Pandemi Eğitimlerinde Ebeveyn Olmak
Dünyanın en muhteşem duygusu olmakla beraber, dünyanın aynı zamanda en zor zanaatidir ebeveyn olmak. Okulu olmayan bir meslek, tarifi yapılamayan bir ustalık, tanımlanamayacak kadar açık uçlu bir görevdir anne-babalık. Şimdi anne-babalığı özetlemeye başlamış olsak, belki de günlerce işin içinden çıkamayız. Hal böyle iken bir başka zorluk da, pandemi eğitimlerinde anne baba olmak.
Hiç olmadığı kadar uzun bir süre, yüz yüze eğitime ara verilirken,
uzaktan eğitim süreci ile birlikte anne babalar kendilerini öğretmen gibi hissetti. Oysa bu durum pedagojik olarak hiç istemediğimiz bir süreçti. Rol karmaşası, çocukların hayatında gelişim bozukluklarına neden olacak kadar ciddi. Anne sadece anne olmalıdır, baba sadece baba olmalıdır, öğretmenlikse sadece işin ehli olan öğretmenlere bırakılmalıdır. Anne, evde koruyan, kollayan, koşulsuz ve şartsız sevgisini açan, destekleyen konumundan çıkarılırsa; çocuklar, pandeminin coşkun ve tehlikeli dalgalarında, güvenli bir liman bulamazlar. Burası çok çok önemli, dostlar. Salgın ve karantina dönemi, her yaş grubunu ister istemez travmatize etti. Az ya da çok, sadece derecesi değişen, ama varlığı inkâr edilemeyen bir şekilde toplum olarak salgın hastalık ile gelen “korku, endişe, stres” gibi duyguları yaşamaktayız. Bu stresten bizi koruyacak olansa, psikolojik sağlamlığımız. Güven veren, sevgi dolu bir anne, cesaret veren pozitif bir baba faktörü, evlerde bulunamazsa çocukların psikolojik sağlamlığı olumsuz etkilenir. Yani şartsız sevgi kaynağı olması gereken anne, evde ders çalıştıran otorite rolüne girdiğinde, çocukla arasındaki sevgi bağı aralanır. Ders çalıştırma mücadelesi, güç savaşına dönüşürse anne- çocuk arasındaki bağ, ciddi anlamda yara alır. Baba sınır koyan, dur diyen olmalıdır ancak tüm bunlar yapılırken çocuğa emrivaki yoluyla, “ben babayım ben ne dersem o olur” mantığında değil, çocuğa kapısını her zaman açık tutan, şefkatli ama kararlı bir ses tonu ile yapılmalıdır. Zaten okullarda, eğitimcilerde de olması gereken, şefkatli bir kararlılıktır. Sınır kavramı da ne yazık ki toplumda çok yanlış anlaşılan ve üstünde hassasiyetle durulması gereken önemli konular arasındadır.
Peki bu zor dönemde, çocuklar canlı derslere katılıp, düzenli ödev yapmadığında ebeveynler nasıl bir tutum sergilemelidir? Öncelikle, tüm anne babalardan istirhamım şunu bilmeleri gerektiğidir; çocukların, ödev yapmamasından daha korkunç bir şey varsa, o da sizden korktukları için ödev yapmalarıdır. Çocukların kitap okumamalarından çok daha korkunç bir şey varsa, o da siz baskı yaptığınız için kitap okumalarıdır. Çocukların test çözmemesinden daha kötü bir şey varsa, o da soruları değil hayatı anlamamalarıdır. Lütfen bu konuyu can kulağınız ile dinleyip, yüreğinizle hissetmeye çalışın. Çocuklar, bir davranışı benimsemeden yaptığında o davranışa karşı tepki geliştirirler. Kısa vadede çocuklara baskı kurarak, hakaret ederek, bağırarak zorla yaptırdığınız her davranış, onların iç dünyasında nefrete dönüşür. Sizin olmadığınız ilk yerde ve ilk zamanda, o davranışı terk ederler. O zaman bırakalım ve hiç bir şey yapmayalım mı? Tabi ki doğru cevap bu da değil. Davranış kazandırma yollarının başı, çocuklarla sevgiye dayanan bir iletişim kurmaktır. Sonrası ise teşvik ve bilgilendirme ile halledilebilir. Sorumluluk kazandırmak bir günde, bir haftada oluşabilecek bir şey olmadığı için, ailenin sabır ve devamlılıkla çocuğa zaman ayırması ve iç disiplini öğretmesi gerekir. Kızmanın bağırmanın çok ötesinde bir bilinçle, çocuğa ders çalışmanın önemi kavratılmalıdır. Bakınız anlatılmalıdır demiyorum, kavratılmalıdır diyorum çünkü anlatmak sonucu değiştirmez. Anlatılanları çocuklar duymazlar, nasıl yaşadığınıza bakarlar. Bunun için sorumluluk alan bir anne-babaya, öğrenmekten keyif alan bir aile yapısına, ekranları kapatıp kitap okuyan örneklere ihtiyaç vardır. Şimdi lütfen anlatmayı bırakıp örnek olmak için kendimizi geliştirmeye ve değiştirmeye başlayalım. Kısacası eğitime kendimizden başlayalım.
|
||||||||||||||
|