesi ise batı toplumunun din ve yönetim alanında süren kavgaları sonucu din dışı olarak üretilmiştir.
Etik kelimesinin manası sadece “işin kuralı” demektir.
Yani berberseniz kuralına göre mimarsanız kuralına göre hareket etmek demektir. Bu anlayış ruhsuzdur, bizim değerlerimize göre etik kelimesi hiçbir şartta ahlak kelimesinin yerini tutmamaktadır.
Milletin dili ile oynamak asimilasyonun özüdür.
İnsanlar konuştukları kullandıkları dil ile medeniyet ve kültür oluşturur; konuştukları dilleri ile düşünürler.
Etik kelimesi ile konuşan ahlak değerleri ile düşünemez.
İngiltere’de beş yüzyıl önce yazılmış bir kitabı bugünkü ingiliz gençleri anlar ve yazarken bizde yirmi belki otuz yıl önce yazılan bir kitap bugün gençler tarafından anlaşılamaz olmuştur.
Bununla da kalmamış maalesef Türkçe dünyanın en zengin dillerinden birisi iken bugün ortalama ikiyüz kelime ile konuşulmaktadır. Sığ bir dil haline getirilmiştir.
Müslüman Türk gibi konuşmak ve düşünmek dilimizi ve kavramlarımızı doğru kullanmamız ile mümkündür.
Bir de tamamen yabancı dil ile eğitim veren okullarımız var ki bu yaklaşım kesinlikle yanlıştır.
İngiliz, Rus, Fransız, Çin dili ile yazıp, konuşup, Türk gibi anlayamaz, müslüman gibi düşünemezsiniz.
Okullar ana dilde eğitim öğretim yapmalı, YABANCI DİL ayrıca öğretilmelidir.
Kitap ya da makale yazanlar ise güncel dil kullanma gayreti ile dilimizin zayıflamasına katkı sunmaktalar.
Kullanacağımız kelimeler anlaşılmaz endişesini bir kenara bırakmalı ve okuyucunun anlama ve kelime araştırmasına katkı sunmalıyız.
Başka bir husus ise “Öz Türkçe” iddiası ile, dilimize yerleşmiş arapça ve Farsça kökenli kelimelerin kullanılmasından özellikle imtina edilmesidir. Oysa bütün diller dünya dillerinden beslenerek zenginlemişler bu durumdan da rahatsızlık duymamışlar dillerini yabancı kelimelerden ayıklamak gibi bir gayrete girmemişlerdir. İngilizcenin nerede ise yüzde otuz mertebesinde Frasızcadan etkilendiği bilinmektedir.
Bu durumda bilinçsizce dilimize yerleşmiş kelimeleri kullanmayanlar bir yana bir de bilinçli olarak kullanmayanlar söz konusudur. Bilinçli karşı olanlar özellikle Arapçadan dilimize malolmuş kelimeler vasıtası ile İslami kavramlardan kurtulmak ve dilimizi İslami kavramlardan uzaklaştırmak isteyenlerdir.
Türk Dil Kurumu’nun kılcal damarlarına yerleşmiş anlayıştan vazgeçilmeli, Agop Martayan Dilaçar’ın kurduğu sistem değişmelidir.
Aksi halde ilerdeki zamanlarda bizim konuştuğumuzu kendi çocuklarımız anlayamayacak, hele kavramlarımızın unutturulması ve değiştirilmesi ile de kültür erezyonuna maruz kalacağımız apaçık ortadadır.
Vesselam.
|
||
|