Söz Vermek & Söz Ahlakı
“Ey iman edenler!
Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir kusur ve kabahattir.” (Sâf/62)
İlahi hitabına muhatabız.
“Söz namustur” kültürü ve geleneği hayatımızın olmazsa olmaz düsturlarındandı.
Şimdilerde pek hatırlanmayan, yaşı ellinin altında olanların bilemeyebileceği, yitirdiğimiz değerlerimizden bir değerimiz “SÖZ VERMEKTİ”. Şahit gerekmezdi, yeter ki söz verilmiş olsun. “Söz Senettir” anlayışı topluma hakimdi.
Alışverişlerde senet, kefil, şahit gerekmezdi söz vermek yeterli idi.
Sonra ne oldu da söz, senet olmaktan çıktı ve SENET de anlamını yitirdi?
Şimdi senet yeterli değil, KEFİL gerekli hatta bazen o da yetmez İPOTEK gerekli hale geldi.
Toplumda güven tuzla buz oldu.
Bize ne oldu?
Söz vermeye dair arkadaşlarla sohbet ettiğimiz sırada anlattığım iki hikayeyi siz değerli okurlarımla da paylaşmamı rica ettikleri için arz ediyorum.
Umarım muhasebe için bir vesile olur.
Söz vermeye, pazarlıkta hayırlaşmaya dair, merhum Erbakan hocamızın merhum kardeşi Kemalettin beyin bir vesile ile bana anlattığı ilginç olay ile bizzat kendi yaşadığım ilginç olayı sizlerle paylaşmak isterim.
Birinci hikaye 1975’li yıllarda geçiyor.
Benim de bir dönem yöneticiliğini yaptığım gazete basımı için matbaa tesisleri kurmak üzere İstanbul Topkapı’da bir arsa almaya karar veriliyor ve yer tespiti yapılıyor. Arsanın kapalı çarşının gayrimüslim asıllı bir tüccarına ait olduğu bilgisi ile üç kişilik bir heyet oluşturuluyor ve önceden değer tespiti yapılıp satıcı gayrimüslim vatandaşın yanına üç kişilik heyet gidiyor, yer için satış bedelini soruyorlar. Bekledikleri değerin çok altında bir miktara el sıkışıyorlar.
Satıcı bir hafta içinde kaporanın getirilmesi, on beş gün sonra da arsa bedelinin tamamının getirilmesi kaydı ile “yer sizindir hayrını görün” diyor.
Bundan sonrasına lütfen dikkat!
Arsayı almak üzere gönderilen üç kişiden birisi aynı gün tekrar yerin sahibi olan gayrimüslim vatandaşın yanına gidiyor ve aynı arsa için anlaşılan miktarın iki katını teklif ediyor.
Arsa sahibi GAYRIMÜSLİM teklifle gelen şahsa hitaben;
Siz öğleden öce gelen arkadaşlardan birisiniz
“Ben yeri sattım, hayırlaştım, satın almak istiyorsanız alanlara gidin teklifinizi onlara yapın lütfen” diyor.
Bizim MÜSLİM alıcı; “Tamam ama henüz size para vermediler, paranızı almadınız” diyor.
Bunu üzerine satıcı gayrimüslim vatandaş; “Bir hafta içinde kaporanın getirilmesi on beş gün içinde de arsa bedelinin tamamının getirilmesi şartı ile hayırlaştım. Kapora ve arsa bedelini anlaştığımız günde getirmezlerse ancak o zaman mal benimdir. Şu anda mal onların, satarlarsa teklifinizi onlara yapın” diyor.
Gayrimüslim (Ermeni) vatandaş SÖZÜNÜN sahibi olarak sabah sadece “Hayrını görün mal sizindir!” sözleriyle onayladığı anlaşmasını İKİ KAT FAZLA PARA teklifine rağmen bozmuyor.
Gayrimüslim vatandaş aynı davranışı bugün de sergiler mi bilemem, topyekün insanlıkta eksen kayması var ancak her toplumda değişim farklı süratte gerçekleşiyor.
Topkapı’da belediye tarafından park yapılan onüçbin metrekare arsanın bugünkü değerinin bahsi geçen rakamın rahatlıkla yüz katı olduğunu düşündüğümüzde gayrimüslim vatandaşın sözünden, ahdinden, satışından caymadığı bedelin öyle yabana atılır bir miktar olmadığı rahatlıkla anlaşılacaktır.
Şimdi etrafımızdaki insanlara ve kendimize bakalım, kendimize soralım;
Bizler satıcının yerinde olsaydık iki katı teklife karşı sözümüzden dönebilmek için gerekçe arar mıydık?
1975’lerde yapılan alışveriş bugünlerde yapılmış olsa aynı tavrı ve sözüne sahipliği gayrimüslim vatandaşta görür müyüz?
Her iki sorunun cevabını da merak ediyorum.
Bir başka hikaye ise on onbeş yıl öncesinin hikayesi; Avrupa’da çalışan bir grup işçi adına, Almanya’daki bir kuruluşun bazı yöneticileri tarafından işçilerin paraları ile alınan bir arazinin alınmasının üzerinden uzun zaman geçtikten sonra satışı sırasında bizzat şahitlik ettiğim bir olayı da paylaşmak ve ibretinize sunmak isterim. Arazi bizzat benim aracılığımla maruf bir şirkete uzun pazarlıklar sonucu satışı konusunda anlaşmaya varılarak protokole bağlandı. Ayrıca yüklü miktarda kapora da satıcıların belirlediği hesaba alıcı tarafından yatırıldı. Arazi üzerinde birtakım dedikodular ve spekülasyonlar alıcı firmanın “yaş tahtaya basmaz” itibarı ile izale edilince araziyi almak için yeni talipler çıkıyor.
Arazinin kaporasını almış ve halen de alınan kapora hesaplarında olmasına karşın başka bir alıcıya yer üçte bir fiyat artışı ile satılıyor,
tapu devri yapılıyor paralar paylaşılıyor daha önce satış protokolü yapılan firmanın kaporası ise halen satıcıların hesabında ve satış protokolü iptal edilmemiş olmasına rağmen satış başka birilerine yapılıyor ve satıştan birkaç ay sonra kapora iade ediliyor.
Pek tabi birtakım yalan yanlış açıklamalar da yapılmış olmalı!
Ayrıca ilk satışı gerçekleştiren şahsımın emeğimin, hakkımın gasp edildimesi de ayrı bir durum. Helalleşmeye dahi tenezzül edilmeyen bir sonuçla ahiret yolculuğu…
Hesap günü hesaplaşmak üzere.
Müslim ve güya toplum önderi vatandaşlara
yukardaki gayrimüslim vatandaşın alışveriş sırasındaki tavrını, ahlakını anlattığımda ise kahkaha ile güldüklerinde tavırlarındaki aymazlığa inanamamıştım.
Herhalde gayrı müslim vatandaşın ticari ahlakını “ahmaklık” olarak görmüş olmalılar, komik bulup güldüklerine göre.
Sonra ne oldu merak ediyorsunuzdur.
Bereketsiz başlayan hilelerle başlayan büyük rakamların, gerçek karakter ve ahlaklarını ortaya çıkardığı şahısların duyumlarıma göre bazılarının bu alışverişten sonra elde avuçta bir şeyleri kalmadığı yönündedir.
Elinde avucunda kaldığını sananlar da ellerinden nasıl kaydığını görmeleri için zaman sayıyorlar.
İki olayın kıyası, toplum olarak geldiğimiz durumun muhasebesi için ilginç örneklerdir.
Tabi şimdi sıra bizzat şahsen siz okuyucularımın böyle bir durumda takınacakları tavrı kendi nefislerine sormanız ve durumlarınızın muhasebesini yapmanıza fırsat vermektir. Buyrunuz hodri meydan siz böyle bir durumda ne yapardınız kendinize kimsenin duymayacağı şekilde sorunuz ve kimsenin duymayacağı sadece sizin duyacağınız şekilde de cevap veriniz. Buyrunuz!
Haramın, hilenin binası olmaz, olmuyor.
Ama değişmez bir gerçek var ki; GÜVEN duygusunun yerini hiçbir SENET alamaz.
Kaybettiğimiz; sözün değerini, güvenin verdiği huzuru başka nerede bulabiliriz ki?
SÖZ VERMEK! Söz söylemek!
Söz iki tarafı keskin kılıç gibidir.
Söz var kese başı,
söz var kese savaşı!
Yitirdiğimiz değerlerimize kavuşmak umudu ile…
Vesselam.
|
||
|