Yaşamı zorlaştıran hayatlarımız değil, taktığımız maskelerimizdir.
Shakespeare
Selamünaleyküm arkadaşlar.
Her gün ülkemizde Şehitler veriyoruz ama Türkiye halen Survivor izliyor, tuhaf bir empati yoksulluğu, sanki bütün bu acılar yaşanmıyormuş gibi, sanki ruhumuzun acı ayarlı bütün duyargaları felç olmuş gibi. Televizyonlardan ruhumuzun en kuytu hücrelerine dek sokulan bir yarışma, ahlakı her yeri çölleştiriyor. Kazananların dünyasında olmak için kaybedenleri, tutunamayanları, yarışta geri kalanları lanetliyoruz. Rekabet etmediğimiz bir dünyada adeta yokluğa mahkum ediliyoruz.
Kapitalist dünyada değerli olduğumuz kadar kazanamıyoruz, kazandığımız kadar değerli oluyoruz. Oysa popüler kültür ekran yarışmaları ile bütün sıradanlığımıza rağmen özel, keşfedilir ve başarılı olabileceğimizi anlatır bize, hepimiz hayatımızın hikayesini değiştirebilir, bir kahramana dönüştürebiliriz.
Zaten sosyal medya minyatür şöhret ve kahramanlıkların adeta resmi geçit yaptığı bir yerdir.Bu yüzden durmamak gerekir. Hayat madem bir fırsatlar kataloğudur o halde eyleme geçerek anlamsızlığın yaratabileceği boşluk duygusu ve sıkıntı ile başa çıkmak gerekir.
Bugün kimin halen bir ruhu var?
Kendimize bir ruh katmak için ne zamanımız ne de vaktimiz var.Temelden mesafeli bir duruşu olan modern insan belki acılı ama pişmanlığı olmayan bir narsistir.
Artık bireyin benliği onun aynı zamanda sermayesi olmuştur ve verimli kılınması gerekir. Özel alan, iş istilasına uğramış ve aile ile geçirilecek saatler, telefon görüşmeleri tamamen iptal edilmiştir artık. Çünkü boş zamanın kâr getirmesi gerekmektedir.
Sadece yetişkinlerin değil çocukların boş zamanı da tıka basa doldurulur ve başarı için gerekli olduğu varsayılan donanımlar için bu boş zamanda çocuğu bunlar enjekte edilir. Artık çocuk bizim için Allah'ın bir bağışı ve emaneti değildir, verimli kılınması gereken bir sermayedir. Çocuklarımıza yatırım yaparız çocuklarımızın başarısı veya başarısızlığından tek başına biz mesülmişiz gibi davranır, onlara bu saçma sapan sınav sisteminde, saçma sapan konulara ezberletip, istedikleri okullara giremezlerse de çok büyük yaralar alırız ve yüreklerimize saplanan bu kurşunlar çocuklarımızıda ölüdürür.
21. yüzyıl mantığına nüfuz eden özgüven takıntısı çocukları "özel" ve "biricik" kişiler olarak yetiştirilmesine, orta sınıfın kendilerini "kişisel gelişim" kitaplarına ve kurslarına gömmelerine yol açmıştır.
"Kendini sev arkası gelir." Ün ve servet pek çok kişi için hayatın amacı haline gelir, her türlü arzuyu doyurmanın faydasına ikna edilmişizdir. Sonuç olarak ise kendine gömülme ve kendiyle aşırı meşguliyet hali zamanımızın ahlaki iklimini oluşturur.
Sanki yarın diye birşey yokmuş gibi, her türlü arzuya hemen "özgürleşme" adı altında doyurma düşüncesi, bu İklimin en belirgin özelliği olur. Sınır yok. Geçmiş yok. Gelecek yok. Kimse 100 yıl sonrası için meşe ağaçları dikmiyor artık. Geleceği olmayacağından korkan bir toplum gelecek nesillere ne verebileceğini de hesaplayamıyor artık.
Başarı açlığı ve hırsı, sevme ve sevilme ihtiyacının önüne geçtiğinde,artık bir kültür cinneti geçiriyoruz demektir. Daha yüksek hayat standartları uğruna havayı ve suyu kirlettiğimizde, kendi ruhumuzu tanıyıp ona bakamaz hale geldiğimizde, bütün hayatımızı iktisadi bir işletmeye dönüştürdüğümüzde hepimizin ruhları kirlenmiş demektir.
Hep içine bakan, içindekini aşikar etmek için çırpınan insan, âleme ve varlığa bakmayı unutur. Özgür modern bir birey olduğunu zannederek gayeyi sadece kendisinden arar. Geleneksel ahlak ve görenekler erozyona uğrar, hayatına temel teşkil edecek yeni bir ahlak ve değerler sistemide oluşturamaz.
Sonuç olarak ise ; alın size "değerler krizi"!
Bu krizi ranta çevirmek isteyen yaşam koçları, kişisel gelişim uzmanları... mantar gibi çoğalır birden. Artık neyin iyi bir hayat olduğunu, yeni ahlaki değerlerin neler olduğunu bize onlar söylerler.
Kendi ahlak evreninin merkezinde, kendisi vardır artık.
Tevazu, kanaat, merhamet, itidal, vicdan... yok olmuştur artık. Bunlar çok eskiden gördüğümüz bir rüyanın arada bir ruhumuzu yoklayan Gulyabanileridir artık.
Kadere rıza gösterme sakın, sev kendini parlat kendini, göster kendini, kendine yet, kendini rahatlat. Adaletsizlik karşısında "Evet isyan!" diye sakın yumruklarını sıkayım deme, bunlar "çalışılması" ve "çözümlenmesi" gereken endişe ve düşmanlıklar. Sen sadece içine bak ve kendinden bahset. Hep kendinden bahset. Dışarıya mı bakacaksın "Survivor" ne güne duruyor, oraya bak, orada ol, orayı yaşa.
Bu sığ kültür hepimizi bakıma muhtaç çocuklara çeviriyor. Hayatımızın yöneticileri değil kurbanlarıyız artık. Acıyla baş edemeyen, acıya bakamayan, acıyla uğraşacak yerlerini yok eden bir toplum çocuklaşır.
Ne olur bir ruhumuz olsun. Çünkü o varsa her şey yanıp yıkılsa bile oradan yeni bir Dünya inşa edebiliriz. Tepeden tırnağa uyuşmuş da olsak uzaklarda bir hücre sızlanmaya devam etsin. Biz de ona bakarak onu izleyerek evin yolunu bulalım...
VİCDAN, SEVGİ VE MERHAMET KALIN...
HEPİNİZ ALLAH'A EMANET OLUN...
|
||
|